Kim Olduğumuz Formülasyonlarımızı Etkiler (5)

Photo of author

Editör

Anahtar kavramlar

İnsanlar olarak kim olduğumuz, nasıl formüle ettiğimiz de dahil olmak üzere, yürüttüğümüz tedavilerin her yönünü etkiler. Kim olduğumuz, kendimiz hakkında ne hissettiğimizi, topluluklarımızla olan bağlantılarımızı ve genel olarak toplumla olan ilişkimizi kapsar.

Her hasta-terapist ikilisi benzersizdir ve dolayısıyla her psikodinamik formülasyon birbirinden farklıdır ve birlikte inşa edilmiştir.

Kendimizi ve bakış açılarımızı ne kadar çok anlarsak, bu bakış açılarının hastalarımıza bakışımızı ve formülasyonlarımızı kavramsallaştırma şeklimizi nasıl şekillendirdiğini o kadar kavrayabiliriz. Bunu yaparken duygularımızı kullanabiliriz.

Hastalarımızdan farklı olmak formülasyon açısından bazı zorlukları beraberinde getiriyor, tıpkı onlara benzemek gibi. Ötekileştirilmiş gruplardan gelen terapistler, işbirliğine dayalı formülasyon sürecinin bir parçası olarak kimlik veya ırk farklılıkları hakkındaki duyguları hastalarıyla tartışmayı seçebilirler.

Terapistler olarak hastalarımıza karşı açık ve tarafsız bir duruş sergilemeye çalışırız. Bununla birlikte, formüle etme şeklimiz her zaman terapistler ve insanlar olarak kim olduğumuzun merceğinden süzülür. Ruh sağlığı uzmanları olarak aldığımız eğitim, cinsiyetimiz, ırkımız, cinsel yönelimimiz, cinsel kimliğimiz, yaşımız, cinsiyet ifademiz, dinimiz, yeteneklerimiz ve engelliliklerimiz, kültürümüz, eğitimimiz, sosyoekonomik durumumuz, görünüşümüz, travma öykülerimiz, bireysel psikolojimiz gibi hastalarımız hakkındaki düşüncelerimizi de etkiler. Örneğin, beyaz bir cisgender heteroseksüel [sahip olduğu cinsiyet kimliği doğumda kendisine atanmış cinsiyetle örtüşen heteroseksüel kişi], üst-orta sınıf, erkek terapist, kendisi ile aynı avantajlara sahip olmayan bir hastayı tedavi ederken kendi ayrıcalığı üzerinde düşünme ihtiyacı duyabilir. Her türden ayrıcalıklı deneyimlerimiz, ayrıcalığa sahip olmayan hastalarımızın karşılaşabileceği dezavantajları anlamamızı zorlaştırabilir (Tummala-Narra, 2021).

Her terapötik çift özgündür

Bir hasta ve terapist konsültasyon için veya tedaviye başlamak için buluştuğunda, bu iki farklı kişinin buluşması olur. Her insan kendi genetiği ve yaşam öyküsüyle görüşmeye gelir. Hiçbir hasta-terapist eşleşmesi birbirine benzemez. Dolayısıyla her tedavi farklıdır ve işbirliğiyle oluşturulan her psikodinamik formülasyon benzersizdir. Elbette çok farklı yaşam öykülerine sahip iki terapist, bir hastayla ilgili benzer temaları fark edebilir, ancak farklılıklar her zaman bulunacaktır. Örneğin, ikiz olan bir terapistin, aynı zamanda ikiz olan bir hastayı tedavi etmesi, onda hastayla ilgili olarak, ikiz olmayan bir terapistten farklı bir deneyime yol açacaktır -her iki terapistin de, hastanın birinin “biriciği” olma isteğini fark edebilecek olmasına rağmen. Her tedavi yalnızca terapötik çift açısından değil, aynı zamanda terapinin gerçekleştiği tarihsel, sosyal, kültürel ve sistemik bağlamlar açısından da benzersizdir (Bonovitz, 2005). Hastalarımıza dair anlayışımız yaşam deneyimlerimize bağlı olarak zenginleşebilir veya fakirleşebilir. Amaç bireyselliğimizin etkilerini ortadan kaldırmak değildir -ki bu aslında imkansızdır ve yararsızdır. Amaç daha ziyade, bakış açılarımızın mümkün olduğunca farkında olmaktır. Böylece onları, hastalarımızı ve kendimizi anlamak için kullanabiliriz.

Hastalarımızdan farklı olduğumuzda

Geçmişleri farklı olan veya bize tanıdık gelmeyen kişilerle terapi yaparken, bilmemekten rahatsızlık duyabilir, farklılıkla ilgili konulardan kaçınabilir ya da hastaların ihtiyacından çok kendi merakımıza hizmet edecek şekilde aşırı meraklı olabiliriz. Bazen hastalarımız hakkında kendi örtük ön yargılarımızı yansıtan bilinçli veya bilinçdışı fikirlerimiz bile olabilir. Ön yargılarımızın ne kadar farkında olursak, hastalarımızın deneyimlerini o kadar anlayabilir ve işbirliği içinde yararlı psikodinamik formülasyonlar yaratabiliriz. Aşağıdakileri göz önünde bulundurun:

50 yaşında beyaz bir kadın terapist, Amerika Birleşik Devletleri’nde orta sınıf, ağırlıklı olarak beyaz bir toplulukta doğup büyüyen 45 yaşındaki Tayvanlı Amerikalı Christine’i tedavi ediyor. İki yıllık psikoterapileri sürecinde, hasta, ilişkilerine ve kariyerine odaklandı. Terapist hiçbir zaman hastanın ırkını doğrudan sormadı ve hasta da hiçbir zaman bu konuyu kendiliğinden gündeme getirmedi. Terapist, ırkı veya beyazlığı hakkındaki kendi hisleri üzerine düşünmediği için bu konunun yokluğunu pek önemsemedi ve ırkla ilgili konuşmama konusunda Christine’a ayak uydurdu.

COVID-19 salgını sırasında Asyalı karşıtı nefret ve şiddetin artmasının ardından Christine, Asyalı olmakla ilgili duygularını keşfetmeye başladı. Özellikle aile üyelerinin ve kendisinin güvenliğiyle ilgili endişelerini dile getirdi. Ayrıca Amerikalı olmasına rağmen görünüşü nedeniyle bazıları tarafından sürekli bir yabancı olarak görüleceği için de kızgın ve kafası karışık hissediyordu. Terapist Christine’i dinlerken Christine’in ırkının terapide neden hiç tartışılmadığını merak etti. Terapist, onun bu konudan kaçınmasının beyaz olması gerçeğiyle ilgili olduğunu öne sürdü. Terapist, Christine’in Amerika’da açık ırkçılığın artmasıyla ilgili öfkesini ve kafa karışıklığını anladıktan sonra şöyle dedi: “Irkın deneyiminizin merkezi bir parçası olduğunun farkındayım ve ben Beyaz olduğum için bu konu hakkında benimle konuşmanın nasıl bir his olduğunu merak ediyorum.” Christine daha sonra terapistin onu anlayamamasından korktuğu için bunun zor bir konu olduğunu kabul etti. Daha sonra Christine’in pek çok ilişkisindeki deneyiminin tam olarak anlaşılmadığını hissetmenin ne kadar önemli olduğunu ve farklı hissetmenin hayatına nasıl nüfuz ettiğini konuştular.

Hastalarımıza benzediğimizde

Hastalarımızla benzerlik, anlayışımızı kolaylaştırabilir ancak aynı zamanda hikayelerimizin örtüşmediği alanları gözden kaçırmamıza da yol açabilir (Comas-Diaz ve Jacobsen, 1991):

55 yaşındaki Afro-Amerikalı kadın terapist, benzer geçmişe sahip 50 yaşındaki Afro-Amerikalı Frances’i tedavi ediyor. Sağlık çalışanı Frances yıllardır çalışamıyor. Terapötik ilişki olumlu görünmesine rağmen terapist, Frances’in hayatında ilerlemekte başarısız olduğunu ancak bunu seanslarda ele almadığını fark etti. Bunun yerine, Frances sık sık hayatını nasıl yoluna sokmayı umduğuna dair hikayeler paylaşıyordu, ama kaçınılmaz olarak bir şeyler yoluna girecekti. Terapist, Frances’i güçlü bir hasta olarak gördü ve aksi yöndeki kanıtlara rağmen Frances’ın sonunda başarılı olacağına inanmak istedi. Aynı zamanda, terapistin, Frances’in tedavide ya da hayatta ilerleme kaydedemediği yönündeki endişesi devam ettiği için, bir akran süpervizyon grubunda Frances hakkında konuşmaya karar verdi. Süpervizyon grubu üyelerinin Frances’in sallandığını ve zorluklarını inkar ettiğini hissettikleri hemen belli oldu. Ayrıca kendisinin göründüğünden daha sınırlı/savunmacı olup olmadığını da merak ediyorlardı. Bu farklı bakış açısı üzerine düşünen terapist, ortak ırksal ve mesleki geçmişleri nedeniyle Frances’in yaşadığı zorlukları tam olarak göremediğini fark etti. Aralarındaki benzerlikler, başlangıçta bir ittifakı kolaylaştırmış olabilir ancak zamanla, terapistin Frances’in sorunlarına değinmesine engel olan dostane bir hazırcevap tutumunun korunmasına hizmet etti. Bu farkındalığın ardından terapist, Frances’in kişisel sınırlılıklarını kabul etmedeki zorluğuyla bağlantılı olarak kariyerindeki mücadeleleri yeniden formüle edebildi.

Hastalarımızla benzerliklerimizin ve farklılıklarımızın formülasyonu nasıl etkilediğinin nasıl farkında olabiliriz?

Hastalarla çalışırken kimliklerimizi ve hastalarımızla ilgili duygularımızı sürekli olarak öğrenmek, potansiyel ön yargıları azaltmamıza ve çalışmalarımızı derinleştirmemize yardımcı olur.

Kimliklerimizi ve bunların formülasyonlarımızı nasıl etkilediğini öğrenmek

Kendi kimliklerimizin ve bunların terapist olarak işimizi nasıl etkilediğinin farkında olmamız, kendimize düzenli olarak aşağıdaki gibi sorular sorarak kolaylaşır:

Çeşitli kimliklerimi (örneğin cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, cinsel kimlik, sınıf, yetenek durumu, yaş, din, sosyoekonomik durum, profesyonel) nasıl anlarım?

Ayrıcalığım formüle ederken kör noktalara nasıl katkıda bulunabilir?

Kimliklerime ve eğitimime dayanarak kendim, hastalarım ve tedavim hakkında ne gibi varsayımlarda bulunuyorum?

Varsayımlarım klinik çalışmamı nasıl anladığımı ve formüle ettiğimi nasıl etkiliyor?

Hastalarla ilgili duygularımızı ve bunun formülasyonlarımızı nasıl etkilediğini öğrenmek

Benzer şekilde, hastalarımıza ilişkin duygularımızın ve bunların formülasyonumuzu nasıl etkilediğinin farkında olmamız, kendimize düzenli olarak aşağıdaki gibi sorular sormamızla kolaylaşır:

Bu hasta bana ne hissettiriyor?

Tedavide bana böyle hissettirecek neler oluyor?

Bu duyguların benimle ya da hastayla ve aramızda olup bitenlerle ne alakası var?

Bu duygular söylenen, yapılan ya da söylenmeyen bir şeyle ilişkili olabilir mi?

Artık hasta hakkındaki duygularımı tanımlayabildiğime göre, bunları hastada veya tedavide olup bitenler hakkında formüle etmek için nasıl kullanabilirim?

Formülasyonlarla ilgili bu giriş materyalini inceledikten sonra İkinci Kısma geçelim:
TANIMLAMA, psikodinamik formülasyonun ilk adımı.

Önerilen etkinlik

Bireysel öğrenenler tarafından veya sınıf ortamında gerçekleştirilebilir.

Hastalar hakkındaki düşüncelerinizi etkileyebilecek iki ön yargıyı listeleyin. Bunlar kendi geçmişiniz ve kimliğiniz ile ilgili olabilir veya teorik bakış açınız veya eğitiminiz ile ilgili olabilir. Bir sınıfta bunu küçük gruplar halinde tartışmayı düşünün.

Referanslar
  1. Bonovitz, C. (2005). Locating culture in the psychic field: Transference and countertransference as cultural products. Contemporary Psychoanalysis, 41(1), 55–76.
  2. Comas-Diaz, L., & Jacobsen, F. M. (1991). Ethnocultural transference and countertransference in the therapeutic dyad. American Journal of Orthopsychiatry, 61(3), 392–402.
  3. Tummala-Narra, P. (2021). Racial trauma and dissociated worlds within psychotherapy: A discussion of “Racial difference, rupture, and repair: A view from the couch and back. Psychoanalytic Dialogues, 30(6), 732–741.

Yorum yapın