Okuyacağınız metin Introduction to the Practice of Psychoanalytic Psychotherapy‘nin [Psikanalitik Psikoterapi Uygulamasına Giriş]’in 1. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.
Psikanalitik düşüncenin canlılığı ve derinliği vardır. O, bana göre, zihne (mind) ilişkin en ikna edici modeldir. Psikanalitik düşüncenin içgörüleri yalnızca acı çeken insanlara yardımcı olmaya değil, aynı zamanda toplumdaki grup süreçlerini anlamaya da ilişkindir. Zihnin psikanalitik modelinin ve bilinçdışı dinamiklere titiz bir odaklanma ile analitik etkileşimin bizzat kendisinden ortaya çıkan türden bir ‘bilginin’ hasta için yararlı olacağı anlayışıyla belirgineşen psikanalitik yönelimli psikolojik müdahalelerin (psychoanalytically informed psychological interventions) güçlü bir savunucusu olmaya devam ediyorum.
Bunlar korunmaya değer ‘kıymetli şeyler’dir (goods). ‘Koruma (protection)’ sözcüğünü bilinçli olarak kullanıyorum; çünkü dikkat kesilmemiz gereken tehditler vardır, fakat burada sanki seçkin bir azınlığın etrafında giderek daralan bir çember oluşturan korumacı bir tutumu savunmuyorum. Bu yaklaşım bize hiçbir zaman iyi hizmet etmemiştir. Ancak zihinsel acı çeken insanlara yardım etme konusunda neyi savunduğumuzu bilmek, korunmaya değer toplumsal ‘iyi bir şey’dir. Bu, diğer psikolojik terapi yöntemlerine üstünlük iddiasında bulunmayı gerektirmez; özgünlüğümüzü dile getirmeyi ve farklılığa saygı duymayı gerektirir.
Psikanaliz, geleneksel olarak diğer terapötik modalitelere karşı kibirli bir tutum benimsemiştir. En iyi ihtimalle, bu yöntemler hoşgörüyle karşılanır. En kötü ihtimalle ise, belki de ‘öteki’ne yönelik bir korkuyu maskeleyen bir kuşkuyla değerlendirilirler. Bir meslektaşım, psikanalizin bilişsel davranışçı terapiye (BDT) bakışını mizahi bir biçimde, onu ‘Darth Vader’ın terapötik kolu/uzantısı (Darth Vader’s therapeutic arm)’ olarak tanımlayarak dile getirmişti. Allah için, psikanaliz de bazı BDT terapistleri tarafından, eşit derecede, irrasyonel olarak görülür.
Psikanalitik kuram başlangıçta, tedavi eden terapistin kulaktan dolma kanıtları etrafında gelişmiştir. Her terapist sözde kanıtları biriktirdikçe, bu durum psikanalitik varsayımların doğruluğunu belirlemede bilinen bir mantık hatasına, yani geçmişte birlikte ortaya çıkma (co-occurrence) argümanına dayanan bir zemin hâline gelir. Bu, bir şey daha önce bir kez olmuşsa -örneğin bir hastanın öfkesini depresyona dönüştürerek yönetmesi- ve aynı örüntü yeniden gözlemleniyorsa, teorinin doğru olduğunu, yani depresyonun içe yöneltilmiş öfke olduğunu varsayma yanılgısına işaret eder. Bu argüman çekicidir, fakat kanıt değeri düşüktür. Klinisyenler olarak, çalışmamızı yönlendiren belirli varsayım ya da kuramlara dayanarak öngöreceğimiz tepkinin hastada görülmediği olumsuz örnekleri saptamak en zor olanıdır.
Analitik fikirleri ve uygulamayı bilimsel değerlendirmeye açma girişimleri, bazı psikanalitik klinisyenler tarafından hâlâ belli bir kuşkuyla karşılanmaktadır; sanki bilimi analitik kuramların geçerliliğine ya da psikanalitik müdahalelerin etkililiğine ilişkin tartışmaya davet etmek, analitik ruhu şeytana satmakla eşdeğermiş gibi. Bazı psikanalitik klinisyenlerin yaptığı gibi, psikanalizin bir bilim olmadığını ve bu nedenle onu diğer bilimsel girişimlerin standartlarıyla değerlendirmeye çalışmanın anlamsız olduğunu savunmak, kritik bir meseleyi yalnızca bertaraf eder: Psikanaliz ve psikanalitik terapi psikolojik sorunlara yönelik tedavilerse, bunların nasıl işlediğini ve etkili olup olmadığını anlamak gibi bir sorumluluğumuz vardır. Ben katı bir deneyselci olmaktan çok uzaktayım; psikanaliz yalnızca bir felsefe olduğunu iddia etseydi, deneysel doğrulama bir sorun olmazdı. Sokrates’in ya da Heidegger’in insan doğasına ilişkin görüşleri son derece önemlidir ve kendimiz ve hayatlarımız hakkında düşünmemize yardım eder. Sokrates de Heidegger de, insan doğasına ilişkin aydınlatıcı çok şey söylemiş olmalarına rağmen, kendilerini psikolojik sorunları resmî olarak tedavi etmeye ve bunun için ücret almaya adamamışlardır. Psikanalizin psikolojik sorunlara bir tedavi olduğunu iddia etmesi ve sunumu için kamusal fon talep etmesi nedeniyle, elimizdeki yöntemlerin sınırlılıklarına rağmen, etkililiğini değerlendirme sorumluluğumuz vardır.
Bir yanıt yazın