Ebeveyninizin Psikoterapisi Değil: Bugünün Psikodinamik Terapisi (Nancy McWilliams İle Röportaj)

Yazar:

Kategori:

Nancy McWilliams ile Tamara McClintock Greenberg‘ın gerçekleştirdiği bir röportaj

Yıllar boyunca birçok öğrenci bana psikodinamik terapi (psychodynamic therapy) ve psikanalize (psychoanalysis) olan ilgisinden dolayı bir kişiye teşekkür edebileceklerini söyledi. Bu kişi Nancy McWilliams’tır (Ph.D.).

Dr. McWilliams, Psikanalitik Tanı: Klinik Süreçte Kişilik Yapısını Anlamak (Guilford Press, 1994) kitabının yazarıdır ve bu kitap şu anda 2011 yılında yayınlanmak üzere yenilenmektedir. [Psikanalitik Tanı Türkçe’ye de çevrilmiştir.] Pek çok başka yayının yazarıdır ve Psikodinamik Tanı Kılavuzunun yardımcı editörüdür. Psikodinamik psikoterapi, cinsiyet ve toplumsal cinsiyet, travma ve kişilik yapısı konularında uluslararası düzeyde ders vermekte ve konuşmaktadır.

Dr. McWilliams New Jersey’de özel muayenehanesinde çalışmaktadır.

Psikanalitik Tanı’nın içeriği, ilk okumamın üzerinden yıllar geçmesine rağmen hâlâ bana ilham veriyor. En karmaşık hastaları bile anlamama yardımcı oluyor ve o kadar hassas bir şekilde yazılmış ki; yardım etmeye çalıştığım kişileri aşırı derecede patolojik olarak gördüğümü asla hissetmiyorum.

Yakın zamanda Dr. McWilliams’la röportaj yapma şansım oldu ve umarım siz de onun görüşlerini benim kadar faydalı bulacaksınız. (Tamara McClintock Greenberg)

Alana yeni başlayan öğrencilerin eğitiminde en yaygın olarak kullanılan psikanalitik ders kitaplarının ana yazarı olarak, öğrencilerin psikanalitik teori hakkında anlamalarını umduğunuz bir şeyi bana söyleyebilir misiniz?

Dr. McWilliams: Umarım çağdaş psikanaliz teorilerinin, her ne kadar Freud’la başlamış olsalar da yüz yılı aşkın klinik deneyim, araştırma ve bilgi birikiminden faydalandıklarını anlıyorlardır. Öğrencilere sıklıkla Freud’un erken dönem teorisi öğretilir, ancak çoğu akademisyen psikanalitik fikirlerin evrimine aşina olmadığından, onlara psikanaliz alanının 1923 civarında kemikleştiği ve o zamandan beri deneysel olarak itibarsızlaştığı izlenimi veriliyor ve bunların ikisi de doğru değil.

Psikanalitik terapi ile psikanaliz arasındaki farkı açıklayabilir misiniz?

Dr. McWilliams: Psikanalitik terapi (psychoanalytic therapy), kısa veya uzun vadeli, yoğun veya yalnızca haftada bir kez ve çeşitli ruhsal acılar çeken hastalarla psikanalitik fikirlerin her türlü ruh sağlığı tedavisine uygulanma şeklidir. “Psikanaliz” terimi, psikanalitik teoriye, psikanalitik yönelimli topluluğa veya belirli bir tür ruh sağlığı tedavisine atıfta bulunabilir. Kelime tedaviyi belirtmek için kullanıldığında, kişiliğin derinlemesine araştırılmasını ve değişimini amaçlayan özel bir psikanalitik terapi türüne atıfta bulunur. Hasta haftada birkaç kez görülür ve ondan serbest çağrışım (free associate) yapması istenir. Çoğu zaman hasta bir divanda (couch) uzanır ve analist, analistin ne düşündüğü ve hissettiğine ilişkin fantezi de dahil olmak üzere hastanın fanteziye erişimini teşvik etmek için hastanın görüş alanının dışında oturur. Bu düzenleme, hastanın ana psikolojik sorunlarının seansların şimdi ve buradasında ortaya çıktığı ve tatmin edici olmayan yaşam kalıplarını anlama ve değiştirmenin yollarını bulmaya yönelik işbirlikçi bir çabanın konusu haline geldiği yoğun bir ilişkiyi teşvik etme eğilimindedir.

Psikanaliz ve psikanalitik terapiye yönelik eleştiriler hakkında ne düşünüyorsunuz? Eleştirilerin bazıları haklı mı?

Dr. McWilliams: Psikanalize o kadar çok farklı eleştiriler geldi ki, bu cevaplanması zor bir soru! Freud’un kendisine yönelik eleştiriler bazen alanın tamamına yöneltilmiştir; bu, Darwin bazı şeyleri yanlış anladığı için çağdaş evrim teorisini çöpe atmak gibi bir şeydir. Freud’un insanoğluna yönelik eleştirileri -ki bunların çoğu haklıdır- onun ilk çalışmalarının ilham verdiği geniş alanla mutlaka alakalı değildir. Bence psikanaliz, çoğunlukla üniversite ortamlarının dışında geliştiği için haklı olarak eleştirilebilir, bu da mevcut psikanaliz fikirlerinin diğer alanlardaki bilim adamları tarafından anlaşılmasını ve ayrıca analistlerin diğer disiplinlerden çapraz tozlaşmadan (cross-pollination) faydalanma olasılığını azaltıyor [cross-pollination: farklı unsurların birbirini etkilemesi; çapraz tozlaşma; aynı cinsten olan çiçekleri çiftleştirme]. Buna ek olarak, birçok analistin -özellikle analist olmanın anlık statü kazandırdığı günlerde- kendini beğenmiş hale geldiğini, eleştirmenlerle verimli bir şekilde iletişim kurmak yerine kibirli davrandığını ve bazen fikirlerini bilimsel incelemeye tabi tutacak araştırmalara karşı kayıtsız kaldığını düşünüyorum. Şimdi bu günahların bedelini ödüyorlar. Psikanalitik fikirlere ilişkin ampirik kanıtların bulunmadığını söylemek yanlış olsa da (aslında çok sayıda vardır), olması gerekenden çok daha azı vardır. Psikanalizi kendisini daha çok deneysel araştırmaya tabi tutmadığı için suçlayan eleştirmenlerin bana göre tartışılmaz bir şikâyeti var. Öte yandan araştırmanın yetersizliği, araştırmanın psikanalitik fikirlerin hatalı olduğunu göstermesiyle aynı şey değildir. Psikanalitik fikirlerin deneysel olarak çürütüldüğünü varsayan eleştirmenler yanılıyor.

İnsanlar psikanalitik tedavinin kendileri için uygun olup olmadığını nasıl biliyorlar?

Dr. McWilliams: Terapi sonuçlarına ilişkin ampirik literatür, hasta ve terapist arasındaki ilişkinin terapinin “markasından (brand)” çok daha önemli olduğunu, terapistin kişisel niteliklerinin teorik yönelimine kıyasla tedavinin başarısıyla çok daha alakalı olduğunu sürekli olarak göstermektedir. Bununla birlikte, hastalar arasında bir tedavi türüne diğerine göre daha uygun olan mizaç farklılıkları olduğunu düşünüyorum. Analitik terapiler meraklı, bir şeyleri kendi başlarına çözmeyi seven, belirsizliğe toleransı olan, duygular konusunda rahat olan ve bilinçdışı süreçlerin gizemine dair sezgisel bir anlayışa sahip olan kişiler için iyi bir seçim olma eğilimindedir.

Bilinçdışı kavramı pek çok kişi için kafa karıştırıcı olduğundan bu kavramı nasıl anlayabileceğimizi açıklayabilir misiniz?

Dr. McWilliams: Her ne kadar her saat başı bilinçdışı düşüncelerin, duyguların ve dürtülerin büyüklüğü ve gücüyle yüzleştikleri için analistlerin bunu yapması yaygın olsa da, “bilinen bir bilinçdışı kavramı (the unconscious)” hakkında konuşmamız gerektiğinden emin değilim. Sanırım çoğu insan, çoğu zaman kendimizi tam olarak anlayamadığımız şekillerde davranırken bulduğumuzu, hayallerimizin ve fantezilerimizin daha rasyonel bilinçli işleyişimize yabancı gelen görüntülerle dolu olduğunu sezgisel olarak anlıyor. Çağdaş sinirbilimciler, keşiflerini bu şekilde yorumlayıp yorumlamasalar da analistlerin zihinsel yaşamın ne kadarının bilinçdışı olduğu konusunda haklı olduklarını gösterdiler. Bilişsel ve davranışsal terapistler de bunu “örtük (implicit)” zihinsel işlevler kavramında kabul ederler.

Peki ya aktarım (transference)? Bu kavram günümüz tedavilerinde işe yarar mı?

Dr. McWilliams: Ne tür bir tedavi uygulanırsa uygulansın aktarım kavramının değerli olduğunu düşünüyorum. Geçmişimizdeki deneyimlere dayanarak bugünü anladığımız, erken dönemde sevdiğimiz insanlara dair algılarımızın terapiste aktarıldığı gerçeği muhtemelen Freud’un en önemli gözlemiydi. Bir ebeveyn tarafından istismara uğrayan bir hastayla ilgilenen herhangi bir terapist, güvensizlikle karşılaşmayı ve hastanın çocukken bu koşullar altında mümkün olduğunca güvende kalmak için kullandığı stratejilerin nesnesi olmayı bekleyebilir. Ebeveyni tarafından ihmal edilen bir hastayla karşı karşıya kalan herhangi bir terapist, hastanın, terapistin gerçekten yardım etmeye yatırım yaptığını hayal etmekte zorlanmasını bekleyebilir. Eğer kişi geçmişin şimdiki zaman üzerindeki etkisini anlamıyorsa, insanlar aktarımsal davrandıklarında onların neyi kopyalandığını anlamak ve bunun hakkında konuşmak yerine olayları kişisel algılayabilir- örneğin hastayı “işbirliği yapmadığı” için suçlamak gibi-. Böylece hasta, hayatın çocukluk acılarını tekrarlamasına gerek olmadığı gerçeğini anlayabilir.

Psikanalize ilginiz nasıl başladı?

Dr. McWilliams: Üniversitedeki üçüncü yılımda Freud’un Medeniyet ve Hoşnutsuzlukları (Civilization and Its Discontents) adlı kitabını okudum ve çok etkileyici buldum. Sonunda analize kendim girmeye karar verdim ve biraz şaşırarak (çünkü bunu çoğunlukla entelektüel nedenlerden dolayı yaptığımı düşünüyordum), bunun hayatımda radikal bir dönüştürücü etkisi olduğunu keşfettim. Onsuz evliliğimin başarıya ulaşacağını düşünmüyorum ve çocuklarım olamayacağını ya da mesleğimden bu kadar keyif alamayacağımı düşünüyorum. Bana çok yardımcı oldu ve özellikle empatimi hastalarımın çeşitli sorunlarına yayma konusunda bana yardımcı olmaya devam ediyor. Analiz, sizi kendinizin tüm farklı yönleriyle dürüst ve derinlemesine bir etkileşime davet ederek, hastanın deneyimlediği şeyle yankılanan parçayı bulmanızı sağlar.

Eğer günümüzün psikanaliz tedavisine ilişkin algılarla ilgili bir şeyi değiştirebilseydiniz, bu ne olurdu?

Dr. McWilliams: Analistlerin soğuk, çekingen ve kibirli olduğu şeklindeki klişeye meydan okuyacağım. Etkili analistler çalışmalarına tevazu ruhuyla yaklaşırlar; her hastadan bir şeyler öğrenmeyi beklerler, şaşırtılmayı beklerler, hata yapmayı ve hasta tarafından düzeltilmeyi beklerler. Psikanalitik terapilerde her iki tarafın da işlediği derin duygular bağlamında analist hastayla derinden ilgilenmeye başlar.

Dr. McWilliams hakkında daha fazla bilgi için lütfen web sitesine bakın.

Kaynak

https://www.psychologytoday.com/intl/blog/21st-century-aging/201006/not-your-parents-psychotherapy-psychodynamic-therapy-today (9 Ekim 2023)

Çeviren: Enes KÖKSAL


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir