Yazar: Editör

  • Kendiliğin Gelişimi (23)

    Anahtar kavramlar

    Kendiliğin gelişimi hakkındaki teoriler aynı zamanda sorunları ve örüntüleri kendiliğin gelişimiyle ilişkilendirebileceğimiz (LINK), gelişimle ilgili fikirleri organize etme işlevi görür.

    Gelişimle ilgili düzenleyici bir fikir olan kendilik psikolojisi (self psychology), ilk bakımverenlerin çocuğun kendilik gelişimi için gerekli olan işlevleri yerine getirdiğini öne sürer. Kendiliknesnesi işlevleri (selfobject functions) olarak adlandırılan bu işlevler çocuk tarafından kendiliğin bir parçası olarak deneyimlenir. Söz konusu işlevler şunlardır:

    • Aynalama (Mirroring) – bakıcının çocuğun yeteneklerini ve içsel durumlarını yansıtma konusundaki empatik becerisi
    • İdealleştirme (Idealization) – bakıcının çocuk tarafından idealleştirilme becerisi

    Sorunları ve örüntüleri, özellikle bir azınlık grubunun üyesi olmakla ilgili olduklarında, yaşam boyunca ortaya çıkan kendilik gelişimiyle (self-development) de ilişkilendirebiliriz.

    Sorunları ve örüntüleri kendiliğin gelişimiyle ilişkilendirmek, özellikle

    • Benlik saygısı regülasyonu (Self-esteem regulation)
    • Empati ve haset (Empathy and envy)

    ile ilgili sorunları olan hastalar için formülasyonlar oluştururken faydalıdır.

    Yüzyıllar boyunca filozoflar kendiliğin (self) nasıl tanımlanacağı sorusu üzerine kafa yormuşlardır. Kendiliği, bir kişinin zaman içinde nispeten istikrarlı olan ve kişiyi benzersiz kılan temel nitelikleri olarak düşünüyoruz (Auchincloss ve Samberg, 2012). Eğer

    • Kim olduğumuza, kendimiz hakkında ne hissettiğimize, hoşlandığımız, hoşlanmadığımız şeyler, yeteneklerimiz ve sınırlılıklarımıza dair tutarlı bir fikir, ve
    • Olumlu ve olumsuz niteliklerimizin kabulü ve başkalarından gelen olumsuzluklar veya eleştiriler de dahil olmak üzere çeşitli bağlamlarda kendimiz hakkında iyi hisleri sürdürme kapasitesi ile karakterize edilen, genel olarak olumlu bir benlik saygısı algısına sahipsek,

    o zaman diğer tüm alanlardaki işlevimiz (örneğin ilişkiler, uyum sağlama, biliş, değerler, iş/oyun vb.) muhtemelen bizim için daha faydalı ve tatmin edici olacaktır.

    Kendilik hakkındaki fikirlerdeki kültürel farklılıklar

    Kendiliğin gelişimi hakkındaki fikirlerle bağlantı kurarken, kendilik hakkındaki psikanalitik teorilerin, içinde geliştikleri kültürel bağlamdan (yani yirminci yüzyılın ortalarından sonlarına kadar Batı Avrupa ve Amerikan kültürü) etkilendiğini dikkate almak önemlidir (Frie, 2013). Örneğin, bu kültür, kendiliği aileye veya daha büyük bir sosyal gruba daha bağımlı olarak görebilen diğer kültürlerden özerk ve bağımsız olarak kendilik kavramına daha yüksek bir değer verebilir (Markus ve Kitayama, 1991, 2010). Hastalarımızla işbirliği içinde formüle ettiğimizde, tutarlı ve özgün bir kendiliği neyin oluşturduğuna ilişkin bu kültürel farklılıkları dikkate almamız bizim için yararlı olacaktır.

    Kendilik gelişimiyle ilgili modellerin temelleri

    Kendilik psikolojisi

    1960’larda ve 1970’lerde Chicago’da çalışan psikanalist Heinz Kohut, ortaya çıkan benlik algısına odaklanan ve kendilik psikolojisi (self psychology) olarak bilinen bir psikolojik gelişim modeli geliştirdi. Nesne ilişkileri teorisinde olduğu gibi, kendilik psikolojisi de erken dönem ilişkilerin gelişim üzerindeki etkisine, özellikle de ebeveynliğin tutarlı ve hayati bir benlik duygusunun gelişimini destekleme biçimine odaklanır. Bu öncelikle çocuğun yakın çevresi, özellikle de ilk bakımverenleri hakkında bir teoridir. Bu modelin merkezinde kendiliğin gelişiminin empatik bakım vermeye bağlı olduğu yatmaktadır. Empatik bakımverenler, çocuklarının ne düşündüğünü ve hissettiğini doğru bir şekilde algılayabilir, bu düşünce ve hisleri anladıklarını gösterebilir ve duygusal olarak uyumlu ve gelişimsel olarak uygun bir şekilde yanıt verebilirler. Buna aynalama (mirroring) denir. Bu teori ayrıca çocukların kendilerini güçlü, iyi ve güvende hissetmeleri için bakımverenlerini idealleştirmeleri (idealize) gerektiğini öne sürüyor. Kendilik psikolojisi, aynalama ve idealleştirmenin yanı sıra, çocuklukta büyüklenmeciliğin (grandiosity) sağlıklı benlik saygısı gelişimi için gerekli olduğunu ve bakımverenler tarafından buna izin verilmesi ve bunun teşvik edilmesi gerektiğini öne sürmektedir (Kohut, 1971, 1978; Mitchell ve Black, 1995). Büyüklenme güçlü, özel ya da güzel olma gibi yoğun duyguları içerir. Empatik bakıcılar bu duyguları kabul ederler ve çocuğun yaşına uygun yollarla çocuğa geri yansıtırlar.

    Kendiliknesneleri

    Kohut kendiliknesnesi (selfobject) terimini (Kohut, 1971, 1978; Mitchell ve Black, 1995) küçük çocukların kendilerinden tamamen ayrı olmayarak deneyimledikleri kritik bakımveren işlevlerini tanımlamak için icat etti. Çocuklar, bu örnekte olduğu gibi, benlik saygılarını ve duygusal durumlarını düzenlemek için ebeveynleri veya diğer bakımverenler gibi kendilik nesnelerini kullanırlar:

    3 yaşında bir kız çocuğu annesiyle evcilik oynuyor. Kendisi anneyi oynarken annesine küçük kız rolünü oynamasını söyler ve annesine yapması ve söylemesi gereken her şeyi çok net bir şekilde anlatıyor. Anne neşeyle uyum sağlayorr ve “bebek” rolüyle “anneye” ne kadar hoş ve güzel olduğunu anlatıyor. Annesinin sesini taklit eden küçük kız, “Ben dünyanın en iyi annesiyim” diyor.

    Bu örnekte anne, kızının yaşına uygun olan onunla oynama, onu idealleştirme ve kontrol etme isteklerine empatik bir şekilde yanıt veriyor. Küçük kızın “en iyi” olduğunu düşündüğü annesiyle özdeşleşmesi, kendisini güçlü ve kuvvetli hissetmesini sağlar ve kendi benlik algısını oluşturmasına yardımcı olur. Ayrıca annenin, kızına duyduğu gururu aynalaması, küçük kızın benlik saygısının gelişmesine yardımcı olur.

    Aksine, meşgul veya dikkati dağılmış, zihinsel sağlık sorunlarıyla mücadele eden veya küçük çocuklarının duygusal durumları ve ihtiyaçları ile psikolojik olarak empati kuramayan bakımverenlerle büyüyen çocuklar, sağlıklı bir benlik saygısı geliştirmede sorun yaşayabilir. Kendi benlik saygısı eksikliği olan ebeveynler, çocuklarının kendilerini idealleştirmesini teşvik etmekte veya tolere etmekte zorluk yaşayabilir, bu da çocuğun gelişen benlik algısına müdahale edebilir. Bu, bakımverenlerle olan erken dönem ilişkilerindeki problemlerden veya daha geniş çevredeki problemlerden (örneğin travmatik stres, sistemik baskı veya ayrımcılık) dolayı ortaya çıkabilir.

    Benzer şekilde, sınırlılıklarını anlamalarına yardımcı olmayan bakımverenleri olan çocuklar, hayatın sıradan sapanlarına ve oklarına karşı aşırı derecede savunmasız olan, gerçekçi olmayan derecede büyüklenmeci bir benlik algısına sahip olacak şekilde büyüyebilirler. Şu örneği düşünün:

    5 yaşında bir erkek çocuk koşarak eve girer ve kendisinin bir ebelemece oyununda kötüleri yenen bir süper kahraman olduğunu bağırır. Bir masaya çarpar ve çiçeklerle dolu bir vazoyu yere düşürür, her yere su ve çömlek parçaları sıçrar. Babası odaya hücum ederek bağırır: “Yaptığın pisliğe bak! Neden nereye gittiğine dikkat edemiyorsun? Süper kahramansın ya sen; eğer özel güçlerin varsa, o vazoyu tekrar bir araya getirdiğini göreyim! Ben de öyle düşünmüştüm; bunu yapamazsın.”

    Burada baba, ne oğlunun neşeli, güçlü ve özel hissetme ihtiyacına (bir süper kahraman rolü oynayarak) ne de gelişimsel olarak sık görülen bir olay olan kazara bir şeyi devirmeye empatik bir şekilde yanıt veriyor. Oğluna kızıyor ve ona aşağılayıcı davranıyor, özel güçleri olmadığı için onunla dalga geçiyor. Eğer baba oğluna genellikle bu şekilde davranırsa, çocuğun kendini yeterince güçlü ve kuvvetli hissedememe riskiyle karşı karşıya kalabileceğini varsayabiliriz.

    Bazen aynalama çocuğun becerilerini abartır. Örneğin:

    9 yaşında bir kız okul müzikaline katılmaya çalışır. Daha önce hiç sahneye çıkmamış ya da şan ya da oyunculuk dersleri almamış olmasına rağmen ebeveynleri ona şöyle diyor: “Sen okuldaki en iyi şarkıcı ve oyuncusun ve eğer seni başrole almazlarsa aptallar demektir.” Birkaç yıldır şarkı söyleme ve oyunculuk eğitimi alan sınıf arkadaşlarından biri başrolü alıyor. Kız ağlayarak ailesine her şeyin ne kadar adaletsiz olduğunu anlatıyor. Anne ve babası, “Oyunu bırakmalısın, o yönetmen beceriksiz. Şikayet için müdürü arayacağız.”

    Burada ebeveynler kızlarına gerçekçi olmayan beklentiler aktarırlar. Kız bunları karşılamadığında, deneyim ve pratiğin başarıda oynadığı rolü anlamasına yardımcı olmak yerine yönetmeni suçluyorlar. Bu şekilde becerilerini ve sınırlılıklarını daha gerçekçi bir şekilde değerlendirme becerisini engellerler. Bu kızın, hayal kırıklıkları karşısında parçalanıp öfkeye ve suçun dışsallaştırılmasına yol açabilecek, sahte bir şekilde yükseltilmiş bir benlik algısı geliştirme riski altında olduğunu varsayabiliriz.

    Bu örneklerin her biri münferit olaylardır; en empatik ve sabırlı bakımverenler bile zaman zaman hayal kırıklığına uğrayabilir veya öfkelerini kontrol etmekte zorlanabilirler. Bu gibi durumların, yalnızca bakımverenlerin çocuklarıyla etkileşime girdiği sık ve tipik yolları temsil etmesi halinde yaygın ve kalıcı etkilere sahip olması muhtemeldir. Aslında kendilik psikolojisi, tüm bakımverenlerin bir noktada çocuklarına empatik tepki vermede başarısız olacaklarını ve bu başarısızlığın aslında gelişim için gerekli olduğunu ileri sürer. Bu empatik başarısızlık (empathic failure), yaşına uygun ve abartılı olmayan bir şekilde gerçekleştiğinde, çocuklar bakımverenlerinin kendiliknesnesi işlevini içselleştirmeyi öğrenirler. Bu onların benlik saygılarını artırmayı öğrenmeleri ve becerilerini ve sınırlılıklarını gerçekçi bir şekilde değerlendirmelerine yardımcı olmak açısından önemlidir.

    Winnicott

    Kendiliğe ilişkin psikodinamik teorilere önemli katkıda bulunan bir diğer kişi ise İngiliz çocuk doktoru ve psikanalist Donald Winnicott’tur. Kohut gibi Winnicott da bebeğin deneyimini aynalamada ve bebeğin güvenlik duygusunu ve geçici olarak tümgüçlülüğü deneyimlemesini sağlayan bir “kucaklama ortamı (holding environment)” sağlamada birincil bakımverenin rolünün önemini vurguladı (Winnicott, 1960). Aynı zamanda özgün ya da gerçek bir kendiliğin (true self) gelişiminde oyunun ve yaratıcılığın rolüyle de ilgileniyordu (Winnicott, 1971).

    Bu gerçek kendilik, bireyin doğuştan gelen potansiyelini, kişisel süreklilik duygusunu ve iç gerçekliğini yansıtır. Winnicott, sahte kendiliği (false self), aşağıdaki örnekte gösterildiği gibi, başkalarının taleplerine ve yansıtmalarına uymaya dayalı olarak tanımladı (Winnicott, 1965):

    Üniversitedeki ilk yılında 18 yaşında cisgender (trans olmayan) eşcinsel bir kadın olan Tobi, kampüsteki bir LGBTQ+ öğrenci grubuna katılır. Birkaç yakın arkadaş edinir, bazı akrabalarıyla ve çocukluk akranlarıyla karşılaşır ve farklı şekilde giyinmeye ve saçlarını farklı şekillendirmeye başlar. Dönemin sonu yaklaşırken, tatil için eve dönme kaygısıyla danışmanlık merkezinde terapiye başvurur. Terapistine şunları söyler: “Annem ve ben her zaman çok yakındık ama onun yanında gerçek kendim olabileceğimi hiç hissetmedim. Her zaman benim kız gibi görünmemi ve davranmamı istiyordu ve bir erkek arkadaşımın olması konusunda takıntılıydı. Sanırım her zaman buna uydum çünkü onun sevgisini ve onayını istedim.

    Cinselliğini benimsemeyi öğrenen Tobi, benlik algısının ne ölçüde annesinin arzularıyla şekillendiğini fark eder.

    Kendilik gelişimi ve yaşanmış deneyimler

    Benlik saygısının gelişiminin doğuştan gelen özelliklere (örneğin dayanıklılık ve iyimserlik), ilk bakımverenlerle ilişkilere ve yaşanmış deneyimlere bağlı olduğu düşünülmektedir. Topluluk ortamı (örneğin okul, akran grubu veya mahalle) ve genel olarak toplum, benlik algısının ve benlik saygısının gelişmesine katkıda bulunur. Cinsellik, ırk ve etnik köken, göçmenlik ve engellilik durumu gibi faktörler kendiliğin gelişimini etkileyebilir. Örneğin, baskın grup tarafından beğenilmeyen veya ayrımcılığa uğrayan bir azınlık grubunun üyesi olmak, benlik saygısını olumsuz yönde etkileyebilirken (Akhtar, 2014; Eng ve Han, 2000; Stoute, 2019) daha büyük bir topluluğa veya gruba üye olma veya bunlarla özdeşleşme duyguları benlik saygısını güçlendirebilir (Aberson ve diğerleri, 2000; Cameron, 2004; Layton, 2006; Moualeu, 2019; Woo ve diğerleri, 2019).

    Sorunları ve örüntüleri kendiliğin gelişimiyle ilişkilendirmek

    Kendiliğin gelişimiyle bağlantı kurmak, benlik saygısıyla ilgili sorunları anlamaya çalışırken çok faydalıdır. Ayrıca başkalarına karşı empati veya haset sorunlarından kaynaklanan kişilerarası ilişkilerdeki zorluk, gelişimle ilgili bu düşünceden yararlanılarak iyi anlaşılabilir.

    Benlik saygısı regülasyonu

    Düşük benlik saygısı

    Düşük benlik saygısı, kendilik psikolojisi kullanılarak faydalı bir şekilde anlaşılabilir. İlk bakımverenleri becerilerini (yani aynalama) tanımayan ve kabul etmeyen yetişkinler, kapasitelerini hafife alabilir ve kendilerini iyi hissetmekte zorluk yaşayabilirler. Bu tür kişiler terapiye, eleştiriye karşı son derece duyarlı olmak, kolayca suçlandığını veya saldırıya uğradığını hissetmek veya kendilerini kınama eğilimi göstermek gibi, başarısızlık ve başkalarıyla etkileşimlerinde zorlukla ilgili sorunlarla başvurabilirler. Ayrıca sıklıkla utanmaya özellikle eğilimlidirler. Örneğin Teresa’yı düşünün:

    Teresa, kronik düşük dereceli depresyon ve düşük benlik saygısı duyguları nedeniyle terapi arayan 35 yaşında Guatemalalı Amerikalı bir kadındır. Bekar, yalnız yaşıyor, çok az arkadaşı var ve bir üniversitede yönetici olarak çalışıyor; bunun tatmin edici olmayan bir iş olduğunu söylüyor. Teresa, göçmenlik avukatı olmak istediğini ancak devlet üniversitesinden sonra eğitimine devam edecek özgüvene sahip olmadığını söylüyor. Şöyle açıklıyor: “Fikirlerinden bu kadar emin olan ve tartışmaktan korkmayan hukuk öğrencileriyle asla rekabet edemezdim.” Sosyal hayatını anlatırken şöyle diyor: “O kadar ilgi çekici ya da dışa dönük biri değilim, bu yüzden sanırım insanlar benimle çıkmak ya da benimle takılmak istemiyorlar.” Terapist, Teresa’nın ne kadar özeleştiri yaptığını nazikçe belirttiğinde, “Sadece olduğu gibi söylüyorum” diyor. Teresa’nın ebeveynleri, o doğmadan kısa bir süre önce Guatemala’daki iç savaşın şiddetinden kaçarak Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti; daimi ikamet statüsünü almadan önce yıllarca kaçak göçmen olarak kaldılar. Teresa’nın çocukluğunda restoranlarda çalışan annesinin sıklıkla üzgün, ağlamaklı ve gergin olduğunu, kabuslar ve kronik baş ağrıları çektiğini anlatıyor. Bir lise psikolojik danışmanı Teresa’nın ebeveynlerine mükemmel notlarının onu mükemmel bir üniversiteye sokabileceğini önerdiğinde Teresa’nın annesi şöyle dedi: “Kafasını bunlarla doldurma. Ona evde ihtiyacım var.”

    Teresa’nın benlik saygısı ile ilgili zorlukları; şiddet, göç ve kaçak göçmen olma gibi birçok travmayı deneyimlemiş olan ve muhtemelen küçük kızlarını aynalayamayan ve onun potansiyelini takdir edemeyen ebeveynlerle hayatının erken dönemlerinde yaşadığı deneyimler ile bağlantılı olabilir. Kendilik psikolojisini kullanarak, Teresa’nın, becerilerini küçümsemesinin ve güven eksikliğinin, en azından kısmen, travmatik stresin ebeveynleri ve onlar aracılığıyla kendisi üzerindeki yankılanan etkisiyle ilişkili olduğunu formüle edebiliriz.

    Aşırı şişirilmiş, ama kırılgan, benlik saygısı

    Tartıştığımız gibi, aynalama çocuğun becerilerini küçümser veya abartırsa sorunlu olabilir. İlk bakımverenlerin becerilerini abarttığı kişiler, dışarıdan aşırı şişirilmiş ama içsel olarak son derece kırılgan olan sahte bir kendilik duygusuna sahip olabilirler. Bu insanlar, tıpkı bakımverenleri gibi, becerilerini abarttıkları ve daha sonra hedeflerine ulaşamamanın yarattığı hayal kırıklığını tolere etmekte zorlandıkları için yardım isteyebilirler. Aşırı özgüvenli veya kibirli görünseler de, benlik saygısı tehditleri karşısında hızla endişelenebilir, öfkelenebilir veya yıkılabilirler. Bu tür sorunları olan hastalar, benlik saygılarını artırmak için başkalarını arayabilir ve bu nedenle ilişkileri genellikle yüzeysel ve manipülatif görünebilir. O kadar çok şey başaramadıklarında veya inandıkları kadar iyi performans gösteremedikleri zaman cesaretleri kolayca kırılabilir. Bu Leo’nun başına gelmiş olabilir:

    33 yaşında Beyaz bir adam olan Leo, gazeteci olarak çalışıyor. Kısa bir süre önce asistan bir meslektaşına verilen önemli bir görev nedeniyle kendisinden vazgeçildi. Leo, “kalp çarpıntısı” şikayetiyle başvurduğu dahiliye uzmanı tarafından tedaviye yönlendirildi. Herhangi bir kalp anormalliğine rastlanmadı. Leo çoğu zaman kaygılı ve öfkeli hissettiğini belirtiyor. Şirketten ayrılmayı düşündüğünü çünkü editörlerin “belli ki bu adamın benden daha iyi olduğunu düşünen aptallar” olduğunu söylüyor. “O benim gibi gazetecilik okuluna gitmedi ve kalıplardan çıkıp kendi yolunu yazamıyor.” Ailesi “inanılmaz derecede iyi bağlantılara sahip” bir başka gazeteci olan arkadaşlarından birinin kendisine prestijli bir gazetede iş bulacağını umuyor. Leo terapiste şöyle diyor: “Dahiliyecim şehirdeki en iyi doktorlardan biri; ben sadece en iyisine giderim -yani eğer o seni tavsiye ettiyse, o zaman sen en iyi doktorlardan birisin.”

    Terapist, Leo’nun yaşam öyküsünü öğrendiğinde Leo’nun, babasının memleketinde zengin ve etkili bir iş adamı olduğu ve tek çocuk olduğunu öğrenir. Annesini “sosyeteye girmeye çalışan” biri olarak tanımlıyor ve her iki ebeveynin de onun akademik ve atletik başarılarına çok odaklandığını, iyi performans gösterdiğinde onu övdüğünü, başarısız olduğunda ise küçümsediğini söylüyor. Kendilik psikolojisini kullanarak ebeveynlerinin başarıya aşırı vurgu yapmasının Leo’nun kendisi hakkında gerçekçi bir algı ve sağlıklı bir benlik saygısı duygusu geliştirmesini engellediğini formüle edebiliriz. Bunun yerine, yüzeysel başarı göstergelerine aşırı derecede bağımlı olan ve benlik saygısı tehditlerine karşı son derece savunmasız, kırılgan bir benlik algısı geliştirdi. Benlik algısı, çeşitli baskın gruplara üyeliğiyle ilgili olarak hayatı boyunca kendi beklentilerinden de etkilenebilir (bkz. Bölüm 20).

    Empati ve haset ile ilgili sorunlar

    Güçlü bir benlik algısı oluşturamayan çocuklar, empati kapasitesini geliştirmekte zorluk yaşayabilirler. Yetişkinler olarak genellikle kendi kırılgan benlik algılarını korumakla meşgul olurlar ve başkalarının ihtiyaçlarına, deneyimlerine veya bakış açılarına uyum sağlayamazlar. Bu kronik olabilir veya yalnızca stres dönemlerinde (örn. tıbbi hastalık veya duygusal sıkıntı) ortaya çıkabilir. Daha önce tartıştığımız gibi (bkz. Bölüm 6 ve 7), bu ötekilerle ilişkilerde sorunlara yol açabilir. Clara’yı düşünün:

    Clara, 30 yaşında, 1 yaşında bir kızı olan bir kadındır. “Çocuk sahibi olmak hayatımı mahvetti” şikayetiyle terapiye geliyor. Clara artık dinlenmeye, egzersiz yapmaya ya da sosyalleşmeye vakti olmadığını söylüyor. Çoğu zaman kızına karşı öfkeli ve sinirli hissediyor, kendisinin “fazla muhtaç” ve “şımarık” olduğunu düşünüyor. Clara, çocuklu arkadaşlarının nasıl onlarla oturup oynayacak kadar sabırlı olduğunu anlamıyor. Clara kendi annesini “gerçekten narsist” olarak tanımlıyor ve annesinin ona nadiren fazla ilgi gösterdiğini veya onunla gurur duyduğunu belirtiyor.

    Kendilik psikolojisi, yetersiz aynalamayla büyüyen Clara’nın, çocuğu da dahil olmak üzere başkalarının ihtiyaçları hakkında düşünme becerisini sınırlayan hassas, kırılgan bir benlik algısı geliştirdiğini öne sürebilir. Kendi çocuğuna empatik aynalama sunma ihtiyacı -kendisinin almadığı bir şey- onun için özellikle zorlayıcı olabilir.

    Haset, benliğin gelişimiyle ilgili fikirler kullanılarak da iyi anlaşılabilir. Kendileri hakkında dengeli ancak genel olarak olumlu bir algıya sahip olan insanlar, başkalarının kendilerinde eksik olan şeylere sahip olduğu fikrine tahammül edebilirler. Bununla birlikte, benlik saygısını korumakta zorlanan insanlar genellikle başkalarının sahip olduğu şeyler (sahip oldukları şeyler, beceriler veya ilişkiler) tarafından tehdit edilir. Haset (bkz. Bölüm 6) saldırgan ve yıkıcı olabilir ve başkalarıyla ilişki kurmayı zorlaştırabilir. Örneğin Shintaro’yu düşünün:

    24 yaşında bir yüksek lisans öğrencisi olan Shintaro, yüksek lisans eğitimi için Japonya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti ve bir temel bilim laboratuarında çalışıyor. Yoğun çalışmasına rağmen araştırmaları yavaş ilerliyor ve laboratuvar toplantılarında pek heyecan yaratmıyor. Meslektaşının deneyleri önemli bir keşifle sonuçlandığında, meslektaşının sonuçlarıyla herkesin önünde alay eder ve meslektaşının “kendi fikirleri olmadığı, tüm işi akıl hocasının yaptığı” yönünde dedikodular çıkarır. Topluluğundaki çocukların çoğu iki ebeveynli evlerde büyürken, babası 5 yaşındayken aileden ayrılan Shintaro, bekar bir anne tarafından büyütüldü. Shintaro’nun okuldaki diğer çocuklar tarafından bu konuda alay edilmesi utanç vericiydi. Shintaro, babasını uzun yıllardır görmese de babasının yeniden evlendiğini ve yeni karısı ve iki çocuğuyla birlikte yaşadığının farkındaydı. Onu ergenlik çağında gördüğünde babası yeni ailesiyle övündü ve Shintaro’ya “nasıl davranacağı konusunda üvey kardeşlerinden ipucu alması” gerektiğini söyledi.

    Babası tarafından terk edilen ve daha sonra babasının yeni çocuklarıyla olumsuz bir şekilde karşılaştırılan Shintaro, muhtemelen olumlu bir benlik algısını pekiştirmekte zorlandı. Kendi toplumunda bekar bir anne tarafından büyütüldüğü için utanıyordu. Babasının yanındaki yerini gasp eden yeni çocuklara karşı neredeyse dayanılmaz bir haset beslediğini düşünmek mantıklıdır. Artık bir yetişkin olarak “laboratuvar kardeşinin” başarısına da aynı şekilde tahammül edemiyor ve hasedi onu, meslektaşının başarısını yok etme çabasıyla saldırgan olmaya yöneltiyor.

    Örnek bir formülasyon – kendilik gelişimi ile bağlantı kurmak (LINK)

    Sunu

    Evan, lisede müzik öğretmeni olarak çalışan 35 yaşında beyaz cisgender bir eşcinsel erkektir. İşyerinde çoğu zaman endişelidir ve sanki her zaman öğrencileri için “performans sergiliyor”muş gibi hisseder. Öğrencilerden ve öğretim üyelerinden iyi değerlendirmeler alıyor ancak kendini yeterince iyi, akıllı veya komik hissetmemekle mücadele ediyor. Öğretmenliğin “asil” bir meslek olduğuna inansa da, daha yüksek maaşlı, daha prestijli bir meslek sahibi olmayı diliyor ve bunu yapan arkadaşlarına ve tanıdıklarına şiddetle imreniyor. Boş zamanlarında gitar çalıyor ve bir pop grubu kurup ünlü olma gibi gizli fanteziler besliyor.

    Sorun ve örüntüleri TANIMLAMA (DESCRIBE)

    Evan’da sık sık kaygı belirtileri ve kronik olarak düşük benlik saygısı ve başkalarına karşı haset duyguları görülüyor. İşinin değerine olan inancına ve işini iyi yaptığına dair kanıtlara rağmen iş yerinde doyum yaşayamıyor.

    Yaşam öyküsünü İNCELEME (REVIEW)

    Evan, kendisi 2 yaşındayken ebeveynleri boşanan üç çocuğun en küçüğüdür. Askerde olan babasını sık sık depresyonda olan, annesini ise sinirli ve meşgul biri olarak tanımlıyor. Çocukken sık sık yalnız hissettiğini hatırlıyor. Ablaları seçkin öğrencilerdi ve çok popülerlerdi ve her zaman onların gölgesinde yaşadığını hissediyordu. Annesi, okulda ya da sporda başarılı olduğunda onu coşkuyla övüyordu ama o, “bir kişi olarak benim kim olduğumla pek ilgilenmediğini” düşünüyordu. Çocukken, Evan’ın spora ve diğer daha tipik erkeksi faaliyetlere daha fazla zaman ayırmasını isteyen babasıyla çok fazla zaman geçirmedi. Şarkı söyleyerek ya da şakalar yaparak onu “neşelendirmeye” çalıştığını, babasının bunları ya görmezden geldiğini ya da “olumsuz bir şekilde” tepki verdiğini hatırlıyor. Ayrıca 6 yaşındayken babasına müzisyen olmak istediğini söylediğinde babasının “Hayatını boşa harcama, sen de benim gibi orduya katılmayı düşünmelisin” dediğini hatırlıyor.

    Öyküyü ve sorunları/örüntüleri kendiliğin gelişimine BAĞLAMA (LINK)

    Kendilik psikolojisini kullanarak Evan’ın çocuklukta yeterli kendiliknesnelerine sahip olmadığını varsayabiliriz; ebeveynleri ona empatik olarak uyum sağlayamamıştı ve o da onları idealize edemiyordu. Sonuç olarak, güçlü bir benlik algısını geliştiremedi. Babasını idealleştirme ya da canlandırma çabaları işten çıkarılma ya da yanıt alamama ile karşılandı. Hiçbir ebeveynin onun müziğe veya performansa olan ilgisini yansıtamayacağını hissetti. Babası da, geleneksel olarak erkeksi uğraşlarla ilgilenmediği için onu küçümsemişti. Ablaları tarafından geride bırakıldığını hissediyordu ve annesi onun iç dünyasıyla ilgilenmiyor gibi görünüyordu ve yalnızca kendisinin değer verdiği başarıları aşırı derecede övüyordu. Bir yetişkin olarak kendisinden ve yaptığı işten gereken zevki ve gururu alamaz, başkalarına nasıl göründüğü konusunda kronik olarak kaygı duyar ve ulaşılması zor hedeflerle ilgili fantezilere sığınır.

    Kendiliğin gelişimi ile ilişkilendirmek tedaviyi yönlendirir

    Sorunları ve örüntüleri kendiliğin gelişimiyle ilişkilendirmek, terapistin terapötik stratejisinin hastanın kendilik algısını daha da geliştirmesine yardımcı olmak olması gerektiğini önerir. Kendilik psikolojisinde bunun terapötik ilişkinin kendisi yoluyla gerçekleştiği düşünülmektedir. Hastalar terapistin kendiliknesnesi işlevlerine hizmet etmesini, yani kendilik algılarını dengelemesine, onarmasına veya canlandırmasına yardımcı olmasını beklerler. Bu tür hastalar terapistlere ayrı, bağımsız insanlar olarak değil, üzerinde kontrol sahibi olmayı bekledikleri kendilerinin bir uzantısı olarak davranma eğilimindedir. Bu, çocuklukta hiçbir zaman tam olarak veya en iyi şekilde tamamlanmamış bir gelişim sürecinin yeniden etkinleştirildiğine işaret eder. Esasen, bu hastalar terapisti, deneyimlerini, zihinsel durumlarını ve büyüklenmeci benlik algısını idealleştirmeye yönelik karşılanmamış gelişimsel ihtiyaçlarını karşılamak ve bunların onaylanmasını ve doğrulanmasını sağlamak için kullanırlar. Terapisti tamamen güçlü, özel veya mükemmel olarak deneyimlemek isterler ve buna ihtiyaç duyarlar. Kendilik psikolojisi perspektifinden bakıldığında, bu tür bir idealleştirme bir savunma olarak değil, daha ziyade sağlam olmayan bir benlik algısını desteklemeye yardımcı olmayı amaçlayan tedavinin önemli bir aşaması olarak görülür.

    Terapist bu aktarımları erkenden yorumlamak yerine onların gelişmesini sağlar. Bu kendiliknesnesi aktarımlarının (selfobject transferences) etkisi altında hasta anlaşıldığını ve canlandığını hissedebilir ve terapistle birlik olma veya terapisti kontrol etme duygularını deneyimleyebilir. Ancak kaçınılmaz olarak terapist her zaman hastanın istediği gibi tepki vermeyecektir ve bu empatik başarısızlıklar (emphatic failures) hastanın hüsrana uğramasına veya öfkelenmesine neden olabilir. Eğer empatik başarısızlık uygun şekilde zamanlanmışsa ve çok yoğun değilse, terapist bunu belirtebilir ve hastayla tartışabilir; hasta daha sonra terapisti ayrı, kusurlu ama yine de iyi ve şefkatli bir kişi olarak görmeye başlayabilir. Umarız hastalar bundan sonra ihtiyaç duydukları ve terapistin onlar için yapmasını istedikleri şeyleri kendilerine sunmaya başlayabilirler: özel olma ve güç duygularını teyit etmek, onları rahatlatmak ve deneyimlerini doğrulamak. İşte bir örnek:

    Fred, elektrikçi olarak çalışan ve hafta sonu triatletçisi olan 55 yaşında bir adamdır. Seanslarını erkek terapistine atletik hünerlerini anlatarak, yarışların son anlarında diğerlerini geçerek, kaç yaşında olduğunu söyleyerek genç rakipleri “şok ederek” ve kadın yarışçıların ona “gelmesini” sağlayarak geçiriyor. Terapisti, “öğrenme güçlüğünün” kardeşleri gibi prestijli bir üniversiteye gitmesini engellemesi nedeniyle ebeveynlerinin “hayal kırıklığına uğradığını” bildiren Fred’in, yeteneklerini yeni, idealleştirilmiş bir erkeğe göstermesi gerektiğini varsayarak dinliyor. Fred bir triatlonu kazandıktan sonra terapistin “bu konuda pek heyecanlı görünmemesine” kızıyor. Birkaç seans boyunca terapistine, kendisiyle ilgilendiğini “düşünmesine” rağmen artık yanıldığını anladığını anlatıyor. Terapist, Fred’in içinde ne kadar hayal kırıklığına uğradığını kabul ediyor. Bir sonraki büyük galibiyetinin ardından Fred, terapistin ona umduğu türden heyecanlı bir tepki vermese de ilgilendiğini ve dikkatli olduğunu fark eder. Zamanla Fred, terapistin hayali tepkisi olmadan da kendisi hakkında yeterince iyi hissedebildiğini fark eder.

    Terapistin hastaya istikrarlı, empatik uyumu ve algılanan empatik başarısızlığı yorumlaması, Fred’in arzuladığı aynalama işlevini içselleştirmesine yardımcı olur. Bu, Fred’in başkalarının sürekli tebrikleri olmadan benlik algısını yavaş yavaş canlandırmasına ve etrafındaki insanlardan daha ölçülü bir beklentiye sahip olmasına yardımcı olur. Bu teknik, insanların benlik saygısı tehditleri karşısında daha dirençli, daha sağlıklı bir benlik algısı geliştirmelerine yardımcı olur.

    Önerilen aktivite

    Bireysel olarak veya sınıf ortamında yapılabilir

    Bu insanların zorluklarını kendiliğin gelişimindeki sorunlara nasıl bağlayabilirsiniz?

    Victor işyerinde büyük bir ikramiye alır ve kocası Douglas’la kutlamak için eve bir şişe şarapla gelir. Ancak Douglas’ın elleri çocuklarla dolu ve uzun bir gün geçirmiş; haberi şöyle karşılıyor: “Harika tatlım, markete koşup biraz daha süt alabilir misin?” Victor daha sonra bunalıma girer ve kendisine aşık olduğunu düşündüğü yönetici asistanını baştan çıkarma fantezileri kurar.

    Liliana iş arkadaşlarını akşam yemeğine davet eder. Haftalar öncesinden menüsünü enine boyuna düşünür; herkes yemeği sabırsızlıkla bekler. Geldiklerinde Liliana dağınıktır ve tavuk ve sebzeden oluşan oldukça basit bir akşam yemeği hazırlar. İnsanlar erken ayrıldığında ve iltifat edilmediğinde öfkelenir.

    Yorum

    Kocasından hemen övgü alamayınca, Victor’un morali bozulur ve asistanı tarafından beğenilme fantezileri kurar. Bu onun bir kendiliknesnesinden aynalama ihtiyacının devam ettiğini ve bu olmadan kendilik saygısını koruyamayacağını göstermektedir.

    Liliana yemek pişirme ve eğlendirme becerilerini yanlış algılıyor ve daha sonra başkaları onun kendi öz değerlendirmesini paylaşmadığında sinirleniyor. Bu onun çocukluğunda sorunlu bir aynalama deneyimi yaşadığını gösteriyor; belki de becerileri, onu gerçekte olduğundan daha becerikli görmek isteyen ebeveynler tarafından olduğundan fazla görülüyordu.

    Referanslar
    1. Aberson, C. L., Healy, M., & Romero, V. (2000). In-group bias and self-esteem: A meta-analysis. Personality and Social Psychology Review, 4, 157–173.
    2. Akhtar, S. (2014). The mental pain of minorities. British Journal of Psychotherapy, 30(2), 136–153. https://doi.org/10.1111/bjp.12081
    3. Auchincloss, E. L., & Samberg, E. (2012). Psychoanalytic terms and concepts. Yale University Press.
    4. Cameron, J. E. (2004). A three-factor model of social identity. Self and Identity, 3(3), 239–262. https://doi.org/10.1080/13576500444000047
    5. Eng, D. L., & Han, S. (2000). A dialogue on racial melancholia. Psychoanalytic Dialogues, 10(4), 667–700. https://doi.org/10.1080/10481881009348576
    6. Frie, R. (2013). The self in context and culture. International Journal of Psychoanalytic Self Psychology, 8(4), 505–513. https://doi.org/10.1080/15551024.2013.825953
    7. Kohut, H. (1971). The analysis of the self. International University Press.
    8. Kohut, H. (1978). The disorders of the self and their treatment: An outline. The International Journal of Psychoanalysis, 59, 413–425.
    9. Layton, L. (2006). Racial identities, racial enactments, and normative unconscious processes. The Psychoanalytic Quarterly, 75(1), 237–269. https://doi.org/10.1002/j.2167-4086.2006. tb00039.x
    10. Markus, H. R., & Kitayama, S. (1991). Culture and the self: Implications for cognition, emotion, and motivation. Psychological Review, 98(2), 224–253. https://doi.org/10.1037/0033-295x.98.2.224
    11. Markus, H. R., & Kitayama, S. (2010). Cultures and selves. Perspectives on Psychological Science, 5(4), 420–430. https://doi.org/10.1177/1745691610375557
    12. Mitchell, S. A., & Black, M. J. (1995). Freud and beyond. Basic Books.
    13. Moualeu, N. (2019). Does racial identity explain the buffering impact of racial socialization on discrimination? Graduate Theses and Dissertations. 17062. Iowa State University.
    14. Stoute, B. J. (2019). Racial socialization and thwarted mentalization: Psychoanalytic reflections from the lived experience of James Baldwin’s America. The American Imago, 76(3), 335–357. https://doi.org/10.1353/aim.2019.0025
    15. Winnicott, D. W. (1960). The theory of the parent-infant relationship. International Journal of Psychoanalysis, 41, 585–595.
    16. Winnicott, D. W. (1965). The maturational processes and the facilitating environment: Studies in the theory of emotional development. International Universities Press.
    17. Winnicott, D. W. (1971). Playing and reality. Tavistock Publications.
    18. Woo, B., Fan, W., Tran, T. V., & Takeuchi, D. T. (2019). The role of racial/ethnic identity in the association between racial discrimination and psychiatric disorders: A buffer or exacerbator? SSM—Population Health, 7, 100378. https://doi.org/10.1016/j.ssmph.2019.100378
  • Çatışma ve Savunma (21)

    Anahtar kavramlar

    Gelişime ilişkin organize edici fikirlerden biri olan ego psikolojisi (ego psychology), yetişkin sorunlarının ve örüntülerinin bilinç dışı çatışma ve savunmalar (defense) ile ilişkilendirilebileceğini (LINK) önerir.

    Bu fikre göre bilinç dışı çatışma (unconscious conflict); karşıt düşünceler, duygular veya arzular çarpıştığında ortaya çıkar. Farkında olmadan gerçekleşen bu çatışma anksiyeteye (anxiety) neden olur ve bizi uzlaşmalar (compromises) sağlamak için savunmaları kullanmaya sevk eder. Bu uzlaşmalar karakteristik sorunlarımıza ve kalıplarımıza/örüntülerimize (pattern) yol açar.

    Sorunların ve örüntülerin gelişimi ile bilinç dışı çatışmalar ve savunmaları ilişkilendirmek, aşağıdakilere ilişkin zorlukları anlamak için özellikle önemlidir:

    • “Sıkışmış” hissetmek (feeling “stuck”)
    • Engellenmiş fonksiyon (inhibited function)
    • Bağlılık ve cinsel yakınlık ile ilgili zorluklar (difficulties with commitment and sexual intimacy)

    Şunu hayal edin: Üniversitede ikinci sınıftasınız, bugün cumartesi akşam saat 17.00 ve tüm arkadaşlarınız bir partiye gidiyor. Gitmeyi çok istiyorsunuz ama pazartesiden önce yapacak tonlarca işiniz olduğunu biliyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Bir yanınız uzun bir haftanın ardından ara vermeye ihtiyacınız olduğunu hissediyor, ancak diğer bir yanınız o yığın ödeve başlama zorunluluğu hissediyor. Bir süre kararsızlık yaşadıktan sonra evde kalmaya karar verirsiniz. Arkadaşlarınız yurttan ayrıldıktan sonra başlamak için masanıza oturursunuz. Ancak başlamadan önce masanızı temizlemeye karar veriyorsunuz. Sonra masanız etrafındaki dağınıklığa kıyasla o kadar temiz görünüyor ki tüm odayı temizlemeye karar veriyorsunuz. Bunu yaparken liseden arkadaşınızın yazdığı notu bulursunuz ve arkadaşınızı ararsınız, biraz konuşursunuz, kendinize bir sandviç yaparsınız ve tekrar oturduğunuzda saat 23.30 olur ve hiçbir iş yapmadınız! Ne oldu?

    Çatışma ve uzlaşma

    O cumartesi gecesi başınıza gelen şey, çatışma içinde olmanızdı. Bir yanınız eğlenmek için dışarı çıkmak istiyordu, bir yanınız ise işinizi yapmak için evde kalmanız gerektiğini düşünüyordu. Bu iki kısım birbiriyle çatışıyordu (conflict) (Auchincloss ve Samberg, 2012; Cabaniss ve diğerleri, 2017). Bir seçim yaptığınızı düşünseniz de bilinçli zihniniz bunu göremeden savaş devam etti ve zihniniz bir uzlaşma oluşturdu (Cabaniss ve diğerleri, 2017). Uzlaşma (compromise), evde kalmanız (zihninizin ev ödevi yapmak zorunda hissettiği kısmını kısmen tatmin etmek) ancak herhangi bir iş yapmamanızdı (zihninizin uzun bir haftanın ardından rahatlamak isteyen kısmını kısmen tatmin etmek). Bütün bunlar farkındalık dışında gerçekleşti, bu yüzden buna bilinç dışı çatışma (unconscious conflict) diyoruz (Auchincloss ve Samberg, 2012; Cabaniss ve diğerleri, 2017; Kris, 2012). Zihnin çalışma ve gelişme şekli hakkında düşünmenin bir yolu olan ego psikolojisi, bunun gibi çatışmaların sürekli olarak meydana geldiğini ve düşünme, hissetme ve davranış şeklimizin altında yattığını ileri sürer.

    Ego psikolojisinin temelleri

    Çatışma > Anksiyete > Savunma

    Sorunların ve örüntülerin bilinç dışı çatışmalarla bağlantılı olabileceği fikri ilk olarak Freud tarafından kavramsallaştırıldı (Freud, 1923/1990). Freud ilk önce çatışmanın zihnin iki kısmı arasında olduğunu düşündü: bilinçli kısım ve bilinç dışı kısım. Bu fikre topografik model adını verdi çünkü bilinçli zihnin bilinç dışı zihnin “üstünde” olduğunu öne sürüyordu (Mitchell & Black, 1996). Bu teoriye göre sorunlar; bilinç dışı düşünce ve duyguların, genellikle tahammül edilemeyecek kadar acı verici görüldüğü için bilince ulaşması engellendiğinde ortaya çıkar. Ancak Freud çok geçmeden zihnin her ikisi de bilinç dışı olan iki kısmı arasında çatışma olabileceğini fark etti. Bu onu, zihni konumlardan ziyade yapılar açısından tanımlayan, yapısal model olarak adlandırdığı ikinci bir teoriye götürdü (Mitchell & Black, 1996). Freud bu yapıların kelimenin tam anlamıyla anatomik olduğunu düşünmüyordu; daha ziyade onları işlevler kümesi olarak düşünüyordu. Bunlar; id, ego ve süperegodur. Bu modele göre:

    • Id, insanları rahatsız etme (örneğin endişeli, utanmış veya kızgın) eğiliminde oldukları için bilinç dışı olan arzu ve duyguları temsil eder. Sonuç olarak bastırılırlar, yani farkındalığın dışında tutulurlar.
    • Ego, zihnin yürütücü işlevini temsil eder; id, süperego ve gerçeklik arasındaki aracıdır. Ego işlevleri, gerçeklik testi, savunma mekanizmaları ve kendini ve diğerini kavramsallaştırma kapasitesini içerir (Cabaniss ve diğerleri, 2017).
    • Süperego, vicdanı ve ego idealini (yani, dürüstlük, sadakat vb. gibi olumlu değerleri içeren, insanların kendilerini nasıl görmekten hoşlandıklarını) temsil eder.

    Yapısal model, zihnin bu bölümlerinin birbirleriyle ve gerçeklikle sürekli bir çatışma halinde olduğunu ileri sürer. Bilinç dışı fantezi biçimindeki arzular süperegoyla ya da gerçeklikle çatışır. Bu çatışmanın çoğu bilinç dışıdır (yani farkındalık dışıdır), ancak yine de bireyin bilinçli yaşamını etkiler. Bu modelde bu yapılar arasındaki bilinç dışı çatışma, egonun kişiyi deneyimlemekten korumaya çalıştığı anksiyeteye neden olur. Bu korumaya savunma diyebiliriz (Cabaniss ve ark., 2017). Savunmalar, zihnin strese uyum sağlamasının bilinç dışı ve otomatik yollarıdır (bkz. Bölüm 8). Bunlar, kişinin anksiyete, depresyon ve kıskançlık gibi acı verici duygulara ilişkin farkındalığını sınırlayan ve duygusal çatışmaları çözümleyen başa çıkma mekanizmaları ve içsel uzlaşmalardır.

    Uzlaşmalar ve savunmalar – maliyetler ve faydalar

    Üniversite ikinci sınıf öğrencisi örneğimizde, savunmalar çatışmanın her iki tarafını da kısmen tatmin etmeye çalışır. Dolayısıyla, ortaya çıkan düşünce, duygu veya davranış bir uzlaşmadır. Ve savunmalarda olduğu gibi bazı uzlaşmalar, diğerlerinden daha fazla fayda ve daha az maliyet sunar (bkz. Bölüm 8).

    Örneğin, kontrolcü ve başarılı büyük kardeşlerine çok kızan ve bu süre zarfında karateye başlayan, siyah kuşak olan ve kendini çok başarılı hisseden bir genci düşünün. Bu kişinin bilinç dışı çatışması şuna benzer:

    O kadar çok sinirliyim ki kardeşlerimi öldürebilirim.  Buna karşılık olarak >>>Kardeşime zarar vermek yanlış olur.  

    Bu çatışma, egonun bir savunmayla, bu durumda yüceltme (sublimation) ile karşılık verdiği anksiyeteye neden olur (Auchincloss ve Samberg, 2012). Yüceltme, kişinin rahatsız edici bir arzuyu veya duyguyu yararlı veya sosyal olarak kabul edilebilir bir şey yaparak tatmin etmesini sağlar. Dövüş sanatlarına ilgi duyan ergen, kardeşe karşı fiili şiddet yasağına uyarken, diğer insanlarla kontrollü bir şekilde kavga ederek kardeşe saldırma arzusunu kısmen tatmin eder. Genç, başarı konusunda kendini iyi hisseder, kimseyi incitmez ve dolayısıyla bu savunma, her açıdan bakıldığında faydalıdır.

    Şimdi, fiziksel olarak istismarcı ebeveyni olan bir kişinin yaşadığı çatışmayı düşünün. Bir yetişkin olarak bu kişi ebeveyni idealleştirmeye devam eder, ilişkilerde suçu üstlenir ve başkalarının kötü muamelesine tahammül eder. Bu kişinin bilinç dışı çatışması şöyle görünebilir:

    Ebeveynimi seviyorum ve benimle ilgilendiklerini hissetmeye ihtiyacım var.  Buna karşılık olarak >>>Öfkeliyim çünkü ebeveynim istismarcı ve benimle ilgilenmiyorlar.

    Yine, bu çatışma anksiyeteye neden olur ve bu da egonun harekete geçmesini tetikler. Burada ego, bir kişi hakkındaki iyi duyguları, diğerini tamamen değersizleştirerek koruyan, bölme (splitting) adı verilen bir savunmayı kullanır. Bu çocuğun istismarcı ebeveyne ihtiyacı olduğu için ebeveyni idealize etmiş ve kendisini değersizleştirmişti. Bu, çocuklukta “işe yarayan” bir uzlaşmadır çünkü kişinin istismarı düşünmekten kaçınmasına ve mümkün olduğunca normal bir yaşam sürmesine olanak sağlamıştır. Ancak, çocuklukta işe yarayan şeyler yetişkinlikte sorunlu hale geldi ve tatmin edici olmayan ilişkilere ve zayıf benlik saygısına yol açtı (savunma hakkında daha fazla bilgi için 8. Bölüm’e bakın).

    Sorun ve örüntüleri çatışma ve savunma ile ilişkilendirmek (LINK)

    Sorunları ve örüntüleri, çatışma ve savunmaya bağlamayı ne zaman tercih edebiliriz? Bu model, insanlar kendilerini sıkışmış hissettiklerinde, kendilerini kısıtladıklarında ve bağlılık konusunda zorluk yaşadıklarında çok faydalı olabilir.

    “Sıkışmış” olmak

    İnsanlar genellikle kendilerini sıkışmış hissettikleri için terapistlere gelirler. Bir ilişkide, bir işte ya da bir kararda sıkışıp kalmış hissedebilirler. Onlara göre hiçbir şey hareket etmiyormuş ve durumu değiştirmenin ya da karar vermenin hiçbir yolu yokmuş gibi geliyor. Çoğu zaman “sıkışmışlık” hissi çatışmayla ilgilidir. Kuvvetler eşit ve zıt yönlerde çekildiğinde sanki hiçbir hareket yokmuş gibi görünür ama gerçekte bu inanılmaz derecede dinamik bir durumdur. Çoğu zaman çatışmayı, kişinin “sıkışmış” durumu tanımlama biçiminde duyabiliriz:

    Bu işte uzun zamandır sıkışmış durumdayım. Muhtemelen bırakmalıyım ama maaşım çok iyi. Bilmiyorum, belki de sorun bende. Belki de sorun benim. Ama sonra patronum hakkında düşünüyorum, ona katlanamıyorum. Bilmiyorum, kendimi hiçbir şey yapmıyor halde buluyorum.

    Çatışmanın gelgitlerini duyabiliyoruz; bu kişinin bir kısmı işten nefret ederken, bir kısmı maaştan ve kurumdan ayrılmaktan korkuyor. Sonucunda ortaya çıkan savunmalar, kendini suçlama ve eylemsizliktir. Bu tür bir sorun genellikle çatışma ve savunma açısından çok iyi anlaşılır.

    Engellenmiş fonksiyon

    Zihni çatışma ve savunma açısından düşünmek genellikle insanların savunma amaçlı olarak engelledikleri kapasitelere sahip olduğunu varsayar. Bunlar, atletik/sanatsal/akademik beceri, girişkenlik ve rekabetçilik dahil ancak bunlarla sınırlı olmamak üzere herhangi bir şey olabilir. Bu tür bir engelleme genellikle bir çatışma/savunma modeli kullanılarak iyi anlaşılabilir. İşinde gerçekten başarılı olmak isteyen ancak başarısının başkalarını kıskandıracağından ve kızdıracağından korkan bir kişiyi düşünün. İyi olmanın tehlikeli olabileceği korkusu onları hırslarını dizginlemeye sevk eder. Bunu düşünmenin bir yolu, bazı çocukların ebeveynlerinden daha iyisini yapma arzusu ile bunun ebeveyninin sevgisini kaybetmelerine neden olacağı korkusu arasında boğuşmasıdır. Bu bilinç dışı bir çatışmadır. Çocuklukta çözümlenmezse yetişkinlikte de devam edebilir ve yetişkinlerin rekabetçi veya girişken olduklarında anksiyete yaşamalarına neden olabilir.

    Bağlılık ve cinsel yakınlık ile ilgili zorluklar

    Orta çocukluk dönemindeki üç kişilik ilişkilerden (çocuk ve iki bakımveren) kaynaklanan çatışmalar, yetişkinlerin yakınlıkla ilgili yaşadığı zorlukları anlamak açısından da yararlı olabilir. 14. Bölüm’de tartıştığımız gibi, bazı çocuklar arzu ettikleri bakıcıyla yakınlık isteğiyle yanıp tutuşurken, bu arzularının rakip bakımveren tarafından cezalandırılmasından korkarlar. Yine, bu bir çatışmadır. Arzulanan bakımverene çok yakın olmak bu nedenle anksiyeteye neden olabilir ve bu, kişi romantik ya da cinsel bir partnerle yakınlaştığı zamanlar olan yetişkinliğe kadar devam edebilir. Boşanmış ebeveynlerin çocuğunu düşünün; arzulanan bakımveren, çocuğu bir partner gibi akşam yemeği partilerine götürür. Bu durum çocuk için potansiyel olarak heyecan verici olsa da aynı zamanda anksiyeteye de yol açabilmektedir. Bir yetişkin olarak, bu kişi, daha sıradan buluşmaların özel bir hale gelme tehlikesiyle karşı karşıya kalması durumunda endişelenebilir.

    Örnek formülasyon – çatışma ve savunma ile ilişkilendirmek (LINK)

    Ego psikolojisini kullanan bir formülasyon, sorunların ve örüntülerin bilinç dışı çatışmalar ve savunmalarla bağlantılı olduğunu varsayar. Aşağıdaki bir örnektir:

    Sunum

    Ahmet 28 yaşında, kendisini heteroseksüel olarak tanımlayan bir erkektir. Amerika Birleşik Devletleri’nde doğdu, ancak ebeveynleri Türkiye’de doğdu. Son zamanlarda önemli iş projelerini yapmayı ertelediğini söyleyerek tedavi için başvuruyor. Genelde işini zamanında bitirebilse de büyük sunumlar söz konusu olduğunda “donup kalıyor”. Bunun kesinlikle farkında çünkü terfi potansiyelini etkileyebilecek büyük bir teftiş yaklaşıyor. Bu davranıştan dolayı hayal kırıklığına uğramış ve bunu değiştirmek istiyor ancak nasıl yapılacağını bilmiyor.

    Sorunu ve örüntüleri TANIMLAMAK (DESCRIBE)

    Ahmet, özellikle riskler yüksek olduğunda uzun süredir erteleme sorunu yaşadığını belirtiyor. Genelde çok becerikli ve düzenlidir; bisiklete binmeyi sever ve rutin olarak bisikletini onarıma götürür, vergilerini son teslim tarihine kadar öder ve karmaşık tatiller ayarlar. Keyif aldığı ve eğitim düzeyine uygun, iyi bir işi var. Partneriyle güvenli bir ilişkisi var ve çok sayıda yakın arkadaşlığı var. Genellikle duyguları bilinçli tutmaya ve düşünceleri bastırmaya yönelik savunmaları kullanır ve yukarıdaki gibi, stres dönemlerinde başlıca uyum sağlama stratejisi olarak kaçınmayı kullanır.

    Yaşam öyküsünü İNCELEME (REVIEW)

    Ahmet, annesiyle erken dönemde yakın ve sıcak bir ilişkisi olduğunu anımsıyor. Babasının da onu sevdiğini söylüyor; ancak babasının saygısının daha çok performansa bağlı olduğunu düşünüyordu. “İyi iş çıkardığımda beni övdü, ancak gerçekten eleştirel biriydi ve olağanüstü bir iş başaramadığımda bir nevi benden uzaklaştı.” Babasının, “bizim kadar akıllı” olmadığı için annesini değersizleştirdiğini hissetti ve biraz da suçluluk duygusuyla, sporda başarılı olan ancak akademide başarılı olmayan küçük kız kardeşine göre babasının kendisini tercih ettiğini bildirdi. Ahmet, mutlu bir çocukluk geçirdiğini ve pek çok arkadaşının olduğunu hatırladığını söylüyor. O hevesli bir okuyucuydu ve ilkokulda matematikten hoşlanıyordu. Öğretmenleri memnun etmeye hevesliydi ve uyuşturucu ya da alkol kullanmıyordu. Ancak lise ve üniversiteye kabul edilmenin baskısını gerçek anlamda hissetmeye başlayınca, okul ödevlerini tamamlamakta zorluk yaşamaya başladı. Ahmet lisedeyken flört etmek istiyordu ama babası bunun dikkat dağıtıcı olacağını düşünüyordu. Standart testlerde mükemmel puanlara rağmen notları düştü ve bir devlet üniversitesine geçmeden önce bir meslek yüksekokuluna kaydoldu. Babası, Türk-Amerikan topluluğundaki birçok çocuğun liseden hemen sonra üniversiteye kaydolması nedeniyle hayal kırıklığına uğramıştı. Her iki ebeveyne de yakın kalıyor; babası sık sık Ahmet’in gelecekteki kariyerini tartışmak için öğle yemeği yemek istiyor.

    Yaşam öyküsünü ve sorunları/örüntüleri çatışma ve savunmaya BAĞLAMA (LINK)

    Ahmet’in ertelemeyle ilgili sorunları sınırlanmış görünüyor. İleriyi planlayabiliyor ve önemli entelektüel becerilere sahip. Bu nedenle, belki de bilinç dışı çatışmalar ve savunmalar nedeniyle engelliyor gibi görünen becerilere sahiptir. Anne babası tarafından sevildiğini hisseden Ahmet’in güvenli ikili ilişkilere sahip olduğunu ve güvenmeyi öğrenebildiğini varsayabiliriz. Ancak eğer başarılı olmazsa babasının ona olan saygısının tehlikede olacağını hissediyordu. Dolayısıyla şuna benzer bir bilinç dışı çatışma geliştirmiş olabilir:

    Babamdan övgü almak için başarılı ve çok iyi olmak istiyorum.  Buna karşılık olarak >>>Başarısız olabileceğim durumlardan kaçınmak istiyorum çünkü bu babamın sevgi ve saygısını kaybetmek anlamına gelebilir.  

    Ahmet, lisedeki son yılı ve şu anki işi gibi başarısız olabileceğinden korktuğu durumlarda bu çatışma anksiyete yaratıyor. Anksiyete, yüksek maliyetli bir savunmaya, yani kaçınmaya yol açar. Bilinçli olarak ilerlemek istediğini düşünürken, başarısız olabileceğinden korktuğu için işi fiilen yapmaktan bilinçsizce kendini alıkoyar. Bu, onun bu durumların yarattığı anksiyeteden kurtulmasını sağlasa da bir yandan da hatırı sayılır becerilerine rağmen kendisini sabote etme tehlikesiyle karşı karşıya bırakıyor.

    Bilinç dışı çatışma ve savunmayla bağlantı kurmak tedaviyi yönlendirir

    Hastalarımıza sorunlarının ve örüntülerinin bilinç dışı çatışmalar ve savunmalarla bağlantılı olduğunu belirtirsek, bu çatışmaları uzlaştırmanın ve anksiyeteye karşı savunmanın daha yararlı, daha az maliyetli yollarını bulmalarına yardımcı olmamız gerekir. Bunu iki temel yolla yapabiliriz. Eğer güçlü duygulanımları tolere etme becerisine sahiplerse ve göreceli olarak özdüşünümsel iseler, onlara zorluk çıkaran çatışmaların ve savunmaların bilinçli olarak farkına varmalarına yardımcı olabiliriz. Buna açığa çıkarma (uncovering) diyoruz (Cabaniss ve diğerleri, 2017). Öte yandan, eğer güçlü duygulanımlara tahammül edemiyorlarsa ve özdüşünümsel olamıyorlarsa, bilinç dışı çatışmalarının ve savunmalarının farkına varmadan uyum sağlama stratejilerini değiştirmelerine yardımcı olabiliriz. Buna destekleme (supporting) diyoruz. Burada bu teknikleri kısaca inceleyeceğiz; bu tekniklerin daha derinlemesine tartışılması için lütfen Psikodinamik Psikoterapi: Klinik El Kitabı‘na bakın.

    Açığa çıkarma

    Bir çatışmanın bilinç dışı olması onun ortadan kalktığı anlamına gelmez. Tam tersine kişinin düşünme, hissetme ve davranış biçimi üzerinde etkisini göstermeye devam eder. Ancak farkındalık dışındaysa kişi uzlaşma sağlamak için mantıksal, bilinçli, yetişkin zihnini kullanamaz. Bunun yerine, çocuklukta ortaya çıkmış olabilecek düşünce ve korkulara dayanan farkındalıktan yola çıkılarak bir uzlaşma oluşturulur. Freud’un tedaviyle ilgili orijinal fikirlerinden biri, bilinçli zihnin çatışmayla başa çıkmasına ve daha uyumlu çözümler yaratmasına izin vermek için “bilinç dışını bilinçli hale getirmenin” önemli olduğuydu. Terapide bunu, bilinç dışı düşünce ve duyguların bilinçli hale gelmesini sağlamak için hastaların akıllarına geleni söylemelerini sağlayarak (serbest çağrışım/free association olarak bilinir) yaparız. Bilinç dışı bir fantezi gün ışığına çıktığında ve yetişkin bakış açısıyla bakıldığında, çocukluktan kalma bir şey olarak görülebilir ve o kadar da korkutucu gelmeyebilir. İyi bir benzetme, karanlık bir yatak odasında davetsiz misafir gibi görünen ancak ışık açıldığında sandalyenin üzerindeki şapka olduğu ortaya çıkan öğedir; olayları bilinçli hale getirmek, onları daha gerçekçi bir şekilde görmemize yardımcı olur. Ameliyat olması gereken ancak son anda dehşete kapılan ve onam formunu imzalamayan kişiyi düşünün. Bir terapistle bu korku hakkında konuşmak için biraz zaman harcayan kişi, ebeveynleri eve gittikten sonra hastanede kaldıkları gece boyunca korktuğunu hatırlıyor. Bu ortaya çıktıktan sonra kişi işlemi gerçekleştirebilir.

    Destekleme

    Desteklemek için teknikler kullandığımızda, şu ya da bu nedenle olabileceğinden daha az faydalı savunmaları kullanan birini destekliyoruz. Bu, erken çocukluk dönemindeki istismarın kalıcı etkileri veya ciddi bir ruhsal bozukluk gibi kronik bir sorunun veya yakın zamanda yaşanan bir kayıp veya ani bir tıbbi sorun gibi akut bir sorunun sonucu olabilir. Bu durumlarda bilinç dışı çatışmaları ve savunmaları bilinçli hale getirmeye çalışmayız; daha ziyade, daha az faydalı savunmaların kullanımını azaltırken daha faydalı savunmaların kullanımını desteklemeye çalışırız. Örneğin, bir kişi aile hekimiyle neredeyse tartışmaya girdikten sonra şöyle diyebilir: “Bu reçeteyi yazmaları dört saat sürdü – ne kadar sorumsuz! Eğer aileme bakmak yerine doktor olabilseydim bundan daha iyisini yapardım.” Bu öfkenin kökeninde engellenen hırsla ilgili bir çatışmanın yattığından şüphelenebiliriz ancak kişi duygularını düzenlemekte zorluk yaşadığından, öfkeyi yönetme stratejileri hakkında birlikte düşünmek gibi destekleyici teknikler çatışmayı ortaya çıkarmaktan şu anda daha yararlı olabilir.

    Önerilen Aktivite

    Bireysel ya da sınıf ortamında yapılabilir

    Hangi bilinç dışı çatışmalar Stephan’ı etkiliyor olabilir?

    Stephan, 31 yaşındaki öğretmen Tina ile 5 yıldır birlikte olan 32 yaşında bekar bir bankacıdır. Her ne kadar “aşık” olduğunu ve hayatını Tina ile geçirmek istediğini hissetse de kendini evlenmeye hazır hissetmemektedir. Geniş bir aileden gelen Tina, birden fazla çocuk sahibi olmak istiyor ve başlamaya hazır olduğunu düşünüyor. Stephan söz veremiyor olmaktan rahatsız oluyor ve bu konuyu anlamaya çalışmak için terapiye gidiyor. Varlıklı bir aileden geldiğini ve kardeşleriyle sık sık yelken açmaya gittiği ailesinin yazlık evinde vakit geçirmekten hoşlandığını belirtiyor. Kardeşler ayrıca, genellikle babalarının da katıldığı yıllık kamp gezilerinden ve haftalık poker oyunlarından keyif alıyorlar. Stephan’a yakın zamanda işyerinde kendisine, başkasına bağımlı kalmayacak şekilde ailesini geçindirme olanağı sağlayacak bir terfi teklif edildi, ancak Stephan bunun kendisini bir yaşam tarzı içine doğru “tuzağa düşüreceğinden” ve birkaç yıl içinde kariyer değişikliği yapma konusunda çok az esneklik bırakacağından endişe ediyor.

    Yorum

    Stephan, hayatını Tina ile geçirmek istediğini ancak evliliğe hazır hissetmediğini söylüyor. Ayrıca bu bağlılığı yerine getirmekte neden zorluk yaşadığından da emin değil. Bu, bir veya daha fazla bilinç dışı çatışmanın kendisini ‘sıkışmış’ hissetmesine neden olabileceğini gösteriyor. Kardeşlerine ve ailesine olan yakınlığı da bunun söz konusu olabileceğini gösteriyor. İşte geçerli olabilecek bir çatışma:

    Olgun bir adam olup kendi ailemi kurmak istiyorum.  Buna karşılık olarak >>>Kardeşlerim ve ebeveynlerim ile birlikte bir çocuk olarak kalmak istiyorum.  

    Bu çatışma, Stephan’ın kardeşlerine ve ebeveynlerine olan bağlılığının devam etmesinden anlaşılıyor. Belki de bu ailedeki yakınlık Stephan’ın kendi ailesinde baba rolünü üstlenmesini zorlaştırıyor çünkü “kardeşlerden biri” olmanın hazzı çok büyük. İşte onu etkileyebilecek başka bir çatışma:

    Hayatımı başka bir insanla geçirmek istiyorum.  Buna karşılık olarak >>>Bağımsız olmak istiyorum.  

    Stephan’ın çatışmasıyla ilgili bu düşünce tarzı, kişisel özerkliğe ilişkin çelişkili arzularını vurguluyor ve iş yerindeki son kararı da bunu gösteriyor. Her ikisinin de aynı anda çalışıyor olması Stephan’ın hayatında ilerlemesini zorlaştırıyor olabilir.

    Referanslar
    1. Auchincloss, E. L., & Samberg, E. (Eds.) (2012). Psychoanalytic terms and concepts. Yale University Press.
    2. Cabaniss, D. L., Cherry, S., Douglas, C. J., & Schwartz, A. (2017). Psychodynamic psychother- apy: A clinical manual. Wiley-Blackwell.
    3. Freud, S. (1990). The ego and the id. In J. Strachey (Ed.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud, Volume XIX (1923–1925): The ego and the id and other works. W.W. Norton. (Original publication in 1923).
    4. Kris, A. O. (2012). Unconscious processes. In G. O. Gabbard, B. E. Litowitz, & P. Williams (Eds.), Textbook of psychoanalysis. American Psychiatric Publishing, Inc.
    5. Mitchell, S. A., & Black, M. J. (1996). Freud and beyond: A History of modern psychoanalytic thought. Basic Books.
  • Kültür ve Toplumun Etkileri (20)

    Anahtar kavramlar

    Geleneksel olarak gelişimle ilgili psikodinamik organize edici fikirler, yakın çevrenin (yani birincil bakım verenler ve aile) kişinin bilinçli ve bilinçsiz zihninin gelişimi üzerindeki etkisine odaklanmıştır.

    Ekolojik Sistemler modeli (Bronfenbrenner, 1977), insan gelişiminin birçok farklı sosyal ortamdan etkilendiğini öne süren organize edici bir fikirdir. Söz konusu ortamlar şunlardır:

    • Yakın çevre (immediate environment) ya da mikrosistem (microsystem)
    • Topluluk çevresi (community environment) ya da mezosistem (mesosystem)
    • Genel olarak toplum (society) ya da makrosistem (macrosystem)

    Makrosistem; ırk, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsel kimlik ve cinsiyet ifadesi, fiziksel ve zihinsel yetenek, yaş, sınıf, din ve yerli statüye dayalı yapısal ayrıcalık/avantaj ve baskı/dezavantajın yapısal sistemlerini içerir (Hays, 2016).

    Toplum yapıları nedeniyle dezavantajlı durumda olan kişilerde güvensizlik, kendinden nefret etme, utanç, ötekilik ve öfke gibi örüntüler bu sistemlerin etkileriyle bağlantılı olabilir.

    Toplumun yapılarının dezavantajlı olduğu kişilerde, avantaj sağlayan insanlarda yetki sahibi olma ve kırılganlık gibi kalıplar bu sistemlerin etkileriyle bağlantılı olabilir.

    Toplumun yapılarından avantaj sağlayan insanlarda yetki sahibi olma ve kırılganlık gibi örüntüler bu sistemlerin etkileriyle bağlantılı olabilir.

    Kültür ve toplumun etkileriyle bağlantı kurmak, ayrıcalık ve dezavantaj/baskıyla ilgili yapıların kişinin yaşanmış deneyimini nasıl şekillendirdiğini iş birliği içinde anlamayı içerir. Tüm hastaların psikodinamik formülasyonlarında bunlar dikkate alınmalıdır.

    Bunun nedenleri şunlardır:

    • Eğer toplumunuz sizi öldürmek isterse korkabilir ve güvensiz olabilirsiniz.

    • Eğer kültürünüz sizi iğrenç olarak nitelendiriyorsa, kendinizi ötekileştirilmiş ve kendinizden nefret ediyor hissedebilirsiniz.

    • Yasalar ve politikalar sizi güçten ve kaynaklardan uzak tutuyorsa öfkelenebilirsiniz.

    Bu nedenle, insanların nasıl geliştiğini düşündüğümüzde, kültürün ve toplumun “ekonomik, sosyal, eğitim, hukuk ve politik sistemlerinin” etkisini hesaba katmalıyız (Bronfenbrenner, 1977, s. 515). Bu bölüm, kültür ve toplumun etkilerini psikodinamik formülasyonlarımıza dahil etmenin kavramsal yollarını sunmaktadır.

    Psikodinamiğin temelleri ve ekolojik sistemler modeli

    Yıllar geçtikçe, insan gelişimini inceleyen araştırmacılar, kültür ve toplumun, yaşam boyunca gelişimi sayısız yoldan etkilediğini giderek daha fazla anladılar. 1970’lerde Bronfenbrenner, bu daha geniş, yaşam boyu etkileri açıklamaya yardımcı olacak ekolojik sistemler modelinin ana hatlarını çizdi. Bölüm 1’de ve Bölüm 3’ün Giriş bölümünde tanıttığımız bu model, gelişimi etkileyen üç ana sosyal çevrenin olduğunu öne sürüyor:

    1. Mikrosistem, “gelişen kişi ile o kişiyi içeren yakın ortamdaki (örneğin ev, okul, iş yeri vb.) çevre arasındaki ilişkiler kompleksidir” (Bronfenbrenner, 1977, s. 514).

    Örnek: Bir çocuk, bir kardeşinin ebeveynleri tarafından açıkça kayırılmasından sonra kendini “daha az” hissederek büyür.

    Bu etki çocuğun yakın çevresinden (ailesinden) kaynaklanmaktadır ve dolayısıyla bir mikrosistem etkisidir.

    • Mezosistem “gelişmekte olan kişiyi hayatının belirli bir noktasında içeren majör çevreler arasındaki karşılıklı ilişkileri içerir. Bu nedenle, 12 yaşındaki bir Amerikalı için mezosistem tipik olarak aile, okul ve akran grubu arasındaki etkileşimleri kapsar; bazı çocuklar için bu aynı zamanda kiliseyi, kampı veya iş yerini de içerebilir.” (Bronfenbrenner, 1977, s. 515).

    Örnek: Dini bir örgütün dindar bir üyesi, tek ebeveyn olmaya karar verdiği için dışlandıktan sonra kendini dışlanmış ve desteğinin azaldığını hissediyor.

    Bu etki, bu kişinin yerel topluluğundan kaynaklanmaktadır ve dolayısıyla bir mezosistem etkisi olarak değerlendirilebilir.

    • Makrosistem, “mikro [ve] mezosistemlerin… somut tezahürleri olduğu ekonomik, sosyal, eğitimsel, hukuki ve politik sistemler gibi kültür veya alt kültürün kapsayıcı kurumsal modellerini içerir. Makrosistemler yalnızca yapısal açıdan değil, aynı zamanda belirli kurumlara, sosyal ağlara, rollere, faaliyetlere ve bunların karşılıklı ilişkilerine hem açık hem de örtülü olarak anlam ve motivasyon kazandıran bilgi ve ideolojinin taşıyıcıları olarak kavranır ve incelenir” (Bronfenbrenner, 1977, s. 515).

    Örnek: Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan bir Afrikalı-Amerikalı adam, beyazların çoğunlukta olduğu mahallelerde tek başına yürürken anlaşılır bir şekilde kendini güvende hissetmeyebilir. Beyazlara kültürel olarak asimile olduğunun sinyalini vermeye çalışarak klasik müzik mırıldanırsa kendisini daha güvende hissettiğini fark eder.

    Bu tür bir durumun temeli genel olarak toplum yapılarında yatmaktadır ve dolayısıyla bir makrosistem etkisi olarak değerlendirilebilir.

    Toplumun hiyerarşileri

    Makrosistemin “yapıları” olarak düşündüğümüz şey, toplumda var olan açık ve örtülü baskınlık, ayrıcalık ve avantaj sistemlerini içerir. Bu sistemlerin birçoğu hiyerarşiktir; hiyerarşinin tepesindeki az sayıdaki kişinin kaynakların/ayrıcalığın/gücün çoğunluğuna sahip olmasına, grubun geri kalanının ise daha azına veya hiç sahip olmamasına yol açar (Moane, 2011). Bu modelde bir grup baskın, geri kalanlar ise hükmedilendir. ADDRESSING çerçevesini kullanarak bu sistemleri ele alabiliriz (Hays, 2016):

    • A: Yaş ve kuşak etkileri (Age and generational influences)
    • DD: Gelişimsel veya diğer engellilik (Developmental or other disability)
    • R: Din (Religion)
    • E: Etnik köken veya ırk (Ethnicity or race)
    • S: Sosyo-ekonomik durum (Socio-economic status)
    • S: Cinsellik (Sexuality)
    •  I: Yerli mirası (Indigenous heritage)
    • N: Memleket (Nation of origin)
    • G: Cinsiyet (Gender)

    Bu hiyerarşiler, bilinçli olarak farkında olsak da olmasak da bizi etkiler; kendimiz ve başkaları hakkındaki düşüncelerimizi ve hayatın değişimlerine nasıl uyum sağladığımızı şekillendirmeye yardımcı olur. Kesişimsellik (intersectionality), birden fazla baskı sistemi tarafından dezavantajlı duruma düştüğümüzde ortaya çıkar (Crenshaw, 2017). Örnekler arasında lezbiyen ve Latin kökenli kişiler, Siyahi ve kaçak kişiler veya kadın ve engelli kişiler yer almaktadır.

    Baskı sistemleri ve toplum hiyerarşilerinin sürdürülmesi

    Toplumun hiyerarşileri aşağıdaki kontrol araçlarıyla korunur:

    • Şiddet (ör. cinayet, soykırım, tecavüz, kadınların hadım edilmesi)
    • Siyasi dışlanma(örn. oy verme kısıtlamaları, hükümete katılamama)
    • Ekonomik sömürü (örneğin kölelik, yoksulluk, asgari ücretin olmaması, sağlık sigortası ve eğitim gibi sosyal hizmetlerin yetersiz olması)
    • Kültürel kontrol (örneğin, eğitim sistemlerinin kontrolü, dinin gereklerini yerine getirememe veya ana dili konuşamama, propaganda)
    • Cinselliğin kontrolü (örneğin doğum kontrolü ve kürtaj yasakları, Sodomi yasaları, fuhuş)
    • Parçalanma (örneğin gettolaşma) (Moane, 2011).

    Bu kontrol araçları çoğunlukla baskıcı olduğundan, bu hiyerarşik yapılara baskı sistemleri (systems of oppression) adı verilmiştir. Smithsonian Enstitüsü baskı sistemlerini şöyle tanımlıyor:

    Bazı gruplara (genellikle ‘hedef gruplar’ olarak adlandırılır) karşı ayrımcılık yapan ve diğer gruplara (genellikle ‘baskın gruplar’ olarak adlandırılır) fayda sağlayan bir sistem yaratan ön yargı ve kurumsal gücün birleşimi. Bu sistemler baskın grupların, hedef grupların haklarını, özgürlüklerini ve sağlık hizmetleri, eğitim, istihdam ve barınma gibi temel kaynaklara erişimlerini sınırlayarak hedef gruplar üzerinde kontrol sahibi olmalarını sağlar (Ulusal Afrikan-Amerikan Tarihi ve Kültürü Müzesi, 2020).

    Baskı sistemleri, bir grubun sosyal olarak arzu edilen grup olarak ve diğer grubun daha az arzu edilen bir alternatif, hatta şüpheli, yabancı veya öteki olarak muamele gördüğü bir iç-grup dış-grup hiyerarşisi yaratır (örneğin, beyaz/renkli, erkek/kadın, cis/trans, genç/yaşlı, zengin/fakir). Öteki olmak nötr değil, olumsuz ve eksiktir. Avantajlı iç-gruplarda yer alanlarımız, bir iç-grubun parçası olmanın yaşamda bize olumlu avantajlar sağladığı fikrinin farkında olmayabilir, bu konuda düşünmeyebilir veya hatta buna şiddetle karşı çıkabilir. Dezavantajlı dış gruplarda yer alanlarımız, günlük yaşamda ayrımcılığın, ötekileştirmenin ve diğerlerine göre dezavantajlı olmanın devam eden etkilerinin ve algılanan statümüz nedeniyle bize yöneltilen günlük mikro saldırıların sıklıkla son derece ve sürekli olarak farkındadır.

    Örtülü ön yargı ve kültürel ve toplumsal etkilerin aktarımı

    Toplumun hiyerarşik tutumlarını içselleştirdiğimizde bunlar örtülü ön yargı (implicit bias) olarak tanımlanan otomatik tutumlara dönüşür (FitzGerald ve Hurst, 2017). Baskı sistemleri çoğu zaman örtülü ön yargı yoluyla bilinçsizce nesilden nesile aktarılır (Banaji ve Greenwald, 2016). Örtülü ön yargı örnekleri arasında, bu tür çağrışımların ön yargılı ve mantıksız temellerinin bilinçli olarak anlaşılmasına rağmen, bilinçsizce Siyahlar ile silahları ya da erkek çocuklar ile bilimi ilişkilendirmek yer alır.

    Toplumsal hiyerarşiler de bilinçli ve kasıtlı olarak nesilden nesile aktarılabilir. Ebeveynlerinin sözlü ve sözsüz tutumlarını içselleştirerek çocuklara, kendilerinden farklı olan veya ebeveynleri tarafından küçük yaşlardan itibaren ötekileştirilen kişilerden nefret etme ve korkma duygusu aşılanabilir. Araştırmalar çocukların cilt rengi gibi özellikler hakkında 6 aylıktan itibaren örtülü ön yargılar geliştirmeye başladıklarını göstermektedir (Winkler, 2009).

    Ruh sağlığının sosyal belirleyicileri ve toplumsal hiyerarşiler

    Ekonomik sömürü ve kültürel kontrol, toplumdaki hiyerarşilerin korunmasını sağlayan araçlardan ikisi olduğundan, “insanların doğduğu, büyüdüğü, yaşadığı, çalıştığı ve yaşlandığı koşullar” (Dünya Sağlık Örgütü, 2008) olarak tanımlanan sağlığın sosyal belirleyicileri (social determinants of health), bireyin bu yapılarla ilişkileri tarafından dolaylı olarak etkilenir. Avantajlı çocuklar ayrıcalıklı olarak doğmanın faydalarından (örneğin, para, güç, kaynaklar) istifade ederken, dezavantajlı çocuklar kaynak eksikliğinden ve bakıcılarının kronik stresinden ve gerginliğinden muzdariptir (Shim ve Compton, 2015). Dezavantajlı veya ötekileştirilmiş bir grupta olmak, gıda, tıbbi bakım ve ebeveyn ilgisi gibi temel ihtiyaçlara erişimi etkileyebilir ve bunların hepsinin bilişsel ve duygusal gelişimi etkilediği bilinmektedir (Compton ve Shim, 2015). Ön veriler, bir annenin hamileyken ayrımcılığa maruz kalmasının çocuklarının beyin gelişimini etkileyebileceğini desteklemektedir (Sonderlund ve ark., 2021). Erken dönemdeki etki, bakımveren ve çocukların aynı avantajlı veya dezavantajlı gruba ait olup olmamasına da bağlı olabilir.

    Örneğin, göçmen ebeveynler tarafından yetiştirilen göçmen bir çocuk, heteroseksüel bireylerden oluşan bir ailede doğan LGBTQ+ bir çocuktan farklı bir baskı sistemi deneyimine sahip olacaktır. Kişinin bakıcılarıyla aynı dezavantajlı gruba ait olması destek sağlayabilir veya stres ve gerilimi şiddetlendirebilir.

    Kültür ve toplumun yaşam boyunca psikolojik gelişimi nasıl etkilediğine ilişkin temel fikirler

    Gelişim sırasında insanlar toplumdaki hiyerarşilerin örtülü olarak ön yargı (bias), açık olarak ise peşin hüküm/ön yargı (prejudice), ayrımcılık ve ayrıcalık olduğunun farkına varırlar. Bu hiyerarşilerin sürdürülme araçları (örneğin ayrımcılık, şiddet, savaş, yoksulluk, siyasi haklardan mahrum bırakma) toplumun her üyesini etkiler. Eleştirel ırk teorisi, feminist teori, sömürgeci baskı, LGBTQ+ ruh sağlığı ve engellilik alanlarındaki araştırmacıların yanı sıra diğerleri, toplumun baskı hiyerarşilerinin örtülü ve açık aktarımının yaşam boyunca psikolojik gelişimimizi etkilediği çeşitli mekanizmalar önermişlerdir.

    Küçük çocuklar bilinçli olarak bu sistemlerden habersiz olabilir, ancak bunların etkilerini ekonomik/toplumsal kaynaklara erişim eksikliği ve kronik stres/gerginlik şeklinde deneyimleyebilirler. Aynı zamanda, ebeveynlerinin örtülü ve açık ön yargılarını aktarılması yoluyla, kendilerine ve diğer gruplara yönelik ebeveyn tutumlarını ve toplumsal tutumları özümsüyor olabilirler.

    Çocuklar okula gitmek için evden dışarı çıktıklarında, bilinçli ya da bilinçsiz olarak makrosistemin kurallarını özümser ve içselleştirirler. Bu içselleştirilmiş kurallar; benlik algısını, başkalarıyla ilişkiler ve strese uyum gibi psikolojik işlevin birçok alanını etkileyebilir. Bunun nasıl gerçekleştiğine ilişkin hipotezler (Christian ve diğerleri, 2021; Edwards ve Hanley, 2021; Moane, 2011; Shim ve Compton, 2015), azınlık stres modeli de dahil olmak üzere (Meyer, 1995), potansiyel psikolojik mekanizmalar olarak aşağıdakileri önermektedir:

    • Kültürün bireye veya bireyin azınlık grubuna karşı olumsuz tutumlarının içselleştirilmesi (internalization), bu da kendinden nefret etmeye ve kendinden şüphe duymaya, aynı zamanda hâkim olunan gruptaki diğerlerine karşı nefret ve değersizleştirmeye yol açar.
    • Bireyin kültüründen, tarihinden ve toplumun diğer kesimlerinden izolasyon (isolation), kimlik oluşumu ve ötekilik konusunda zorluklara yol açar.
    • Kişisel ihtiyaçların, benliğin bazı yönlerinin ve olumsuz duyguların ifade edilmesinin engellenmesi (inhibition of expression) ilişkilerde ve yakınlıkta zorluklara yol açar.
    • Ayrımcılık ve şiddete bağlı damgalanma ve travma (stigma and trauma), güvensizliğe ve korkuya yol açar.
    • Paraya, kaynaklara ve güce erişimin azalması (decreased access to money, resources, and power), zihinsel ve fiziksel sağlığın bozulmasına, gelişimsel gecikmelere ve karmaşık damgalanmaya neden olur.

    Moane (2011), baskı sistemlerinin içselleştirilmesinin dezavantajlı bireyin geçmişinden ve kültüründen kopmasına, benlik duygusunun azalmasına ve benlik saygısı ve kimlik oluşumunun etkilenmesine neden olduğunu öne sürmektedir. Bu da davranışı ve duygudurum regülasyonunu etkiler. Kendini aşağı olarak algılanan bir gruba ait olarak düşünmek, kendinden nefret etme ve utanma şeklinde benlik saygısı sorunlarına zemin hazırlar.

    Toplumun hiyerarşilerinden yararlananlar için, kültürün bireye yönelik olumlu tutumlarının içselleştirilmesi ve erişim beklentisi, bilinçli ve bilinçsiz yetki ve üstünlük duygularına yol açabilir ve bu, yetki sahibi olma veya benlik saygısının kırılganlığı gibi davranış örüntülerinde kendini gösterebilir.

    Sorunları ve örüntüleri kültür ve toplumun etkileriyle ilişkilendirmek (LINK)

    Toplumun hiyerarşik yapıları nedeniyle dezavantajlı olmak, zihinsel yaşamın her boyutu da dahil olmak üzere işlevin tüm yönlerini etkileyebilir. Bu nedenle, ayrımcılığa maruz kalmış (veya maruz kalmaya devam eden) bir kişideki herhangi bir bilinçli veya bilinçsiz örüntü, toplumdaki hiyerarşilerin etkisiyle ilişkilendirilebilir. Sorunları ve örüntüleri kültür ve toplumun etkileriyle ilişkilendirmek için yukarıda önerilen etki mekanizmalarını kullanabiliriz. Çeşitli örüntüler özellikle bu bağlantıyı önerebilir:

    Kendilik deneyimi

    Aşağılık duygusu, kendinden şüphe etme ve utanç

    Değersiz bir insan olduğunuzu acımasız bir açıklıkla ve mümkün olan her şekilde dile getiren bir toplumda doğdunuz (Baldwin, 1963, s. 7).

    Değersizlik duygusu içselleştirildiğinde, bu etki benlik saygısını zedeleyebilir. Daha az olma hissi (feeling of being less than) ve kişinin baskın olmayan niteliklerinden dolayı kendinden nefret etmesi (self-hatred), kimlik oluşumunu ve benlik saygısının yanı sıra başkalarıyla olan ilişkilerini de etkileyebilir. Bu kendinden nefret etme, depresyon, kendine uygulanan fiziksel veya duygusal ceza veya mazoşist/itaatkâr davranış biçimini alabilir (Moane, 2011). Örneğin Paula’yı düşünün:

    40 yaşındaki Paula, iş yerindeki stres nedeniyle bir terapiste danışıyor. “Ben yönetici olmaya uygun değilim” diye açıklıyor. “Herkesi sürekli hayal kırıklığına uğratıyorum.” Yakın zamanda terfi ettiğini söylese de “Onlar bilmiyorlar. Ben ailem için de yeterince şey yapmıyorum.” Erken dönem yaşamı sorulduğunda Paula, 4 yaşındayken ailesiyle birlikte El Salvador’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettiğini söylüyor. “Annemle babamın ilk başta vizesi vardı ama sonra öylece kaldık. Üniversiteyi bitirene kadar hiçbir belgemiz yoktu. Annem evleri temizliyor, babam ise ufak tefek işler yapıyordu. Benimle gurur duyuyorlar ama hâlâ zar zor İngilizce konuşabiliyorlar. Bütün çocukluğumu eve gönderilmekten korkarak gölgelerde geçirdim. Her zaman tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissettim; sanki bir suçluymuşum gibi.”

    Toplumun belgesiz göçmenlere yönelik şüphesini ve öfkesini içselleştiren Paula, becerilerine uygun bir benlik algısını geliştiremedi.

    Baskın grup tarafından olumsuz kabul edilen özelliklerin vücut bulması da utanca (shame) yol açabilir. Kendiliğin bazen birisine bakıldığında kolaylıkla görülemeyen yönleri (örneğin, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği); aile, akranlar veya kişinin topluluğu tarafından hoşlanılmama, ayrımcılığa uğrama veya reddedilme korkusuyla gizli kalması gereken benlik parçaları olarak deneyimlenebilir (Drescher, 1998). Kendiliğin yönlerinden birine bakıldığında kolayca anlaşılan yönleri (örneğin ırk, fiziksel beceriler, çocukluktaki cinsiyet atipikliği), kişinin diğer nitelikleri asla görülmeyecek şekilde her zaman sergileniyormuş gibi hissedilebilir. Bu hem benlik algısını hem de başkalarıyla yakın ilişkiler kurma ve sürdürme becerisini etkileyerek kendini ifade etmeyi engelleyebilir.

    45 yaşında bir trans erkek olan Todd, depresyon ve ilişkilerde zorluk yaşıyor. Terapiste “Hormonlar hayatımı kurtardı” diyor. “Bana yaşadığımı hissettirdiler. Ama sakallıyken bile hâlâ bir kostüm gibi hissediyorum. Geldiğim yerde tuhaf bir kızdım. Oğlanların sahada oynamasını izlerdim ve onlara koşup ‘Buradayım!’ demek isterdim. Annem ve babam her zaman benim için endişelenirdi; bana nasıl yardım edeceklerini bilmiyorlardı. Onlara nasıl söyleyebilirdim? Çocuklar bir partide dans ederken ben utanırdım; bedenimi zar zor hareket ettirebiliyordum ve kimsenin beni bunu yaparken görmesini kesinlikle istemiyordum. Artık kim olduğumu zar zor biliyorum; bunu başka biriyle nasıl paylaşabilirim?”

    Todd’un 40’lı yaşlarına kadar bir erkek olarak yaşayamaması, kendini ifade etme kapasitesini engellemiş, onu depresyona sokmuş, kendi kimliğinden emin olamamasına ve başkalarıyla ilişki kuramamasına neden olmuştu.

    Hak sahibi olma veya üstünlük duygusu

    Bir kişinin veya bir kişinin grubunun avantajlı olduğu bir kültürde gelişmek, yetki (entitlement) veya üstünlük (superiority) duygusuyla sonuçlanabilir.

    Terapi randevusuna geç kaldığında hız sınırını aşan beyaz bir ‘cisgender’ (trans olmayan) kadın, bir polis tarafından durduruldu. Terapistine neşeyle “Polislerle hiçbir zaman sorunum olmaz” dedi. “Tamponuna ‘soccer mom’ (okul çağında çocuğu olan anne) etiketi yapıştıran beyaz bir kadın mı? Bana asla ceza vermiyorlar!”

    Kırılganlık

    Avantajlı grupların üyeleri beklediklerini alamadıklarını hissettiklerinde buna bazen kırılganlık (fragility) denir (örneğin, Beyaz kırılganlığı) (Diangelo, 2018):

    Beyaz ‘cisgender’ heteroseksüel bir adam, oğlunun mezun olduğu okuldan reddedilmesinin ardından depresyon tedavisine başvurdu. Terapiste “Ailem nesiller boyu o okula gitti” dedi. “Binaların yarısına amcamın adı verilmiş; biz olmasaydık bunları asla inşa edemezlerdi. Orada burs için o kadar çok para verdim ki; kendi oğlumu kabul etmemeleri yüzüme tokat gibi geliyor, özellikle de öğrenim ücretinin tamamını ödeyecekken.”

    Başkalarıyla ilişkiler

    Ötekilik

    Ötekileştirilmek (othered), aktif bir toplumsal sınıflandırma sürecidir ve kişinin ana akım bir örnek kişiden daha az hissetmesine neden olan yabancılaştırıcı bir deneyimdir. İnsanlar genellikle trans, queer, kadın, farklı ırktan olmak, farklı becerilere sahip olmak, aşırı kilolu veya daha yaşlı olmak gibi kendi kontrolleri dışındaki özellikleri nedeniyle ötekileştiriliyor. Öteki olmak olumsuzdur, nötr değil.

    Klinik olarak bu durum izolasyon, yalnızlık, farklı veya yabancı hissetme ya da anlaşılmama hissi olarak ortaya çıkabilir:

    40 yaşındaki Afro-Amerikalı lise öğretmeni Carly, terapistine şunları söylüyor: “Bütün arkadaşlarım size beni sevdiklerini ve benim ‘uyum sağladığımı’ söylerdi. Ama tüm bu yıllar sonra – bunca yıl birlikte yaşamanın ardından çoğunlukla Beyaz çocukların ve çoğunlukla Beyaz öğretmenlerin olduğu sınıflar, doğum günü partilerine davet edilmemek, rehberlik danışmanının iyi okullara girmemle şaşırtmış olmak – hala davet edilmeden diğer öğretmenlerle masaya oturmuyorum. Eminim bunun yaşandığını bile bilmiyorlardır.”

    Alay edilen ve sosyal etkinliklerden kaçınan eşcinsel genç, kafeteryada tek başına oturan siyahi çocuk ya da skolyoz nedeniyle sırt desteği takan genç yetişkin, büyüdükten sonra çoğu zaman kendilerini yetişkin olarak da ötekileştirilmiş hissetmeye devam edebilir -çoğunlukla çevrelerindekilerin haberi olmadan.

    Korku ve güvensizlik

    Ve korkuyorum. Beni terk ettiğinde korkuyu en şiddetli şekilde hissediyorum, ama senden çok önce korkuyordum ve bu konuda sıradandım. Ben senin yaşındayken tanıdığım tek insanlar Siyahlardı ve hepsi güçlü, katı ve tehlikeli bir şekilde korkuyordu. Bu korkuyu tüm gençliğim boyunca görmüştüm ama her zaman böyle olduğunu fark etmemiştim (Coates, 2015 s. 14).

    Pek çok dezavantajlı insan her zaman korkuyor. Öldürülmekten, zorbalığa uğramaktan, dışlanmaktan, utanmaktan, zarar görmekten, ayrımcılığa uğramaktan, sömürülmekten ve tuzağa düşürülmekten korkuyorlar. Bu korkunun güvensizliği (mistrust) doğurması doğal ve uyumsaldır. Dezavantajın kaynağı belli olduğunda (örneğin renk, cinsellik), insanlar sırtlarında bir hedef tahtası taşıdıklarını hissedebilirler. Saklandığında, insanlar tek bir yanlış hareketin açığa çıkmasına ve felakete yol açabileceğini hissedebilirler. Bu deneyimler başkalarına karşı korkuya ve güvensizliğe, kişinin kendine, düşüncelerine ve duygularına karşı açık olamamasına yol açabilir. 7. Bölüm‘de tartıştığımız gibi, bireyler yakın aileleri (mikrosistem) içinde güven geliştirebilirler, ancak dışlanmış bir gruba üyeliklerinin sonucu olarak genel bir güvensizlik yaşayabilirler. Yetişkin hastalarda güveni ve güven eksikliğini anlamaya çalışırken bu durumun dikkate alınması önemlidir.

    Uyumlanma

    Öfke ve Gücenme

    Açılan yaralardan saldırganlık sıçrar ve hırslar yükselir. Baskı ve gelgeç zulümden doğar. Geldiği toprağı biliyorsak bu mantıklı ve öngörülebilirdir. İnsanlar dayanabilecekleri her şeye katlanırlar ve gerekirse daha da fazlasına katlanırlar. Ama eğer günümüz Amerika’sında onlar Siyahlarsa (yoksunlarsa), çok fazlasını sırtlamaları isteniyor. Dayanabilecekleri her şeye dayandılar. Artık rahatsız edilmeyecekler. İşkencecilerinden yüz çevirerek öfkeyle dolular (Grier & Cobbs, 1968, s. 3-4).

    Adil olmayan muameleye ve ayrımcılığa maruz kalmayla ilgili hem tek seferlik hem de tekrarlayan deneyimler, öfke (anger) ve gücenme (indignation) duygularına yol açabilir. Bu anlaşılır ve uyumlu tepki; girişkenliğe, yetkilendirmeye ve aktivizme kanalize edilebilir (Edwards ve Hanley, 2021) ancak aynı zamanda özeleştiri, depresyon, kişilerarası saldırganlık veya şiddet olarak da ortaya çıkabilir. Örneğin ailesi aylardır bir ülkenin sınırında tutulan bir hasta, kliniğe girdiğinde kimliğini göstermek zorunda kaldığında öfkelenebiliyor. Bu öfke aynı dezavantajlı gruptan insanlara da yöneltilebilmektedir. Bu meydana geldiğinde buna bazen yanal şiddet (latent violence) adı verilir (Maracle, 1996).

    Örnek formülasyon – Kültür ve toplumun etkileri ile bağlantı kurmak (LINK)

    Sunu

    Ronni, 35 yaşında, çift ırklı lezbiyen bir kadın ve beyaz bir lezbiyen terapistten psikoterapi almak istiyor ve şöyle diyor: “Kız arkadaşım benden ayrıldı. Onunla nasıl duygusal yakınlık kuracağımı bilmiyorum.” Ronni, başkalarına karşı her zaman güvensiz davrandığını ve bu durumun onu “gerçek düşüncelerini ve duygularını” açığa çıkarabileceğini hissettiği “gerçekten derin” ilişkiler geliştirmekten alıkoyduğunu belirtti. Aynı durumun daha önceki iki psikoterapisinde de yaşandığını hissettiğini ve “tam olarak anlaşıldığını hissetmediğini” söyledi. Kendisini her zaman hiçbir yere ait hissetmediğini, bunun da kendisini depresif ve içinin “boş” hissetmesine neden olduğunu ifade ediyor.

    Ronni teknisyenlik işinde çok başarılı. İş yerinden onun “havalı” görüntüsünü ve yeni çıkan müzikleri ilk yakalayan kişinin kendisi olduğu gerçeğini beğenen birçok arkadaşı ve tanıdığı var. Yer altı kulüplerinde ve lezbiyen barlarında kendini evinde ve daha özgür hissediyor; burada “müziğe kapılıp sadece dans edebileceğini” söylüyor. İşten ve kulüplerden arkadaşlarıyla aktif bir sosyal hayata rağmen, her romantik ilişki aynı şekilde bitiyor gibi görünüyor; kadınlar ondan etkileniyor ama o, cinsel ve duygusal olarak açılamayınca sonunda ayrılıyorlar. “Sanki önümde bir duvar var ve ötesinde onlarla gerçekten konuşamıyorum ve daha fazla çalışırken ya da televizyon seyrederken daha rahat oluyorum. Sonra daha derine inmemi istediklerinden korkmaya başlıyorum ve kendimi kapana kısılmış ve korkmuş hissediyorum, bu da beni daha da çok kapatıyor.” Yeni Beyaz terapistine ilk tepkileri sorulduğunda şöyle diyor: “En azından sen lezbiyensin. Daha iyi olmak, bana tahammül edebilecek bir partner bulmak ve bir gün çocuk sahibi olabilmek için her şeyi yaparım; bu kadar yalnız kalmak istemiyorum. Nasıl olacağını göreceğiz.”

    Problemleri ve örüntüleri tanımlama (DESCRIBE)

    Ronni başkalarından korkuyor ve onlara güvenmiyor, onu anlamayacaklarını düşünüyor. Bu onun kendisini hem arkadaşlarına hem de sevgililerine tam olarak açmasını engeller ve yakınlaşma kapasitesiyle çatışır. Aynı zamanda aşağılık duygusu da var çünkü kendisini gerçekten tanıyan birinin, kendisini ona tamamen açması halinde onu tamamen seveceğine ve kabul edeceğine inanmakta güçlük çekiyor. Hem cinselliği hem de çift ırklı geçmişiyle ilgili güçlü ötekilik duygusu, ona ait olmadığını ve insanların onu anlamayacağını veya kabul etmeyeceğini hissettiriyor. Kim olduğuna dair bir utanç duygusu var ve bu duygu ancak bir kulüpte dans ederken isimsiz ve karma kalabalığa karışarak nüfuz etmiş ötekilik duygusunu kaybettiğinde rahatlıyor. En iyi ihtimalle, kendisine “tahammül eden” bir ortak ve kimliğinde bazı örtüşmeler olan ve deneyimini en azından kısmen anlayabilecek bir terapist bulabileceğini düşünüyor.

    Yaşam öyküsünü inceleme (REVIEW)

    Ronni, yaşlı bir beyaz baba ile Afro-Karayip kökenli bir annenin tek çocuğudur. Ronni’nin annesi üniversite için Amerika Birleşik Devletleri’ne göç etti ve burada Ronni’nin babasıyla bir kahve barında tanıştı: Ronni’nin bir bilgisayar şirketinde yönetici olan babası kahve alıyordu ve annesi barista olarak çalışıyordu. Ronni’nin annesinin bir istismar ve ihmal geçmişi vardı, çocukluğunda gıda güvensizliği yaşamıştı ve ailesi kirayı karşılayamadığı için sık sık taşınmıştı. Ronni, annesinin “dağınık” biri olduğunu hatırlıyor, anne ve babasının birbirleriyle yakın ilişki içinde olduğunu hiç görmediğini ve babasının annesine “yardımcı gibi” davrandığını hissettiğini söylüyor. Anne ve babası diğer ailelerle nadiren sosyalleşiyordu ve annesinin depresyonda olabileceğine inanıyordu. Beyazların çoğunlukta olduğu zengin bir banliyö kasabasında büyüyen Ronni, sınıfındaki siyahi insanlardan oluşan küçük bir gruptan biriydi. Kendini “ne Beyaz ne de Siyah” olarak tanımlayarak herhangi bir gruba sığamayacağını hissetti. “Köri kokan” diye betimlediği eve arkadaşlarını davet etmekten utanıyordu ve akranlarının onu reddedeceği konusunda giderek daha fazla güvensizleşiyordu. Üniversiteye başvurma zamanı geldiğinde anne ve babasının ona yardım edemeyeceklerini fark etti ve üniversite danışmanlarının ona çok düşük hedefler koyması tavsiyesinde bulunduğunu hissetti. Ayrıca ebeveynlerinin okuldaki sorunları çözmesine yardım edemediğini veya üniversitelere başvurma zamanı geldiğinde onun yanında olamadıklarını gördü ve üniversite danışmanlarının ona olması gerekenden daha az sayıda okula başvurmasını tavsiye etmesinin ırkçı olduğunu hissetti. Lisede futbol takımından bir kadın akranına aşık olduğunda lezbiyen olduğunun farkına vardı. Bu onun aşağılık ve ötekilik duygusunu artırdı ve kadınlara olan ilgisini bir on yıl daha sakladı.

    Öyküyü ve sorunları/örüntüleri kültür ve toplumun etkileriyle bağlamak

    Ronni’nin yakın ilişkilerdeki ve derin arkadaşlıklar kurmadaki zorluğu, çeşitli şekillerde öteki muamelesi görmesi ile ilişkili olabilir: tek çocuk olması, aile veya toplumla çok az etkileşime sahip olması, çoğunluğu beyaz olan bir kasabada ve okulda çift ırklı olması ve eşcinsel olduğunun farkına varması. Bu ötekilik duygusu içselleştirilmiş olabilir, bu da nötr bir ruhsal durumu olmayan, ancak etrafındaki diğerlerine kıyasla kendisini aşağılık hissetmesine neden olan bir yabancılaşma ve farklılık duygusuyla sonuçlanmış olabilir. Kendi sebeplerinden dolayı ebeveynleri birbirleriyle ya da kızlarıyla tam olarak bağ kuramamış ve ona yakın bir ilişkinin nasıl göründüğüne ya da nasıl hissettirdiğine dair bir örnek teşkil edememiş olabilir. Beyazların banliyösündeki çift ırklı bir çift olarak ebeveynleri de ayrımcılığa maruz kalmış olabilir ve bu aynı zamanda Ronni’nin içselleştirilmiş aşağılık ve utanç duygusuna da katkıda bulunmuş olabilir.

    Kültür ve toplumun etkileriyle bağlantı kurmak tedaviyi yönlendirir

    Hastanın sorunları/örüntüleri ile kültür ve toplumun etkileri arasındaki ilişkiyi anlamak, bir formülasyon oluşturmak ve tedaviyi planlamak için çok önemlidir. Hastalar, güçlü hiyerarşilerin etkisini doğrulayabilen, empatik, yargılamayan bir ruh sağlığı uzmanıyla acı verici ötekilik, farklılık, ayrımcılık ve güvensizlik deneyimlerini konuşabilmekten büyük fayda sağlayabilirler. Bir güvenlik ve güven atmosferi geliştirmek klinisyenlerin, hastaların bu deneyimleri terapistlerin anlayamadıklarını veya anlamak istemediklerini hissetme ihtimallerine karşı duyarlı olmalarını da gerektirir.

    Terapistler olarak, kültür ve toplumun etkilerini tam olarak anladığımızı varsaymasak da bunların varlığını tanıdığımızı iletmeye çalışabiliriz. Bu hem grup içi olanlarımız hem de grup dışı olanlarımız için dikkatli bir öz değerlendirme gerektirir. Hastalarımız daha iyi tedaviyi hak ettiklerini hissetmeye çalıştıkça ve öfke ve gücenme yaşadıkça, hastalarımızın sistemik baskı deneyimlerinin zor, kabul edilemez ve güçlü olduğunu aktarma yeteneğimiz kritik önem taşıyor. Kültür ve toplumun etkilerine ilişkin fikirleri bir araya getiren formülasyonların iş birliği içinde oluşturulması, hastalarımızın görüldüklerini hissetmelerine ve dünyayla etkileşimlerinin zihinsel yaşamlarının her yönünü nasıl etkilediğini daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir.

    Önerilen Aktivite

    Bireysel veya sınıf ortamında yapılabilir

    Norma ve Scott’un kültür ve toplum tarafından etkilenme yollarını nasıl açıklardınız?

    47 yaşında Afrika kökenli Amerikalı bir kadın olan Norma, kendisine atanan üçüncü terapistle çalışmayı reddetmesinin ardından klinik yöneticisinin dikkatini çeker. Norma, “Hepsi aptal” diye açıklıyor. “Duvarlarındaki diplomalarla kendilerini çok akıllı sanıyorlar ama hayattan haberleri yok. Hayatı biliyorum. Birinin bana başını sallayıp mendil uzatmasına ihtiyacım yok. İş bulmama yardım edecek birine ihtiyacım var. İş bulmama yardım edebilirler mi?” Norma hemşire yardımcısı olarak çalışıyordu ama yakın zamanda kovuldu. Klinik müdürüne “İtaatsizlik diyorlar” dedi. “Ama ırkçılığı gördüğümde anlarım.” İşten atıldıktan sonra uyku sorunu yaşadı ve dahiliye uzmanı tarafından kliniğe gönderildi. “Hayatım boyunca aynı hikâyeyi yaşadım. Babam gitti, annem genç yaşta öldü, kendimi ve kız kardeşimi büyütmek zorunda kaldım. O zaman kimse bana yardım etmedi ve şimdi de kimse bana yardım etmeyecek.”

    Norma’nın Amerika Birleşik Devletleri’nde farklı ırktan ve düşük sosyo-ekonomik statüden bir kadın olarak yaşadığı yaşam deneyimi, kendisinin sürekli olarak dezavantajlı durumda olduğu ve kendisine yardım edilemeyeceği hissine yol açmış olabilir. Bu onun öfke ve hayal kırıklığının yanı sıra kendisine yardım edilmeyeceği veya anlaşılmayacağına dair beklentisine de katkıda bulunmuş olabilir. Kendisinin ve kız kardeşinin geçimini sağlamak üzere genç yaşta yalnız bırakılan Norma, aynı zamanda, kendisine yardım teklif edebilecek insanlarla bağlantı kurmada zorluk yaşamasına katkıda bulunabilecek kaçıngan bir bağlanma stiline de sahip olabilir.

    Amerika Birleşik Devletleri’nde doğmuş, 65 yaşında, beyaz, cisgender, heteroseksüel bir adam olan Scott, herhangi bir engeli yok ve bir danışmanlık firmasının sahibi ve depresyonla ortaya çıkıyor. Eşinin teklifi üzerine geliyor. “Benimle yaşamanın zor olduğunu söylüyor” diyor. “Ne bekliyor?” Üniversitedeyken “dünya benim ellerimde olacak” diye düşündüğünü ancak “öyle olmadığını” söylüyor. “Babamın kuşağı her şeye sahipti” diye yakınıyor. “Savaştan döndükten sonra dünya onlara kırmızı halı serdi. Babamı neredeyse hiç görmedim; her zaman ordudan arkadaşlarıyla dışarıdaydı ya da kulüpte golf oynuyordu. Harika bir hayatı vardı.” Scott mesleğinde hayal kırıklığı yaşıyor, kendisini “asla zirveye çıkarmayacak bir para” için çok çalıştığını düşünüyor ve şöyle diyor: “Çok fazla evrak işi var. İşletme bölümünü bunlar için okumadım.” Her ne kadar karısına “düşkün olduğunu” söylese de onun eğlenceye daha fazla ilgi duymasını diliyor. O da çalışıyor, bu da onun evde daha çok iş yapması gerektiği anlamına geliyor. “İkimiz de çok çalışıyoruz” diyor ve ekliyor: “Fakat boş olduğumuzda gerçekten keyif almak için ihtiyacımız olan yardımı alabilmek adına çok daha fazla çalışmamız gerekir.”

    Scott’un bir yetkinlik duygusu olabilir; yani, geleneksel olarak baskın olan çeşitli gruplara (örneğin, beyazlar, cisgender erkekler, heteroseksüeller, engelli olmayan bireyler) dahil olduğu için “her şeye sahip olması” gerektiğini hissedebilir. Her ne kadar görünüşte kırılgan olan benlik algısı ebeveynlerinin ihmalinden kaynaklanmış olsa da, bu aynı zamanda kendisinin yetiştirilirken hayal edebileceği hayatı yaşamadığı duygusuyla da bağlantılı olabilir.

    Referanslar
    1. Baldwin, J. (1963). The fire next time. Dial Press.
    2. Banaji, M. R., & Greenwald, A. G. (2016). Blindspot: Hidden biases of good people. Bantam Books.
    3. Bronfenbrenner, U. (1977). Toward an experimental ecology of human development. American Psychologist, 32(7), 513–531. https://doi.org/10.1037/0003-066x.32.7.513
    4. Christian, L. M., Cole, S. W., McDade, T., Pachankis, J. E., Morgan, E., Strahm, A. M., & Kamp Dush, C. M. (2021). A biopsychosocial framework for understanding sexual and gender minority health: A call for action. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 129, 107–116.
      https://doi.org/10.1016/j.neubiorev.2021.06.004
    5. Coates, T. (2015). Between the world and me. One World.
    6. Compton, M. T., & Shim, R. S. (Eds.) (2015). The social determinants of mental health. American Psychiatric Association Publishing.
    7. Crenshaw, K. W. (2017). On intersectionality: Essential writings. The New Press.
    8. Diangelo, R. (2018). White fragility. Beacon Press.
    9. Drescher, J. (1998). Psychoanalytic therapy and the gay man. Routledge.
    10. Edwards, L. L., & Hanley, S. M. (2021). Scale of internalized trans oppression: Measure development and exploratory factor analysis. Contemporary Family Therapy, 43(2), 124–139. https://doi.org/10.1007/s10591-020-09564-4
    11. FitzGerald, C., & Hurst, S. (2017). Implicit bias in healthcare professionals: A systematic review. BMC Medical Ethics, 18(1). ttps://doi.org/10.1186/s12910-017-0179-8
    12. Grier, W. H., & Cobbs, P. M. (1968). Black rage. Basic Books.
    13. Hays, P. A. (2016). Addressing cultural complexities in counseling and clinical practice (3rd ed.). American Psychological Association.
    14. Maracle, L. (1996). I am woman: A native perspective on sociology and feminism. Press Gang Publishers.
    15. Meyer, I. H. (1995). Minority stress and mental health in gay men. Journal of Health and Social Behavior, 36(1), 38. https://doi.org/10.2307/2137286
    16. Moane, G. (2011). Gender and colonialism: A psychological analysis of oppression and liberation. Palgrave.
    17. National Museum of African American History and Culture. (2020, June 2). Talking about race. Retrieved November 13, 2021, from https://nmaahc.si.edu/learn/talking-about-race.
      https://nmaahc.si.edu/learn/talking-about-race/topics/social-identities-and-systems-oppression.
    18. Shim, R. S., & Compton, M. T. (2015). Social injustice and the social determinants of mental health. In R. S. Shim & S. Y. Vinson (Eds.), Social (In)justice and mental health. American Psychiatric Association Publishing.
    19. Sonderlund, A. L., Schoenthaler, A., & Thilsing, T. (2021). The association between maternal experiences of interpersonal discrimination and adverse birth outcomes: A systematic review of the evidence. International Journal of Environmental Research and Public Health, 18(4), 1465–1496. https://doi.org/10.3390/ijerph18041465
    20. Winkler, E. N. (2009). Children are not colorblind: How young children learn race. Retrieved November 13, 2021, from https://inclusions.org/wp-content/
      uploads/2017/11/Children-are-mot-Colorblind.pdf.
    21. World Health Organization. (2008). Closing the gap in a generation: Health equity through action on the Social Determinants of health -final
      report of the Commission on Social Determinants of Health. World Health Organization. Retrieved November 13, 2021, from https://www.who.int/publications-detail-redirect/WHO-IER-CSDH-08.1.
  • Erken Dönem Bilişsel ve Duygusal Zorluklar (19)

    Anahtar kavramlar

    Hastalarımızın erken dönemdeki bilişsel ve duygusal zorluklarının, bilinçli ve bilinçsiz düşüncelerinin, duygularının ve davranışlarının gelişimini nasıl etkilediğini anlamak, sorunları (problem) ve örüntüleri (pattern) geçmişleriyle bağlantılandırmamıza yardımcı olabilir.

    Bilişsel ve duygusal zorluklar çocukluk ve ergenlik döneminde çok yaygındır ve o dönemde meydana gelen gelişimi bozabilir. Onlar, DSM bozukluklarının kriterlerini hem karşılayan hem de karşılamayan sorunları içerir.

    Bakım verenlerin tepkileri ve erken tedavi, bilişsel ve duygusal zorlukların gelişimi ne ölçüde etkilediğini değiştirebilir. Sosyal belirleyiciler bakıma erişimi sınırlayabilir ve sonuçları etkileyebilir.

    Yetişkin hastalar, erken dönemdeki bilişsel ve duygusal zorlukların (özellikle fark edilmeyen veya tedavi edilmeyenlerin) gelişimlerinde rol oynadığının farkında olmayabilirler.

    Aşağıdaki durumlarda, sorunları ve örüntüleri erken bilişsel ve duygusal zorluklarla ilişkilendirmeyi düşünmeliyiz:

    • TANIMLADIKLARIMIZ ile İNCELEDİKLERİMİZ arasında bariz bir “uyumsuzluk” olması
    • Çocukluk veya ergenlik döneminde gelişimde ani bir gecikme veya beklenmedik bir kesinti öyküsü
    • Bilişsel ve duygusal zorlukların kişisel veya ailevi bir öyküsü

    Erken bilişsel ve duygusal güçlükleri olan kişiler sıklıkla dezavantaj ve ayrımcılığa maruz kalırlar.

    Yetişkinler gibi çocuklar ve ergenler de ruh hali ve kaygı sorunlarının yanı sıra, gelişimlerini derinden etkileyebilecek diğer bilişsel ve duygusal zorluklara da sahiptir. Bunlardan bazılarına teşhis konulup tedavi edilebilir, ancak birçoğuna teşhis konulamaz; aslında bu tür sorunlar yaşayan yetişkinler bunları hiçbir zaman bu şekilde kavramlaştırmamış olabilir. Yine de psikodinamik formülasyonlar yaratırken bu tür bir sorunun hastalarımızın erken yaşamlarında bir etken olabileceği ihtimaline karşı tetikte olmalıyız. Bu bölümde, genellikle çocuklukta ve ergenlikte ortaya çıkan bilişsel ve duygusal zorlukları inceleyeceğiz ve daha sonra bunlarla bağlantı kurmanın yararlı olabileceği klinik durumlara işaret edeceğiz.

    Neden bozukluklar yerine zorluklardan bahsediyoruz?

    İnsanların gelişim sırasında yaşadıkları bilişsel ve duygusal zorlukların bir kısmı bozukluk boyutuna ulaşırken birçoğunda bu durum söz konusu değildir. İlkokul döneminde erteleme eğilimi gösteren ancak dikkat eksikliği bozukluğu (ADD) kriterlerini karşılamayan çocuğu düşünün, ya da belki de sıklıkla üzgün olan ancak majör depresyon ya da distimi kriterlerini karşılamayan bir genci. Bunların bir bozukluk (disorder) olmadığı gerçeğine rağmen, bu tür zorluklar (difficulty), kendilik deneyimi, başkalarıyla ilişkiler, uyum, biliş, değerler ve iş/eğlence dahil olmak üzere işlevin tüm yönlerinin gelişimini etkileyebilir. Sonuç olarak hastalarımızın bilişsel ve duygusal zorluklarının yanı sıra bozukluklarını da geniş bir şekilde ele almanın önemli olduğunu düşünüyoruz.

    Bilişsel ve duygusal zorlukların gelişim üzerindeki etkisine ilişkin temel bilgiler

    Çocuklarda ve ergenlerde bilişsel ve duygusal zorluklar oldukça yaygındır. 1990’larda büyüyen Amerikalı çocukların temsili bir popülasyonuna ilişkin veriler, yaklaşık üçte birinin 16 yaşına kadar en az bir psikiyatrik bozukluğa sahip olduğunu (Costello ve diğerleri, 2003) ve sıklıkla birden fazla psikiyatrik tanıya sahip olduklarını göstermektedir (Arcelus ve & ark., 2003). Vostanis, 2005; Mineka ve diğerleri, 1998; NIH/Ulusal Ruh Sağlığı Enstitüsü, 2005). Psikiyatrik hastalığı olan tüm yetişkinler arasında, bu yetişkinlerin yaklaşık dörtte üçüne 18 yaşından önce ve yarısına 14 yaşından önce tanı konmuştur (Kessler ve diğerleri, 2005; Kim-Cohen ve diğerleri, 2003; Yeni Özgürlük Ruh Sağlığı Komisyonu, 2003).

    Bilişsel ve duygusal zorluklar, ortaya çıktıklarında, hem o dönemdeki gelişimi hem de daha sonra gelişecek işleyişi bozabilecek kapasiteye sahiptirler. Örneğin, daha sonraki çocukluk döneminde okul görevlerini yerine getirmeyi ve akranlarla arkadaşlık geliştirmeyi engelleyen zorluklar (ADD – Attention Deficit Disorder (dikkat eksikliği bozukluğu) veya çocuklukta bipolar bozukluk gibi), yetişkinlikte iş/çalışma zorluklarını güçlü bir şekilde öngörmektedir (Collins & van Dulmen, 2006; Hyson, 2002). Bu nedenle, bir kişinin çocukluk veya ergenlik döneminde bilişsel ve duygusal zorluklar yaşadığını duyduğumuzda, bu sorunların ne zaman ortaya çıktığını, yaşamın bu aşamasında sıklıkla nelerin geliştiğini ve gelişimden ödün verilip verilmediğini belirlemek önemlidir.

    Bu konu üzerinde daha fazla düşünmek için, gelişimin farklı aşamalarında ortaya çıkan bazı spesifik bilişsel ve duygusal zorlukları ele alalım.

    Çocuklukta bilişsel ve duygusal zorluklar

    Genellikle çocukluk yıllarında (0-12 yaş) ortaya çıkan bilişsel ve duygusal zorluklar şunları içerir:

    • Otizm spektrum bozukluğu
    • Akademik zorluklar/öğrenme zorlukları (öğrenme bozuklukları dahil)
    • Dikkat zorlukları (Dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) dahil)
    • Anksiyete (obsesif kompulsif bozukluk, fobiler ve ayrılma anksiyetesi bozukluğu dahil)
    • Enürezi/enkoprezi (altını ıslatma/dışkı kaçırma)
    • Motor/vokal tikler
    • Duygudurum zorlukları (depresyon dahil)

    (Costello ve diğerleri, 2003; Kessler ve diğerleri, 2005).

    Bu zorlukların bazıları doğumda bile başlayabilir ve kalıtsal bozukluklarla, doğum öncesi gelişimle veya mizaç özellikleriyle ilişkili olabilir (bkz. Bölüm 12). Erken çocukluk döneminde (6 yaşından önce) başladıklarında, duygusal, bilişsel ve fiziksel gelişim üzerinde derin ve yaygın etkilere sahip olabilirler ve özellikle erken teşhis ve müdahalenin olmadığı durumlarda ömür boyu sürecek sorunları öngörebilirler (Ulusal Danışma Ruh Sağlığı Konseyi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Müdahalesinin Geliştirilmesi ve Uygulanmasına İlişkin Çalışma Grubu, 2001). Örneğin, erken teşhis edilemeyen depresyon ve eşik altı duygudurum bozuklukları, benlik saygısının gelişmesinden başkalarıyla ilişkilere kadar her şeyi etkileyebilir. Bir hastanın yaşam boyu ilişkilerde zorluk yaşadığını ve erken dönemdeki iletişimlerinde(early visits?) duygusal açıdan kopuk göründüğünü duymak, teşhis edilmemiş bir otizm spektrum bozukluğu olasılığını artırabilir. Bu sorunların işin içinde olabileceğinin farkına varmak, hastalarımızı daha iyi anlamamıza ve hastalarımızın kendilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir.

    Çocukların bilişsel ve duygusal zorluklara uyum sağlama yolları gelişimi başka şekillerde de etkileyebilir. Örneğin, öğrenme güçlüğü veya DEHB okul performansını, benlik saygısını ve arkadaşlık kurma becerisini tehlikeye atabilir. Çocuklar daha sonra sosyal reddedilmeyi önlemek için kendilerini izole ederlerse, esas sorunun etkisini daha da artırabilirler. Birisine çocukluğunda hiçbir zaman resmi olarak bir öğrenme sorunu veya DEHB tanısı konmamış olsa bile, zayıf akademik başarıyla örtüşen benlik saygısı ile ilgili yaşam boyu sorunlar, bunun bir zorluk olduğunu veya olmaya devam edebileceğini akla getirmelidir. Çocuğun çocukluk dönemindeki öğrenme güçlüğüne karşı anlayış eksikliği ve başkalarının ayrımcı tepkisi, çocuğun benlik duygusunun gelişimini tehlikeye atabilir ve benlik algısı tehditlerine kaçınma veya büyüklenmecilikle (grandiosity) tepki verme örüntülerine katkıda bulunabilir.

    Ergenlikte bilişsel ve duygusal zorluklar

    Ergenlik, kültürler ve yüzyıllar boyunca her zaman beden ve davranışlarda dramatik değişimlerin yaşandığı bir dönem olmuştur (bkz. Bölüm 16). Ergenlik yıllarında, yüksek bilişsel işlevleri, kişilerarası etkileşimleri, öz düzenlemeyi ve motivasyonu kontrol eden sinir sistemlerinde de büyük değişiklikler meydana gelir. Bu nedenle, yüksek riskli bir zamandır çünkü beyin sistemleri gelişirken en savunmasız görünmektedir (Douaud ve diğerleri, 2009; Giedd ve diğerleri, 2008).

    Yoldaki engellere rağmen ergenlerin çoğu, sonunda bağımlı çocuklardan kendi kendine yeten genç yetişkinlere geçişte yol almayı başarıyor. Bununla birlikte, eğer ergen aynı zamanda bilişsel ve duygusal zorluklarla da mücadele ediyorsa, çalkantılı ergenlik yılları daha da zorlu olabilir. Tipik olarak ergenlik döneminde ortaya çıkan veya kötüleşen sorunlar arasında aşağıdaki zorluklar yer alır (Costello ve diğerleri, 2003; Kessler ve diğerleri, 2005; Yeni Özgürlük Ruh Sağlığı Komisyonu, 2003):

    • Anksiyete (panik bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu ve TSSB dahil)
    • Yeme bozuklukları (anoreksiya nervoza ve bulimia dahil)
    • Davranış (davranış ve karşı gelme bozuklukları dahil)
    • Duygusal regülasyon ve dürtü kontrolü
    • Duygudurum (majör depresyon ve bipolar bozukluk dahil)
    • Psikoz (şizofreni dahil)
    • Madde kötüye kullanımı ve bağımlılığı

    Bu alanların herhangi birinde zorluk yaşayan ergenler, akranlarının uyguladığı duygulanımı düzenleme, dürtüleri kontrol etme, kendini sınırlama ve kimliğini pekiştirme becerisi de dahil olmak üzere becerileri geliştirme ve güçlendirme fırsatını kaçırabilir. Bilişsel ve duygusal zorlukların daha az olduğu dönemlerde bile bu alanlarda sıkıntı yaşamaya devam edebilirler. Terapiye başvuran ve “Hayatımda ne yapmak istediğimi bilmiyorum” diyen ve ergenlik döneminin çoğunu anoreksiyayla mücadele ederek geçirdiğini belirten bir yetişkini düşünün. Akranları kimliklerini pekiştirirken ve kariyerlerini geliştirirken, bu kişinin bir yeme bozukluğuyla uğraşması muhtemeldir. Şimdi, 25 yılı aşkın bir süredir hiçbir belirti göstermeyen bu kişi, ne yapmaktan hoşlandığı konusunda net bir fikir sahibi değil ve yaşamın bir sonraki evresini aşmasına yardımcı olabilecek becerilerden yoksun durumda.

    Yetişkinlikte bilişsel ve duygusal zorluklar

    Bu bölümdeki odak noktamız çocukluk ve ergenlikteki bilişsel ve duygusal zorlukların etkisi olsa da gelişim 18 yaşında durmaz (bkz. Bölüm 16 ve 17). Dolayısıyla yetişkinlikte ortaya çıkan duygusal ve bilişsel zorluklar da gelişimi etkileyebilmektedir. Örneğin, kötü bir anne olduğuna dair korkularla başvuran ve çocuğunu doğurduktan sonra haftalarca ağladığını söyleyen bir kadını ele alalım. Bu kadının tedavi edilmemiş bir doğum sonrası depresyonu olması muhtemeldir, bu da onun berbat bir anne olduğu ve ikinci bir çocuk sahibi olmayı kaldıramayacağı hissine neden olmuştur. Bunlar, yetişkinlikte gelişen ve duygudurum ile ilgili bir sorunun, kadının benlik duygusu üzerindeki etkileriyle yararlı bir şekilde bağlantı kurabileceğimiz yeni örüntülerdir.

    Ebeveyn tepkisi ve bakıma erişim

    Erken dönem bilişsel ve duygusal zorlukların gelişimi etkileme derecesi çeşitli faktörlere bağlıdır:

    • Zorluğun doğası, zamanlaması ve kronikliği
    • Bakım verenlerin zorluğa karşı tepki verme yeteneği de dahil olmak üzere, çocuğun birincil bakım verenlerle erken dönem ilişkisi
    • Genel aile stresi ve çocuğun sosyal çevresi
    • Akran ilişkileri
    • Erken dönem bakıma sınırlı erişim
    • Yeterli erken tedavi ve zorluğun bakım verenler ve nihayetinde çocuk tarafından kavramsallaştırılma şekli

    (Aneshensel ve Sucoff, 1996; Jessor, 1993; Rutter, 2000, 2005)

    Çocuğun bilişsel ve duygusal zorluklara ve erken tedavi müdahalelerine yönelik ebeveyn tepkisi, bu sorunların gelişimi etkileme şekillerinde muazzam bir farklılığa sebep olabilir (Sroufe ve diğerleri, 2000). Erken ve agresif davranışsal tedavi, duyarlı ebeveynlik ve destekleyici bir okul ortamı, erken dönem bilişsel ve duygusal zorlukların süresinin ve etkisinin sınırlandırılmasına katkıda bulunabilir. Bakım verenlerden gelen olumlu tepkiler ve erken tanı/tedavi, olumsuz sonuçların hafifletilmesine yardımcı olsa da özellikle psikiyatrik bozukluk düzeyine ulaştıklarında bu erken zorlukların yıkıcı etkilerine karşı koruyucu olmayabileceğini unutmamak gerekir.

    Erken bakıma sınırlı erişimin etkisi

    Paraya, tıbbi/psikiyatrik bakıma ve özel eğitime sınırlı erişim, erken bakıma/müdahaleye erişimi kısıtlayabilir ve erken dönem bilişsel ve duygusal zorlukların sonuçlarını büyük ölçüde değiştirebilir (Compton ve Shim, 2015; Shim ve Vinson, 2021). Aşağıdaki iki kişiyi düşünün:

    Evli bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya gelen 35 yaşında beyaz bir adam olan Jackson, ikinci sınıfta akademik zorluklar yaşamaya başladı. Seçkin özel okulundaki öğretmeni, hemen ailesini aradı ve bir okul danışmanının da dahil olduğu bir toplantı düzenledi. Varlıklı üniversite mezunları olan ebeveynleri, kapsamlı ve pahalı nöropsikolojik testleri kolayca ayarlayabiliyor ve bunun için para ödeyebiliyordu. Jackson’ın disleksi ve çeşitli öğrenme farklılıklarına sahip olduğu bulundu. Jackson özel ders ve danışmanlık almaya başladı ve kısa süre sonra sınıf seviyesine geri döndü. Okulda başarılı oldu, liseden mezun oldu ve prestijli bir üniversiteye kabul edildi ve burada öğrenim merkezinden yardım almaya devam etti. Artık kendi kendine yetebilen orta sınıf bir profesyoneldir.

    35 yaşında Afrikalı-Amerikalı bir adam olan Henry, ikinci sınıfta akademik zorluklar yaşamaya başladı. Bekar bir annenin devlet yardımı alarak büyüttüğü yedi çocuktan biri olan Henry’nin okuma sorunları ne evinde ne de kalabalık okulunda fark ediliyordu. Dördüncü sınıfa geldiğinde derslerden kaçıyordu ve sık sık müdürle başı dertteydi. Akıcı bir şekilde okuyamamasından utanıyor, ödevlerini yapan öğrencileri küçümsüyordu ve okulu bırakan daha büyük çocuklarla takılmaya başladı. Liseyi hiç bitirmedi ve aralıklı olarak çocuk adaleti sistemine dahil oldu. Asgari ücretli bir işte yalnızca aralıklı olarak çalışıyor.

    Jackson ve Henry’nin her ikisinin de erken bilişsel sorunları vardı ama tamamen farklı sonuçlar elde ettiler. Henry’ninki gibi yaşam öyküleri, özellikle sistemik baskı nedeniyle dezavantajlı durumda olanlarda, erken dönemdeki bilişsel ve duygusal zorluklarla olan bağlantıyı dikkate almamızı sağlamalıdır.

    Sorunları ve örüntüleri erken dönem bilişsel ve duygusal zorlukların etkisiyle ilişkilendirmek (LINK)

    Her ne kadar bazı hastalar bize erken dönemde bilişsel ve duygusal zorluklar yaşadıklarını söylese de çoğu bunu söyleyemez. O halde, erken dönem duygusal sorunlarla bağlantılar hakkında ne zaman faydalı bir şekilde hipotez kurmamız gerektiğini nasıl bilebiliriz? Aşağıdaki kesitlerde bazı yönergeler sunulmaktadır.

    Tanımladıklarımız ile incelediklerimiz arasındaki “uyumsuzluk”

    Bazen anlattıklarımız ve incelediklerimiz birbiriyle örtüşmüyor gibi görünür. Örneğin, birisi genel işlev bozukluğu ile başvurabilir, ancak aynı zorlukları yaşamayan kardeşleriyle birlikte çok destekleyici, işlevsel bir erken çevrede büyüdüğünü tanımlayabilir. Bazı hastalar hayatlarını “mahveden” “korkunç” bakım verenlere sahip olduklarını anlatabilir, ancak yine de bu, bakım verenler hakkında zaman içinde öğrendiklerinizle eşleşmeyebilir. Elaine’i düşünün:

    21 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Elaine, oda arkadaşlarının kolunda çok sayıda kesik olduğunu fark etmesi üzerine üniversite dekanı tarafından yönlendirildi. Elaine, erkek arkadaşının sosyal medyada başka kadınlarla iletişim kurduğunu keşfettikten sonra kendini “tekrar” kesmeye başladığını itiraf ediyor. Şöyle diyor: “Her zaman dağınığım; bir iyi, bir kötü. Sorunumun ne olduğunu bilmiyorum. Başıma hiçbir zaman kötü bir şey gelmedi; ailem yardım etmeye çalışan iyi insanlar ama nereden geldiğimi anlamıyorlar. Kardeşim ve kız kardeşimde bu sorunlar hiç yaşanmadı. Neden kendimi toparlayamıyorum?”

    Çocuklukta önceden normal olan gelişimin beklenmeyen bir şekilde kesintiye uğraması öyküsü

    Gelişimdeki ani veya beklenmedik kesintileri duymak, erken dönem bilişsel veya duygusal zorlukların bir rol oynamış olabileceği düşüncesini tetiklemelidir; her ne kadar o zamanlar bu şekilde kavramsallaştırılmamış olsa da. Örneğin:

    Arthur, yeni şirketinde sosyal sorunların müzakere edilmesine yardım etmeye başlayan 35 yaşında bir adamdır. “Küçük bir firmada başladım ve bu gerçek bir ilerleme ama burası çok büyük! Kendimi biraz kaybolmuş hissediyorum ve iyi akıl hocalarını nasıl bulacağımı bilmiyorum.” Arthur mevcut kaygı veya depresyon semptomlarını inkâr etse de kendini biraz “dengesiz” hissettiğini itiraf ediyor. Zamanla terapist, Arthur’un pek çok arkadaşı olan mükemmel bir öğrenci olduğunu öğrenir, “. . .altıncı ve yedinci sınıflar hariç. Ne olduğunu bilmiyorum. Yeni bir okuldaydım ve birden içime kapandım falan. Tüm zamanımı odamda video oyunları oynayarak geçirdim. Notlarım düştü. Ailem bana sürekli kızıyor ve bana elimi çabuk tutmamı söylüyordu. Ama sekizinci sınıfa geldiğimde yine iyileştim. Belki yeni okuldan dolayıydı. Bu deneyim beni her zaman yeni durumlar konusunda endişelendirmiştir.”

    Daha sonraki çocukluk döneminde sosyal izolasyon ve okul performansının bozulmasıyla birlikte işlevlerin ani kesintiye uğraması, Arthur’un ortaokulun başında bir duygudurum veya kaygı bozukluğu (belki de tanı konulamamış bir majör depresyon) geçirmiş olabileceğini düşündürmektedir. Ancak kendisinin ya da çevresindekilerin bunu kavramsallaştırma şekli bu değil. Bu olay anne ve babasıyla çatışmalara yol açtı ve yeni durumlara girme konusunda kendine olan güvenini etkiledi. Bu durumda, erken duygusal zorluklarla bağlantı kurmak, Arthur’un kendisini ve işteki mevcut sorunlarını anlama biçimini geliştirebilir.

    Kişide ya da ailede bilişsel ve/veya duygusal zorluklar öyküsü

    Şu örnekte gösterildiği gibi, kişisel veya aile öyküsü varsa, erken dönemdeki bilişsel ve duygusal zorlukların mevcut sorunlara ve örüntülere katkıda bulunduğundan şüphelenilmesi gerektiğini söylemeye neredeyse gerek yok:

    Hayden, restoran sektöründe çalışan 28 yaşında bir kadındır. Kendini daha iyi hissetmesi gerektiğini söyleyerek başlıyor. “İş yerindeki herkes benden daha akıllı veya daha ilginç” diyor. Partnerim bana zor anlar yaşattığında daha güçlü olmam gerekiyor.” Hayden mevcut depresyon belirtilerini reddediyor ancak her zaman kendi halinde “sessiz” bir çocuk olduğunu söylüyor. Okuldaki işler için gönüllü değildi ve genellikle okul oyunlarında ve spor takımlarında rol almak için seçilmeyeceğini varsayıyordu. “Bir nevi anneme benziyorum” diyor. “Enerjisi oldukça düşüktü.” Detaylarını bilmese de anneannesinin bir zamanlar depresyon için ilaç aldığını düşündüğünü söylüyor.

    Hayden depresyondan şikayetçi olmasa da aile geçmişi, duygudurum ile ilgili bazı zorlukların (depresyon ya da distimi) onun gelişiminde rol oynamış olabileceğini gösteriyor. Muhtemelen benlik algısını pekiştirme şeklini ve benlik saygısını yönetme becerisini etkilemiştir.

    Erken bilişsel ve duygusal güçlükleri olan kişiler genellikle yapısal ayrımcılık nedeniyle dezavantajlı konumdadır

    Bilişsel ve duygusal güçlükleri olan kişilerin tarihsel olarak dışlanmış olduklarını, yetersiz eğitim fırsatlarına sahip olduklarını ve işyerinde sıkıntı yaşayabileceklerini hatırlamak önemlidir (Shim ve Vinson, 2021). Ek olarak, kaynaklar muhtemelen erken dönemdeki bilişsel ve duygusal zorlukların birey üzerindeki etkisini etkileyebilir ve kesişimselliğin (intersectionality) (Shim & Vinson, 2021) veya dezavantajların birleşiminin bir örneğidir. Varlıklı bir aile, özel öğretmen tutabilir veya daha az kaynağa sahip ailelerin erişemediği özel eğitim imkanlarına erişebilir. Bu erken müdahaleler, erken dönemdeki zorlukların bireyin kendisini, başkalarını ve dünyayı algılama biçimini belirleyen faktörler olabilir.

    Örnek formülasyon – erken dönem bilişsel ve duygusal zorluklar ile bağlantı

    Sorunları ve örüntüleri erken bilişsel ve duygusal zorlukların etkisiyle ilişkilendirmek, teşhis koymaktan daha fazlasıdır. Bu; hastalarımızın kendileri hakkında bilinçli ve bilinçsiz düşünme, başkalarıyla ilişki kurma, strese uyum sağlama, düşünme, değerleri kavramsallaştırma, çalışma ve oyun oynama yolları da dahil olmak üzere, erken sorunların hastalarımızın gelişimini nasıl etkilediğini anlamaya çalışmakla ilgilidir. Erken dönemde bilişsel veya duygusal bir sorunun varlığından şüpheleniyorsanız, bununla yetinmeyin; bunun hem kişiyi hem de kişinin çevresini gelişim boyunca nasıl etkilediğini düşünün. İşte bir örnek:

    Sunum

    45 yaşında evli bir kadın olan Krista, yakın zamana kadar bir emlak şirketinde yarı zamanlı sekreter olarak çalışıyordu. Kocasıyla birlikte, “tükendiğini” söyleyerek geliyor. İşini “çok fazla” olduğu için “bırakmak zorunda kaldığını” açıklıyor. Kocası, bir yıl önce sırtındaki bir yaralanma nedeniyle sakat kaldığından beri Krista’nın üstlendiği bir dizi geçici işi bıraktığını açıklıyor. Krista daha önce kocası tarafından destekleniyordu ve asla ev dışında çalışmıyordu. Kocası, onun “beceriksiz” ve “tembel ve motivasyonsuz olduğundan” şikâyet ediyor. “Ne yapması gerektiğini biliyor ve eğer işyerinde internette gezinmeyi bıraksaydı harika olurdu.”

    Bireysel görüşme yapılan Krista, ilk başta işte “iyi durumda olduğunu”, ancak kendisinden birkaç komisyoncuyla ilgilenmesi istendiğinde ve işler daha da telaşlı hale geldiğinde, kendisini giderek daha fazla depresif ve kaygılı hissettiğini, konsantre olamadığını, geceleri kötü uyuduğunu, uyandığında kendini yorgun ve kayıtsız hissettiğini ve işe zamanında yetişmekte zorluk çektiğini belirtiyor. “Çöküşü” nedeniyle utanıyor ve hüsrana uğruyor ama neden “kendini kaybetmeye devam ettiğini” anlayamıyor ve şöyle diyor: “Ben sadece toparlanamayan insanlardan biriyim.”

    Sorunları ve örüntüleri TANIMLAMA

    Krista işteki görevlerden bunalmış durumda ve bu durum onun defalarca işini bırakmasına neden oluyor. Odaklanma ve organize olma konusunda özellikle zorluk çekiyor ve görevleri önceliklendirmekte zorlanıyor, hiçbir şeyi bitirmeden bir şeyden diğerine geçme eğiliminde. Son işinden ayrılmasının ardından kendini depresif ve kaygılı hissediyor, uyku sorunları yaşıyor. Kendisini “ev hanımı” olarak tanımlayan Krista, “acele etmediği sürece” ev işleri, alışveriş ve fatura ödeme konusunda hiçbir sıkıntı yaşamadığını ifade ediyor. Bu rolde kendini iyi hissediyor ancak yetenekleri ve zekasının “sınırlı” olduğunu düşünüyor. Kocasına itaat etme eğiliminde ve sıklıkla onun tarafından zorbalığa maruz kaldığını hissediyor. Boş zamanlarında çok az aktiviteye sahip. Şöyle açıklıyor: ” Diğer insanların yapabildiği şeyleri yapmak genellikle iki kat daha fazla zamanımı alıyor, bu yüzden rahatlamak için zaman bulmak zor.”

    Yaşam öyküsünü İNCELEME

    Krista, “sevgi dolu ama depresif” olarak tanımladığı bekar bir annenin tek çocuğu: “Zor bir hayatı oldu ama bana daha iyi bir hayat vermek için elinden gelenin en iyisini yaptı.” Annesi iki işte çalışıyordu ve akşam yemeği için nadiren eve geliyordu, ancak hafta sonları kendisini kızına adayarak kaybedilen zamanı telafi etmeye çalışıyordu. Krista, annesiyle buz pateni yaparken düşerek kafa travması geçirdiği dördüncü sınıfa kadar “okulu her zaman sevdiğini” belirtiyor. Olayla ilgili pek bir şey hatırlamıyor ancak annesi doktorların röntgen raporlarının iyi olduğunu söylediğini söylemiş. Kısa bir süre sonra Krista, annesi onu okul için giydirmeye çalıştığında öfke nöbetleri geçirmeye başladı ve diğer kızlara vurduğu için disiplin cezasına çarptırıldı. Sınıfta dikkatini vermekte daha fazla zorluk çekiyordu, matematiğe ayak uydurmakta zorluk çekiyordu ve bir metnin genel ana fikrini kaybetmeden önce bir seferde yalnızca birkaç cümle okuyabiliyordu. Ev ödevlerini yapmak için kendini organize etmek için yardıma ihtiyacı vardı ve ödevleri tamamlamadan önce son dakikaya kadar erteleme eğilimindeydi. Krista, lisenin sonlarına doğru kötüleşen depresyona ve kaygıya sürüklenmeye başladı ancak hiçbir psikolojik yardımı kabul etmedi. Sekreterlik okulunu “ağır aksak” bitirdi ancak müstakbel kocasıyla tanıştıktan sonra iş aramak zorunda kalmayacağı için rahatladı.

    Geçmişi ve sorunları/örüntüleri erken dönem bilişsel ve duygusal zorluklar ile BAĞLAMA

    Krista’nın işle ilgili mevcut zorlukları muhtemelen uzun süredir devam eden bilişsel sorunlarla ilgilidir ve bu sorunların kökeni, çocuklukta hiçbir zaman tanımlanmayan veya tedavi edilmeyen bir kafa travmasına kadar uzanabilir. Teşhis veya tedavi eksikliği kısmen maddi kaynakların sınırlı olmasından ve genellikle aileyi desteklemek için çalışan bekar bir anne tarafından büyütülmesinden kaynaklanıyordu. Krista’nın bilişsel zorlukları, muhtemelen başkalarıyla ilişkilerini bozan entelektüel aşağılık duygularını da içeren öz saygıyla ilgili yaşam boyu yaşadığı zorluklara katkıda bulunmuştur. Annesiyle çekişmeli ilişkisi bilişsel sorunlarından kaynaklanmış olabilir ancak aynı zamanda zayıf benlik algılarının gelişmesine ve benlik saygısı yönetimindeki zorluklara da katkıda bulunmuş olabilir. Bütün bunlar muhtemelen onun eş seçimine ve evde kalma tercihine katkıda bulunmuş olabilir.

    Erken dönem bilişsel ve duygusal zorluklar ile bağlantı kurmak tedaviyi yönlendirir

    Bir kişinin gelişiminin ve mevcut zorluklarının erken dönemdeki bilişsel ve/veya duygusal zorluklardan etkilenmiş olabileceğinden şüpheleniyorsak, bu durum tedaviyi çeşitli şekillerde etkileyebilir:

    • Bilişsel sorunların doğasını ve ciddiyetini tanımlamak için daha ileri testler (örneğin, nöropsikolojik testler) gerekebilir.
    • Bilişsel ve duygusal zorluklar için aile öyküsünün alınması her değerlendirmenin bir parçası olmalıdır, ancak daha derinlemesine incelenmesi gerekebilir.
    • Eşzamanlı bilişsel veya psikiyatrik sorunlara yönelik uygun müdahaleler (örneğin, bilişsel iyileştirme veya farmakoterapi) tedavinin temel dayanağı olabilir.

    Erken dönem bilişsel ve duygusal zorlukların varlığının ve etkisinin tanınması ve kabul edilmesi, hastalara yeni ve çoğunlukla daha bağışlayıcı yaşam öyküleri yaratma fırsatı sunabilir. Ek olarak, anksiyete ve depresyon gibi altta yatan zorlukların tedavisi sıklıkla hastanın yaşam kalitesini, işlevini ve kendisiyle ilgili duygularını önemli ölçüde iyileştirebilir. Zamanla tedavi, hastaların kendileri ve başkaları hakkında yeni bilinçli ve bilinçsiz düşünme yolları geliştirmelerine de yardımcı olabilir.

    Tekrar Krista’yı düşünerek, formülasyonun tedaviye nasıl yön verebileceğini düşünelim:

    Terapist, Krista’yı daha ileri testler için bir nöropsikoloğa ve duygudurum ve anksiyete semptomlarının değerlendirilmesi için bir psikiyatriste yönlendirir. Ayrıca Krista ve kocasına psikoeğitim de sunuyor ve işleriyle ilgili zorluklarının tembellik ya da çaba eksikliğiyle hiçbir ilgisi olmadığını öne sürüyor. Bilişsel sorunları olan zeki ve motive insanların tembel oldukları için değil, özellikle yoğun bir emlak firması gibi telaşlı, stresli bir ortamda çalışıyorlarsa, yaptıkları şeyin takibini kaybettikleri için görevleri bırakabileceklerini açıklıyor. Terapist ayrıca nöropsikolojik testlerin bilişsel sorunlarının doğasını tanımlamaya yardımcı olmasının ardından, Krista’nın hem nöropsikolojik becerilerini geliştirmek için bilişsel iyileştirmeden hem de kendisi, becerileri ve başkaları ile ilişkileri hakkında nasıl düşündüğünü anlamasına yardımcı olacak psikoterapiden büyük ölçüde faydalanması gerektiği konusunda iyimserliğini ifade ediyor.

    Krista ve kocasının işle ilgili zorluklarının en azından kısmen erken dönem bilişsel ve duygusal zorluklarla (karakter kusurlarından ziyade) ilgili olduğunu anlamalarına yardımcı olmak, onun benlik algısını onarma ve evliliklerindeki gerilimleri/yanlış anlamaları azaltma yönünde uzun bir yol kat edebilir.

    Önerilen Aktivite

    Bireysel veya sınıf ortamında yapılabilir

    Aşağıdakiler nasıl bağlantılı olabilir?

    1. Patrondan zam istemekte zorluk – erken mizaç kaynaklı utangaçlık

    2. Birinin 8 yaşındaki kızıyla baş etme zorluğu – erken öğrenme güçlükleri

    3. Benlik saygısını düzenlemede zorluk – yatağı ıslatma

    Yorumlar

    1. Bir kişinin işyerinde kendini göstermede zorluk yaşamasının birçok nedeni olabilir, ancak erken dönemdeki utangaçlık kesinlikle buna katkıda bulunan bir faktör olabilir. Bu, ısrarcı utangaçlığın kendisi olabilir ve/veya utangaçlığın bir sonucu olarak gelişen başka örüntüler de (kaçınma veya kendini küçümseme gibi) olabilir. Bunu bir mizaç özelliği olarak tanımlamak, formülasyon ve tedavi açısından çok önemli olabilir.

    2. Kendisi de öğrenme güçlüğü yaşayan bir ebeveyn, çocuğu kendisine zorluk çıkaran sınıf ödevleri yapmaya başladığında sinirli, endişeli veya korkak hale gelebilir. Bu bağlantıyı anlamak, ebeveynin duygularını anlamasına yardımcı olabilir ve ilişkiyi geliştirebilir.

    3. Yatağını ıslatma gibi potansiyel olarak utanca yol açabilecek herhangi bir erken zorluk, gelişmekte olan çocuğun benlik algısını ve benlik saygısı düzenleme kapasitesini etkileyebilir. Bu aynı zamanda yetişkinin, çocukluktaki zorluk ortadan kalktıktan çok sonra bile benlik saygısını düzenleme becerisini de etkileyebilir.

  • Travma (18)

    Anahtar kavramlar

    Travma (trauma), olağanüstü derecede stresli ve rahatsız edici olayların yaşanması veya bir kişiyi veya bir grup insanı bunaltacak olayların birikmesidir.

    Farklı travma türleri vardır:

    • Kişisel travma (personal trauma) bireyi etkiler
    • Kolektif travma (collective trauma), bir grup insanı ve grubun üyelerini rahatsız eder.
    • Travmatik stres (traumatic stress), hayati tehlike içermese de olumsuz ve kalıcı psikolojik sonuçlara yol açan üzücü ve/veya korkutucu olayları içerebilir.
    • Baskı sistemleri (systems of oppression) bireyler ve/veya gruplar için sürekli ve yaşam boyu travmatik strese neden olabilir.

    Bir kişinin geçmişinde travma belirgin olduğunda, yetişkinin sorunlarının ve örüntülerinin gelişimini travmanın etkisine bağlayabiliriz.

    Travma, işleyişin tüm yönlerinin gelişimini etkileyebilir.

    Travmanın etkisiyle bağlantı kurmak, aşağıdaki sorunlarla karşılaşan hastalar için formülasyonlar oluştururken özellikle yararlıdır:

    • Kendilik deneyimi (self-experience)
    • Duygulanım regülasyonu ve dürtü kontrolü (affect regulation and impulse control)
    • Strese uyum sağlamak (adapting to stress)
    • Güvenli bağlanmalar oluşturma ve sürdürme (forming and maintaining secure attachments)

    Travma, kişisel travmadan tutun (örneğin; çocukluk dönemi istismar ve ihmali) tüm popülasyonu etkileyen kolektif travmalara kadar (örneğin; Holokost, köleleştirme, etnik temizlik, savaş, 11 Eylül olayları, sistemik baskı ve doğal afetler). Travmatik deneyimlerin insanlar üzerinde psikolojik etkileri olduğunu kabul ediyoruz. Peki bu neden doğrudur? Travmanın gelişim üzerindeki etkisine ilişkin fikirler, kişinin geçmişindeki travmatik olaylar ile bunların karakteristik sorunları ve örüntüleri arasında bağlantı kurmamıza yardımcı olabilir.

    Travma nedir?

    Travma (trauma) mağdurların psikolojik ve biyolojik başa çıkma kapasitelerini aşan, olağanüstü stresli, rahatsız edici ya da şiddetli olayların deneyimidir (Herman, 2015; van der Kolk & McFarlane, 2007). DSM-5-TR travmatik olayları, kişinin ölüm veya ölüm tehdidi, ciddi yaralanma ya da cinsel şiddet yaşadığı veya bunlara tanıklık ettiği olay ve olaylar olarak tanımlar (DSM-5-TR, 2022). Travma şunları içerebilir:

    • Bir olay veya deneyim
    • Uzun süreli acı çekme, dışlanma veya mağduriyet
    • Birbiriyle ilişkili tekrarlanan bir dizi travma

    Travmatik stres (traumatic stress) kavramı, travma tanımından daha kapsamlıdır ve ihmal ve istismar dahil birçok şekli alabilir. Ayrıca ırkçılık, cinsiyetçilik, yabancı düşmanlığı ve diğer sistemik baskı veya ötekileştirme biçimleriyle ilgili daha yaygın toplumsal stres etkenlerini de kapsayabilir. Beyin, bir kişinin ömrünün farklı aşamalarında strese karşı farklı şekilde savunmasızdır. Özellikle erken çocukluk dönemindeki travmatik stres duygusal, davranışsal ve bilişsel işlevlerde bozulmaya neden olabilir. Ayrıca Bölüm 12‘de tartışıldığı gibi, araştırmalar travmatik stresin nörobiyolojik etkilerinin epigenetik mekanizmalar yoluyla ebeveynlerden çocuklara aktarılabileceğini ve bunun da travmanın nesiller arası aktarımı (transgenerational transmission of trauma) olgusuna yol açabileceğini öne sürmeye başlıyor (Bowers ve Yehuda, 2016; Jawaid ve diğerleri, 2018; Yehuda ve Lehrner, 2018).

    Irkçılık, cinsiyetçilik, heteromerkezcilik, homofobi, yaş ayrımcılığı ve engelli ayrımcılığı gibi baskı sistemleri (systems of oppression) (Bakınız 20. Bölüm) ötekileştirilme, yanlış anlaşılma, stereotipleştirilme, dışlanma, önyargıya maruz kalma, iş yerinde veya hukuk sisteminde ayrımcılığa uğrama ve taciz ve şiddet hedefi olma gibi deneyimler aracılığı ile bireyler ve gruplar için travmatik strese sebep olabilir. Bu deneyimler çoğu zaman insanları tedaviye yönlendiren sorunlara ve örüntülere katkıda bulunabilir (Tummala-Narra, 2016). Aile içindeki diğer travmatik deneyimlerin yanında, giderek artan kanıtlar, baskı sistemlerinin aynı zamanda depresyon ve anksiyeteye, Hipotalamik-Hipofiz-Adrenal (HPA) ekseninin aktivasyonu yoluyla sağlık sorunlarına, aile çatışmalarına, travma sonrası stres semptomlarına, kariyer zorluklarına, içselleştirilmiş stereotiplere, düşük benlik saygısına, kimlik ile ilgili problemlere, yakın ilişkiler kurmada zorluğa, ve taciz ve şiddete yol açabileceğini göstermektedir (Bor ve diğerleri, 2018; Paradies ve diğerleri, 2013; Şirin ve diğerleri, 2013; Sutter ve Perrin, 2016; Tummala-Narra ve Claudius, 2013). Her ne kadar bu tür deneyimler geleneksel olarak travma kategorisine giriyor olarak görülmese de bir hastayla tanışırken ve psikodinamik bir formülasyonu birlikte oluştururken bunları anlamak kritik öneme sahiptir.

    Travmanın gelişimi nasıl etkileyebileceği ile ilgili temel fikirler

    Ruh sağlığı üzerine çalışan insanlar uzun süredir travmanın gelişimi nasıl etkilediği sorusuyla boğuşuyor. Bununla ilgili en eski psikodinamik fikirlerden biri, Freud’un çocukluktaki cinsel istismarın yetişkinlikte fiziksel semptomlara veya “dönüşüm (corversion)” semptomlarına yol açabileceği hipoteziydi (Breuer ve Freud, 1893/1971). Daha sonra istismar istismar tanımlarının gerçeklikten çok fantezi olduğuna karar vermesine rağmen, bugün gerçek travmanın toplumda yaygın olduğunu biliyoruz. Tek bir travma türü olmadığı gibi, travmanın kişinin karakteristik sorunlarını ve örüntülerini nasıl şekillendirdiği konusunda da ortak bir fikir yoktur. Ayrıca mevcut teorilerin tümü travma ile psikolojik zorluklar arasında bire bir bir korelasyon olmadığını öne sürmektedir. Aşağıdakiler gibi birden çok değişken, insanların travmatik olayları nasıl işleyeceğini etkileyebilir:

    Travmanın kapsamı ve şiddeti

    Bir toplama kampında hapsedilme, çocuklukta şiddetli fiziksel ve cinsel istismar veya uzun süreli savaşa maruz kalma gibi aşırı ve uzun süreli travmatik deneyimlerin, mağdurlarda kalıcı psişik yaralar bırakması muhtemeldir. Doğal bir felaketten sağ çıkmak, ciddi bir kaza veya şiddet içeren bir suç gibi daha sınırlı travmatik olaylar daha değişken sonuçlara sahip olabilir.

    Travmanın gerçekleştiği yaş

    Çocukluk çağında yaşanan travma gelişmekte olan beyni etkiler ve işlevlerin genel olarak bozulmasına neden olabilir. Sadece travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) ve diğer anksiyete bozukluklarıyla değil aynı zamanda duygudurum bozuklukları, duygusal düzensizlik, bağlanma bozuklukları, madde kullanım bozuklukları, akademik performans ve sosyal ilişkilerle ilgili sorunlarla da ilişkilidir (Carlson ve ark. 1989; Cicchetti ve Toth, 1995; Edwards ve diğerleri, 2003; MacMillan ve diğerleri, 2001; Paolucci ve diğerleri, 2001; Stovall-McClough ve Cloitre, 2006). Çocuklukta yaşanan istismar, duygulanımın düzenlenmesi ve strese tepki verilmesiyle ilgili sinir sistemlerindeki anormallikler ile ilişkilendirilmiştir (Bremner ve diğerleri, 1997; Heim ve Nemeroff, 1999; Stein ve diğerleri, 1997; Teicher, 2000; Teicher ve diğerleri. , 2003; Yehuda, 2001). Hayvan çalışmaları, erken anne kaybının veya bakımdan mahrum bırakılmanın normalde bebek ve anne arasındaki yakın fiziksel ve duygusal temasla düzenlenen sinir sistemlerini bozabileceğini, bunun da stres tepki sistemlerinde kalıcı bozulmalara ve daha sonra strese ve hastalıklara karşı duyarlılığın artmasına neden olabileceğini ileri sürüyor. (Bremner, 2003; Hofer, 1996). Kemirgenleri kullanarak yapılan araştırmalar, yaşamın erken dönemlerindeki stresin, stresli çevreye yanıt vermeye uyum sağlayabilecek davranışların hızlandırılmış olgunlaşmayla ilişkili olan nöronal gelişimde potansiyel değişikliklere neden olabileceğini öne sürüyor (Bath ve diğerleri, 2016; Gee ve diğerleri, 2013). Bu davranışların fayda/maliyeti yaşam boyunca veya başka bağlamlarda değişebilir.

    Toparlanma gücü (Resilience)

    Travma bazı kişileri başkalarına kıyasla daha fazla veya başka şekillerde etkiler. Örneğin, TSSB’nin yaygınlığı travmanın kendisinden daha düşüktür (McFarlane ve de Girolamo, 2007; Yehuda, 1998). Bunun nedeni tam olarak anlaşılmasa da, travma karşısında hassasiyet ve dayanıklılıktaki bireysel farklılıklar sinirsel ve/veya genetik yatkınlıkları yansıtabilir ve TSSB semptomlarının gelişme olasılığını etkileyebilir (bkz. Bölüm 12; Foa ve diğerleri, 2006; Horn ve diğerleri, 2016; McFarlane ve Yehuda, 2007). Kemirgen modelleri, erken yaşam stresinin bazı türlerine maruz kalmanın potansiyel olarak yetişkinlikte ve hatta epigenetik mekanizmalar yoluyla yavrularda adaptif davranışlara yol açabileceğini öne sürüyor. (Gapp ve diğerleri, 2014) Genetik yatkınlığı, erken yaşam ortamını ve sonraki yaşam ortamını içeren, travmatik strese karşı kırılganlık ve dirençliliğe ilişkin bir “üçlü model” (three-hit model) önerilmiştir (Daskalakis ve diğerleri, 2013).

    Güncel olarak DSM-5-TR tarafından tanımlandığı şekliyle TSSB, insanın travmaya tepkisinin yalnızca bazı yönlerini, yani travmatik olay(lar)ı yeniden deneyimlemeyi, kaçınmayı, uyuşmayı ve aşırı uyarılmayı içeren belirli bir dizi semptomu kapsar. Bu alandaki araştırmacılar, uzun süreli travmanın öz deneyim, öz düzenleme ve başkalarıyla ilişkiler üzerindeki etkisini daha iyi tanımlayan, karmaşık TSSB (complex PTSD) adı verilen yeni bir tanı kategorisinin oluşturulmasını önerdiler (Herman, 2015). Başka Türlü Adlandırılamayan Aşırı Stres Bozuklukları (Disorders of Extreme Stress Not Otherwise Specified — DESNOS) olarak da adlandırılan bu bozukluk, çocuklukta tekrarlanan kişilerarası travma öyküsü olan kişilerin duygulanım ve dürtülerin regülasyonu, hafıza ve dikkat, kendilik algısı, kişilerarası ilişkiler, somatizasyon ve anlam sistemlerinde (systems of meaning) tipik bir sorunlar örüntüsü gösterdiğini öne sürmektedir (Kilborne, 1999). Bir teşhis kategorisi olarak DESNOS’un geçerliliği konusundaki tartışma bu kitabın kapsamı dışındadır; ancak psikodinamik formülasyonlar oluştururken travmanın etkisinin ne kadar yaygın olabileceğini hatırlamakta fayda var.

    Sorunları ve örüntüleri travmanın etkisi ile bağlamak

    Bir travma öyküsü olduğunda, travmanın gelişimi nasıl etkilediğine dair fikirleri kullanmak, yaşam öyküsünü yetişkinlerin sorunları ve örüntüleriyle ilişkilendirmemize yardımcı olur. Travmanın gelişim üzerindeki etkisine ilişkin fikirleri kullanarak formüle ettiğimizde, sorunların ve örüntülerin izini, bireyin travmatik olay ve durumlara verdiği tepkilere kadar takip ederiz. Aşağıdaki bölümlerde travmayla bağlantı kurmanın özellikle yararlı olduğu bazı klinik durumlar tartışılmaktadır.

    Kendilik deneyimi ile ilgili sorunlar

    Travmatize olan çocuklar, özellikle travma erken yaşta meydana geldiğinde ve ebeveynleri veya güvendikleri yetişkinler tarafından kronik istismarı içerdiğinde, tutarlı ve istikrarlı bir benlik duygusunun (sense of self) gelişiminde önemli bir bozulma yaşayabilirler. İstismar mağduru çocuklar, bakıcılarının güvenilmez, sömürücü veya şiddet yanlısı olduğunu kabul etmek yerine kendilerini suçlama eğilimindedirler. Suçun bu şekilde yanlış atfedilmesi, küçük bir çocuğun bilişsel sınırlamalarını veya tümgüçlü düşüncesini yansıtabilir ve aynı zamanda çocuğun, normalde korkunç olan bir durumu anlamlandırmaya çalışmasının bir yolu da olabilir; kendisi de kötü hissetse bile, durumu kontrol altında hissetme çabası olabilir. Bu yanlış atfetme devam edebilir ve yetişkinlikte daha sonra kendini küçümseme veya mazoşist kalıplara yol açabilir (bkz. Bölüm 4). Travmaya sıklıkla eşlik eden derin suçluluk ve utanç duyguları yetişkinlikte de devam edebilir ve bir yetişkinin benlik saygısını derinden etkileyebilir (Lansky, 2000; van der Kolk ve diğerleri, 2005).

    Yetişkinlikte meydana gelen travma, önceden yerleşmiş olan benlik duygusunu bozabilir (Boulanger, 2002; Fink, 2003). Travma, yaşamın ilerleyen dönemlerinde ortaya çıksa bile kişinin kendisi ve dünya hakkında iki farklı deneyime sahip olduğu hissiyle sonuçlanabilir: “travmatik” ve “travmatik olmayan” ya da “travma öncesi” ve “travma sonrası” perspektifleri. Bunların entegrasyonu zor olabilir. Matthew’i düşünün:

    Kendini heteroseksüel olarak tanımlayan 53 yaşındaki Kızılderili bir adam olan Matthew, uzun süredir devam eden özgüven sorunları ve romantik ilişkiler kurmada zorluk nedeniyle psikoterapiye başvurdu. Kendi kabilesinden insanlardan oluşan bir toplulukta yaşamasına rağmen Matthew, ailesinin geri kalanından ve çoğu akran grubundan farklı olarak “yabancı” olmanın kronik duygularını anlatıyor. Özellikle kendisinin çok yüksek standartlarına uygun yaşamadığını hissettiğinde veya sosyal açıdan başarısız olduğunda, kolayca utanır, aşağılanır veya suçlu hisseder. Kendisi ve terapisti, bu örüntülerin erken aile yaşamındaki olası kökenlerini araştırıyorlar. Matthew, dışa dönük ve atletik olan ve entelektüel uğraşlara önem vermeyen ebeveynleri ve kardeşlerinin aksine sessiz, zeki ve motive bir öğrenciydi. Ayrıca arazilerindeki akran grubundan akademik çalışmaları için pek fazla onay alamadı. Aile üyeleri dini kurallara oldukça bağlı olmasına rağmen Matthew 20’li yaşlarında kiliseye gitmeyi bıraktı ve kendisini ateist olarak görüyor. Psikoterapiye başladıktan altı ay sonra Matthew, terapistine 9-11 yaşları arasında ailesinin kilisesindeki bir din adamının kendisine cinsel tacizde bulunduğunu açıklar. Bunu kimseyle tartışamayacak kadar utandığını söylüyor ancak keşfettiği acı verici duyguların çoğunun o dönemde ortaya çıktığını fark ediyor.

    Matthew’in mücadele ettiği sorunlar ve örüntülerin, gelişimde ve sosyo-kültürel çevresinde birden fazla kökü olabilir. Bununla birlikte, güvenilen bir yetişkin tarafından cinsel istismara maruz kalma deneyimi ve yıllarca utanç verici bir sırrı saklama deneyimi, büyük ihtimalle onun “ötekilik” duygusunu ve benlik saygı konusundaki sıkıntısını yoğunlaştırmıştır (Gartner, 1999).

    Duygulanım ve dürtülerin düzenlenmesiyle ilgili sorunlar

    Travma aynı zamanda duygusal düzenleme ve dürtü kontrolünde kalıcı sorunlara da yol açabilir. Çocukluk dönemindeki travmatik stres, yetişkinlikte depresyon, intihar eğilimi, TSSB ve diğer anksiyete bozuklukları ve kişilik bozuklukları dahil olmak üzere psikiyatrik semptomların ve bozuklukların gelişmesinin yanı sıra öfke ve cinsel dürtüleri düzenlemede zorluklarla ilişkilidir (Edwards ve diğerleri, 2003; MacMillan ve diğerleri, 2001; Paolucci ve diğerleri, 2001; van der Kolk ve diğerleri, 2005).

    TSSB’li hastalar sıklıkla ya yoğun duygusal ve fiziksel aşırı uyarılmadan ya da duygusal körelmeden veya uyuşmadan muzdariptir. TSSB ölçütlerini tam olarak karşılamayan ya da tanınmamış bir travma öyküsü olan hastalarda, duygusal düzensizliğin bu biçimlerine birincil duygulanım bozukluğu ya da sınırda kişilik bozukluğu tanısı konabilir. Judith Herman çığır açan kitabı Travma ve İyileşme’de borderline kişilik bozukluğu tanısı alan birçok hastanın istismar geçmişine sahip olduğunu ve bu bozuklukta görülen duygusal kırılganlığın kronik travmanın ikincil sonuçları olarak daha iyi kavramsallaştırılabileceğini savunuyor (Herman, 2015).

    Travmadan kurtulanlarda görülen ve travmanın neden olduğu duygusal düzensizlikle bağlantılı olabilecek başka bir klinik fenomen, kasıtlı kendine zarar verme veya kendini yaralamasıdır. Tipik olarak derinin kesilmesini veya yakılmasını içeren bu davranış, çocuklukta istismar öyküsü olanlarda daha yaygındır ve sıklıkla kaygı, depresyon veya dissosiyasyon gibi duygusal sıkıntı durumlarını hafifletme amacına hizmet eder (Briere ve Gil, 1998; van der Kolk, 2007). Claudia’yı düşünün:

    23 yaşındaki eşcinsel, Kolombiyalı-Amerikalı bir kadın olan Claudia, intihar girişiminin ardından kısa bir süre hastanede kaldıktan sonra devam eden psikiyatrik tedaviye yönlendiriliyor. Kız arkadaşıyla yaşadığı ayrılığın ardından, oda arkadaşının antidepresan ilacından bir şişeyi dürtüsel olarak yutmasına neden olan yoğun umutsuzluk ve çaresizlik duygularını anlatıyor. Claudia erken ergenlikten beri “mod değişimleri”, alkol ve madde kullanımı, derisini kesme ve bulimia geçmişi olduğunu söylüyor. Bu semptomlara rağmen Claudia bir yıl önce mezun olduğundan beri bilgisayar programcısı olarak çalışıyor. 6-12 yaşları arasında üvey babası tarafından tekrarlanan cinsel istismar öyküsünü anlatıyor. Eğer “sırlarını” birine anlatırsa onu öldüreceği konusunda onu uyarmış. Yıllar sonra annesi ve üvey babası ayrıldıktan ve Claudia ile ailesi Amerika Birleşik Devletleri’ne göç ettikten sonra Claudia nihayet annesine olanları anlattı. Claudia istismara uğradığı sırada sık sık fiziksel şikayetler yaşıyordu ve okulda kötü performans gösteriyordu. Ergenlik çağının başlarında uyuşturucu denemeye başladı ve birden fazla cinsel partneri vardı. Claudia, duygusal yaşamını aşırı öfke ve üzüntü, kaygı ve uyuşukluk veya boşluk arasında gidip gelen “bir hız treni” olarak tanımlıyor. Duyguları veya kişisel düşünceleri hakkında konuşmaya alışık olmadığından, genellikle acı veren duygularla başa çıkmak için “harekete geçtiğini” söylüyor.

    Yaşamının erken dönemlerindeki uzun süreli cinsel istismar deneyimi, Claudia’nın acı verici veya rahatsız edici duyguları tolere etme ve düzenleme yeteneğini etkilemiş olabilir. Deneyimlerini gizli tutmak zorunda kalması, strese konuşmak yerine rol yaparak uyum sağlamasına yol açmış olabilir. Psikodinamik formülasyona yönelik travmaya dayalı bu yaklaşım, Claudia’nınki gibi klinik durumlarda çok faydalıdır.

    Başkalarıyla ilişkilerde sorunlar

    Travmatik deneyimler başkalarıyla ilişki kurma yeteneğini de çeşitli şekillerde etkileyebilir. Güvenme yeteneği, başkaları tarafından gerçekleştirilen travmalara karşı özellikle savunmasızdır. Özellikle bir aile üyesinin, bakıcının veya güvenilen başka bir yetişkinin (din adamları gibi) elindeki erken çocukluk dönemindeki istismar, gelişmekte olan bir çocuğun güvenli bağlanma kurma yeteneğini etkileyebilir (bkz. Bölüm 24; Carlson ve diğerleri, 1989; Cicchetti & Toth, 1995; Stovall-McClough ve Cloitre, 2006). Tutarlı, sevgi dolu ve empatik bakıcılarla etkileşimler, çocuğun sonraki yaşamında sağlıklı ilişkilerinin temelini oluşturur. Bakıcıları şiddet uygulayan veya ihmal eden ya da kendilerini şiddet uygulayan diğer yetişkinlerden koruyamayan (örneğin savaş zamanlarında) çocuklar, başkalarına güvenemeyebilir ve güvenli bağlar kuramayabilir. Yetişkinler olarak, yaygın bir güvensizlik veya paranoya duygusundan yakınlıkla ilgili daha sınırlı sorunlara kadar uzanan bir süreklilikte (continuum) zorluklar yaşayabilirler. Jerome’u düşünün:

    90 yaşındaki Yahudi bir adam olan Jerome, göğüs röntgenindeki şüpheli bir nodülü değerlendirmek için daha fazla teşhis çalışması yaptırmayı reddedince kliniğe sevk edilir. Jerome psikiyatriste bunun kanser olabileceğini bildiğini söylüyor ancak şöyle diyor: “Eğer kanserse benim için ne yapabilirler? Bunun bir çaresi yok, öyleyse neden öğreneyim ki?” Randevuya kadar kendisine eşlik eden Jerome’un oğlu, babasının asla yardım istemeyeceğini veya başkalarına güvenmeyeceğini ve kendi kendini yetiştirmiş bir adam olarak iş başarılarıyla gurur duyduğunu söylüyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da büyüyen küçük bir çocuk olan Jerome, komşularının, Nazilerin aileyi evlerinden çıkarıp toplama kampına göndermesini izlediğini hatırlıyor. Kampta anne babasından ve kardeşlerinden ayrılmış, hepsi de öldürülmüştü.

    Holokost’tan sağ kurtulan ve kendine başarılı bir hayat kuran Jerome, diğer insanların ona yardım edemeyeceğine veya onu tehlikeden kurtaramayacağına dair derin bir inanca sahiptir. Erken yaşamının korkunç gerçekliği, şimdiki insanların ona yardım edebileceğine inanmasını zorlaştırıyor. Jerome’un güven konusundaki sıkıntısını erken dönem travmasına bağlamak onun gelişimi hakkında bir formülasyon oluşturmanın yararlı bir yoludur.

    Uyum sağlama sorunları

    Strese uyum sağlama zorluğu çoğu zaman travmayla yararlı bir şekilde ilişkilendirilebilir. Aslında TSSB’nin ayırt edici özelliklerinden biri, dış uyaranlara verilen anormal tepkilerdir. TSSB’si olan hastalar, kendilerine travmatik deneyimleri hatırlatan uyaranlara (örneğin, alçaktan uçan bir uçağın sesi, bir arabanın motorundan çıkan yüksek ve ani ses veya kızgın olarak algıladıkları bir yüz) karşı aşırı tepki gösterebilirler. Travma geçirmemiş bir kişi için sıradan olan stres, travma geçmişi olan biri için sıklıkla olağanüstü bir stres olarak yaşanır. Örneğin Kiri’yi düşünün:

    50 yaşında Kamboçyalı-Amerikalı bir kadın ve 14 yaşında bir kız annesi olan Kiri, şiddetli uykusuzluk, kaygı, kızıyla sık sık tartışmaya girme ve kâr amacı gütmeyen bir insan hakları kuruluşunun yöneticisi olarak çalıştığı işine konsantre olmada zorluk şikayetiyle tedaviye başvuruyor. Yaklaşık üç yıl önce kocasının onu başka bir kadın için terk etmesinden sonra “dağılışını” anlatıyor ve şimdi şöyle diyor: “Kızımın davranışları beni uçurumun kenarına getirecek. Bununla baş edemiyorum.” Kiri, ilişkilerini daha iyi idare etmesi gerektiğini düşünüyor ve şöyle diyor: “Annemin, babamı terk ettikten sonra olduğu kadar güçlü değilim ve kızımla kavga etmek istemiyorum.” Kızıl Khmerler tarafından zulme uğrayan Kiri’nin babası, serbest bırakıldıktan sonra annesine ve ağabeyine fiziksel şiddet uyguladı. Annesi sadece kocasından değil ülkeden de kaçtı ve Kiri 7 yaşındayken iki çocuğuyla birlikte Kamboçya’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne mülteci olarak göç etti. Kiri, babasının şiddet yanlısı olduğunu bilmesine rağmen, Kızıl Khmerler iktidara gelmeden önce küçük bir çocukken ona çok bağlı hissettiğine dair anıları olduğunu söylüyor. Ayrıca evliliğinde de anlaşmazlıklar yaşadığını söylüyor.

    Birçok ebeveyn ergenlik çağındaki çocuklarıyla zorluk yaşarken, Kiri’nin kapsamlı travma ve kayıp geçmişi, onu özellikle kızıyla olan çekişmelere karşı savunmasız hale getiriyor. Çocukluktaki istismar aynı zamanda nesne sabitliğinin gelişimini de bozabilir (bkz. Bölüm 13), bu da yaşamın ilerleyen dönemlerinde bölmeye dayalı savunmalara bel bağlamaya yol açabilir. Kötü muameleye maruz kalan çocuklar, istismarcı veya ihmalkâr bir bakıcının olumsuz yönlerini ayırarak, insanları tamamen iyi veya tamamen kötü olarak görme pahasına da olsa, bağımlı oldukları kişilerin iyiliğine inanmaya devam edebilirler. Bu eğilim yetişkinlikte de devam edebilir ve strese ve kişilerarası çatışmalara karşı sorunlu tepkilere yol açabilir (Briere, 2006; Briere ve Runtz, 1988; van der Kolk, 2007).

    Örnek bir formülasyon–travma bağlantısı

    Sunum

    Maxine, diğer insanlarla ilişkilerini sürdürmekte uzun süredir devam eden zorluklar ve kronik düşük özgüven duyguları nedeniyle psikoterapiye başvuran 44 yaşında bir kadındır. Bir erkekle uzun süreli bir ilişki yaşamak ve belki de evlenmek istediğini söylüyor. Romantik ilişkileri her zaman tutkuyla başlasa da hiçbir zaman bir yıldan uzun sürmemiş. Orta sınıf yaşam tarzını lise müdürü olarak çalışarak sürdüren Maxine, çoğunlukla okula bağlı, aktif bir sosyal hayata sahip olduğunu belirtiyor. Ancak biraz üzüntüyle şöyle diyor: “Hiç gerçek arkadaşım yok. Güvenebileceğim kimse yok.” Arkadaş ve sevgili seçme konusunda kendisini “saf” olarak tanımlıyor ve şöyle diyor: “Sonradan gerçekten manipülatif, zalim ve bencil olduğu ortaya çıkan yanlış insanları seçiyorum.” İhanete uğradığını veya reddedildiğini hissettiğinde ilişkilerini aniden bitirme eğilimindedir. Maxine geçmişte birkaç kez “terapiyi denedi”, ancak birkaç ay sonra her terapistte hayal kırıklığına uğradı ya da onlara kızdı. İkinci seansın sonunda terapiste şunu söyler: “Senin gördüğüm diğer terapistlerden farklı olduğunu söyleyebilirim; gerçekten zekisin ve beni mükemmel anlıyorsun.”

    Problemleri ve örüntüleri TANIMLAMA

    Maxine’in en büyük zorluğu başkalarıyla ilişkilerini sürdürmek gibi görünüyor. Yakınlık konusunda sorun yaşıyor, arkadaşları ve sevgilileriyle hızla yoğun ama yüzeysel ilişkilere giriyor ve ardından hızla ve kolayca inciniyor veya öfkeleniyor. Kendisi ve başkaları hakkında zayıf bir algısı var ve zaman zaman diğer insanlardaki en ufak bir kusura veya eksikliğe tahammül edemiyor. Çoğunlukla çaresizce bağlantı kurma ihtiyacından yararlanan insanları seçer ve bu nedenle ilişkilerinde karşılıklılık yoktur. Kendisine güvenmesi için çok az sebep veren insanlara aşırı güveniyor. İlişkilerinin kısa vadeli niteliği, bağlanmalarının genellikle güvenli olmadığını gösteriyor. Mevcut terapistle ilişkisi idealleştirmeyle başlar; aynı zamanda öncekileri de değersizleştiriyor. Bununla birlikte, bir eğitimci olarak kimliği oldukça sağlamlaşmıştır ve meslektaşlarıyla yüzeysel düzeyde sosyalleşebilmektedir.

    Yaşam öyküsünü İNCELEME

    Maxine tek çocuk. Annesi, Maxine’e ergenlik çağından beri aralıklı olarak psikoz hastasıydı ve kendisine şizofreni teşhisi konuldu. Maxine’in babası uzun saatler çalışıyordu ve çoğu zaman evde yoktu. Maxine annesini “farklı zamanlarda farklı insanlar” olarak tanımlıyor. Annesi bazen sevgi dolu ve özenli olsa da aynı zamanda şiddetli ve istismarcı olabiliyor, Maxine’e hakaret dolu veya müstehcen sözler bağırabiliyor, onu uzun süre odasına kilitleyebiliyor ve sık sık ona vurabiliyordu. Aile, geniş bir aileden yoksun ve arkadaşlarıyla veya komşularıyla nadiren iletişim kurarak neredeyse izole edilmiş bir şekilde yaşıyordu.

    Öyküyü ve problemleri/örüntüleri travmanın etkisi ile BAĞLAMA

    Maxine’in başkalarıyla ilişkilerini sürdürmekte zorluk yaşaması, annesiyle yaşadığı travmatik çocukluk deneyimlerinden kaynaklanmış olabilecek, kendisindeki ve başkalarındaki iyi ve kötü nitelikleri bütünleştirme sorunuyla ilişkili olabilir. Annesinin son derece tutarsız ve korkutucu davranışı, Maxine’in genel olarak tutarlı ve olumlu bir ötekiyle ilişkili olarak iyi işleyen bir içsel benlik duygusu geliştirmesini zorlaştırmış olabilir. Maxine, annesinin davranışlarındaki şaşırtıcı dalgalanmalara uyum sağlamak için annesinin iyi ve kötü yönlerini zihninde ayrı tutma ihtiyacı duymuş olabilir. Zalim veya duygusal istismarcı insanlara yönelme eğilimi, çocukluk deneyimlerinin kendisine aşıladığı, istismarın başkalarıyla birlikte bir güvenlik ve emniyet duygusuna sahip olmanın ödemek zorunda olduğu bedel olduğu yönündeki beklentilerle ilişkili olabilir.

    Travma ile bağlantı kurmak tedaviyi yönlendirir

    Hastanın sorunları/örüntüleri ile travma öyküsü arasındaki ilişkiyi anlamak, tanı ve tedavi planının formüle edilmesi açısından çok önemlidir. Hastalar, kendilerini empatik ve yargılamadan dinleyebilecek bir ruh sağlığı uzmanıyla deneyimlerini tartışabilmenin avantajlarından çok büyük fayda görebilirler. Genellikle bizler, hastalarımızın travmatik deneyimlerini paylaştığı/tartıştığı ilk kişiler oluruz. Eğer onlara zaman verirsek hastalar hikayelerini yavaş yavaş anlatmaya başlar. Travmanın onlar üzerinde yaratmış olabileceği etkileri kabul ederek ve bunu duymaya dayanabileceğimizi göstererek, onların terapiye başlamalarına yardımcı olma açısından çok önemli olan bir emniyet ve güven ortamı yaratabiliriz. Zamanla bize olan güvenleri, genel güvenme becerilerinin artmasına, güvenli bağlar kurmalarına ve benlik ve başkaları hakkında daha bütünleşmiş bir anlayışa sahip olmalarına da yardımcı olabilir. Formülasyonlarımızı onlarla paylaşmak, travmatik deneyimlerinin kendilerinin mevcut işleyişini nasıl etkilediğine dair anlayışlarını artırabilir.

    Önerilen aktivite

    Bireysel olarak veya sınıf ortamında yapılabilir

    Aşağıda gösterilen iki kişinin yaşadıkları travmalara verdikleri tepkileri nasıl tanımlarsınız?

    Alma, terapiye başvuran 30 yaşında eşcinsel bir kadın ve şunları söylüyor: “Kız arkadaşım kâbus görme sıklığım konusunda endişeleniyor.” Alma size çocukken geceleri uyanık bir şekilde yatıp babasının annesine fiziksel tacizde bulunmasını dinlediğini söylüyor. Alma, babasının kendisine hiçbir zaman fiziksel zarar vermemesine rağmen onu şiddetle tehdit ettiğini ve sözlü tacizde bulunduğunu söylüyor. Alma’nın şu anki ilişkisi “uzun vadeli” olarak adlandırdığı ilk ilişkisidir; genellikle daha kısa vadeli, gündelik ilişkiler yaşadığını ve “çok derinleştiklerinde” ilişkiden koptuğunu bildiriyor.

    Dev, yalnızlık, kaygı ve depresyon şikayetleriyle bir ruh sağlığı kliniğine başvuran 35 yaşında bir adamdır. Bir terapiste, aşırı esrar kullanımı nedeniyle kız arkadaşının kendisinden ayrılmasının ardından yıkıldığını söyler. Dev, endişelerini “uyuşturmak” için sabah işten önce ve akşam işten sonra esrar içtiğini söylüyor. Patronuyla yaşadığı sorunlar nedeniyle eski kız arkadaşının kendisinden başka iş aramasını istediğini belirtiyor. “Patronum sürekli benden çok fazla ekstra iş almamı istiyor. Reddedersem beni mesai saatleri dışında arayıp azarlamaya çalışıyor.” İki erkek çocuktan en küçüğü olan Dev, ağabeyinin “gerçek bir zorba” olduğunu açıklıyor. “Annemle babam için o altın çocuktu” diyor ve şöyle devam ediyor: “Ama benim için o dehşet saçan biriydi. Bana sürekli zorbalık yaptı, hatta bir kez kolumu kırdı. Annemle babama ağaçtan düştüğümü söyledik.”

    Yorum

    Her ne kadar Alma ve Dev’in çocukluklarında travma öyküleri olsa da bu deneyimlere verdikleri tepkiler farklıydı. Alma, belki de kısmen ebeveynlerinin yakın ilişkisindeki şiddeti gördüğü için insanları belli bir mesafede tutuyordu. Dev, kendisine istismarcı ağabeyini anımsatabilecek patronuyla ilişkisinde tetiklenen düzensizliği gidermek için esrar kullanabilir.

    Referanslar
    1. American Psychiatric Association. (2022). Diagnostic and statistical manual of mental disorders (5th ed., Text Revision (DSM-5-TR)). Washington, DC: American Psychiatric Press.
    2. Bath, K. G., Manzano-Nieves, G., & Goodwill, H. (2016). Early life stress accelerates behavioral and neural maturation of the hippocampus in male mice. Hormones and Behavior, 82, 64–71. https://doi.org/10.1016/j.yhbeh.2016.04.010
    3. Bor, J., Venkataramani, A. S., Williams, D. R., & Tsai, A. C. (2018). Police killings and their spillover effects on the mental health of Black Americans: A population-based, quasi-experimental study. The Lancet, 392(10144), 302–310. https://doi.org/10.1016/s0140-6736(18)31130-9
    4. Boulanger, G. (2002). Wounded by reality. Contemporary Psychoanalysis, 38(1), 45–76. https://doi.org/10.1080/00107530.2002.10745806
    5. Bowers, M. E., & Yehuda, R. (2016). Intergenerational transmission of stress in humans. Neuropsychopharmacology, 41(1), 232–244. https://doi.org/10.1038/npp.2015.247
    6. Bremner, J. D. (2003). Long-term effects of childhood abuse on brain and neurobiology. Child and Adolescent Psychiatric Clinics of North America, 12(2), 271–292. https://doi.org/10.1016/s1056-4993(
      02)00098-6
    7. Bremner, J. D., Randall, P., Vermetten, E., Staib, L., Bronen, R. A., Mazure, C., Capelli, S.,McCa rthy, G., Innis, R. B., & Charney, D. S. (1997). Magnetic resonance imaging-based measurement of hippocampal volume in posttraumatic stress disorder related to childhood physical and sexual abuse—A preliminary report. Biological Psychiatry, 41(1), 23–32.
      https://doi.org/10.1016/s0006-3223(96)00162-x
    8. Breuer, J., & Freud, S. (1971). On the psychical mechanism of hysterical phenomena: Preliminary communication. In J. Strachey (Ed.), The standard edition of the complete psychological works of Sigmund Freud (1893–1895): Studies on Hysteria, Volume II (pp. 1–17). Hogarth Press. (Originally published in 1893).
    9. Briere, J. (2006). Dissociative symptoms and trauma exposure. Journal of Nervous & Mental Disease, 194(2), 78–82. https://doi.org/10.1097/01.nmd.0000198139.47371.54
    10. Briere, J., & Gil, E. (1998). Self-mutilation in clinical and general population samples: Prevalence, correlates, and functions. American Journal of Orthopsychiatry, 68(4), 609–620. https://doi.org/10.1037/h0080369
    11. Briere, J., & Runtz, M. (1988). Symptomatology associated with childhood sexual victimization in a nonclinical adult sample. Child Abuse & Neglect, 12(1), 51–59. https://doi.org/10.1016/0145-2134(88)90007-5
    12. Carlson, V., Cicchetti, D., Barnett, D., & Braunwald, K. (1989). Disorganized/disoriented attachment relationships in maltreated infants. Developmental Psychology, 25(4), 525–531. https://doi.org/10.1037/0012-1649.25.4.525
    13. Cicchetti, D., & Toth, S. (1995). A developmental psychopathology perspective on child abuse and neglect. Journal of the American Academy of Child & Adolescent Psychiatry, 34(5), 541–565. https://doi.org/10.1097/00004583-199505000-00008
    14. Daskalakis, N. P., Bagot, R. C., Parker, K. J., Vinkers, C. H., & de Kloet, E. R. (2013). The three-hit concept of vulnerability and resilience: Toward understanding adaptation to early-life adversity outcome. Psychoneuroendocrinology, 38(9), 1858–1873. https://doi.org/10.1016/j.psyneuen.2013.06.008
    15. Edwards, V. J., Holden, G. W., Felitti, V. J., & Anda, R. F. (2003). Relationship between multiple forms of childhood maltreatment and adult mental health in community respondents: Results from the adverse childhood experiences study. American Journal of Psychiatry, 160(8), 1453–1460. https://doi.org/10.1176/appi.ajp.160.8.1453
    16. Fink, K. (2003). Magnitude of trauma and personality change. The International Journal of psychoanalysis, 84(4), 985–995. https://doi.org/10.1516/350u-fhq2-rtdb-6hw8
    17. Foa, E., Stein, D., & McFarlane, A. (2006). Symptomatology and psychopathology of mental health problems after disaster. Journal of Clinical Psychiatry, 67(Suppl 2), 15–25.
    18. Gapp, K., Jawaid, A., Sarkies, P., Bohacek, J., Pelczar, P., Prados, J., Farinelli, L., Miska, E., & Mansuy, I. M. (2014). Implication of sperm RNAS in transgenerational inheritance of the effects of early trauma in mice. Nature Neuroscience, 17(5), 667–669. https://doi.org/10.1038/nn.3695
    19. Gartner, R. B. (1999). Betrayed as boys: Psychodynamic treatment of sexually abused men. Guilford Press.
    20. Gee, D. G., Gabard-Durnam, L. J., Flannery, J., Goff, B, Humphreys, K. L., Telzer, E. H., Hare, T. A., Bookheimer, S. Y., & Tottenham, N. (2013). Early developmental emergence of human amygdala-prefrontal connectivity after maternal deprivation. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America. Retrieved November 13, 2021, https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/24019460.
    21. Heim, C., & Nemeroff, C. B. (1999). The impact of early adverse experiences on brain systems involved in the pathophysiology of anxiety and affective disorders. Biological Psychiatry, 46(11), 1509–1522. https://doi.org/10.1016/s0006-3223(99)00224-3
    22. Herman, J. L. (2015). Trauma and recovery: The aftermath of violence: From domestic abuse to political terror. Basic Books.
    23. Hofer, M. A. (1996). On the nature and consequences of early loss. Psychosomatic Medicine, 58(6), 570–581. https://doi.org/10.1097/00006842-199611000-00005
    24. Horn, S. R., Charney, D. S., & Feder, A. (2016). Understanding resilience: New approaches for preventing and treating PTSD. Experimental Neurology, 284, 119–132. https://doi.org/10.1016/j.expneurol.2016.07.002
    25. Jawaid, A., Roszkowski, M., & Mansuy, I. M. (2018). Transgenerational epigenetics of traumatic stress. Progress in Molecular Biology and Translational Science, 273–298. https://doi.org/10.1016/bs.pmbts.2018.03.003
    26. Kilborne, B. (1999). When trauma strikes the soul: Shame, splitting, and psychic pain. American Journal of Psychoanalysis, 59, 385–402.
    27. van der Kolk, B. A. (2007). The complexity of adaptation to trauma: Self-regulation, stimulus discrimination, and characterological development. In B. van der Kolk, A. McFarlane, & L. Weisaeth (Eds.), Traumatic stress: The effects of overwhelming experience on mind, body, and society (pp. 182–213). Guilford Press.
    28. van der Kolk, B. A., & McFarlane, A. C. (2007). The black hole of trauma. In B. van der Kolk, A. McFarlane, & L. Weisaeth (Eds.), Traumatic stress: The effects of overwhelming experience on mind, body, and society (pp. 3–23). Guilford Press.
    29. van der Kolk, B. A., Roth, S., Pelcovitz, D., Sunday, S., & Spinazzola, J. (2005). Disorders of extreme stress: The empirical foundation of a complex adaptation to trauma. Journal of Traumatic Stress, 18(5), 389–399. https://doi.org/10.1002/jts.20047
    30. Lansky, M. R. (2000). Shame dynamics in the psychotherapy of the patient with PTSD: A viewpoint. Journal of the American Academy of Psychoanalysis, 28(1), 133–146. https://doi.org/10.1521/jaap.1.2000.28.1.133
    31. MacMillan, H. L., Fleming, J. E., Streiner, D. L., Lin, E., Boyle, M. H., Jamieson, E., Duku, E. K., Walsh, C. A., Wong, M. Y. Y., & Beardslee, W. R. (2001). Childhood abuse and lifetime psychopathology in a community sample. American Journal of Psychiatry, 158(11), 1878–
    32. https://doi.org/10.1176/appi.ajp.158.11.1878 McFarlane, A., & de Girolamo, G. (2007). The nature of traumatic stressors and the epidemiology of posttraumatic reactions. In B. van der Kolk, A. McFarlane, & L. Weisaeth (Eds.), Traumatic stress: The effects of overwhelming experience on mind, body, and society (pp. 129–154). Guilford Press.
    33. McFarlane, A., & Yehuda, R. (2007). Resilience, vulnerability and the course of posttraumatic reactions. In B. van der Kolk, A. McFarlane, & L. Weisaeth (Eds.), Traumatic stress: The effects of overwhelming experience on mind, body, and society (pp. 155–181). Guilford Press.
    34. Paolucci, E., Genuis, M. L., & Violato, C. (2001). A meta-analysis
      of the published research on the effects of child sexual abuse. The Journal of Psychology, 135(1), 17–36. https://doi.org/10.1080/00223980109603677
    35. Paradies, Y., Priest, N., Ben, J., Truong, M., Gupta, A., Pieterse, A., Kelaher, M., & Gee, G. (2013). Racism as a determinant of health: A protocol for conducting a systematic review and meta-analysis. Systematic Reviews, 2(1). https://doi.org/10.1186/2046-4053-2-85
    36. Sirin, S. R., Ryce, P., Gupta, T., & Rogers-Sirin, L. (2013). The role of acculturative stress on mental health symptoms for immigrant adolescents: A longitudinal investigation. Developmental Psychology, 49(4), 736–748. https://doi.org/10.1037/a0028398
    37. Stein, M. B., Koverola, C., Hanna, C., Torchia, M. G., & McClarty, B. (1997). Hippocampal volume in women victimized by childhood sexual abuse. Psychological Medicine, 27(4), 951–959. https://doi.org/10.1017/s0033291797005242
    38. Stovall-McClough, K. C., & Cloitre, M. (2006). Unresolved attachment, PTSD, and dissociation in women with childhood abuse histories. Journal of Consulting and Clinical Psychology, 74(2), 219–228. https://doi.org/10.1037/0022-006x. 74.2.219
    39. Sutter, M., & Perrin, P. B. (2016). Discrimination, mental health, and suicidal ideation among LGBTQ people of color. Journal of Counseling Psychology, 63(1), 98–105. https://doi.org/10.1037/cou0000126
    40. Teicher, M. (2000). Wounds that time won’t heal: The neurobiology of child abuse. Cerebrum, 2(4), 50–67.
    41. Teicher, M. H., Andersen, S. L., Polcari, A., Anderson, C. M., Navalta, C. P., & Kim, D. M. (2003). The neurobiological consequences of early stress and childhood maltreatment. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 27(1–2), 33–44. https://doi.org/10.1016/s0149-7634(03)00007-1
    42. Tummala-Narra, P. (2016). Psychoanalytic theory and cultural competence in psychotherapy. American Psychological Association. https://doi.org/10.1037/14800-000
    43. Tummala-Narra, P., & Claudius, M. (2013). Perceived discrimination and depressive symptoms among immigrant-origin adolescents. Cultural Diversity and Ethnic Minority Psychology, 19, 257–269. http://dx.doi.org/10.1037/a0032960
    44. Yehuda, R. (1998). Psychological trauma. American Psychiatric Publishing, Inc.
    45. Yehuda, R. (2001). Biology of posttraumatic stress disorder. Journal of Clinical Psychiatry, 62(Suppl 17), 41–46.
    46. Yehuda, R., & Lehrner, A. (2018). Intergenerational transmission of trauma effects: Putative role of epigenetic mechanisms. World Psychiatry, 17(3), 243–257. https://doi.org/10.1002/wps.20568
  • Yetişkinlik (17)

    Anahtar Kavramlar

    Psikodinamik olarak formüle ederken birinin yaşadığı deneyimin bütününü dikkate almalıyız.

    Yetişkinler birçok yönden değişmeye ve gelişmeye devam ediyor; yeni sorumluluklar kazanıyorlar, başkalarıyla ilişkilerini pekiştiriyorlar ve zaman içinde kimliklerini geliştiriyorlar.

    Yetişkinlik döneminde benliğin (self) ve kimliğin (identity) pekiştirilmesi, dışlanmış veya ayrımcılığa maruz kalan yetişkinler için zorlayıcı olabilir.

    Travma, tıbbi/psikiyatrik sorunlar, ekonomik stres etkenleri, kayıplar ve yaşlanma süreci, yetişkinlerin gelişmeye devam ettiği ortamın parçalarıdır.

    70 yaşında iken, Wanda, partnerinin ölümünün ardından ve emekliliğine 5 yıl kala, annesinin memleketine ilk seyahatini yaptı ve annesinin kültürüne bağlı hissetmeye başladı.

    Nils, 45 yaşında bir oğlunu evlat edindikten sonra derin bir amaç duygusu (sense of purpose) edindi ve küçük çocuklara karşı bir ilgisi olduğunu yeni keşfetti.

    Oldukça olaysız bir erken yaşamın ardından Drew, 19 yaşında orduya katıldı, bir savaş bölgesinde görevlendirildi ve ilişkilere karşı ihtiyatlı olan birine dönüşmüş bir şekilde geri döndü.

    Bazen gelişimi çocuklukla eş anlamlı olarak düşünsek de hepimiz hayatımız boyunca gelişmeye devam ediyoruz. Yaptığımız her şey bilinçli ve bilinçsiz/bilinçdışı (unconscious) zihinlerimizin büyümesini ve evrimini etkiler ve de yetişkinlerin çoğu zaman hayatlarını değiştirecek sayısız deneyimleri vardır. Şunları yapan yetişkinleri düşünün

    • Çocuk doğurmak veya evlat edinmek

    • Aileleri büyütmek/yetiştirmek (raise)

    • Silahlı kuvvetlerde görevlendirilmiş olmak

    • Göç etmek ve/veya ayrımcılığa maruz kalmak

    • Uzun süreli ilişkiler yaşamak ve sevdiklerinizi kaybetmek

    • Ömür boyu tıbbi sorunlarla yaşamak (lifetime of medical issues)

    Bunlar derin/engin (profound) deneyimlerdir ve tüm yetişkinler bunlardan bir veya daha fazlasını deneyimler. Kendilik ve kimlik duygumuzun/duyumsamamızın (sense of self and identity) (Fadjukoff ve Kroger, 2016), başkalarıyla olan ilişkilerimizin ve değerlerimizin (Sparrow, 2000), uyum sağlama modlarımızın (Diehl ve Blohm, 2001) ve biliş(sel) örüntülerimizin yetişkinlik yıllarımız boyunca dramatik biçimde değiştiğine dair iyi kanıtlar vardır.  Bu nedenle, yetişkinlerin boğuştuğu problemler ve örüntülerin kökeni hayat hikâyesinin bu kritik kısmından kaynaklanıyor olabilir.

    Dünyada yeni bir yer

    Reşit olunmayan yıllar geride kaldığında, birçok genç yetişkinin yeni keşfedilen özgürlükleri ve sorumlulukları söz konusu olur. Bazıları ilk kez evlerinden ayrılabilir ve yetişkin olarak hareket etmeye zorlanabilir. Kendilik duyumları/duyguları (sense of self) nasıl ayakta kalıyor? Kendi kendilerini düzenleyebilirler mi (self-regulate)? Organize kalmak mı? Kendilerine önem veriyorlar mı? Bu, bazıları için muazzam bir büyüme ve heyecan dönemi olsa da, diğerleri için dehşetle dolu olabilir. Bazıları yaratır ve büyür, bazıları ise zorluk çeker ve hayal kırıklığı yaşar.

    Maddi desteğe ve fırsatlara sahip olan ve eğitim/iş alanında ayrımcılık gibi engellerle yüzleşmek zorunda olmayan genç yetişkinler için bu, görünüşte sınırsız olasılıkların olduğu bir dönem olabilir. Ayrıca hırsları başarıları aşarsa, bu durum kaygı ve depresyon için de olgunlaşmış bir zaman olabilir; bu, artan borç veya fırsat eksikliği gibi dış faktörlerden kaynaklanabilir. Bununla birlikte, duygusal düzensizlik (emotional dysregulation), zihinsel veya duygusal zorluklar (madde kötüye kullanımı dahil) veya hırslar ve yetenekler arasındaki tutarsızlıklar gibi iç faktörlerden de kaynaklanabilir. Bu tutarsızlıkları gerçekçi bir şekilde müzakere etmek, bu dönemin temel zorluklarından biridir; bunu iyi idare edenler odaklı kalırken, diğerleri kırılgan özgüven ve umutsuzlukla mücadele ediyor olabilir. Gençler partnerlerini ve kariyer yollarını seçtikçe, kimlik pekiştirme (identity consolidation) genç yetişkinlik döneminde de devam eder. 14 yaşındaki gençlerde yaygın olan akışkan kimlik (fluid identity), 24 yaşındaki yetişkinler için; insanlar daha istikrarlı bir kendilik duyumu/duygusu (sense of self) ve dünyadaki yerlerine dair bir duyum kazandıkça daha az görülür olur.

    Genç bir yetişkinin gelişimini anlamaya çalışırken kültürel farklılıklar ve normların dikkate alınması önemlidir. Örneğin birçok kültürde, eşi olmayan genç veya yaşlı yetişkinlerin, kendi ailelerini kurana kadar ebeveynlerinin evinde kalmaları beklenir. Ancak diğer kültürlerde yetişkinler bağımsız yaşamadıkları takdirde gelişimsel açıdan olgunlaşmamış olarak kabul edilebilir. Çok kültürlü topluluklarda yaşayan veya birinci nesil vatandaşlar olan genç yetişkinlerin, kendi ailelerininkinden farklı çevresel ve kültürel normlara uyum sağlaması gerekebilir. Birine ebeveyn figürlerinin beklentilerini sorarak onu şekillendiren kültürel farklılıkları sıklıkla öğrenebiliriz.

    Yakın ilişkiler (intimate relationships) ve cinsellik

    Ergenlikten yeni oluşan bir kendilik duyumu/duygusuyla çıkan genç yetişkin, oluşan bu kendiliğini başka biriyle paylaşmaya hazır olabilir (Erikson, 1963). Aile üyeleri ve arkadaşlarla uzun yıllara dayanan ilişkiler üzerine inşa edilen aşk ilişkileri kapasitesi, bireyin kimliğini sağlamlaştırmasına yardımcı olabilir. Aile ilişkileri idealin altında olan insanlar bile, bu süre zarfında sevgilileri ve arkadaşlarıyla karşılıklı olarak tatmin edici ilişkiler kurarak özsaygılarını/kendilik değerlerini (self-esteem) olumlu yönde güçlendirebilirler. Ancak daha önceki yaşamındaki yaralar dolayısıyla kişi, yakın ilişkiler kuramamışsa bu sefer yalnız ve hayal kırıklığı dolu olabilir. Aşk ilişkileri kurma yeteneği aynı zamanda cinsellik, fiziksel görünüm veya engellilik gibi özellikler temelinde dışlanma ve ayrımcılıktan da etkilenebilir.

    Cinsellik ve yakın ilişkiler bir yetişkinin hayatı boyunca gelişmeye devam eder. Güven ve bağımsızlığın artmasıyla birlikte birçok yetişkin, cinsiyetlerinin ve cinsel kimliklerinin, hayatlarının erken dönemlerinde farkında olmadıkları veya başkalarıyla paylaşamadıkları yönlerini keşfeder. Bu, heyecan ve özgürlüğün yanı sıra kaygı ve kişilerarası zorluklar (interpersonal difficulties) da getirebilir. Bazen uzun bir ilişkide cinsel çekim ve cinsel aktivite yıllar içinde değişebilir. Psikiyatrik ve tıbbi sorunlar da cinsel aktiviteyi ve tatmini karmaşık hale getirebilir.

    Kendilik ve kimlik gelişimi – Marjinalize edilmiş olmanın zorlukları

    Yetişkinlik döneminde kendilik ve kimlik gelişimi, dışlanmış veya ayrımcılığa maruz kalan kişiler için belirli zorluklar ortaya çıkarabilir. Örneğin, kendi cinsiyetine karşı çekim hisseden genç bir yetişkin, yalnızca tek eşli heteroseksüel ilişkilere değer veren bir ortamda cinsel kimliğini sağlamlaştırmada zorluk çekebilir. Kişinin cinsellik, etnik köken ve din (Cass 1979) dahil olmak üzere kimliğinin birçok önemli yönünü bütünleştirme yeteneği, kişi grup içi ve grup dışı çoklu zorluklarla birlikte sistemik baskının kesişimsel biçimlerini deneyimlediğinde son derece zor olabilir.

    Irksal kimlik oluşumu (racial identity formation) yetişkinlikte de devam eder. İlişkilerinde ırkçılığı pusula alan genç insanlar, bilinçli veya bilinçsiz/bilinçdışı (unconscious) olarak ırkçı görüşlere katılarak ve baskın ırksal grubun kabulünü arayarak, başlangıçta baskın veya ayrıcalıklı ırksal grubun kültürel veya ırksal normlarını idealize edebilirler. Ancak daha sonra bazı bireyler, ırkçı fikirlerin mantıksızlığı ve kabul edilme arayışının savunulamazlığı konusunda farkındalık geliştirebilirler. Bu, onları kendi ırksal gruplarından veya diğer azınlık gruplarından insanlarla ilişkilerine öncelik vermeye ve bu gruplarla ilişkili faaliyetler veya kültürel normlar aramaya sevk edebilir. Yetişkinliğin ilerleyen dönemlerinde insanlar daha incelikli ayrımlara dayanan kimlik kavramlarını kabul edebilirler: örneğin, tekil kimlik diye bir şeyin olmadığını; mirasın, ailenin, geleneklerin ve tarihin kişinin ırksal ve etnik kimliğini şekillendirdiğini; ve bireylerin kendilerini dışarıdaki stereotiplerden ve sınıflandırmalardan farklı olarak tanımlama fırsatına sahip olmalarına dair görüşleri benimseyebilirler (Cross,1978; Phinney, 1999).

    Orta ve geç/ileri (later) yetişkinlik

    Orta ve geç yetişkinlik dönemindeki görevler sayısız ve çeşitlidir (Erikson, 1963). İnsanların genellikle iş ve aşkta anlam bulduğuna inanılsa da, biz psikoterapistler için kendi kişisel yargılarımızı (judgement) bir kenara bırakıp her birey için neyin önemli olduğunu keşfetmemiz önemlidir. Örneğin, bir kişi her zaman yalnız yaşayan başarılı bir sanatçı olmaktan memnun olabilirken, bir başkası sağlıklı bir aileye sahip olmaktan ve kariyerinin olmamasından memnun olabilir. Yetişkinlik, üretkenliğin ve üremenin heyecan verici bir dönemi olabilir, ancak aynı zamanda hayal kırıklıklarının ve gerçekleşmemiş hayallerin de yaşandığı bir dönem olabilir. İnsanların yalnızca ne yaptıklarını ve kiminle ilişkileri olduğunu sormak değil, aynı zamanda “işlerin nasıl o noktaya geldiği” (how things turned out) konusunda ne hissettiklerini de sormak, onların hayat hikayelerinin bu kısmı hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilir.

    Geç/ileri yetişkinlik, iyi yaşanmış bir hayatın sevinçlerini ya da zorlu bir yolculuğun acısını getirebilir. Yaşlı yetişkinler fiziksel ve zihinsel kapasiteleri, üretkenlik fırsatlarını, günlük iş rutinlerini ve sevdiklerini de içeren birçok şeyi kaybedebilir. Travma (bkz. Bölüm 18) ve ötekileştirme/ayrımcılık (bkz. Bölüm 20) bu süre zarfında gelişimi etkilemeye devam edebilir (Boulanger, 2002; Fink, 2003). Her ne kadar ilk yıllar çok uzakta olsa da, o yıllarda geliştirilen kapasiteler (güven (trust), kendilik duyumu/duygusu (sense of self) ve güvenli bağlanma (secure attachment) gibi), kayıp zamanlarında da rol oynamaya devam ediyor ve genellikle yaşlı yetişkinleri zor sularda yüzmeye itiyor. Güvene, bağlılığa ve sağlıklı bir kendilik ve başkaları duygusuna/duyumuna (sense of self and others) dayalı ilişkiler, ileriki yaşlardaki ruhsal sağlığın en iyi göstergesi olabilir (Vaillant, 2003).

    Genç yetişkinlikten köken aldığını düşündüren yetişkin problem ve örüntüleri

    Genç yetişkinlik döneminde kişinin kendi sorumluluğunu üstlenmesindeki zorluk, bazı insanların üçüncü ve dördüncü on yıllık yaşamlarına girerken kendilerini ailelerine aşırı bağımlı hissetmelerine neden olabilir. Genç yetişkin; akranlarıyla birlikte olgunlaşamayacağını hissederse, bu durum duygudurum (mood) ve kaygı (anxiety) belirtilerine yol açabilir. Örneğin, üniversiteden mezun olduktan sonra depresyona giren bir kişinin işten izin alması veya ailesiyle birlikte yaşaması gerekebilir, bu da kariyerinde ve ilişki gelişiminde gecikmelere yol açabilir. Aşağıdaki bölümlerde bu dönemdeki gelişimi anlamamıza yardımcı olabilecek bazı sorular listelenmektedir.

    Genç yetişkinlikteki yaşam öyküsünü öğrenmek

    Okula ne kadar devam ettiniz? Üniversiteye mi yoksa yüksek lisansa mı gittiniz?

    Evde yaşamaya devam ettiniz mi? Değilse, nerede yaşadınız? Kiminle? Bu ailenizde/toplumunuzda yaygın mı?

    Hayatınızın bu noktasında arzularınız nelerdi? Bunları nasıl gerçekleştirmeye çalıştınız?

    Bu zamanı nasıl hatırlıyorsun? Tatmin edici mi? Hayal kırıklığı mı? Sinir bozucu?

    Hayatınızın bu döneminde herhangi biriyle romantik bir ilişki yaşadınız mı? Cinsel olarak mı? Bu ilişkiler nasıldı?

    Bu süre zarfında bana sosyal hayatınızdan bahsedin. Arkadaşların var mıydı? Onlara ne kadar yakın hissettiniz? Bire bir mi yoksa grup halinde mi sosyalleşme eğilimindeydiniz?

    Bu dönemde kendinize destek oldunuz mu? Öyleyse nasıl? Değilse, sizi kim destekliyordu?

    Çalışıyorsanız ne tür bir iş yapıyordunuz? Yapmak istediğin bu muydu?

    Boş vakit geçirmek için zaman buldun mu? Eğer öyleyse, bu süre zarfında ne yapmaktan hoşlandınız?

    Bu süre zarfında kaygı, depresyon veya madde bağımlılığı gibi herhangi bir özel zorluk yaşadınız mı? Travmatik durumlar mı?

    Orta ve ileri yetişkinlikteki yaşam öyküsünü öğrenmek

    Bana bir yetişkin olarak iş için ne yaptığınızdan bahsedin. Yaptığınız işten memnun musunuz/ memnun kaldınız mı? Kendinizi (ve varsa ailenizi) geçindirebildiniz mi?

    Ailenizde (veya ailelerinizde) kimler var? Kendi ailenizi kurduysanız bunu ne zaman yaptınız?

    Aile hayatınızı nasıl buluyorsunuz?

    Boş zamanlarını nasıl geçirirsiniz? Bu sizin için tatmin edici mi?

    Yetişkin yaşamınızda herhangi bir tıbbi veya psikiyatrik zorluk yaşadınız mı? Madde kullanımı?

    Şu anda cinsel olarak aktif misiniz? Bana bundan bahseder misiniz?

    Yakın olduğunuz kişileri kaybettiniz mi?

    Hayatınıza baktığınızda yaptığınız seçimlerden memnun olduğunuzu hissediyor musunuz? Bana bunun hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz?

    Bütün yaşam öyküsünü hatırlamak

    Ergenlikten sonra meydana gelen pek çok değişiklik, insanların özsaygılarını/kendilik değerlerini (self-esteem) düzenleme, başkalarıyla ilişkiler kurma ve stresli durumlara uyum sağlama şekillerini etkileyebilir. Yeni sorunlar ortaya çıkıyor, eski sorunlar yeni bir şekilde yeniden ortaya çıkabiliyor, yeni deneyimler ve ilişkiler yeni travmaların yanı sıra onarım umudunu da doğurabiliyor. Yetişkin hastalarımızın yaşam öyküsünü incelerken bunların hepsinin dikkate alınması gerekir.

    Önerilen Etkinlik

    Bireysel öğrenciler tarafından veya sınıf ortamında yapılabilir

    Nico’nun bir yetişkin olarak deneyimledikleri onun gelişimini nasıl etkilemiş olabilir?

    56 yaşındaki Nico, 30 yıldır ünlü bir müzenin kütüphanesinde çalışıyor. Nico’nun iş arkadaşları, Etrüsk arkeolojisi hakkındaki ansiklopedik bilgisinden dolayı ona hayranlık duyuyorlar, ancak Nico’nun iğneleyici alaycılığından korkuyorlar ve onunla etkileşime girmek istemiyorlar. Sanat tarihi alanında bir doktora programından yüksek onur derecesiyle mezun olmasına rağmen Nico hiçbir zaman bir kolej veya üniversitede kadrolu pozisyona giremedi. Nico’nun hiçbir zaman bir ilişkisi olmadı ve oldukça mütevazı koşullar altında yaşıyor. Nico, “Akademide artık kimse bir şey üretmiyor” diye homurdanıyor. “O keşmekeş yarışına hiç girmediğim için mutluyum.”

    Yorum

    Nico genç yetişkinlikte zorluk yaşamış gibi görünüyor. Her ne kadar ilişki sorunları bu dönemden önce başlamış olsa da, eğitimdeki başarısının ardından akademik bir iş bulamaması, yeteneklerinin farkına varamamasına neden oldu ve kırgınlığa ve izolasyona yol açtı.

    Referanslar

    1. Boulanger, G. (2002). Wounded by reality. Contemporary Psychoanalysis, 38(1), 45–76. https://doi.org/10.1080/00107530.2002.10745806

    2. Cass, V. C. (1979). Homosexual identity formation: A theoretical model. Journal of Homosexuality, 4(3), 219–235. https://doi.org/10.1300/j082v04n03_01

    3. Cross, W. E. (1978). The Thomas and Cross models of psychological nigrescence. Journal of Black Psychology, 5(1), 13–31. https://doi.org/10.1177/009579847800500102

    4. Diehl, C., & Blohm, M. (2001). Apathy, adaptation or ethnic mobilisation? On the attitudes of a politically excluded group. Journal of Ethnic and Migration Studies, 27(3), 401–420. https://doi.org/10.1080/136918301200266149

    5. Erikson, E.H. (1963). Childhood and society. Norton.

    6. Fadjukoff, P., & Kroger, J. (2016). Identity development in adulthood: Introduction. Identity, 16(1), 1–7. https://doi.org/10.1080/15283488.2015.1121821

    7. Fink, K. (2003). Magnitude of trauma and personality change. The International Journal of Psychoanalysis, 84(4), 985–995. https://doi.org/10.1516/350u-fhq2-rtdb-6hw8

    8. Phinney, J. S. (1999). Ethnic identity development measures: Multigroup ethnic identity measure. Encyclopedia of Multicultural Psychology. https://doi.org/10.4135/9781412952668.n97

    9. Sparrow, L. M. (2000). Beyond multicultural man: Complexities of identity. International Journal of Intercultural Relations, 24(2), 173–201. https://doi.org/10.1016/s0147-1767(99)00031-0

    10. Vaillant, G. E. (2003). Aging well: Guideposts to a happier life. Warner.

  • Uzun-Süreli Psikodinamik Psikoterapi’yi okuyoruz

    Uzun-Süreli Psikodinamik Psikoterapi‘yi okuyoruz.

    Oturum gün ve saatlerini Cuma 15.00-17.00 arası olacak şekilde planladık. Okuma için haftada bir gün buluşacağız. Hedefimiz her hafta kitabın bir bölümünü çalışmak.

    İlk oturumumuz 23 Şubat 2023’te gerçekleşecek.

    Okuma grubunda yer alan üyelerimiz:

    1. Yusuf Bayalan
    2. Buse Naz Koçyiğit
    3. Bedriye Dilara Şimşek
    4. Çiğdem Özkan
    5. Hande Bahtiyar
    6. Nesrin Demir
    7. Ozan Öztürk
    8. Yılmaz Kaan Aktuğ
    9. Kadir Gündoğdu
    10. Mustafa Burak Arabacı
    11. Özge Çetinkaya
    12. Rümeysa Kuzu
    13. Sena Akgün
  • EK B – TANIMLAMA, İNCELEME, BAĞLAMA – Özet

    TANIMLAMA (İşlevin Altı Alanı)

    1. Benlik (Self)
      • Benlik algısı (Self-perception)
        • Kişilik (Identity)
        • Kendilik hakkında fanteziler (Fantasies about the self)
      • Benlik saygısı (Self-esteem)
        • Benlik saygısı tehditlerine karşı savunmasızlık (Vulnerability to self-esteem threats)
        • Benlik saygısı tehditlerine karşı içsel tepkiler (Internal responses to self-esteem threats)
        • Benlik saygısını düzenlemek için başkalarını kullanmak (Use of others to regulate self-esteem)
        • Benlik saygısı üzerindeki dış etkenlere karşı verilen tepkiler (Responses to external effects on self-esteem)
    2. İlişkiler (Relationships)
      • Güven (Trust)
      • Benlik ve “başkası” algısı (Sense of self and other)
      • (Security)
      • Samimiyet (Intimacy)
      • Karşılıklılık (Mutuality)
    3. Uyumlanma (Savunma Mekanizmaları) (Adapting (Defense Mechanisms))
      • Mevcut fayda/zarar (Current benefit and cost)
      • Duygusallık (Emotionality)
      • Esneklik ve çeşitlilik (Flexibility and range)
    4. Biliş (Cognition)
      • Temel bilişsel yetenekler (Basic cognitive abilities)
      • Üst düzey (Yönetici) işlevler (Higher (Executive) Functions)
        • Duygu regülasyonu (Emotional regulation)
        • Dürtü kontrolü (Impulse control)
        • Yargı/Muhakeme (Judgment)
        • Duyusal uyaran düzenlemesi (Sensory stimulus regulation)
        • Karar verme ve problem çözme (Decision Making and Problem-Solving)
      • Yansıtıcı (Metabilişsel) İşlevler (Reflective (Metacognitive) Functions)
        • Gerçeklik testi/Gerçeklik duygusu (Reality testing/Sense of reality)
        • Kendini yansıtma (self-reflection) (Self-reflection)
        • Zihinselleştirme (Mentalization)
    5. Değerler (Values)
      • Doğru/yanlış duygusu (Sense of right/wrong)
        • Doğru/Yanlış Sistemi (Right/Wrong System)
        • Sertlik/Katılık (Harshness)
        • Esneklik (Flexibility)
      • Doğru/yanlış davranış (Right/wrong behavior)
        • Doğru/yanlış duygusuyla tutarlılık (Consistency with sense of right/wrong)
        • Aile/kültürle tutarlılık (Consistent with one’s family/culture)
        • Pro-sosyal davranış (Prosocial behavior)
      • Kişisel değerler (Personal values)
        • Türler (örneğin, eğitim, aile, para) (Types (e.g., education, family, money))
        • Çevrelerindekilerle tutarlılık/farklılık (Consistent with/divergent from those around them)
    6. İş ve Eğlence (Work and Play)
      • Gelişim düzeyi/yetenekler/sınırlamalarla tutarlı (Consistent with developmental level/talents/limitations)
      • Rahat/tatmin edici/zevkli (Comfortable/satisfying/pleasurable)
      • Kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin bakımı için yeterli (Adequate for care of self and dependents)
      • Kültürel olarak onaylanmış (Culturally sanctioned)
      • Kısıtlı erişim nedeniyle sınırlı (Limited because of restricted access)

    İNCELEME

    BAĞLAMA

  • EK A – Eğitimcinin Psikodinamik Formülasyonu Kullanma Rehberi: Genişletilmiş Yaklaşım

    Giriş kısmında bahsettiğimiz üzere, psikodinamik formülasyonu birdenbire bir solukta anlatmıyoruz. Amacımız öğrencilerin, iş birliği içinde psikodinamik formülasyonlar oluşturmanın, hayatlarında yalnızca bir kez gerçekleştirecekleri meşakkatli bir görev değil, tüm hastaları tedavi etmenin otomatik ve doğal bir parçası olduğunu hissetmelerine yardımcı olmaktır. Bu nedenle, bu süreci öğrencilerin bunalmadan, öğrenmeyi pekiştirmelerine olanak tanıyacak şekilde aşamalı bir şekilde öğretiyoruz.

    Formülasyon için hazırlık

    Şuna inanıyoruz ki, psikodinamik formülasyonlar -ve hatta tüm formülasyonlar- ancak hastalarımızla iş birliği içinde oluşturuldukları ve biyolojik, psikolojik ve kültürel/sosyal faktörlerin insanları yaşamları boyunca nasıl etkilediğini dikkate aldıkları takdirde gerçekten yararlı olabilir. Bu sebeple eğitimcilerin psikodinamik formülasyonu öğretme sürecine aşağıdaki konular ile başlamayı dikkate almasını öneriyoruz:

    İş birliği içinde çalışmak – Psikodinamik (ve diğer) formülasyonlar bizim (terapistlerin) bağımsız olarak yarattığımız ve hastalarımıza sunduğumuz değiştirilemez nitelikte olan açıklamalar değildir. Psikodinamik formülasyonlar, hastalarımızla iş birliği içinde yarattığımız sürekli değişen hipotezlerdir. Terapistler olarak hastalarımızla paylaştığımız fikirlerimiz vardır ve onların düşünceleri ve yanıtları, birlikte çalışma ayrıcalığına sahip olduğumuz kişilerin yaşam boyu zihinsel gelişimleri hakkında fikir edinmemize yardımcı olur. Öğrencilerinizle bu süreç hakkında konuşmanızı, belki bu tür bir yaklaşımın örneklerini vermenizi, hatta bir durumu anlamak için fikir alışverişinin gerekli olduğu alıştırmalara katılmanızı teşvik ediyoruz.

    Biyopsikososyal bir yaklaşım sergilemek – Yaşamımız boyunca bilinçli ve bilinçdışı zihinlerimiz biyolojik (genetik, intrauterin deneyim, epigenetik ve mizaç), psikolojik (bakım veren ile erken yaşam deneyimleri) ve kültürel/toplumsal (topluluk grupları, hukuk ve siyaset, kültürel değerler) faktörler tarafından etkilenir. Bu faktörlerin her birinin hastaları nasıl etkilediğini düşünmek için eğitimin başlarında biraz zaman ayırın. Bu, öğrencileriniz birlikte çalıştığı herhangi bir hasta hakkında kısa yazma alıştırmaları ile yapılabilir – bu hastanın psikodinamik psikoterapi hastası olması gerekmez.

    Gelişim ve yaşanmış deneyim – Gelişimin yaşam boyu devam ettiği, kültürümüzün ve toplumumuzun örtülü ve açık değerlerinin hastalarımızın bilinçli ve bilinçdışı zihinlerini şekillendirdiği düşüncesiyle formülasyon öğretme sürecine başlamayı düşünün. Hastalarınızla çalışmalarınızdan, yetişkin deneyimlerinin kendilik hakkındaki bilinçli ve bilinçdışı düşünceleri şekillendirme yollarını ön plana çıkaran örnekler vermeyi düşünün. Irkçılık, cinsiyetçilik ve diğer sosyal önyargılar hakkında alanın dışından yapılan okumalar bu önemli konuşmalara zemin hazırlayabilir.

    Ön yargı – Öğrencilerinize, onlar hastalarının formülasyonlarına başlamayı düşünmeden önce kendi önyargılarını incelemelerinde yardımcı olun. Kendi kültürel kimliklerine sahipler mi? Bunun hastaları hakkındaki düşüncelerini nasıl etkileyebileceğini düşünebiliyorlar mı? Zaten bazı başa çıkma mekanizmalarının diğerlerinden “daha iyi” veya daha “olgun” olduğunu mu düşünüyorlar? Hastalarını düşünürken “ADDRESSING” (Yaş, Gelişimsel ve Diğer Engellilikler, Din, Etnik ve Irksal Kimlik, Cinsellik, Sosyo-ekonomik durum, Yerli köken, Uyruk, Cinsiyet) çerçevesini (Hays, 2016) kullanabilirler mi? Kendilerinin ve hastalarının geçmişlerine dayanarak kaçınılmaz olarak yaptıkları varsayımların farkındalar mı? Bu öğrenme sürecinin başlangıcında bu konuşmaları yapmak, öğrencilerin bunu kariyerleri boyunca birlikte oluşturdukları tüm formülasyonların önemli bir parçası olarak görmelerine yardımcı olacaktır.

    Bu güncel konuşmalar, psikodinamik alanında resmi eğitim başlamadan önce yapılabilir; bunlar, tüm psikoterapötik yöntemlerde hastalarla çalışmanın merkezinde yer alır.

    Formülasyon için tanımlama/inceleme/bağlama yöntemini öğretmek

    Psikodinamik formülasyonlar oluşturmayı öğrenmek, Tanımlama/İnceleme/Bağlama yöntemi adını verdiğimiz çok adımlı bir süreçtir. Bu, öğrencilerin şunları öğrenmesini gerektirir:

    • Problemleri ve şemaları TANIMLAMA
    • Yaşam öykülerini İNCELEME
    • Problemleri ve şemaları yaşam öyküsüne BAĞLAMA
    • Tedaviyi yönlendirmek için psikodinamik formülasyonları kullanma

    Bu adımların her biri farklı türde öğrenme gerektirir ve eğitimin farklı aşamalarına uygundur. İşte bu adımların her birinin bir ruh sağlığı eğitim programında nasıl öğretileceğine dair bazı öneriler:

    Eğitimin başlarında

    TANIMLAMA (DESCRIBE)

    Eğitimin başları, hastaları TANIMLAMA’yı öğrenmek için güzel bir zamandır. Kıdemsiz öğrenciler hastaları psikodinamik psikoterapide görse de görmese de onlar klinik bir eğitim programındaysa hastaları görmektedir. Pek çok öğrenci, Zihinsel Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (DSM) teşhislerini koymayı düşünmeye alışkındır; onların bozuklukların ötesinde düşünmeye başlamalarını sağlamak, onların psikodinamik olarak düşünmelerini sağlamanın ilk adımıdır. Onlara Sorun ve Kişi arasındaki farkı öğreterek başlayabilirsiniz. Sonrasında bu 6 modeli tanıtmayı deneyin – Kendilik, İlişkiler, Uyum, Biliş, Değerler ve Çalışma & Oyun. Bölüm 6-11 bunların öğretilmesi için uygundur. Dört yıllık psikiyatri ihtisası sırasında bu materyali PG-II yılımızda öğretiyoruz (önerilen zaman çerçevesi: dört ila sekiz hafta).

    Önerilen aktiviteler

    1. Sorun/Kişi Egzersizi

    Öğrencilere, hastalarından biri için Sorunu ve Kişiyi tanımlayacakları bir yazma alıştırması yapmalarını sağlayın (bir sayfadan uzun olmayacak şekilde). Yakın zamanda gördükleri herhangi bir hastayı seçebilirler.

    • “Bir araya getirme” egzersizini AÇIKLAYIN

    Öğrencilerin hastalarından biri için 6 modeli tanımlamalarına yardımcı olun: Kendilik, İlişkiler, Uyum, Biliş, Değerler ve Çalışma/Oyun. Her bölümü ayrı yazmalarını tavsiye edin. Öğrencilerin farklı farklı hastalara tanıklık etmesi için çalışmaları sınıfla paylaşın. Büyük zorlukların üstesinden gelmek için anlattıklarına nasıl odaklanacakları konusunda grup tartışmasını teşvik edin.

    • Hastalarla sınıfta röportaj

    Öğrencilere küçük gruplar halinde TANIMLAMA bölümünü yaptırın.

    İNCELEME (REVIEW)

    Şimdi öğrenciler, gelişimi öğretmekten daha fazlasını içeren İNCELEME’yi öğrenebilirler. Yetişkin hastalarına hayat hikayelerini nasıl soracakları öğretilmelidir. Bu, öğrencilerin belirli gelişim dönemlerini belirli yetişkin sorunları ve kalıplarıyla ilişkilendirmelerine yardımcı olmayı içerir. 12-17. Bölümler bu öğreti için uygundur. Dört yıllık psikiyatri uzmanlık eğitiminde bunu PG-III yılında öğretiyoruz (önerilen zaman dilimi: dört ila sekiz hafta).

    Önerilen aktiviteler

    1. “Bir araya getirme” alıştırmasını İNCELEYİN

    Öğrencilerin hastalarından biri için bir İNCELEME bölümü yazmalarını sağlayın (bir sayfayı geçmeyecek şekilde). AÇIKLAMA alıştırmasında olduğu gibi, geliştirmenin tüm aşamalarını içermeleri için başlıkları kullanmalarını sağlamaya çalışın. Çalışmayı öğrenciler arasında paylaşın. Grup tartışması öğrencilerin gelişimdeki kilit noktalara odaklanmalarına yardımcı olabilir.

    • AÇIKLAMA+İNCELEME egzersizi

    Öğrenciler artık aynı hasta için iki bölümü birleştirmeye başlayabilirler.

    • Senaryo

    Eğitmenler, yetişkinlere yönelik yaygın sunumlar hakkında senaryolar yazabilir ve öğrencilerin, hastaların yaşamları boyunca ne zaman zorluk çekmiş olabileceklerini düşünmeleri için ders sırasında gruplar halinde çalışmalarını sağlayabilir.

    Eğitimin devamında

    BAĞLANTI (LİNK)

    Öğrenciler AÇIKLAMA ve İNCELEME’yi öğrendiğinde artık BAĞLAMA kısmı öğretilmelidir. Öncelikle gelişimle ilgili organize edici fikirleri tanıtın:

    Gelişimle ilgili organize edici fikirler

    Her ne kadar ruh sağlığı öğrencileri genellikle “teori” hakkında bilgi edinmek için çabalıyor olsalar da bunu çok erken öğrenmek, formülasyon ve tedavide entelektüelleşmeye yol açabilir. Bu nedenle, bunu tanıtmak için eğitimin biraz sonrasına kadar bekleyeceğiz (PG-III yılında). Tekrar ediyorum, bu alanda öğrenme sadece farklı organize edici fikirlere aşina olmaktan daha fazlasını gerektirir; ayrıca belirli klinik durumları açıklamak için en yararlı olanların nasıl seçileceği konusunda da rehberlik gerektirir. 19-24. Bölümler bu öğretim için uygundur (önerilen zaman dilimi: sekiz hafta).

    Önerilen aktiviteler

    Gelişim hakkındaki fikirleri seçmek

    1. Grup çalışması

    Psikoterapi seanslarının hikayeleri veya videoları ile, gelişime ilişkin farklı fikirler kullanılarak klinik durumların nasıl anlaşılabileceğini düşünmek için grup tartışmasını kullanın.

    • Bireysel çalışma

    Öğrencilerin gelişimle ilgili iki farklı fikri kullanarak kısa bir klinik durum yazmalarını sağlayın.

    Formülasyon yazma ve paylaşma

    Bu öğreti için Dördüncü Bölüme Giriş’te özetlenen modeli kullanabilirsiniz. İlgili beceriler, AÇIKLADIKLARI ve İNCELEDİKLERİ şeye odaklanmayı öğrenmek, odak sorusu sormak, bağlantı kurmak için organize eden fikirleri seçmek ve kronolojik bir anlatı yazmaktır. Bölüm 18-24’teki örnekler, Dördüncü Bölümdeki “Bir Araya Getirme” örneği gibi kılavuz görevi görebilir. Bu öğretinin daha kıdemli öğrenciler için saklanması daha iyidir; bunu PG-III yılının sonlarında öğretiyoruz (önerilen zaman çerçevesi: dört ila sekiz hafta). Bu bölüm tam formülasyonların yazılması ve paylaşılmasıyla sonuçlanabilir.

    Önerilen aktiviteler

    1. AÇIKLAMA ve İNCELEME’ye odaklanma

    Öğrencilere örnek AÇIKLAMA ve İNCELEME bölümleri sunun ve odak noktası olabileceğini düşündükleri alanları belirlemelerini sağlayın.

    2. Soru oluşturma

    Öğrencilerin hasta sunumlarını açıklamalarını sağlayın ve gruptan psikodinamik bir formülasyonla cevaplamak istedikleri odak soruları önermelerini isteyin.

    3. “Bir araya getirmek”

    Öğrencilerin hastalarından biri için AÇIKLAMA, İNCELEME ve BAĞLANTI bölümlerini yazmalarını sağlayın. Süpervizörlerini bu projeye dahil edin. Öğrencilerin birbirlerinin çalışmalarını okumasını sağlayın. Öğrenciler sınıfta gelişimle ilgili odaklanılacak ve seçilecek fikirler konusunda yaptıkları seçimleri tartışabilirler. Bu, grupların BAĞLANTI kurmanın farklı yollarını öğrenmelerine yardımcı olur ve onları daha psikodinamik formülasyonlara maruz bırakır.

    4. Formülasyonların paylaşılması

    Öğrencilerin tedavide ilk formülasyonlarını nasıl paylaşacaklarını öğrenmelerine yardımcı olmak için role-play’i kullanın. Bir öğrencinin terapisti, diğerinin ise “hastayı” oynadığı çiftler halinde çalışan öğrenciler, hastayla ne paylaşabileceklerini tartışabilir, bunu role-play’de deneyebilir ve ardından “hastanın” bunun kulağa nasıl geldiğini düşündüğünü duyabilir.

    Tedaviyi yönlendirmek için formülasyonları kullanmak

    Öğrenciler kendi psikodinamik formüllerini yazdıktan sonra bunları tedaviyi yönlendirmek için nasıl kullanacaklarını düşünmeye başlayabilirler. Bunun için klinik süpervizörlerinin yardımını almak önemlidir. 1-5 ve 25-28. Bölümler bu öğreti için uygundur. Vurgulanacak alanlar arasında hedef belirleme ve tedavi önerilerinde bulunma, psikodinamik formülasyonların farklı klinik ortamlarda kullanılması, tedaviyi sonlandırma ve formülasyonların zaman içinde revize edilmesi yer almaktadır. Bu öğreti eğitimin ortasında başlayabilir ve sonsuza kadar devam edebilir.

    Önerilen aktiviteler

    1. Beceri geliştirme çalıştayı düzenleyin

    Eğitimde psikodinamik formülasyonların yazılması ve kullanılması hakkında tartışmak için klinik süpervizörlerinizi bir araya getirin. Öğrencilerin neyi ve nasıl öğrendikleri hakkında fikir sahibi olabilmeleri için yukarıdaki alıştırmalardan bazılarını gözetmenlerle birlikte yapmayı düşünün.

    2. Diğer tedavi yöntemlerinde formüle etmeyi öğrenin

    Diğer tedavi alanlarından (örneğin psikofarmakoloji ve diğer psikoterapiler) eğitimcilerin birlikte ders vermesini sağlayın, böylece öğrenciler aynı hastalar için farklı formüle etme yollarını öğrenebilirler.

  • Ergenlik (Adolesan) (16)

    Anahtar kavramlar

    Ergenlik (adolescence) (13-18 yaş), özellikle kimlik (identity) oluşumu açısından kritik bir gelişim dönemidir.

    Ergenlik döneminde kimlik oluşumu şunlardan güçlü bir şekilde etkilenir:

    • Hormonal değişiklikler/vücut değişiklikleri
    • Kültür ve toplumun etkileri
    • Bilişsel ve duygusal zorluklar

    Ön yargı ve ayrımcılıkla karşılaşmak, erken bağlanmalar güvenli olsa bile benlik duygusunu (sense of self) ve ilişkileri olumsuz yönde etkileyebilir.

    Ergenlikteki kökenleri düşündüren yetişkin sorunları ve örüntüleri genellikle kimlikle ilgili zorlukları içerir.

    Ergenlik dönemi boyunca neler gelişir?

    6-12 yaş arası çoğunlukla beceri (skill) kazanmayla ilgiliyse, 13-18 yaş arası çoğunlukla kimlikle (identity) ilgilidir (Erikson, 1963). Okul da öne çıkıyor ancak ergenlik, insanların özellikle başkalarıyla ve dünyayla ilişkilerinde gerçekten kim (who) olduklarını anlamaya başladıkları dönemdir. Bu, kişinin kendisi hakkındaki düşünme biçimlerinin çılgınca dalgalandığı bir dönemdir. Örneğin, bir genç bir gün belli bir müzik grubunu seviyor ve ertesi gün ondan nefret ediyor, birgün birisi en iyi arkadaşı oluyor ertesi hafta başka biri. Her gün yeni bir şey. Bu ergenler için normdur. Ancak yaşamın bu döneminin sonunda gençler, genellikle dünyalarındaki yerlerini anlamalarına yardımcı olan uyumlu ve tutarlı bir benlik duygusuna sahip olmaya başlarlar.

    Vücut değişiklikleri: cinsiyet ve cinsellik

    Ergenler için vücutlarında meydana gelen yeni değişiklikler çok zorlayıcı olabilir. Kimyasal bir reaksiyona eklenen bir enzim gibi hormonlar da dramatik değişikliklere neden olabilir. Ergenlikte öne çıkan psikodinamik formülasyonda pek çok şeyin dikkate alınması gerekir. Örneğin, kişinin cinsiyet duygusu (sense of gender) genellikle çok daha erken pekiştirilir, ancak bu dönemde sorgulamanın devam etmesi, hatta yeni bir sorgulamanın başlaması söz konusu olabilir. Ergenler için cinsel kimlik (sexual identity) biraz değişken olabilir ve deneme [arayış] (experimentation) bir normdur, ancak farklılıklar önemli kişiler tarafından kabul edilmezse her ikisi de [değişkenlik ve deneme] travmatik ve hatta bazen yıkıcı olabilir (Drescher, 2002; Pruitt, 1999). Mastürbasyon ergenlik döneminde sıklaşır ancak bazı kültürlerde ve bazı dinlerde yasaklanmış veya caydırılmış olabilir. Mastürbasyon ve cinsellik hakkındaki kısıtlamalar ve korkular ergenlik döneminde özellikle acı verici olabilir çünkü büyüyen birey cinselliği konusunda emin olamayabilir ve utanca ve sert ahlaki yargılara karşı daha savunmasız olabilir.

    Kimlik gelişimi

    Kimliği (identity), öz algımızın (self-perception) “özellikle bireyin kendisini çevreleyen kültüre ilişkin benlik duygusunu içeren” bir yönü olarak düşünebiliriz (Auchincloss & Samberg, 2012, p. 109). Dolayısıyla kimliğimiz, kendimizi sosyal çevremizle karşılaştırarak değerlendirmelerimiz ve başkalarının bizi nasıl algıladığıyla. Erik Erikson, kimlik oluşumunun, zihinsel işleyişin tüm düzeylerinde gerçekleştiğini ve kültür, toplum, cinsiyet ve ırk normlarıyla karşılaştırıldığında nasıl görüldüğümüze göre belirlendiğini belirtti (Erikson, 1963). Toplumsal normlara göre değerlendiriliyoruz ki bu, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki birçok kişi için Beyaz, heteroseksüel ve normatif cinsiyet deneyimine uygun olmak (gender conforming) anlamına gelmeye devam ediyor. Aidiyet ve aynılık/benzerlik duygusu kişinin kimliği için çok önemli olduğundan, bu kaçınılmaz olarak kafa karışıklığına veya utanca yol açabilir. Bu süreç [kimlik oluşum süreci], çocukluk döneminde, ne olup bittiğini veya nasıl müdahale edileceğini düşünme veya sorgulama kapasitesinin gelişmesinden çok önce başlar. Ergenlikte, kendi üzerine düşünebilme kapasitesi ortaya çıkar ve ergenlerin kim olmuş oldukları, şu anda kim oldukları ve daha sonra kim olacakları türünden sorulara yol açar. Sosyal, kültürel ve toplumsal inceleme [denetleme] ve baskılara dayanan bu kararlar, sonuçta bireyin seçimlerini şekillendirir; bu da onların aidiyet duygusunu etkiler ve nasıl bir yaşam sürdüreceklerini belirler.

    Çekinik (baskın olmayan) gruplardan ergenlerde kimlik oluşumu

    Kültürel sosyalleşme sürecinde kimlik oluştukça ergenler çelişkili mesajlar alabilirler. Bu mesajlar içselleştirilebilir, yani ergenler, hem bilinçli hem de bilinçsiz olarak başkalarının ve toplumun tutumlarını kendilerininmiş gibi özümseyebilirler; bu da çelişkili öz algılara ve tanımlamalara katkıda bulunabilir. Örneğin, kültürdeki ırksal azınlıkların tasvirleri/tanımlamaları sıklıkla aşağılanır, kalıplaşmış biçimde sunulur veya tamamen yok sayılır. Bu, azınlık grupların üyelerinin, ırklarına yeterince değer verilmediği ve aşağı oldukları mesajını içselleştirmelerine yol açabilir. Bir kişinin ırkına, etnik kökenine, sınıfına, cinsiyet ifadesine, cinsel yönelimine veya sosyo-ekonomik durumuna yönelik olumsuz, içselleştirilmiş tutumlar, gelişmekte olan bir ergenin, problemlerinin kaynağını kendinde görmesiyle, kendinden nefret etmesine, sosyal görünmezlik, utanç, öfke ve kendinden şüphe duygularına yol açabilir. Bir kişinin kimliğini oluşturmak için pek çok unsur bir araya gelse de, bu grupların çevrelerinden aldıkları ağırlıklı olarak olumsuz mesajlar, onların benlik duygusunu, değer duygusunu, kendini tanımlamayı, dünyadaki yerini ve aidiyet duygusunu derinden etkilemektedir. W. E. B. Dubois tarafından tanımlanan Siyah Amerikalılardaki çift bilinçlilik (double consciousness), Siyah Amerikalıların kendilerini, aynı anda, ideallerine ulaşmayı umut edemeyecekleri Beyaz (yani aşağılayıcı) bir perspektiften ve ideallerine ulaşmayı umut edebilecekleri Beyaz olmayan (yani saygın) bir perspektiften gördükleri bir ikilemi (dichotomy) ifade eder. Diğer yazarlar da benzer şekilde bir kişinin ırka ilişkin kimliğinin yalnızca beyazların baskın kültürüne göre değil, aynı zamanda kişinin kendi beyaz olmayan kültür(ler)ine ve değer sistemlerine de bağlı olduğunu ileri sürmüşlerdir (Erikson, 1963; Yi & Shorter-Gooden), 1999).

    Mikro saldırganlıklar (microaggression) -bireylere grup üyelikleri veya kimlikleri nedeniyle aşağılayıcı mesajlar gönderen açık veya gizli gündelik hakaretler- bu dönemde ergenler için acı vericidir ve kimlik üzerinde kalıcı bir etkiye sahip olabilir (Sue et al., 2007). Bu tür mesajlar, ergenlerin kendi kimlikleriyle ilgili ortaya çıkan fikirleri inkar etmelerine veya reddetmelerine yol açabilir. Örneğin, cisgender kimliğini sorgulamaya başlayan, ancak görünümlerinde ince değişiklikler yapmaya çalışırken hakaretlere maruz kalan genci düşünün. Bu tür hakaretler kimlik oluşumunu geciktirebilir veya durdurabilir, bu da yıllarca süren acıya ve daha sonra yaşamda kimlik sorunlarına yol açabilir. Ayrımcılık (discrimination) aynı zamanda kimlik oluşumunu da etkileyebilir (Cronholm ve diğerleri, 2015; Khan ve diğerleri, 2017). Örneğin, eğitimcilerin hatalı davranışlara ilişkin ön yargılı algılarına ve bir “başarısızlık anlatısını” sürdüren hikayelere maruz kalan beyaz olmayan ergenler, sağlam bir erken temele rağmen bunu kimliklerinin bir parçası olarak içselleştirebilirler. Önceki akademik başarısına rağmen, lisenin psikolojik danışmanı tarafından elit bir üniversitede “asla başarılı olamayacakları” söylenen ve şimdi kendisini “o kadar da akıllı değil” olarak tanımlayan Latin kökenli bir yetişkini düşünün.

    Bilişsel ve duygusal zorluklar

    Ergenlik aynı zamanda bilişsel ve duygusal zorlukların ilk kez ortaya çıktığı ve sıklıkla göz ardı edildiği veya normal “ergenlik takıntısı” olarak küçümsendiği bir dönem olabilir (Walsh, 2008). Yeme bozuklukları ve intihar düşüncesi, madde kullanımıyla ilgili ilk denemeler gibi yaygındır (Kosten, 2008; Suarez-Orozco, 2001). Bunların hepsi gencin benlik duygusunu ve özgüvenini, kişinin çevresi üzerinde yeni doğmakta olan hakimiyet duygusunu etkileyebilir. Kendisinden büyük kardeşi kadar akıllı olmadığı için yaşadığı özgüven darbesine alışmaya çalışan ve daha sonra depresyona girmeye başlayan bir ergeni düşünün. Bu kişinin zaten savunmasız olan benlik duygusunu korumak için iki kat daha fazla çalışması gerekecektir. İyi bir erken gelişim bu noktada yardımcı olur ancak ergenliğin darbelerine karşı tam anlamıyla koruyucu olmayabilir. Yeni deneyimler ve zorluklar gelişen benliği zorladığından, regresyonlar yaygın ve normaldir.

    Ergenlikte kimlik konsolidasyon (identity consolidation) sürecini birçok faktör bozabilir. Her zaman olduğu gibi travmalar, aile içi çekişmeler ve kayıplar dikkate alınmalıdır. Bu alandaki en yaygın sorun kaynağı uyuşturucu ve alkol kullanım bozukluklarıdır (Newcomb, 1993). Ruh halini ve kişisel deneyimi değiştiren maddelerin etkisi altında kimliği pekiştirmeye çalışmak, Jell-O’yu blendere koymaya benzer. Bu kesinlikle gerçekleşmez. Aynı şey bipolar bozukluk ve panik atak gibi diğer bilişsel ve duygusal zorlukların etkisi için de geçerlidir.

    Ergenlikteki kökenleri düşündüren yetişkin sorunları ve örüntüleri

    Halihazırda iyi bir kimlik duygusuna sahip olmayan yetişkinlerin ergenlik yıllarında zorluklar yaşamış olmaları muhtemeldir. 30’lu yaşlarında ve sonrasında hâlâ “kendilerini bulan” kişiler, kendileri ve dünya hakkında farklı düşünme biçimlerini denemek için yeterli şansa sahip olmamış olabilirler veya bu deneyim sürecinde travma ya da bilişsel ve duygusal zorluklar nedeniyle kaybolmuş olabilirler. Flora’yı düşünün:

    Evli, ergenlik çağında iki çocuğu olan ve saygın bir hemşirelik yöneticisi olan Flora, “hayatında tatmin olmamış” hissettiğini söylüyor. Depresyonda olmasa da iş yerinde “sadece hareket ettiğini” ve farklı bir hayat yaşamanın hayalini kurduğunu belirtiyor. Zihni bir yazar topluluğuna katılmakla ya da yoga eğitimi almak için Hindistan’a gitmekle meşgul. Saç stilini ve rengini sürekli değiştiriyor ve gardırobundan kolayca sıkılıyor. Kendisi 10 yaşındayken ailesinin Meksika’dan göç ettiğini, ailenin sonraki 6 yıl boyunca Amerika Birleşik Devletleri’nde evsiz kaldığını, çeşitli akrabalarının yanında kaldığını ve sık sık yer değiştirdiğini belirtiyor. Belgeler olmadan ebeveynlerinin sürekli olarak düşük ücretli işlerde çalışmaya zorlandığını ve oldukça ağır astımı olan küçük erkek kardeşine bakmak zorunda kaldığını söylüyor. Herkes onun “iyi bir küçük hemşire” olduğunu söylüyordu. Devlet üniversitesine gittiğinde hemşirelik okumayı seçti ve kariyeri boyunca hızla terfi etti.

    Yetişkin sorumluluklarını erken yaşta üstlenmeye zorlanan ve göç, yoksulluk ve evsizlik nedeniyle muhtemelen travmatize olan Flora, ergenlik döneminde farklı seçimler deneyemedi; bu ihtiyaç daha sonra, belki de Flora’nın kendi çocuklarının gençlik deneylerine başlamasıyla yeniden ortaya çıktı.

    Ergenliğin yaşam öyküsünü öğrenmek

    Yetişkin hastaların ergenliğe dair güçlü anıları olması muhtemeldir. İşte hayat hikayesinin bu kritik kısmı hakkında bilgi edinmemize yardımcı olabilecek bazı sorular:

    Gençlik yıllarınızı nasıl hatırlıyorsunuz? O dönemi mutlu bir dönem olarak hatırlıyor musunuz? Fırtınalı bir dönem miydi?

    Bu süre zarfında anne ve babanızla ilişkileriniz nasıldı? Fiziksel olarak gelişmeye ne zaman başladığınızı hatırlıyor musunuz? Yaşıtlarınızla aynı dönemde miydi? Erken ya da geç ise bu sizi nasıl etkiledi?

    Bu süre zarfında kaygı veya depresyon gibi yeni zorluklar yaşadınız mı?

    Gençken herhangi bir maddeyi denediniz mi? Cevabınız evet ise bu durum ara sıra mıydı, yoksa düzenli olarak herhangi bir madde kullandınız mı? Kullandıysanız, neyi/neleri kullandınız?

    Bu dönemde birileriyle çıktınız mı/hiç romantik deneyiminiz oldu mu?

    Bu süre zarfında ne tür cinsel deneyimler yaşadınız?

    Bu süre zarfında ailenizde veya yaşam durumunuzda herhangi bir değişiklik oldu mu?

    Herhangi bir hastalık veya travmatik durum var mı?

    Önerilen etkinlik

    Bireysel öğrenciler tarafından veya sınıf ortamında yapılabilir.

    Jocelyn’i düşünün:

    Jocelyn, ebeveynleri, büyükanne ve büyükbabası ve kardeşleriyle birlikte yeni göçmenlerden oluşan, üyelerinin birbirine sıkı sıkıya bağlı olduğu bir toplulukta büyüyen 15 yaşında bir kızdır. Yetenekli bir balerin, hayatı okul ve saatlerce süren bale dersleri etrafında dönüyor. Ailesi kiliseye çok bağlı ve cemaati gençlere yönelik katı kuralları vurguluyor -uyuşturucu ya da alkol yok, evlilik öncesi seks yok ve yalnızca kendi etnik gruplarındaki kişilerle flört ediliyor. Olağanüstü yeteneğinin farkına varan öğretmenleri, yakınlardaki bir şehirdeki elit bir bale okulunun seçmelerine katılmasını önerdi ve kısa süre önce okula kabul edildi. Ailesi büyük bir endişeyle onun okula gitmesine ve bir yurtta yaşamasına izin verir.

    Önümüzdeki birkaç yıl içinde Jocelyn ne gibi zorluklarla karşılaşabilir? Söz konusu zorluklar, ergenlik döneminde kimliğini ve gelişimini nasıl etkileyebilir? Ailesinin bu zorluklara tepkisi nasıl farklı sonuçlara yol açabilir? Bu zorluklar onun yetişkin yaşamında nasıl ortaya çıkabilir? Bireysel olarak öğrenciyseniz, bu sorulara yanıt olarak birkaç cümle yazmayı deneyin; sınıfta grup olarak tartışın.

    Referanslar
    1. Auchincloss, E. L., & Samberg, E. (2012). Psychoanalytic terms & concepts. Yale University Press.
    2. Cronholm, P. F., Forke, C. M., Wade, R., Bair-Merritt, M. H., Davis, M., Harkins-Schwarz, M., Pachter, L. M., & Fein, J. A. (2015). Adverse childhood experiences. American Journal of Preventive Medicine, 49(3), 354–361. https://doi.org/10.1016/j.amepre.2015.02.001
    3. Drescher, J. (2002). Invisible gay adolescents: The developmental narratives of gay men. Adolescent Psychiatry, 26, 73–94.
    4. DuBois, W. (2021). The souls of black folk. Chelsea House.
    5. Erikson, E.H. (1963). Childhood and society. Norton.
    6. Khan, M., Ilcisin, M., & Saxton, K. (2017). Multifactorial discrimination as a fundamental cause of mental health inequities. International Journal for Equity in Health, 16(1). https://doi.org/10.1186/s12939-017-0532-z
    7. Kosten, T. R. (2008). General approaches to substance and polydrug use disorders. In A. Tasman, J. Kay, & J. A. Lieberman (Eds.), Psychiatry (3rd ed., pp. 957–970). Wiley Blackwell.
    8. Newcomb, M. D., Scheier, L. M., & Bentler, P. M. (1993). Effects of adolescent drug use on adult mental health: A prospective study of a community sample. Experimental and Clinical Psychopharmacology, 1(1-4), 215–241. https://doi.org/10.1037/1064-1297.1.1-4.215
    9. Pruitt, D. B. (1999). Your adolescent: Emotional, behavioral, and cognitive development from early adolescence through the teen years. HarperCollins.
    10. Suarez-Orozco, C. (2001). Afterword: Understanding and serving the children of immigrants. Harvard Educational Review, 71(3), 579–590. https://doi.org/10.17763/haer.71.3.x40q180654123382
    11. Sue, D. W., Capodilupo, C. M., Torino, G. C., Bucceri, J. M., Holder, A. M., Nadal, K. L., & Esquilin, M. (2007). Racial microaggressions in everyday life: Implications for clinical practice. American Psychologist, 62(4), 271–286. https://doi.org/10.1037/0003-066x.62.4.271
    12. Walsh, B. T. (2008). Eating disorders. In A. Tasman, J. Kay, & J. A. Lieberman (Eds.), Psychiatry (3rd ed., pp. 1609–1625). Wiley Blackwell.
    13. Yi, K., & Shorter-Gooden, K. (1999). Ethnic identity formation: From stage theory to a constructivist narrative model. Psychotherapy: Theory, Research, Practice, Training, 36(1), 16–26. https://doi.org/10.1037/h0087723