Terapide psikolojik iyileşme [psychological healing], bir şifa ilişkisi [healing relationship] yoluyla sağlanır.
Konuşma terapisi nasıl çalışır? Aktif bileşenleri nelerdir, danışanların terapide geliştirdiği merkezi mekanizmalar nelerdir? Gerçek şu ki, tam olarak bilmiyoruz. Terapinin işe yaradığını ve bazı rahatsızlıklar için bazı terapilerin diğerlerinden daha iyi çalıştığını biliyoruz. Yine de yapılan araştırmalar, genel olarak, ana tedavilerin etkilerinin dikkate değer ölçüde benzer olduğunu gösterme eğiliminde. Bu, “dodo kuşu kararı/ etkisi [dodo bird verdict]” olarak bilinir hale geldi.
Bunu göz önünde bulundurarak, araştırmacılar, terapideki sözde “ortak faktörleri” -terapötik karşılaşmanın teknikler ve teorik perspektifler arasında sonuçları şekillendirebilecek yönleri- belirlemeye odaklandılar. Yıllar boyunca araştırmalar, danışanın beklentileri (plasebo etkisi), terapistin empati ve olumlu bakış açısı ve danışan-terapist hedef uzlaşısı dahil olmak üzere bu tür birkaç faktör tanımladı.
Ortak faktörler üzerine tartışmalar sürerken ve çeşitli ortak faktör yaklaşımları kendi aralarında farklılık gösterirken, potansiyel olarak güçlü ortak faktörlerden ilkinin danışan-terapist ilişkisi olduğu konusunda bir anlaşmaya varıldı. Uyum olmadan, teknik beceri veya teorik tutarlılık, değişimi etkileme açısından çok da önemli değildir. Öte yandan güçlü uyum, genellikle terapistin özel tekniği, eğitimi, teorik yönelimi veya deneyiminden bağımsız olarak başarıyı oldukça güvenilir bir şekilde sağlar.
Elbette, uyumun doğası ve terapideki rolü hakkındaki tartışmalar tam olarak çözülmedi. Bu alanda nedensel etkileri belirlemek zordur ve bu nedenle uyum bazen terapinin erken dönemindeki hızlı değişimin nedeni olmaz, aksine bir sonucu olabilir. Bu alandaki çalışmaların çoğu korelasyoneldir; bu uyum zaman zaman başarıya neden olmaktan ziyade, ancak ve ancak başarı ile birlikte ortaya çıkabileceği anlamına gelir. Yine de, uyumun gerçekten de değişimin nedensel bir aracı olabileceğini gösteren kanıtlar da mevcut.
Son araştırmalar, uyumun iki merkezi unsurdan oluşabileceğini öne sürdü. Uyumun bir yönü, danışanın “başkalarıyla tatmin edici ilişkiler kurma konusundaki genel yeteneğinin, kendisinin ve diğerlerinin içsel temsillerinin ve kişilerarası ilişkilerden beklentilerinin” bir sonucu olarak özellik benzeridir. Başka bir deyişle, genel olarak ilişkileri iyi olan danışanlar hem iyi bir terapötik ilişki kurabilir hem de terapiden daha fazla fayda sağlayabilir.
Uyumun bu özellik benzeri yönü, geleneksel olarak düşük ve yüksek uyumlu danışanlar arasındaki sonuçların karşılaştırılmasıyla ölçülmüştür. Bununla birlikte, son metodolojik gelişmeler, terapi sırasında, uyumdaki hasta içi değişkenliği ölçme şansı vermiştir. Bu çalışmalar, “sonuçtaki değişiklikleri tahmin edebilen tedavi sırasında birlikte bulunan değişikliklere atıfta bulunan bir uyum bileşenini ortaya koymaktadır. Başka bir deyişle, terapi sırasında iyileştirilmiş uyum, “terapötik değişim meydana getirmek için kendi başına yeterli bir aktif bileşen” teşkil edebilir.
Dolayısıyla, uyumun doğrudan danışan odaklı sonuçlar üretebileceği konusunda hemfikir olabiliriz. Ama nasıl? Değişimi gerçekten kolaylaştıran terapötik uyum hakkında ne biliyoruz? Bazı temel düzeydeki cevaplar, türümüzün sosyal doğasına kadar uzanıyor. Genel bir kural olarak, biz sosyal hayvanlarız ve yalnızca başkalarıyla iyi ilişkiler kurarak hayatta kalır ve gelişiriz. Bu nedenle, empati kurabilen bir müttefikle (bu durumda bir terapist en iyisidir) güvene dayalı bir ilişki şunları yapabilir:
1. Yalnızlığı hafifletmeye yardımcı olur
2. Sağlıklı sosyal alışkanlıkların benimsenmesini teşvik eder
3. Sosyal karar vermeyle ilgili sağlam bir zamanda, doğru geri bildirim sağlar. Bu hükümlerin kümülatif etkisi, tanımı gereği daha iyi zihinsel sağlığı ifade eden gelişmiş sosyal bağlılıktır.
Ayrıca, terapötik ilişki, onu diğer faydalı sosyal ilişkilerden ayıran bazı spesifik özelliklere sahiptir. Diğer sosyal ilişkilerden farklı olarak, terapötik ilişki tamamen danışanın ihtiyaçlarına odaklanır. O ihtiyaçları net yasal ve etik sınırlarla korur ve güvenli bir şekilde samimi açıklama ve dürüst duygusal ifade için kasıtlı olarak tasarlar. Böyle bir ilişki, stresten kurtulmanın bir ölçüsünü, gelişmiş bakış açısı netliğini ve daha iyi bilenmiş sosyal becerileri kolaylaştırmada benzersiz bir şekilde yardımcı olacaktır ki bunların tümü zihinsel sağlığın iyileştirilmesi anlamına gelir.
Bu temel süreçlerin ötesinde uyum, aynı zamanda “düzeltici duygusal deneyim” olarak bilinen şeye izin vererek değişimi kolaylaştırıyor gibi görünür. Terimin kendisi 1946’da psikanalistler Franz Alexander ve Thomas French tarafından, acı veren duygusal çatışmaların “eski, çözülmemiş çatışmayı yeniden deneyimleyerek ancak yeni bir sonla” çözülebileceği bir döngü süreci olarak tanımladılar. Alexander ve French’e göre, psikoterapinin görevi “hastayı daha uygun koşullar altında, geçmişte baş edemediği duygusal durumlara yeniden maruz bırakmaktı. Hastanın travmatik etkiyi onarmak için düzeltici bir duygusal deneyimden geçmesi şarttı.
Başka bir deyişle, terapötik durumun güvenli alanında, şefkatli, empatik ve cesaret verici bir terapistin varlığında, eski ve işlevsiz duygusal tepkiler, yapıcı tepkiler tarafından geçersiz kılınabilir veya yeniden biçimlendirilebilir. Zor duygular devreye girdiğinde, yeniden deneyimlendiğinde ve özgün bir şekilde ifade edildiğinde, sonunda daha yönetilebilir deneyimlere dönüştürülebilirler.
Bu anlamda “duygusal işleme [mmotional processing]” birkaç unsuru içerir. İlk olarak, zaman içinde zor olaylar hakkında konuşmak, fiili olarak maruz kalmak anlamına gelir. Bu da korku uyarımında alışkanlık ve yok olma nedeniyle azalmaya ve duygusal yeterliliğin artmasına yol açar. İkinci olarak terapi odasının güvenliğinde duygusal bir deneyimi yeniden hatırlamak, kısmen deneyimin olumsuz yönlerini seyrelterek eski hikayelerin ve sahnelerin yeni bilgiler ışığında gözden geçirilmesine ve daha geniş, daha doğru bir perspektif içinde yeniden konumlandırılmasına olanak tanır.
Düzeltici duygusal deneyim yoluyla başarılı duygusal işleme, danışanın duygusal düzenleme kapasitesini artırmaya bağlıdır. Bu, “bir dizi duyguyla sosyal olarak tolere edilebilir bir şekilde deneyimin süregelen taleplerine yanıt verme” yeteneği olarak tanımlanır. Bir diğer deyişle “spontan reaksiyonlara izin vermek için yeterince esnek ve gerektiğinde spontan reaksiyonları geciktirme yeteneği.” de denir. Duygusal düzenleme için iyi gelişmiş bir kapasite, sağlam bir zihinsel sağlık olarak gördüğümüz şeyin temel bir özelliğidir.
Terapötik ittifakın değişimi nasıl ürettiğine dair yakın zamanda yapılan faydalı bir yaklaşım, John Bowlby’nin bağlanma teorisi tarafından özetlenen kavramları kullanır. Kısacası, bağlanma teorisi, çocuğun çalışan bir bağlanma modelini, dünyanın ve diğer insanların nasıl davranması gerektiğine dair bir duyguyu içselleştirdiğini varsayar. Sıcak, duyarlı bir bakıcı, çocuğun bir öz-değer duygusu geliştirdiği, başkalarının yardımcı olmasını ve sorunların çözülmesini beklediği “güvenli” bir bağlanma modelini kolaylaştırır. Güvenli bağlanan çocuk, bağlanma figürünü “keşfedilecek güvenli bir temel” olarak kullanır. Çocuklar keşfederek öğrendikleri için bu durumun çocuğu gelişimsel başarıya yatkın hale getirdiği düşünülür. Tersine, duyarsız, yetersiz, sert veya düzensiz bakıcı davranışları, ilişkisel kaygı, kaçınma veya düzensizlik beraberinde gelen “güvensiz” bir bağlanma sisteminin gelişmesine yol açabilir.
Bu bağlanma modeli, terapide neler olduğunu açıklamaya yardımcı olmak için kullanılabilir. Bu görüşe göre terapist-danışan ilişkisi özünde bir bağlanma ilişkisidir. Böylece, “iyi bir terapist, besleyici bir annenin işlevlerini üstlenerek, kaybedilen güveni onararak, güvenliği yeniden sağlar ve normal bir çocukluğun doğurduğu iki temel beceriyi (duyguların düzenlenmesi ve sağlıklı bir yakınlık) aşılayabilir. Başka bir deyişle, düzeltici duygusal deneyimler aslında yeni, güvenli bir bağlanma ilişkisi yaratmaya yardımcı olur; bu da sağlıklı bir içsel çalışma modeli ile sonuçlanır. Böylece daha iyi bir öz değerlendirme, duygu düzenlemesi ve dolayısıyla daha iyi zihinsel sağlık ortaya çıkabilir.
Özetle, 12 adım gruplarında popüler bir söz vardır: “Sırlarınız kadar hastasınız.”
Terapi etkinliğinin mekanizmalarını incelemek, insan psikolojisi hakkında başka bir derin sözü ortaya çıkarır: “Sadece ilişkileriniz kadar sağlıklısınız.”
Kaynak: Yazı, https://www.psychologytoday.com/us/blog/insight-therapy/202001/how-therapy-works-the-role-real-rapport linkindeki yazının çevirisidir. Metin İsmail Demir tarafından çevrilmiştir.
Yazar hakkında
Noam Shpancer, Ph.D., Otterbein College’da psikoloji profesörü ve Columbus, Ohio’da klinik psikolog olarak çalışmaktadır. Shpancer aynı zamanda, İyi Psikolog kitabının da yazarıdır.