Kategori: Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual

  • Diğer Ego İşlevlerini Geliştirme (28. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 28. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Ego işlevlerini geliştirmek, psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biridir.

    Açığa çıkarıcı (uncovering) ve destekleyici (supporting) stratejilerin her ikisi de, gerçeklik sınaması, yargılama, uyarıcı düzenleme, benlik farkındalığı ve bilişsel işlevler gibi ego işlevlerini güçlendirmede hastalara yardımcı olabilir.

    Bir kişinin ego işlevlerini “yapabiliyor” ya da “yapamıyor” oluşunu belirlemek, açığa çıkarıcı ya da destekleyici müdahale arasında seçim yapmada temel bir unsurdur.

    Son üç bölümde, üç önemli ego işlevinin geliştirilmesini ele aldık: öz-değer (self-esteem) düzenlenmesi ve benlik algıları (self-perceptions), başkalarıyla ilişkiler ve karakteristik uyumlar (savunmalar dahil). Bu bölümde ise, hem açığa çıkarıcı hem de destekleyici stratejiler kullanarak diğer birçok ego işlevlerini geliştirmeye yönelik stratejileri tartışacağız.

    Yapabiliyorlar mı yoksa yapamıyorlar mı?

    Bir kişinin ego işleviyle ilişkili bir sorununa yardımcı olabilmek için, hastanın bu ego işlevini yerine getirme kapasitesine sahip olduğu hâlde bilinçdışı bir etken tarafından bu kapasiteyi kullanmasının engellenip engellenmediğini ya da hastanın bu ego işlevini yerine getirme kapasitesinden yoksun olup olmadığını değerlendirmemiz gerekir. Geleneksel olarak bu durum, çatışma mı, eksiklik mi sorusu çerçevesinde ele alınmıştır. Kişi ego işlevini yerine getirme kapasitesine sahip olduğu hâlde bunu kullanamıyorsa, bu durumun bir çatışmadan (conflict) kaynaklandığı; kişi ego işlevini yerine getirme kapasitesinden yoksunsa, bunun bir yetersizlikten (deficit) kaynaklandığı düşünülmüştür [15]. Ancak günümüzde, işlevdeki bozulmanın yalnızca çatışmalardan değil, duygulanımlar, fanteziler ve savunmalar gibi diğer bilinçdışı etkenlerden de kaynaklanabileceğini biliyoruz. Ayrıca, ego işlevlerini yerine getirme kapasitesine sahip bireylerin, stres, tıbbi hastalıklar, psikiyatrik sendromlar ya da işlevselliklerini kısa süreliğine aşırı zorlayan diğer koşullar nedeniyle bu işlevleri geçici olarak kullanma yetilerini yitirebildiklerini de biliyoruz. Bu nedenle, bir kişinin ego kapasitelerini “yapabiliyorlar mı?” ya da “yapamıyorlar mı?” sorusu üzerinden değerlendirmek, bu tür sorunları anlamada daha uygun bir yaklaşım olabilir.

    Bay A., 45 yaşında, başarılı bir iş insanıdır ve babasının ölümünden kısa bir süre sonra terapiye başvurur. Mirasın vasisi olarak atanmıştır ancak babasının mali işlerini düzenlemekte kendini yetersiz hissetmektedir. Babası ölmeden önce, Bay A. onun “mali durumunu batırdığı” ve işleri çocuklarının üzerine yıktığı için öfkelidir. Şimdi ise dikkat eksikliği bozukluğu yaşadığından kuşkulanmakta ve uyarıcı bir ilaç gerekip gerekmediğini merak etmektedir. Anamnez alındığında, iş yerinde mali konuları herhangi bir zorluk yaşamadan organize edebildiği, ancak yalnızca babasının mirasını düzenleme sürecinde güçlük yaşadığı anlaşılır. Bu durumda, Bay A.’nın mali konularda organize olma kapasitesine sahip olduğu ancak babasına ve babasının ölümüne ilişkin bilinçdışı duyguların, bu özel durumda yetilerini en iyi şekilde kullanmasını engellediği varsayılabilir.

    Bu örnekte, Bay A.’nın mali işlerini organize edebildiğini biliyoruz çünkü:

    • geçmişte bu alan hiçbir zaman onun için bir zayıflık noktası olmamıştır,
    • şu anda yaşamının diğer alanlarında örgütlenme becerilerini görünür bir zorluk yaşamadan kullanmaktadır.

    Babasıyla ilgili bilinçdışı duyguları, onun genel olarak sağlam olan mali konuları düzenleme yetisini yaşamının belirli bir alanında kullanmasını engellemektedir. Bu durumda, açığa çıkarıcı bir strateji uygulanması uygun olur. Şimdi bununla zıt bir örnek olan Bay B.’yi düşünelim:

    Bay B., 45 yaşında bir yazardır ve evini kaybetme korkusuyla terapiye başvurur. İkinci bir ipotek almıştır ve aylık ödemeleri yapamamaktadır. Bütçesi hakkında sorular sorduğunuzda, hiç bütçe yapmadığı ve giderlerini karşılamak için aylık ne kadar gelire ihtiyacı olduğunu bilmediği ortaya çıkar. Anamnez, onun yaşamı boyunca çeşitli alanlarda planlama güçlükleri yaşadığını gösterir; tatil planı yapamama ya da hafta sonu zamanını yönetememe gibi sorunlar bunlara dâhildir. Çocukken bir öğrenme güçlüğü tanısı aldığını düşündüğünü, ancak bunun hangi türde olduğunu bilmediğini belirtir.

    Bay B. mali işlerini organize edemez. Anamnezi, yaşamının hiçbir alanında bunu yapamadığını göstermektedir; bu da bu becerinin kronik bir ego zayıflığı alanı olduğunu düşündürür. Bu durumda, destekleyici stratejilerin uygulanması uygun olur. Son olarak, Bay C.’nin durumunu ele alalım:

    Bay C., boşanma sürecinde major depresyon belirtileriyle başvuran 45 yaşında bir lise müdürüdür. Yirmi yıllık evliliğinin ardından eşi, en yakın arkadaşı için kendisini terk etmiştir. Derin bir yıkım içindedir ve uykusuzluk (insomnia), zevk alamama (anhedoni) ve yaklaşık 7 kiloluk bir kilo kaybı yaşamaktadır. Çocuklarını kaybetmekten korkmasına rağmen, bir avukat tutmak ve gerekli vekâlet ücretini ödemek için herhangi bir adım atmamıştır. Aslında, her zaman ailenin mali işlerinden sorumlu kişi olmasına karşın, son üç aydır hiçbir faturasını ödememiştir ve kısa süre önce ödenmemiş faturalar nedeniyle elektriği kesilmiştir.

    Bu durum çok daha belirsiz bir tablodur. Açıkça görülmektedir ki Bay C. geçmişte mali işlerini organize etme kapasitesine sahipti -peki şu anda ne oluyor? Bilinçdışı düşünceler ve duygular mı Bay C.’nin temelde sağlam olan mali düzenleme kapasitesini kullanmasını engelliyor? Yoksa depresyon, anksiyete ya da akut yas mı onun örgütlenme becerilerini zayıflatıyor? Şu anda bildiğimiz tek şey, Bay C.’nin şu aşamada bu temel ego işlevini kullanamadığı ve bu nedenle işlevselliğinin bozulmuş durumda olduğudur. Bu nedenle, mevcut durumda Bay C.’nin ego işlevinin desteğe ihtiyaç duyduğunu ve bazı temel işlevleri yerine getiremeyeceğini varsaymamız gerekir.

    Amaç

    Psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biri, bireylerin ego işlevlerini geliştirmelerine yardımcı olmaktır. Kişilerin ego işlevleri zayıf ya da eksik olduğunda, onlara yeni kapasiteler geliştirmeleri veya zayıflamış olanları güçlendirmeleri konusunda yardımcı olabiliriz. Kişiler bilinçdışı süreçler nedeniyle ego işlevlerini kullanamıyorsa, sahip oldukları bu kapasitelerin “önündeki engelleri kaldırmalarına (unblock)” yardımcı olabiliriz.

    Sorunu tanımak

    Bir kişinin bir ego işlevini yerine getirip getiremeyeceğini nasıl anlayabiliriz?

    Bu durumu ayırt etmek için kullanılabilecek bazı stratejiler şunlardır:

    Sorun genel mi, yoksa seçmeli mi?

    Bir kişinin bir ego işlevini kullanıp kullanamadığını anlamada muhtemelen en iyi yol budur. Bir hasta annesi dışında herkese geri dönüş yapabiliyor mu? Pahalı ayakkabılar satın alırkenki durum dışında her koşulda sağlıklı bir yargılama yapabiliyor mu? Bodrumda 18 yaşındaki oğlu davul çalarkenki durum dışında yüksek seslere tahammül edebiliyor mu? Bu tür durumlar, bireyin söz konusu ego işlevlerini kullanma kapasitesine sahip olduğunu, ancak bilinçdışı etkenlerin bu kapasitenin kullanılmasını engellediğini düşündürür.

    Aşağıdaki soruları sormak, bu ayrımı yapmanıza yardımcı olabilir:

    Bu durumun sizin için bir sorun oluşturmadığı herhangi bir durum var mı?

    Bunu yalnızca kaygılı, yorgun, depresif olduğunuzda ya da tanımadığınız insanlarla birlikteyken mi yapamadığınızı fark ediyorsunuz?

    Zor olsa da bunu yapabilmenizi sağlayan herhangi bir stratejiniz var mı?

    Sorun uzun süredir mi var, yoksa yeni mi ortaya çıktı?

    Bir ego işlevine ilişkin sorun çocuklukta ya da ergenlikte başlamışsa, kişinin bu kapasiteden yoksun olma olasılığı, bu işlevin bilinçdışı duygular, fanteziler veya çatışmalar tarafından kronik olarak engellenmiş olmasından daha yüksektir. Bu durum bilişsel alanlardaki birçok problem için geçerlidir, ancak dürtü kontrolü ve muhakeme gibi ego işlevleri için de geçerli olabilir.

    Aşağıda bu duruma ilişkin iki karşıt örnek yer almaktadır:

    Bay D., zamanını doğru yönetemediği için işini kaybetme riski altındadır. Daha önce üst düzey bir danışman olarak çalışan Bay D., geçmişte büyük, çok merkezli projeleri başarıyla yönetebilmiştir. Ancak büyük bir işten çıkarma dalgasında işini kaybettikten sonra, gönülsüzce şu anki, çok daha alt düzeydeki işini kabul etmiştir. Patronuna karşı küçümseyici bir tavır içindedir ve çalışma saatlerinde isteksiz hisseder.

    Bay D.’nin zaman yönetimi becerileri son dönemde zayıflamıştır, ancak geçmişte bu alanda oldukça başarılıydı. Bu nedenle, bilinçdışı duyguların geçmişte sağlam olan zaman yönetimi becerilerini engellediğine dair güçlü kanıtlar bulunmaktadır.

    Bay E., zamanını doğru yönetemediği için işini kaybetme riski altındadır. Bu konuda çocukluğundan beri güçlük yaşamaktadır -lise ve üniversite yılları boyunca uzun vadeli projeleri yönetilebilir görevlere ayırmasına yardımcı olan özel öğretmenlerle çalışmıştır. Kısa bir süre uyarıcı ilaçlar kullanmış, ancak daha sonra bunlara olan ihtiyacını “aştığını” düşünerek “bunu kendi başına yapmak” istemiştir. Şimdi ilk işinde, zamanı kendi başına yönetememekte ve birçok projede geride olduğunu bildiği için patronundan kaçmaktadır.

    Bay E.’nin zaman yönetimiyle ilgili bu güçlüğü çocukluktan beri yaşadığına dair güçlü kanıtlar vardır. Belirli görevleri yerine getiremeyeceğine dair kaygısı, geçmişte bu görevleri hiçbir zaman yardım almadan yapamamış olması nedeniyle temellidir. Ne yazık ki, geçmişte kendisine yardımcı olan başa çıkma becerilerini kullanmak, gerçekçi sınırlılıklarını kabul etmek ve yardım istemek yerine; yardım ihtiyacını inkâr etmek ve patronundan kaçınmak gibi uyumsuz başa çıkma yollarına başvurmaktadır.

    Ego işlevindeki sorun diğer psikiyatrik semptomlarla ilişkili mi?

    Ego işlevlerinin tam olarak nasıl geliştiği bilinmemekle birlikte, duygudurum ve anksiyete bozuklukları, madde kötüye kullanımı ve diğer psikiyatrik sendromlar gibi sorunların (i) ego işlevlerinin nasıl geliştiği ve (ii) zaman içinde ne ölçüde işlevsel kaldıkları üzerinde etkili olduğu açıktır [16]. Örneğin, ergenliğin erken döneminde -çoğu gencin duygulanımı düzenleme ve dürtüleri kontrol etme kapasitesini geliştirdiği kritik bir evrede- bipolar bozukluk geliştiren bir genç, yetişkinlikte de bu ego işlevi alanlarında kalıcı güçlükler yaşayabilir; hatta duygudurum bozukluğu yatışmış dönemlerde bile bu zorluklar sürebilir. Dolayısıyla, bir hastanın ego işlevlerindeki görünür güçlüklerin diğer psikiyatrik sorunlarla birlikte ortaya çıkıp çıkmadığını ya da bu sorunlar tarafından şiddetlenip şiddetlenmediğini belirlemek, kişinin belirli bir ego işlevini “yapabiliyor mu yoksa yapamıyor mu” sorusuna yanıt vermede yardımcı olabilir. Aşağıda bu duruma ilişkin birkaç örnek yer almaktadır:

    Normalde oldukça kararlı bir kişi olan Bay F., depresif dönemlerinde karar verme becerisini yitirir. Bu durum, onun ve terapistinin nüksün erken belirtilerini fark etmek için kullandıkları bir işaret haline gelmiştir.

    Genel olarak çok sorumlu bir anne olmasına rağmen, Bayan G. kaygılı olduğunda çocuklarıyla ilgili muhakeme yeteneği bozulur -onları okuldan almayı unutur ya da dışarıda normalde izin vermeyeceği kadar fazla kalmalarına müsaade eder.

    Yeni bir panik atak geçirme korkusuyla, Bay H. önemli bir iş toplantısında kalamamış ve odadan dışarı çıkmıştır. Korku tarafından kuşatıldığında, dürtü kontrolü bozulur.

    Bu örneklerde, kişinin belirli bir ego işlevini “yapabiliyor mu, yoksa yapamıyor mu” sorusunu doğru değerlendirebilmek için, belirtilerin tüm örüntüsünü (semptom kümesini) anlamak büyük önem taşır.

    Terapötik Stratejiler

    Bir kişinin belirli bir ego işlevini yerine getirip getiremediğine ilişkin değerlendirme, terapötik stratejiyi doğrudan belirler. Genel olarak, açığa çıkarıcı stratejiler, ego işlevinin önüne geçen bilinçdışı etkenleri “ortadan kaldırma”ya yardımcı olurken; destekleyici stratejiler, zayıflamış ego işlevlerini desteklemeye veya eksik ego işlevlerinin yerini doldurmaya hizmet eder.

    Bu farklı yaklaşımları, çeşitli ego işlevleriyle ilişkili olarak açıklayacağız:

    • gerçeklik sınaması / gerçeklik duygusu (reality testing/sense of reality)
    • yargılama / dürtü kontrolü (judgment/impulse control)
    • uyarım düzenlemesi (stimulus regulation)
    • benlik farkındalığı (self-awareness)
    • biliş (cognition)

    Bu alanların her birini incelerken, terapötik stratejilere ilişkin karar verme sürecinizi keskinleştirmeye başlamak için aşağıda belirtilen sorular üzerinde düşünebilirsiniz:

    • Ego işlevindeki sorun genel mi yoksa seçici mi?
    • Sorun uzun süredir mi var, yoksa yeni mi ortaya çıktı?
    • Sorun, diğer psikiyatrik belirti çeşitleriyle ilişkili mi?
    • Danışan, ego işlevini terapistten yalnızca asgari düzeyde yardım alarak yerine getirebiliyor mu, yoksa terapistin eksik kapasitenin kullanılmasında “temin edici (supply)” ya da “yardımcı (assist)” bir rol üstlenmesi mi gerekiyor?

    Gerçeklik Sınaması / Gerçeklik Duygusu

    Gerçeklik sınamasında (reality testing) bozulma yaşamak için psikotik olmak gerekmez. Açık biçimde psikotik olmayan kişilik bozukluğu hastaları bile, inkâr (denial) ya da yansıtma (projection) gibi, gerçekliği bulanıklaştıran savunmaları kullanmalarına bağlı olarak yanlış algılar veya çarpıtmalar yaşayabilirler (Bkz. Bölüm 4). Bu tür savunmalar genellikle borderline kişilik bozukluğu olan hastalarda görülür, ancak daha üst düzey savunmaları kullanan hastalarda da ortaya çıkabilir.

    Aşağıda, gerçeklik sınamasında bozulma yaşayan iki hastaya ilişkin örnekler yer almaktadır. Her örneği okurken, yukarıda belirtilen soruları kendinize sormayı unutmayın.

    Vaka 1

    Bay I., 37 yaşında, bekar, işsiz bir erkektir ve şizofreni öyküsü bulunmaktadır. Dört erkek kardeşin en büyüğüdür; kardeşlerinden üçü hekimdir. En küçük kardeşinin saygın bir araştırma bursu kazandığını öğrendikten kısa bir süre sonra, Bay I. antipsikotik ilacını aniden bırakır ve belirgin sanrılarla hastaneye yatırılır. Aşağıda, hastaneye kabul görüşmesinden bir bölüm yer almaktadır:

    Terapist: Hastaneye neden geldiğinizi bana biraz anlatabilir misiniz? (soru)

    Bay I: (kaygılı biçimde etrafına bakınır, sonra alçak sesle mırıldanır) Tuskegee deneyi.

    Terapist: Sizi henüz yeterince tanımıyorum, bu yüzden tam olarak ne demek istediğinizi anlayamıyorum; ancak acil servisteki doktorlardan, Tuskegee deneyi gibi bir şeyin sizin başınıza geliyor olabileceğinden korktuğunuzu anladım. (ilgi ve anlayış gösterme, ortak sorgulama)

    Bay I: Bu konuda konuşamam. Devlet beni öldürür.

    Terapist: Bir konuda sizi rahatlatabilirim -burası bir araştırma hastanesi değil, burada deney yapılmıyor ve sizi endişelendiren türde şeylere karşı insanları koruyan yasalar var. (güvence verme, yanlış algıları düzeltme)

    Bay I: Beynimi istiyorlar. Çok nadir bir rahatsızlığım var. Bu, kardeşimin fikriydi. Doktorlara saçmaladığımı söyledi.

    Terapist: Sanırım kardeşiniz, hastalığınız için aldığınız ilacı bıraktıktan sonra düşüncelerinizin yeniden karıştığından endişe etmiş olabilir. Sizce bu mümkün olabilir mi? (yanlış algıları düzeltme, alternatif düşünme yollarını ortaklaşa keşfetme)

    Bay I: Ne? Aaa… Seroquel’den mi bahsediyorsunuz?… Artık ona ihtiyacım yok… değil mi?

    Bu durumda, gerçeklik sınamasındaki bozulma büyük olasılıkla hastanın ilacını bırakmasıyla tetiklenen, uzun süredir devam eden psikotik bir hastalığın akut alevlenmesinden kaynaklanmaktadır. Terapist, Bay I.’nin ilaç tedavisine uymamasının, kardeşinin son başarısına karşı geliştirdiği bilinçdışı bir tepkiyle ilişkili olabileceğini fark eder ve Bay I.’nin “nadir” ve özel bir araştırma hastası olduğuna dair paranoid ve büyüsel sanrılarının, başarısızlık ve kıskançlık gibi acı verici duyguları telafi etmeye hizmet ediyor olabileceğini öne sürer. Ancak terapist, bu içgörüler müdahale biçimini yönlendirse de, en azından bu anda Bay I.’nin gerçekliği sanrıdan ayırt edemediğini değerlendirir. Bu nedenle, hastanın ilacına yeniden başlamasının yanı sıra, terapist eksik olan ego işlevini “temin etmesi” (supply) gerektiğine karar verir.

    Vaka 2

    Bayan J, mezuniyetine yalnızca iki hafta kalmış, 18 yaşında bir lise son sınıf öğrencisidir. Üç yıldır kaygı ve depresyon belirtileri, aralıklı intihar düşünceleri ve tıkınırcasına yeme davranışları nedeniyle psikoterapi görmektedir; bu belirtilerin tümü genellikle her yeni okul yılının başında kötüleşmektedir. Terapistiyle sağlam bir terapötik ittifakı vardır ve tedavinin yardımıyla oldukça iyi işlev görmektedir. Lisenin son yılı boyunca okula dönüşte herhangi bir sorun yaşamamış, üniversite başvuru sürecini de görünür bir zorluk olmadan tamamlamıştır. Sadece bir hafta önce mutlu ve dengeli görünüyorken, terapist ailesinden bir “acil” mesajı alır: Bayan J. “paranoyak” davranmaktadır. Hastanın tıbbi bir rahatsızlığının olmadığından ve herhangi bir madde kullanmadığından emin olduktan sonra, terapist bir sonraki seansta aşağıdaki diyaloğu gerçekleştirir:

    Bayan J (ağlayarak) Sizden nefret ediyorum! Sizi kızdırdığımı biliyorum ve beni hayatınızdan çıkarmak için fırsat kolluyordunuz!

    Terapist Sizin bana çok öfkeli olduğunuz açık. Biraz yavaşlayalım ve aramızda neler olup bittiğini anlamaya çalışalım. Bu düşünceler ne zamandır var sizde? (duyguları adlandırma, yavaşlatma, açıkça ilişkiye katılma, ortak gerçeklik sınaması)

    Bayan J (sinirli biçimde) Bilmiyorum. Birkaç gün oldu. Mezuniyet balosundan sonra.

    Terapist Mezuniyet balosu… nasıl geçti peki? (soru)

    Bayan J Berbattı -tam bir saçmalıktı- buluştuğum çocuk beni orada terk etti. Eve yalnız dönerken tuhaf bir his geldi -sanki bedenimin dışındaydım- herkesin benden nefret ettiğini düşündüm, özellikle sizin! -sanki bütün bunların başıma gelmesini bekliyormuşsunuz gibi hissettim. (ağlayarak) Kendimi delirecek gibi hissediyorum.

    Terapist Sizinle biliyoruz ki, yoğun stres altındayken bazen zihinsel olarak biraz dağılmış hissedebiliyorsunuz, değil mi? Birkaç yıl önce, yaz için yurtdışına gitmeden önce buna benzer bir şey yaşadığınızı hatırlıyor musunuz? Belki unuttunuz -o zaman da kendinizle konuşarak bu durumdan çıkmıştınız ve uzun sürmemişti. Şimdi sizi strese sokan bir şey olabileceğini düşünüyor musunuz? (açıklama, hastaya kapasitesini hatırlatma, iyimserlik sunma, soru)

    Bayan J Her şey çok anlamsız geliyor. Balo korkunçtu. Onu gerçekten sabırsızlıkla beklemiştim, ama oraya gidince her şey sahte geldi. Herkes iki hafta içinde ayrılacakken neden büyük bir parti yapıp mutluymuş gibi davranıyoruz ki?

    Terapist Belki de size her şey gerçekdışı geliyor, çünkü gerçekten de gerçekdışı bir şey yaşamak üzeresiniz -iki ay içinde evden ayrılacaksınız. Bu, arkadaşlarınızı, ailenizi -ve beni- bırakmak anlamına geliyor. Sanırım bu durum sizi fark ettiğinizden daha fazla sarsıyor olabilir. (yorum)

    Bayan J Buradan ayrılmak zorunda olduğuma inanamıyorum -sizden… Bu yıl boyunca beni bir arada tutan kişi sizdiniz. Siz olmadan bunu nasıl başaracağım?

    Bu örnekte, Bayan J. psikotik bir hastalığa sahip değildir; ancak lise mezuniyeti, evden ayrılma, terapistiyle olan tedavisinin sonlanması ve üniversiteye başlama gibi bir dizi önemli dönüm noktasının yarattığı koşullar içinde gerçeklik sınamasıyla ilgili güçlük yaşamaktadır. Geçmişte de bu tür geçişler ve ayrılıklar sırasında benzer zorluklar yaşamıştır. Terapisti, yakın dönemde herhangi bir madde kullanımı, tıbbi sorun ya da bu ani dağınık ve paranoid düşünceleri açıklayabilecek başka bir psikiyatrik problem olmadığını hızla belirler. Terapist, Bayan J.’nin gerçeklik sınamasıyla ilgili yaşadığı bu güçlüğün, ebeveynlerinden ve terapistinden ayrılmaya ilişkin bilinçdışı anksiyetesine; ayrıca hâlâ onlara ihtiyaç duyma ve onlara bağımlı olma durumuna eşlik eden utanç ve öfke gibi çatışmalı duygularına bağlı olduğundan makul ölçüde emindir. Ancak terapist, Bayan J.’nin bu zor duyguları keşfedebilmesi için, öncelikle onun kendini güvende hissetmesine yardımcı olması, yoğun duygulanımlarını yatıştırması ve kendisine yönelik paranoid algılarını azaltması gerektiğini bilir.

    Unutulmamalıdır ki, insanların gerçekliği sınama kapasitesi farklı derecelerde olabilir. Bay I., gerçekliği hiç sınayamaz durumdadır ve bu kapasitenin terapist tarafından temin edilmesine (supply) ihtiyaç duyar; buna karşılık Bayan J., stres altındayken paranoid hale gelmiş ve terapistin, onun gerçekliği sınama kapasitesini kullanmasına yardımcı olmasına (assist) ihtiyaç duymaktadır. Ancak terapist ve Bayan J., dengesini yitirmesine yol açan bilinçdışı etkenleri ortaya çıkarabilmeden önce bu kapasitenin desteklenmesi gerekir. Her iki örnekte de terapistin nazik ve ölçülü biçimde hastalara yardımcı olmaya çalıştığı görülür:

    • yanlış algıladıklarını fark etmelerini sağlamakta,
    • alternatif bakış açılarını daha esnek bir şekilde değerlendirmelerine rehberlik etmektedir.

    Muhakeme ve dürtü kontrolü

    İyi muhakemeye (judgment) sahip kişiler, davranışlarının sonuçlarını öngörebilme, diğer insanların muhtemel tepkilerini tahmin edebilme ve gerektiğinde kendilerini tutma, duruma uyum sağlama (shift set) ve planlarını yeniden değerlendirme kapasitesine sahiptir. Bu nedenle, sağlam muhakeme yetisi, iyi bir dürtü kontrolünü (impulse control) gerektirir; muhakemeyi geliştirmek genellikle dürtüselliği azaltmakla el ele gider. Muhakemedeki ve dürtü kontrolündeki bozulmaların yaşamı tehdit eden bir duruma yol açabileceği hallerde, doğrudan müdahale etmemiz gerekebilir (örneğin hastayı hastaneye yatırmak veya güvenli cinsel davranış önlemleri almaya yönlendirmek gibi -bkz. Bölüm 10). Ancak muhakemedeki ve dürtü kontrolündeki bozulma, hastanın, bir başkasının veya terapötik sürecin güvenliğini doğrudan tehlikeye atmıyorsa, amacımız bu işlevleri destekleyici veya açığa çıkarıcı teknikler aracılığıyla geliştirmektir. Aşağıda, muhakemede ve dürtü kontrolünde bozulma gösteren iki hasta örneği yer almaktadır. İlk örnekte terapist, zayıflamış ego kapasitelerini güçlendirmek için çoğunlukla destekleyici müdahaleler (temin etme ve yardım etme) kullanırken; ikinci örnekte terapist, hastaya yardımcı olmak için hem destekleyici hem de açığa çıkarıcı yaklaşımlardan yararlanmaktadır.

    Vaka 1

    Bay K., 28 yaşında bir radyo reklamı satıcısıdır. Babasının ısrarıyla terapiye başvurmuş ve “İşimden bıktım, babam da kiramı ödemekten bıktı. Neden umursuyor anlamıyorum -işlerim yolundayken zaten hiç ilgilenmez,” demiştir. Bay K., büyük bir hevesle başladığı yeni işlerden kısa sürede sıkılıp ayrıldığını ya da kovulduğunu anlatır. Bu, son üç yıl içindeki üçüncü işidir; ve sadece birkaç ay sonra “bütün gün mızmız müşterilerle telefonda konuşmaktan bıktığını” söyler. Terapistine, o hafta neredeyse işi bırakacağını; çünkü patronunun, üç aylık satış hedefinin oldukça gerisinde olduğunu ve o ay altı kez geç kaldığını kendisine söylediğini aktarır.

    Bay K: Patronuma işini başına çalmasını söylemek istedim. Eleştiriden geçilmiyor ama yardım ettiği yok.

    Terapist: Zorlayıcı bir durum gibi görünüyor. Günümüzde iş piyasası nasıl? (empati kurma, soru sorma, olası sonuçları birlikte düşünme)

    Bay K: Berbat. Bu işi bulmam üç ay ve beş mülakat sürdü.

    Terapist: Yani işi bırakmak sizi yeniden o sürece geri götürür. (sonuçları birlikte düşünmeye devam etme)

    Bay K: O an bunu hiç aklıma getiremiyorum. O kadar sinirleniyorum ki, aklımdan uçup gidiyor.

    Terapist: Anlıyorum -o anlarda kullanabileceğiniz bazı stratejiler üzerinde birlikte düşünelim. (ortak problem çözme)

    Terapist, hastanın patronuyla yaşadığı çatışmanın aslında babasıyla olan ilişkisine ait bir dinamiği eyleme döküp dökmediğini (acting out) ve bu nedenle bilinçdışı etkenlerin onun zayıf muhakeme yetisinde rol oynayıp oynamadığını merak eder. Ancak terapist, üç hazır oluş ilkesini (bkz. Bölüm 17) -ittifakın durumu (şu ana kadar mevcut değil), hastanın ego işlevi (zayıflamış) ve tedavinin evresi (ilk görüşme)- ile birlikte hastanın işini kaybetme riskini de dikkate alarak, bilinçdışı çatışmaları destekleyici biçimde atlamayı tercih eder. Bu nedenle terapist, şu aşamada bilinçdışı çatışmaları doğrudan ele almak yerine, terapötik ittifakı kurmaya odaklanır ve destekleyici müdahaleler aracılığıyla Bay K.’nin zayıflamış muhakeme, dürtü kontrolü ve uyumsuz başa çıkma örüntülerini güçlendirmeyi amaçlar.

    Terapist, Bay K.’nin zayıflamış muhakemesini ve dürtü kontrolünü güçlendirmek amacıyla, temin edici ve yardımcı müdahaleleri bir arada kullanır. Bu kapsamda empati kurma, olası sonuçları birlikte düşünme ve ortak problem çözme gibi yaklaşımlardan yararlanır.

    Vaka 2

    Bayan L., 42 yaşında, evli bir iş yöneticisidir. Kocası kısa süre önce bir ilişki yaşadığını ve boşanmak istediğini açıklamıştır. Bayan L. hâlâ şoktadır ve durumu arkadaşlarına ya da ailesine -özellikle de kocasını hiçbir zaman sevmemiş ve “O tam bir çıkarcı, tıpkı baban gibi” demiş olan annesine- söyleyecek kadar utanç duymaktadır. Yurt dışı seyahati için havaalanına giderken şirketin genel müdürüyle aynı taksiyi paylaşır ve onunla flört etmeye başlar. Her ne kadar arkadaşları onu kararlarını “fazla düşünme eğiliminde olan temkinli biri” olarak tanımlasa da, meslektaşını otel odasına bir içki içmeye davet eder ve geceyi onunla geçirir. Seyahatten döndükten sonra, Bayan L. eski terapistini arar. Aşağıda, onların ilk görüşmesinden bir bölüm yer almaktadır:

    Bayan L.: Bu iş tamamen kontrolden çıkıyor! Bunu bitirmem gerektiğini biliyorum. O evli! Ama her sesini duyduğumda kendimi tutamıyorum. Neden böyle yapıyorum?

    Terapist: Bu konuda sizin bir fikriniz var mı? (yüzleştirme)

    Bayan L.: O zeki. Yakışıklı. Bana kendimi çekici ve arzu edilir hissettiriyor.

    Terapist: Hımm… ama sanırım bu konuda hisleriniz biraz daha karmaşık. (soru, yüzleştirme)

    Bayan L.: Evet -bu delilik! Patronla birlikte olmak mı? Akıl hastası olmalıyım- sürekli kendime “onu arama” diyorum, ama farkına varmadan yine arıyorum.

    Terapist: Bu dönem sizin için gerçekten çok zor geçti. Şu anda bu ilişkiye odaklandığınızı biliyorum, ama kocanız gittikten sonra sizi ilk kez görüyorum. (empati kurma, yüzleştirme)

    Bayan L.: (hıçkırarak ağlar) Tamamen aşağılanmış hissediyorum! Yine!

    Terapist: Yine mi? -anladığım kadarıyla bu durum, hâlâ kocanızla ilgili taşıdığınız duygularla bağlantılı. (netleştirme)

    Bayan L.: Bilmiyorum -muhtemelen “İnanamıyorum, yine yaptı!” diye düşünüyorsunuzdur.

    Terapist: Kocanızın ihaneti yıkıcıydı. Belki de patronunuzu baştan çıkarmak, kendinizi kontrolün sizde olduğu bir konumda hissetmenizin, anneniz gibi kurban rolüne düşmemenizin bir yoluydu. (yorum, genetik bileşenle)

    Bayan L.: Sanırım şunu demek istiyorsunuz: İstersem durumu kontrol altına alabilirim. Yani her şey sadece onun elinde değil.

    Yakın zamanda yaşadığı ve öz-değerine ağır bir darbe vuran aşağılayıcı bir olayın ardından, normalde son derece özdenetimli ve kusursuz bir muhakeme yetisine sahip olan bu kadın, birdenbire dengesiz ve riskli davranışlar sergilemeye başlar. Terapisti, destekleyici ve açığa çıkarıcı müdahaleleri harmanlayarak, onun davranışlarının hem kendisinden hem de başkalarından gizlediği bilinçdışı düşünceler ve duygularla nasıl bağlantılı olduğunu anlamaya başlamasına yardımcı olur.

    Kognisyon

    Bazı hastalar, dikkat, bellek ve doğrusal düşünme gibi temel bilişsel işlevlerde yaşam boyu süren güçlükler yaşarlar. Diğer bazı hastalar ise temel bilişsel işlevleri sağlam olmasına rağmen bu işlevleri koordinasyon içinde kullanmakta zorlanırlar. Bu hastalar genellikle öncelik belirleme, işleri zamanında başlatma ve tamamlama, görevleri takip etme, uzun vadeli projeleri bitirme ya da geleceğe yönelik plan yapma gibi alanlarda sorun yaşarlar. Bu tür koordinasyon gerektiren etkinlikler kimi zaman “yürütücü” bilişsel işlevler (“executive” cognitive functions) olarak adlandırılır [17]. Bazı kişiler ise “sentetik (synthetic)” ya da soyut düşünme (abstract thinking) olarak tanımlanan bilişsel alanda güçlük yaşarlar; bu zorluklar, farklı düşünceler, duygular ve deneyimler arasında bağlantı kuramama, örüntüleri fark edememe, tutarsızlıkları anlamlandıramama ve yaşantılarla bunlara verilen tepkiler arasında ilişki kuramama şeklinde görülebilir [18]. Bu tür bilişsel güçlükleri olan hastalar genellikle -en azından başlangıçta- bu görece zayıf alanları güçlendirmeyi amaçlayan daha destekleyici bir yaklaşımdan fayda görürler. Ancak, bilinçdışı duyguların genel olarak sağlam olan bilişsel becerileri engellediğine dair güçlü kanıtlar varsa, daha açığa çıkarıcı bir yaklaşım yararlı olabilir. Aşağıda, bilişsel işlevlerde farklı sorunları olan iki hastaya ilişkin örnekler yer almaktadır -ilki daha küresel ve uzun sürelidir, ikincisi ise daha seçici nitelikte olup son yaşam stresörleriyle tetiklenen bilinçdışı çatışmalarla ilişkili görünmektedir.

    Vaka 1

    Bay M., birinci sınıfta başarısız notlar aldığı için okul yönetimi tarafından dönem izni (ara verme) almayı düşünmesi istenen 18 yaşında bir üniversite öğrencisidir. Ebeveynleri, onun “yeniden toparlanmasına” ve dönemi bitirmesine yardımcı olabilmek amacıyla bir danışmaya getirmiştir. Ailesi, Bay M.’nin kronik olarak huzursuz, yerinde duramayan, aşırı konuşkan biri olduğunu; lisenin son iki yılında ödevlerini tamamlamak ve üniversite başvurularını zamanında bitirmek için özel öğretmen desteğine ihtiyaç duyduğunu belirtir. Bay M., okul yılı başlarken kendi başına işlev gösterebileceği konusunda oldukça iyimserdir; ancak şimdi tüm derslerinde ciddi biçimde geridedir. Terapistin odasında panik halindedir; dönemi bitiremeyecek kadar bunaldığını, ama “kuyruğunu bacaklarının arasına alıp” eve dönmeyi de hayal bile edemediğini söyler. Terapist tüm öyküyü aldıktan ve Bay M.’nin belirtilerini değerlendirdikten sonra, ikisi arasında şu diyalog gerçekleşir:

    Bay M: (bacaklarını sinirli bir şekilde sallar ve ellerini saçlarının arasından geçirir) Ne yapacağımı bilmiyorum. Sıkıştım kaldım.

    Terapist: Sıkıştınız mı? (yüzleştirme)

    Bay M: Dönemi tamamlayabileceğimi sanmıyorum. Ama okulu bırakacak olursam, kış tatilinde lisede arkadaşlarıma ne diyeceğim? Onlara tam bir başarısız olduğumu mu söyleyeceğim?

    Terapist: Olayı öyle görebilirsiniz, ya da çevrenizdekilere bir süredir ihtiyacınız olandan daha fazla yardıma gereksinim duyduğunuzu anlatmaya çalıştığınızı da söyleyebilirsiniz. Belki okul çalışmalarında sizi zorlayan şeyleri birlikte ele alabiliriz, böylece size en iyi şekilde yardımcı olacak bir plan oluşturabiliriz. (yorumlama, açıkça ilişkiye katılma, ortak sorgulama)

    Bay M: (biraz canlanarak) Sanırım haklısınız -peki, ne öneriyorsunuz?

    Terapist: Öncelikle, hâlâ özel öğretmen desteğine ya da organizasyon konusunda yardıma ihtiyaç duymakta utanılacak hiçbir şey yok. Bu tür desteğe kaç kişinin ihtiyaç duyduğunu duysanız şaşırırsınız -hem de yalnızca öğrenciler değil. Görünüşe göre dikkat eksikliği bozukluğu olup olmadığını değerlendirmek için bir danışma da almanız iyi olur; birçok belirtiniz bu tabloyla örtüşüyor ve ilaç tedavisi size gerçekten yardımcı olabilir. Ardından, yaşadığınız zorlukların bazılarını daha yakından inceleyebiliriz. Belki siz başlayabilirsin… en son hangi ödevde zorlandığınızı hatırlıyor musunuz? (güvence verme, geçerlilik kazandırma, genelleştirme, ortak çalışma)

    Bay M.: O tarih araştırma projesi beni bitirdi -tam da beni çileden çıkaran türden şeydi- nereden başlayacağımı bilemedim, bu yüzden kâğıt yığını altına gömdüm.

    Terapist: Harika -başlamak için mükemmel bir nokta. O hâlde, ödevi ilk aldığınızda neler yaptığınızı konuşalım… (övgü, ortak sorgulama)

    Ebeveynlerden alınan öykü, terapistin ilk izlenimiyle tutarlıdır ve uzun süredir tanı konmamış bir dikkat eksikliği bozukluğuna işaret etmektedir. Terapist, üniversite düzeyindeki akademik zorluklarla karşılaşan Bay M.’nin, ebeveynlerinin desteği ve yönlendirmesi olmaksızın bir çalışma planı oluşturamadığını ya da zamanını etkili bir şekilde yönetemediğini düşünür. Uygun kaynakları harekete geçirmek ve yardım istemek yerine, Bay M. okul çalışmalarından kaçınmıştır. Terapist, Bay M.’nin örgütlenme ve zaman yönetimi sorunlarını ele alırken aynı zamanda öz-değerini güçlendirmek amacıyla hem temin edici hem de yardımcı teknikleri kullanarak bu hassas sürece yaklaşır.

    Vaka 2

    Bayan N., üç yetişkin çocuğu olan, kısa süre önce dul kalmış 59 yaşında bir annedir ve “Zamanımı doğru yönetemediğim için işimi kaybetme riski altındayım” der. Bayan N., geçmişte çok talep gören bir örgütsel psikoloji danışmanı olduğunu ve karmaşık, çok yönlü sorumlulukları başarıyla yürütebildiğini açıklar. Ancak büyük bir işten çıkarma dalgası sonrasında işini kaybetmiş ve önemli ölçüde maaş kesintisiyle, şu anki daha alt düzeydeki pozisyonu kabul etmek zorunda kalmıştır. Bayan N., çalışma saatleri boyunca isteksiz ve dikkati dağılmış hissettiğini, zihninin sık sık başka yerlere kaydığını ve raporlarını zamanında amirine teslim etmekte giderek daha fazla güçlük yaşadığını belirtir.

    Bayan N.: Bir yıl önce bu tür işleri gözüm kapalı, bir elim bağlı yapabilirdim. Bazen Alzheimer mı oluyorum diye düşünüyorum.

    Terapist: Belleğinizle ilgili herhangi bir sorun fark etmedim, ama zamanınızı yönetmekte ya da yaşamınızın diğer alanlarında düzenli kalmakta -faturalarınzı ödemek, doktor randevularınızı ayarlamak, tatil planlamak gibi- zorluk yaşıyor musunuz? (güvence verme, soru)

    Bayan N.: Pek sayılmaz. Zaten tuhaf olan da bu. İş dışında her şey yolunda, ama ofise geldiğimde sanki siyah bir örtü iniyor üzerime.

    Terapist: Siyah örtü? (yüzleştirme)

    Bayan N.: Evet, siyah bir örtü… sanki kendi cenazeme gidiyormuşum gibi! (güler)

    Terapist: Son zamanlarda pek çok kayıp yaşadınız. (empati kurma, netleştirme)

    Bayan N.: Jerry’nin ölümünün üzerinden tam bir yıl geçti. (gözleri dolar) Eğer hâlâ yaşıyor olsaydı, bu berbat işte çalışmak zorunda kalmazdım.

    Terapist: Onu ne kadar özlediğiniz açık. Ama sanırım aynı zamanda artık kendinize bakmak zorunda olmanızdan dolayı ona karşı öfke de hissediyorsunuz. Bu duygunun, işte yaşadığınız bazı zorluklarla bağlantılı olabileceğini düşünüyorum. (empati kurma, duyguyu adlandırma, yorum)

    Bayan N.: Onu bu kadar özlediğim için ona karşı öfke hissetmekten nefret ediyorum, ama keşke şu anda seçeneklerim olsaydı… oysa hiç yok.

    Bayan N.’nin “siyah örtü” metaforu, terapiste onun şu anda yaşadığı güçlüklerin, kocasının ölümüne ilişkin bilinçdışı duygularla bağlantılı olabileceğini düşündürür. Yüzleştirmenin ardından terapist, Bayan N’nin bilinçdışı öfkesinin işteki işlevselliğini engelleme biçimini yorumlayabilir hale gelir.

    Bayan N.’nin durumu, Bay M.’ninkinden birkaç açıdan farklıdır. Bayan N. geçmişte bu işlevleri kolaylıkla yerine getirebilmekteydi. Şu anda performansındaki bozulmaya katkıda bulunabilecek açık ve belirgin bilinçdışı unsurlar bulunmaktadır. Son olarak, terapistin bu bilinçdışı unsurları Bayan N. ile tartışma girişimi, onun çağrışımlarını derhal derinleştirmiştir.

    Özfarkındalık / Psikolojik zihinlilik

    Tüm psikodinamik psikoterapilerde -ağırlıklı olarak destekleyici nitelikte olanlarda bile- her zaman hastanın kendini anlamasını geliştirmeye çalışırız. Ancak, Bölüm 3’te tartışıldığı üzere, bazı kişiler zihinlerini bilinçdışı unsurlar içeren bir yapı olarak kolaylıkla kavramsallaştırabilirken, bazıları bunu yapamaz. Hastaların kendi zihinsel işleyişleri hakkında nasıl düşündüklerini değerlendirmek, hangi tür tekniklerin daha uygun olacağını belirlemede çok önemlidir. Açığa çıkarıcı teknikler, hastanın içsel zihinsel yaşamı üzerine en azından temel düzeyde düşünebilme (öz-düşünüm, self-reflection) kapasitesine sahip olmasını gerektirirken; destekleyici müdahaleler, bu kapasitenin geliştirilmesine veya güçlendirilmesine yardımcı olabilir. Aşağıda, öz-düşünüm (self-reflection) kapasitesiyle ilişkili iki örnek yer almaktadır:

    Vaka 1

    Bayan O., 10 yaşın altındaki üç çocuğu olan, 36 yaşında evli bir kadındır. Dahiliye uzmanı tarafından, altta yatan bir depresyon olasılığı açısından değerlendirilmek üzere yönlendirilmiştir. Bayan O. görüşmeye başlar başlamaz baş ağrısı, sırt ve boyun rahatsızlığı ve “korkunç” adet öncesi sendromu (PMS) gibi çok sayıda fiziksel yakınmadan söz eder; bu şikâyetler için birçok uzmana başvurmuştur. Bu belirtiler, bir yıl önce bebeğinin doğumundan sonra başlamış ve artık çocuklarına bakma kapasitesini ciddi şekilde kısıtlamaktadır. Aşağıda, ilk değerlendirme görüşmesinden bir kesit yer almaktadır:

    Bayan O.: Doktorum antidepresan kullanmam gerektiğini düşünüyor.

    Terapist: Peki siz ne düşünüyorsunuz? (soru)

    Bayan O.: Sanırım acı çekiyorum.

    Terapist: Sizce şu anda bu ağrılara neden olan bir şey olabilir mi? (soru)

    Bayan O.: Nereden bileyim ben? Ben doktor değilim. Onlar da ne olduğunu çözemedi ama bir şey var. Kesinlikle kafamda değil.

    Terapist: Bu durumun sizin için gerçekten zorlayıcı olduğu anlaşılıyor. Günün belirli zamanlarında ya da bazı durumlarda ağrının azaldığını ya da arttığını fark ediyor musunuz? (empati kurma, soru)

    Bayan O.: Sabahlar en kötü zaman -kahvaltıyı hazırlamak, çocukları okula göndermek, bir yandan da bebeği tutmak zorundayım…

    Terapist: Bu stres düzeyinizi inanılmaz yükseltiyor olmalı… Dahiliye uzmanının da söylediği gibi, stres kas gerginliğini artırarak ve sempatik sinir sistemini uyararak ağrıyı gerçekten şiddetlendirebilir. (empati kurma, geçerlilik kazandırma, bilgilendirme)

    Bayan O.: Bunun farkında değildim. Ben sadece ağrıyı hissediyorum, ama haklısınız -stres muhtemelen durumu daha da kötüleştiriyor.

    Değerlendirme süreci boyunca terapist, Bayan O.’nun gergin ve mutsuz görünmesine rağmen majör depresif bozukluk tanı ölçütlerini karşılamadığını belirler. Ancak, Bayan O.’nun sorunlarının düşünceleri ve duygularıyla nasıl ilişkili olabileceğini düşünmekte güçlük yaşadığı açıktır. Bu ego zayıflığının uzun süredir mevcut olduğu düşünülse de, son bir yıla kadar ilişkilerinde veya genel işlevselliğinde belirgin bir probleme yol açmamıştır. Terapist, Bayan O.’nun bedensel uğraşının (somatik preoccupation), en küçük çocuğunun doğumunun tetiklediği, kabul edilmesi zor öfke ve hoşnutsuzluk duygularına karşı bir savunma olabileceğini öne sürer. Bununla birlikte, terapist bu aşamada Bayan O.’nun, yalnızca duygularını adlandırma ve yaşamındaki olaylara verdiği duygusal tepkileri fark etme konusunda yardıma ihtiyacı olduğunu fark eder. Bu nedenle terapist, başlangıçta onun savunmasını “izlemeye” karar verir -yani, zorluklarını bedensel şikâyetleri üzerinden konuşarak ele alır, ancak aynı zamanda olaylara farklı bir açıdan bakmasına yardımcı olmaya çalışır. Terapötik strateji, Bayan O.’nun yaşadığı ağrının stres ve duygularıyla ilişkili olabileceğini yavaş yavaş fark etmesini sağlamaktır. Bu, özfarkındalığı artırmaya yönelik ilk adım olabilir.

    Vaka 2

    Bayan P., hangi lisansüstü programa gideceğine “karar veremediğini” söyleyen 32 yaşında bir kadındır. İki oldukça iyi teklif almıştır ve iki gün içinde karar vermesi gerektiğini belirterek “panik halinde” olduğunu ifade eder. Kendisinin genellikle karar verme konusunda oldukça iyi olduğunu, ancak bu durumun “onu delirtmekte” olduğunu söyler. İlk seansta yanında, artıları ve eksileri listelenmiş çok sayıda kâğıt getirir. Ayrıca iki yıldır birlikte olduğu erkek arkadaşının, programlardan birinin bulunduğu şehirde yaşadığını belirtir; ancak “bu konunun bir etken olmadığında” ısrar eder. Aşağıda, seanstan bir bölüm yer almaktadır:

    Bayan P.: Yani, Y Üniversitesi’nin yurtları daha iyi ama Z. Üniversitesi’nin bursu daha yüksek. Ah! Sürekli aynı döngünün içinde dönüp duruyorum.

    Terapist: Döngü mü? (yüzleştirme)

    Bayan P.: Evet -tam karar verecek gibi hissediyorum, sonra başka bir şey çıkıyor ve yine en başa dönüyorum. Erkek arkadaşımı da bu konuda delirtiyorum -saatlerce telefonda bunun üzerine konuştuk.

    Terapist: Onun bir fikri var mı? (soru)

    Bayan P.: Hayır -tamamen dengeli biri, bu iyi bir şey- bu konunun tamamen benimle ve benim ne istediğimle ilgili olmasına bütünüyle kendini adamış durumda. Harika biri -bu konuda fikrini belirtmesini asla istemem- kesinlikle hayır.

    Terapist: Birçok “hayır” duydum -acaba ondan bir fikir duymayı aslında biraz istiyor olabilir misiniz? (yüzleştirme)

    Bayan P.: Hayır dedim çünkü gerçekten hayır demek istedim -ben eğitimli, bağımsız bir kadınım ve kariyerim her şeyden önce gelir. Doğru değil mi

    Terapist: Elbette bu tamamen size bağlı, ama bu konuda birden fazla duygunuz olabileceğini düşünüyorum. Bir yanınız tamamen bağımsız olmak isterken, diğer yanınız onun sizinle gerçekten birlikte olmak istemesini arzuluyor olabilirsiniz. (yüzleştirme)

    Bayan P.: (gözleri dolar) -32 yaşındayım! Daha genç olmuyorum! Doktoramı bitirmem en az altı yıl sürecek -o zaman 38 olacağım. Belki de onun umurunda bile değil.

    Terapist: Ailenizin olması meselesinden mi bahsediyorsunuz? (yüzleştirme)

    Bayan P.: Bunun benim için önemli olmasından nefret ediyorum, ama sanırım öyle.

    Terapist: Belki de bu durumu programların “artıları ve eksileri” üzerinden düşünmek, onun sizinle birlikte olma konusunda daha girişken davranmamasının sizi ne kadar incittiğini düşünmekten daha kolay geliyordur. (yorum)

    Bayan P.: (sandalyeye yaslanır) Bunu kabullenmek zor, ama mantıklı geliyor. Yurtların nasıl olduğuna neden bu kadar takıldığımı şimdi anlıyorum.

    Bu durumda, hasta genellikle karar verebilen bir kişidir; bu nedenle terapist, bilinçdışında kalan bir etkenin Bayan P.’nin bu durumu aşırı somut bir biçimde düşünmesine yol açıyor olabileceğini öne sürüyor. Birlikte yürüttükleri çalışmada, Bayan P.’nin özfarkındalık (self-awareness) kapasitesinin, bilinçdışı düşünceler ve duygular tarafından engellendiğini keşfederler. Terapistin onun bunu fark etmesine yardımcı olması, Bayan P.’nin durumuna ilişkin daha düşünümsel (reflective) bir bakış geliştirme yetisini yeniden kazanmasını sağlar.

    Uyarıcı Düzenlemesi (Stimulus Regulation)

    Duyusal uyarıcılara (sensory stimuli) aşırı duyarlılık -ister kronik ister akut, ister hafif ister şiddetli biçimde olsun- hem tıbbi hem de psikiyatrik birçok durumla ilişkilendirilmiştir; bunlar basit anksiyeteden akut stres tepkilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsar. Bununla birlikte, duyusal aşırı yüklenme (sensory overload) sorunu, genel olarak sağlıklı çocuklarda ve yetişkinlerde tek başına da görülebilir [19]. Destekleyici müdahaleler, duyusal aşırı yüklenmeyle başa çıkma ve onu önleme konusunda çeşitli stratejiler öğretmeyi hedefler. Buna karşılık, açığa çıkarıcı yaklaşımlar, geçici olarak hastanın duyusal uyarıcıları düzenleme kapasitesini zayıflatan duygusal sıkıntı kaynaklarını ele almada yararlı olabilir.

    Vaka 1

    Bayan Q., hafif düzeyde otizmi olan 53 yaşında bir kadındır ve uzun yıllardır posta dağıtıcısı olarak çalışmaktadır; performans değerlendirmeleri her zaman mükemmeldir. Buzda kayıp düşmesinin ardından geçici olarak görevinden alınmış ve doğrudan müşterilerle iletişim kurmasını gerektiren bir gişe hizmeti işine geçmesi istenmiştir. Bayan Q., bu yeni pozisyona geçtiğinden beri daha kaygılı ve bunalmış hissettiğini belirtiyor. Üstteki ışıkların sert ve rahatsız edici olduğunu -“gözlerimi acıtıyorlar”- söylüyor. Postanedeki arka plan seslerini filtrelemekte zorlanmaktadır, müşterileri dinlemek ya da telefonda konuşmak onun için neredeyse imkânsız hale gelmiştir.

    Bayan Q.: Gürültüler beynimin içinden patlayarak geçiyor gibi hissediyorum. Bu da beni felç olmuş gibi hissettiriyor. Bazı sesler beni her zaman rahatsız etmiştir -mesela radyodaki parazit sesi gibi- bu yüzden onlardan uzak dururum. Ama işimden uzak duramam. Çığlık atmak istiyorum. Hiç bu kadar kötü olmamıştı.

    Terapist: Bu kadar zorlanmanıza rağmen dayanmanız gerçekten çok cesurca. Geçmişte size yardımcı olan şeyler nelerdi? (övgü, soru)

    Bayan Q.: Bazen kulak tıkacı takarım -özellikle metroya binmem gerekirse. Ama postanede müşterileri duymam ve telefona cevap vermem gerekiyor.

    Terapist: O hâlde yaratıcı olmamız ve ortamı sizin için daha katlanılabilir hale getirecek başka yollar düşünmemiz gerekecek. Karanlık ve sessiz bir odada bir süre uzanmayı denemeye ne dersiniz? Ya da belki ışıklardan ve sesten birkaç dakikalığına uzaklaşmak için banyoda biraz daha fazla zaman geçirmek işe yarayabilir mi? (açıkça ilişkiye katılma, öneri)

    Bayan Q.: Yani küçük bir mola vermek gibi… Bu fikri sevdim.

    Burada terapist, hastayla birlikte duyusal girdiyi azaltmanın ve aşırı uyarıcı yüklenmesine tahammül etmenin yollarını düşünmek için aktif biçimde çalışmaktadır.

    Vaka 2

    Bayan R., kocasının horlamasının “dayanabileceğinden fazla” olduğunu söyleyerek uyku ilacına ihtiyacı olduğunu belirtir. Geceleri sık sık sinirle yatak odasından çıkar, ortak yorganı alıp oturma odasına gider ve burada birkaç saat huzursuz bir şekilde uyur. Terapist, Bayan R.’nin 30 yıldır evli olduğunu ve kocasının her zaman horladığını öğrenir. Ancak bu durum onu yalnızca son iki aydır rahatsız etmeye başlamıştır. Terapist iki ay önce ne olduğunu sorduğunda, Bayan R. “Ah, hiçbir şey. En küçük oğlumuzu üniversiteye bırakıp döndüğümüzden beri rahatsız etmeye başladı,” der. Aşağıda ilk görüşmeden bir kesit yer almaktadır:

    Bayan R.: Akşam yemeğinde bile gerginim. Düşünüyorum -aman Tanrım, neredeyse yatma zamanı. O testere sesi! Sadece düşünmek bile kasılmama neden oluyor.

    Terapist: Yani Eylül’de başladı -doğru mu? (soru)

    Bayan R.: Evet -James’i üniversiteye bırakıp eve döndüğümüz zamandı.

    Terapist: Vay canına -üç oğlan da okulda- ev farklı geliyordur! (çağrışım daveti)
    Bayan R: Haklısınız -öyle. Artık yerde kirli çorap yok -televizyonu istediğim zaman açabiliyorum- odalardan yüksek müzik sesleri gelmiyor.

    Terapist: Çok sessiz olmalı. (çağrışım daveti)

    Bayan R.: Sanırım öyle. Artık sadece biz varız.

    Terapist: Yani artık sadece birbirinizi duyuyorsunuz. (deneyimi söze dökme)

    Bayan R.: Hımm -doğru- artık sadece kocamı duyuyorum, üstelik çoğu gün konuştuğum tek kişi o. Biraz yalnız hissettiriyor.

    Terapist: Görünüşe göre çocukları özlüyorsunuz. (yüzleştirme)

    Bayan R: Onları bu kadar özleyeceğimi düşünmemiştim -diğer ikisi gittiğinde özlemiştim ama James benim en küçük oğlum- harika bir çocuktu -sık sık geç saatlere kadar film izlerdik. Kocam kitaplardan ya da filmlerden hoşlanmaz -çalışır, arkadaşlarıyla bowling oynamayı ve futbolu sever- James gerçekten benim dostum gibiydi. Onu çok özlüyorum.

    Terapist: Horlamadan gerçekten rahatsız olduğunuzu biliyorum -ama bu durumun sembolik bir anlamı olabilir- yalnızca kocanızla baş başa kalmış olmanızdan dolayı biraz huzursuzsun gibi görünüyorsunuz. (yorum)

    Bayan R.: Sanırım öyleyim -keşke o üniversiteye gitseydi de James evde kalsaydı. Ama bunu yüksek sesle söyleyince korkunç geliyor…

    Bu yeni ortaya çıkan gürültüye duyarlılık, farkında olunmayan düşünce ve duyguların etkisini düşündürmektedir. Terapist, bu yeni sorunun bir duygudurum bozukluğu, anksiyete ya da madde kullanımına bağlı olmadığından emin olduktan sonra, bilinçdışı anlamları dinlemeye başlar. Bu durumda, Bayan R.’nin kocasının horlamasına karşı duyarlılığı, onun kabul edilemez bulduğu bir arzuyu -kocasının yerini oğlu ile değiştirme isteğini- örtmektedir. Terapistin, bu anlamı Bayan R.’nin fark etmesine yardımcı olması, yeni ortaya çıkan belirtilerini anlamasında da katkı sağlayacaktır.

    Bu bölümlerde terapötik hedeflere ilişkin sunduğumuz kısa vaka örnekleri oldukça öz olsa da, kalıcı bir değişime ulaşmak genellikle birçok yineleme gerektirir. Bu sürece “derinlemesine çalışma (working through)” diyoruz ve bir sonraki bölümümüzün konusu da budur.

  • Medikasyon ve Terapi (15. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 15. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel Kavramlar

    Psikodinamik psikoterapistler olarak yürüttüğümüz çalışmalarda, etiyoloji (etiology) ve terapötik etkiye (therapeutic action) ilişkin farklı modeller arasında geçiş yaparak hastalarımızı değerlendirir ve tedavi ederiz. Bu duruma örnek olarak, herhangi bir zamanda hastanın sorun ve semptomlarına en uygun yaklaşımın psikoterapi mi yoksa ilaç mı olduğuna karar verme ihtiyacımız verilebilir.

    İlacın reçetelenmesi ve kullanımı, hem hasta hem de terapist açısından psikolojik anlam taşır.

    Psikodinamik psikoterapi sürecindeki bir hasta psikotrop ilaç da kullanıyorsa, bu ilacı terapist reçete ediyor olabilir ya da hasta ayrı bir psikiyatrist tarafından izleniyor olabilir. Bu iki durumun her birinin, klinik açıdan farklı yansımaları ve sonuçları bulunmaktadır.

    Bize tedavi amacıyla başvuran hastalar, genellikle doğrudan ilaç mı yoksa psikoterapi mi istediklerini belirterek gelmezler. Daha çok, bir sorun ya da bir dizi problem, çeşitli semptomlar veya yaşamlarında karşılaştıkları zorluklar nedeniyle başvururlar. Bazıları bu sorunlara ya da semptomlara yönelik olarak hâlihazırda ilaç kullanıyor olabilir ya da geçmişte ilaç tedavisi almış olabilirler. Bazı hastalar, ilaç kullanımı konusunda güçlü görüşlere sahip olabilirken, bazıları bu konuda fazla düşünmemiş olabilir.

    Psikodinamik psikoterapistler olarak dinleme tarzımız, empatik ve yargılayıcı olmayan bir nitelik taşır; açık uçlu sorular sormayı, gizli anlamları araştırmayı ve hastanın kendini güvende hissetmesini sağlamayı içerir. Ancak aynı zamanda birer ruh sağlığı uzmanı olarak da dinlememiz gerekir.
    Bu, tıbbi ve psikiyatrik belirtileri ve sendromları, ilaçların yan etkilerini ve terapötik etkilerini fark etmeyi kapsar. Ayrıca, gerektiğinde daha aktif bir tutuma geçebilmeli, süreci yönlendirebilmeli, özgül (spesifik) sorular sorabilmeli ve ilaçlarla ilgili öneriler ya da tavsiyelerde bulunabilmeliyiz [26].

    Psikodinamik ve fenomenolojik modelleri eşzamanlı kullanmak

    DSM, psikiyatrik bozukluklara ilişkin etiyolojik (neden açıklayıcı) bir yaklaşım sunmaksızın, betimleyici (descriptive) ya da fenomenolojik (phenomenological) bir yaklaşım benimser. Psikodinamik psikoterapistler olarak bizlerin, etiyoloji ve tedaviye ilişkin olarak hem psikodinamik hem de fenomenolojik modelleri eşzamanlı olarak kullanmayı öğrenmesi gerekir. Aşağıda bir psikodinamik psikoterapistin bu iki yaklaşımı nasıl birlikte kullanabileceğine dair bir örnek yer almaktadır:

    Bayan A., tekrarlayan depresyon öyküsü olan, 65 yaşında dul bir kadındır. Uzun süredir devam eden öz-değer (self-esteem) sorunları ve yeni bir romantik ilişkide yaşadığı yakınlıkla ilgili çatışmalar nedeniyle haftalık psikoterapi almaktadır. Daha önce farklı antidepresanlar kullanmıştır. Altı hafta önce, bir aydan uzun süredir devam eden hafif depresyon ve süregen anksiyete şikayetleri üzerine, hasta ve terapist, mevcut bupropiyon (bupropion) tedavisine bir seçici serotonin geri alım inhibitörü (selective serotonin reuptake inhibitor – SSRI) antidepresan ekleme kararı almıştır. Üç haftalık bir terapi arası (hasta ve terapistin tatili nedeniyle) sonrasında yapılan ilk seansta, hasta kendisini duygusal olarak “donuk (flat)”, enerjisiz ve motivasyonsuz hissettiğini ifade etmiştir. İki hafta önce eşinin ölümünün ikinci yıldönümü olduğunu belirtmiş ve tatilinin çoğunu çocukları, torunları ve yeni partneriyle geçirdiğini söylemiştir. Ancak, tatilin büyük kısmında “gerçekten orada değilmiş” gibi hissettiğini ve ailesiyle geçirdiği zamandan yeterince keyif alamadığını dile getirmiştir. Normalden biraz daha fazla uyku sorunları yaşamış, fakat SSRI kullanımına başladıktan sonra anksiyetesinin azaldığını da belirtmiştir.

    Bayan A.’nın öyküsünü değerlendirirken farklı bakış açılarından yaklaşabiliriz:

    Psikodinamik açıdan düşündüğümüzde, dikkat çeken temel unsurlar şunlardır:
    – Eşinin ölümünün yıl dönümü,
    – Çocukları, torunları ve yeni partneriyle geçirdiği zaman,
    – Terapideki son ara/boşluk.

    Fenomenolojik açıdan düşündüğümüzde ise aşağıdaki semptomları duyarız:
    – Hafif düzeyde anhedoni ya da duygulanımsal küntlük,
    – Enerji ve motivasyon azalması,
    – Uykusuzluk.

    Bu semptomların etiyolojisi (kaynağı) nedir? İşte bazı olasılıklar:

    • Eşinin ölümünün yıl dönümü, yas duygularını yeniden harekete geçirmiş olabilir mi? Bu yas süreci, hastanın yeni romantik partneriyle birlikte olmasına dair yaşadığı içsel çatışmalarla daha da karmaşık bir hâle gelmiş olabilir mi? Semptomlar, yeni partnerini çocukları ve torunlarıyla olan ilişkilerine entegre etmeye çalışmasından mı kaynaklanıyor olabilir?
    • Majör depresyonun bir nüksü mü söz konusu? Antidepresan kullanıyor olmasına rağmen, depresyon yeniden ortaya çıkmış olabilir mi?
    • Yeni bir ilacın eklenmesi, uykusuzluk, duygusal küntlük ve enerji azalması gibi yan etkilere yol açmış olabilir mi?

    Bir yaklaşım seçmek

    Bu olasılıkları düşünmek elbette ilgi çekici ve klinik olarak değerli olsa da, şu anda Bayan A.’nın sorunlarına gerçekte neyin neden olduğunu kesin olarak bilemeyeceğimizi kabul etmemiz gerekir. Bu nedenle, belirli bir nedensellik varsayımına sıkı sıkıya bağlı kalmayan (agnostik) bir tutum içinde olmak önemlidir. Klinik açıdan esas mesele, belirli bir anda hasta için en faydalı olacak yaklaşımı -ya da yaklaşımlar kombinasyonunu- seçebilmektir.

    Bu türden bir karar verirken kendinize şu soruları sorabilirsiniz:

    • Klinik tabloyu psikodinamik açıdan nasıl değerlendiriyorum?
    • Klinik tabloyu fenomenolojik açıdan nasıl değerlendiriyorum?
    • Mevcut klinik duruma bakış şeklim, etkili terapötik müdahaleler kullanmamı sağlıyor mu?
    • Müdahalelerim yeterince etkili değilse, klinik tabloya farklı bir bakış açısıyla yaklaşmak, daha etkili müdahalelere yol açabilir mi?
    • Hastanın sunduğu belirti örüntüsü, ilaçla etkili biçimde tedavi edilebilir nitelikte mi?
    • Hastanın semptomları, psikodinamik modelle daha bütünlüklü bir şekilde anlaşılabilir ve daha etkili şekilde tedavi edilebilir mi?
    • Geçmişte hangi terapötik müdahaleler (psikodinamik ya da farmakolojik), hangi belirtiler üzerinde etkili oldu?
    • Şu anda terapötik müdahalelerime rehberlik etmesi gereken model (psikodinamik mi, fenomenolojik mi) konusunda düşüncemde bir değişim var mı?
    • Eğer böyle bir değişim varsa, bu değişim, hastayla aramdaki ilişkide yaşanan bir durumdan (örneğin tedavide bir kesinti, çerçevede bir değişiklik) ya da hastanın bana yönelik güçlü bir duygusundan veya benim hastaya karşı hissettiğim bir duygudan etkileniyor olabilir mi?

    (Cabaniss’ten uyarlanmıştır [27])

    Bayan A.’nın durumu söz konusu olduğunda, terapist, öncelikle son dönemde yaşanan olaylara, eşinin ölümünün yıl dönümüne ilişkin duygularına ve terapideki kesintiye dair duygularına ilişkin bazı açık uçlu sorular sorarak başlayabilir. Hasta konuşurken terapist, hem empatik bir biçimde dinlemeye devam eder, hem de semptomlar, şiddet düzeyi ve zamanlamaya ilişkin özgül verilere karşı dikkatli olur. Terapi sürecinde terapist, gerektiğinde empatik dinleme modundan, daha fazla bilgi edinmeye yönelik daha etkin ve sorgulayıcı bir yaklaşıma geçebilir. Aşağıda bu amaçla tasarlanmış bazı ayrıntı odaklı sorular yer almaktadır:

    Kendinizi duygusal olarak “donuk” hissettiğinizi söylediniz. Bu duyguyu ilk olarak ne zaman fark ettiniz?

    Bu his ne sıklıkta ortaya çıkıyor? Sürekli böyle mi hissediyorsunuz?

    Bu hisler sizin için ne kadar rahatsız edici?

    Daha önceki depresyon dönemlerinde de bu tür hisler yaşadınız mı?

    Bunların dışında başka semptomlarınız da var mı?”

    Belirsizliğe tahammül edebilmek

    Bazı klinik durumlarda terapist, bir hastanın sorunlarını değerlendirme ve tedavi etme açısından hangi modelin en uygun çerçeveyi sunduğu konusunda oldukça emin olabilir. Ancak diğer bazı durumlarda, esas güçlük, belirsizlikle rahat kalabilmek ve bu durumu hastayla açıkça konuşabilme becerisi göstermektir.

    Örneğin, bir terapist Bayan A.’ya şöyle diyebilir:

    Son birkaç haftadır depresyon belirtileri yaşadığınızı görüyorum. Bu belirtilerin bazıları, geçmişte depresyonda olduğunuz dönemlerde yaşadığınız semptomlara benziyor. Son zamanlarda bazı psikolojik stres etkenleriyle karşılaştığınızı biliyoruz: eşinizin ölüm yıl dönümü, partnerinizle ve ailenizle geçirdiğiniz zaman ve bu süreçte benimle görüşememiş olmanız. Ancak başka bir olasılık da var -yeni eklenen ilacın bazı yan etkileri, depresyon belirtilerini taklit ediyor olabilir. Bu durumu birlikte anlamaya çalışmak ve kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlamak için bir plan yapalım.

    Terapötik sürecin herhangi bir aşamasında bir modeli seçmiş olsanız bile, ilerleyen aşamalarda başka bir modele esnek bir biçimde geçebiliyor olmalısınız.

    Medikasyonun Anlamları

    Psikiyatrik ilaçların yazılması ve alınması, hem hasta hem de terapist açısından psikolojik anlamlar taşır [28, 29]. Hastalar, ego işlev düzeylerine ve karakteristik savunmalarına bağlı olarak, terapistlerinin ilaç önerisine çeşitli şekillerde tepki verebilirler. Aşağıda bu tür önerilere verilen yaygın tepkilerden bazıları yer almaktadır:

    • Bu biyolojik bir sorun:” İlaç önerisi, bazı hastalar tarafından sorunun “biyolojik” kökenli olduğunun göstergesi olarak algılanabilir. Bu durum rahatlatıcı ya da meşrulaştırıcı bir etki yaratabilir. Hasta, semptomların kendi “suçu” değil, kontrolü dışındaki bir nedenden, örneğin “kimyasal dengesizlikten” kaynaklandığını düşünebilir. Sık duyulan ifadeler: “Sorun bende değil, beynimde.”
    • Medikasyon egoya darbe gibi hissedilebilir: Bazı hastalar, ilaç önerisini benlik saygılarına yönelik bir tehdit olarak algılarlar. Bu durum, kişinin “bozuk” veya “yetersiz” olduğu mesajını almış gibi hissetmesine ve buna bağlı utanç ya da mahcubiyet duygularına neden olabilir.
    • Medikasyon bir hediye gibi algılanabilir: Terapistin ilaç önermesi, bazı hastalar tarafından bir hediye, ya da özel bir ilgi ve bakım göstergesi olarak deneyimlenebilir.
    • Medikasyon zihinsel kontrol gibi hissedilebilir: Terapistin ilaç önerisi, bazı hastalarda istilacı ya da denetleyici bir müdahale gibi algılanabilir. Bu durum, hastanın bedeninin ve zihninin ilaç yoluyla terapist tarafından kontrol edildiği hissini doğurabilir.
    • “Sanırım terapide başarısız oldum:” Psikoterapi sürecindeki bir hasta için ilaç önerisi, terapinin başarısız olduğu şeklinde yorumlanabilir. Hem terapist hem de hasta açısından bu durum, terapiye dair bir vazgeçiş ya da “bu terapi bana yaramıyor” biçiminde algılanabilir.

    Benzer şekilde, terapist açısından da bir hastayla ilaç konusunu konuşma veya ilaç önerme kararı, çeşitli psikolojik anlamlar taşıyabilir.
    İşte bazı örnekler:

    • “Bir terapist olarak başarısız oldum:” Terapist için ilaç önermek, bazen hastayı terapiyle “iyileştirememe” anlamına gelebilir ve başarısızlık hissi yaratabilir.
    • Çare/rahatlama olarak medikasyon: Öte yandan, terapist hastanın belirtilerini azaltabilecek bir şey önerebildiği için rahatlama ya da güçlülük hissi yaşayabilir.
    • Medikasyon önerisi, hastaya yönelik duyguların dışavurumu olabilir: Bu karar, terapistin hastayla ilgili duygularında, tedavi sürecine ya da kendi mesleki yeterliliğine dair algısında yaşanan bir değişimi yansıtabilir.
    • Medikasyon, hastanın ihtiyaçlarını tatmin etme aracı olarak deneyimlenebilir: Terapist, ilaç önerisini hastayı “memnun etmek” ya da “ona kendini iyi hissettirecek özel bir şey vermek” şeklinde algılayabilir.
    • Tıbbi modele geçişin bir simgesi olarak medikasyon: Psikodinamik modelden fenomenolojik (ya da tıbbi) modele geçmek, terapistin kendisini daha “tıbbi” hissetmesine neden olabilir ve bu da terapist-hasta ilişkisinde açık ya da örtük bazı değişiklikler yaratabilir.

    Bu listeler kapsamlı değildir; ilaçla ilgili anlamlar, her bir terapist/hasta ikilisine özgü olacak şekilde karmaşık ve tekil bir yapı sergiler. Hedef, tıbbi “bilgi edinme” ve öneride bulunma ile hastanın ve terapistin duygu ve düşüncelerini psikodinamik olarak keşfetme arasında esnek biçimde geçiş yapabilmektir. Şu örneği ele alalım:

    Bayan B., 35 yaşında, ilk eşiyle boşanma sürecindeyken psikoterapiye başvuran bir kadındır. Başlangıçta yoğun anksiyete semptomları ve uyku güçlüğünden şikâyet etmiş, ancak terapistinin anksiyolitik ilaç önerisini reddetmiştir. Terapi sürecinin ilk ayında odak, Bayan B.’nin yakınlık kurmada yaşadığı güçlükler ve başkalarına aşırı bağımlı hissettiği durumlara karşı duyduğu güvensizlik üzerinde yoğunlaşmıştır. Bununla birlikte, yalnız kaldığında ve talepler karşısında bunaldığında -ki şu anda tam zamanlı işini sürdürürken iki küçük çocuğuna bakması ve boşanma sürecini yönetmesi gibi durumlarda olduğu gibi- şiddetli anksiyete ve panik düzeyine yaklaşan duygular yaşadığı gözlenmiştir. Terapisti, Bayan B.’nin başkalarına güvenmek ile her şeyi tek başına yapmak arasındaki çatışmasını ve her iki durumda da yaşadığı anksiyeteyi fark etmesine yardımcı olmaya başlamıştır. Bayan B., terapinin başlamasından kısa süre sonra bir miktar anksiyetesinin azaldığını bildirmiş olsa da, zaman zaman semptomlarından şikâyet etmeyi sürdürmüştür. Bir seansta, önceki gece endişe nedeniyle uyuyamadığını ve bu nedenle kendini bitkin hissettiğini ifade etmiştir:

    Terapist: Üzgünüm, böyle zorlu bir gece geçirmiş olmanız üzücü. Daha önce başkalarına güvenmenin ya da yardım istemenin sizin için ne kadar zor olduğundan sıkça söz ettik. İlk görüşmemizde anksiyete için ilaç kullanmayı düşünmemizi önermiştim, ancak o zaman istemediğinizi söylemiştiniz. Şimdi bunu, bağımlı hissetmeyle ilgili yaşadığınız bu içsel çatışma bağlamında yeniden değerlendirelim. Anksiyete için ilaç alsaydınız, bu sizin için ne anlama gelirdi, bana biraz anlatabilir misiniz?

    Hasta: Kendimi iyi hissetmek için bir hap almak zorunda olmak istemiyorum. Bunu kendi başıma ya da sizin yardımınızla halledebilmeliyim. Bu, ilaç kullanmamı gerektirecek türde bir “akıl hastalığı” değil. Şu anda yaşadığım şey göz önüne alındığında stresli hissetmem gayet anlaşılır.

    Terapist: Yani ilaç almak, bir bakıma önemli bir konuda başarısız olduğunuz anlamına gelebilir; kendi başınızın çaresine bakmakta ya da hayatınızdaki stresi yönetmekte yetersiz kaldığınız… Aynı zamanda, benim sizi konuşarak iyileştirmeye çalışmamın işe yaramadığı -yani benim de başarısız olduğum- anlamına gelebilir. Ya da bu durum, sizde daha ciddi bir şey olduğu, bir “ruhsal hastalık” olduğu anlamına da gelebilir.

    Hasta: Evet, sanırım gerçekten böyle hissediyorum. Siz böyle söyleyince kulağa biraz abartılı da geliyor tabii -insanı kısa vadede daha iyi hissettirecek bir şeyi hiç düşünmemek. Ama ya ilaca bağımlı hale gelirsem? Bundan korkuyorum.

    Terapist: “Bağımlılık” kelimesi birçok farklı şekilde kullanılabiliyor. Sizin madde kötüye kullanımıyla ilgili bir geçmişiniz yok ve benim düşündüğüm ilaç, fiziksel bir bağımlılık oluşturma ihtimali düşük olan bir ilaç. Ama bana “bağımlı olmak” derken tam olarak neyi kastettiğinizi anlatır mısınız?

    Hasta: Sanırım, ilacı kullanınca kendimi daha iyi hissedersem bir daha bırakmak istememekten korkuyorum. Ya da bırakırsam, tekrar kötü hissetmekten. Bir şeye bu kadar bağımlı hissetmek istemiyorum.

    Terapist: Bu, sizin başkalarına güvenmekle ilgili söylediklerinize çok benziyor gibi geliyor.

    Bu örnekte terapistin odak noktası, Bayan B.’nin ilaca yönelik tutumunun arkasındaki anlamları açığa çıkarmaktır. Ancak aynı zamanda, Bayan B.’nin bağımlılık konusundaki sorusunu doğrudan yanıtlar ve ilaçla ilgili kısa bir bilgi verir; ardından da duygusal keşfe geri döner.

    Birleşik tedavi mi bölünmüş tedavi mi?

    Psikodinamik psikoterapi gören bir hasta aynı zamanda psikotrop ilaç kullanıyorsa, bazen bu ilacı terapist reçete eder (birleşik tedavi (combined treatment)) ve bazen de ilaç, ayrı bir psikofarmakolog tarafından reçete edilir (bölünmüş tedavi (split treatment)).

    Ayrı bir psikofarmakoloğun sürece dâhil olmasının nedenleri şunlar olabilir:

    • terapistin psikiyatrist olmaması, ya da
    • terapistin, ilacı ayrı bir uzmanın reçete etmesinin daha uygun olacağına karar vermesi. Bu ikinci durum, özellikle uzmanlık gerektiren durumlarda veya ilaç takibinin terapinin önemli bir bölümünü kapladığı zamanlarda tercih edilebilir.

    Her iki yapılandırmanın da kendine özgü klinik sorunları bulunmaktadır.

    Birleşik tedavi

    Birleşik tedavideki temel zorluk, terapistin/farmakoloğun seanslar sırasında her iki tedavi biçimini -hem psikodinamik terapi sürecini

    hem de ilaç kullanımını- dengeli biçimde ele alabilmesidir. Bazen hasta ve terapist, ilacı tedavinin daha az önemli bir parçasıymış gibi göz ardı ederek farkında olmadan bu konuyu konuşmaktan kaçınabilirler. Oysa hastanın ilaca verdiği tepkilerden çok şey öğrenilebilir.

    Örnek

    Bay B., terapiye boşanma süreci sonrasında başvuran 56 yaşında biridir. Tedavisini, aynı zamanda psikiyatrist olan 40 yaşındaki kadın terapist Dr. Y. yürütmektedir. Başvuru sırasında Bay B.’de majör depresyon belirtileri belirgindi ve Dr. Y. bir antidepresan reçete etti. Semptomlar altı hafta içinde düzeldi ve Dr. Y. artık ilaçla ilgili sorular sormamaya başladı. Birkaç ay içinde Bay B. flört etmeye başladı, ancak fiziksel bir ilişkiye yönelik herhangi bir ilgi göstermedi. Dr. Y., özellikle bu durumun eski eşine yönelik öfkeyle ilişkili olup olmadığını düşünerek Bay B.’ye bu konuda sorular yöneltti. Bay B., yeni başlayan erektil disfonksiyon nedeniyle bir üroloğa gittiğini söyleyince, Dr. Y. bu konuda takip soruları sormayı ihmal ettiğini fark etti. Hem kendisinin hem de hastanın bu konuyu konuşmaktan kaçınıyor olmasının, gelişmekte olan erotik aktarım ile ilişkili olabileceğini düşündü.

    İlaç reçete etmek, terapistin seans yürütme biçimini de etkileyebilir. Örneğin, terapist/farmakolog seanslarda daha yönlendirici olmak, hastaya önerilerde bulunmak veya tavsiyeler vermek durumunda kalabilir. İşte bazı örnek ifadeler:

    Şu anda yaşadığınız depresif ruh halinin yaşam koşullarınızla ilişkili olduğunu düşünüyorsunuz, ki bu anlaşılır bir durum. Ancak yaşadığınız belirtiler birkaç haftadır devam ediyor ve size ciddi bir sıkıntı veriyor. Bu noktada ilaç kullanımı, kısa sürede kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olabilir.

    İlacın yardımcı olabileceği konusunda hemfikir olduğumuza göre ve siz de ilacı denemek istediğinizi belirttiğinize göre, şimdi size çeşitli ilaç seçeneklerini ve her birinin artılarını ve eksilerini açıklayayım.

    Biraz önce size epey bilgi verdim. Aklınıza takılan sorular var mı?

    İlaç reçete etmek, terapistin hastanın dikkatini belirli detaylara yönlendirmesini de gerektirebilir. Bu detaylar arasında belirtiler, yan etkiler, terapötik etkiler, doz ayarlamaları ve reçete yenilemeleri gibi unsurlar yer alır. Bu tür yönlendirmelerin özellikle önemli olduğu bazı noktalar şunlardır:

    • ilaç konusunun ilk kez gündeme getirildiği zaman
    • ilk reçetenin yazıldığı seans
    • reçete sonrası yapılan ilk görüşme
    • iyileştirici etkinin ilk kez gözlendiği ya da bildirildiği zaman
    • doz değiştirildiğinde, reçete yenilendiğinde ya da ilaç protokolünde değişiklik yapıldığında

    Terapist seansa belirtiler ya da ilaç kullanımıyla ilgili sorularla başlayabileceği gibi, bu konunun hasta tarafından gündeme getirilmesini de bekleyebilir. Ancak aşağıdaki örnekte olduğu gibi, terapist/farmakolog ilaca dair konuşmayı seansın kenarına itilmiş bir konu haline getirebilir:

    Terapist: Bugünlük süremiz doldu. Bu arada, antidepresanınız için reçete yenilemesine ihtiyacınız var mı?

    Bu tür bir yaklaşım, ilaca dair pratik ya da psikodinamik meselelerin yeterince tartışılmasını engeller ve hastaya terapistin bu konuya özel bir ilgi duymadığı mesajını verebilir. Oysa terapist/farmakolog, ilaç konusunun seansın ana teması olmasa bile, tedavi sürecini nasıl etkiliyor olabileceği konusunda her zaman farkındalık içinde olmalıdır.

    Bölünmüş tedavi

    Bölünmüş tedavi modelinin kendine özgü zorlukları vardır. Bu durumda hasta artık belirtilerini iki farklı uzmana anlatmaktadır. Bu nedenle terapist ile psikofarmakologun yakın bir iş birliği içinde çalışarak bilgi paylaşımı yapmaları gerekir. Bazen hasta bazı konuları yalnızca bu iki uzmandan biriyle konuşmayı tercih edebilir; böyle bir durumda da etkin bir bakım süreci için güçlü iletişim şarttır. Yine de, hastanın bu duruma verdiği tepki biçimi, her zaman terapötik olarak anlamlı bir içgörü kaynağı olabilir.

    Örnek

    Bayan C., 25 yaşında biridir ve Dr. X. (35 yaşında, kadın bir klinik psikolog) ile terapi sürecindedir. Aynı zamanda ilaçlarını yazan 55 yaşında bir erkek psikofarmakologla da görüşmektedir. Bir süre sonra depresyon belirtileri göstermeye başlar; ancak bu belirtileri yalnızca psikofarmakologla paylaşır. Psikofarmakolog, durumu Dr. X.’e bildirir. Dr. X., bir sonraki seansta bu bilgiyi hastayla paylaşır. Süreç içerisinde, Bayan C.’nin terapistine karşı duyduğu rekabet duyguları nedeniyle, bu durumu bir “zayıflık” olarak gördüğü ve bu yüzden paylaşmadığı anlaşılır. Bu konunun konuşulması, terapötik sürecin yeni bir keşif alanına açılmasına vesile olur.

    Hem terapist hem de psikofarmakolog olup olmamanıza bakılmaksızın, her bir hastanıza optimum ve bireyselleştirilmiş bir tedavi sunabilmek için, hem fenomenolojik/farmakolojik hem de psikodinamik modelleri kullanmayı öğrenmeniz büyük önem taşır.

  • Psikodinamik Psikoterapi (Kitap)

    Bu sayfada Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual‘in [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel] bölümlerinin çevirilerinin linkleri yer almaktadır.

    Kitabın bölümleri

    BİRİNCİ KISIM: Psikodinamik Psikoterapi Nedir?

    Hareket Halindeki Bir Zihin İçin Tedavi

    Psikodinamik Psikoterapi Nasıl Çalışır?

    İKİNCİ KISIM: Değerlendirme

    Güvenli Bir Yer Oluşturma ve Değerlendirmeye Başlama

    Ego İşlevinin Değerlendirilmesi

    Formülasyon: Problem → Kişi → Hedefler → Kaynaklar modeli

    Psikodinamik Psikoterapi İçin Endikasyonlar

    ÜÇÜNCÜ KISIM: Tedaviye Başlama

    Bilgilendirilmiş Onam ve Hedef Belirleme

    Çerçevenin Belirlenmesi ve Sınırların Oluşturulması

    Terapötik Bir İttifak Geliştirme

    10 Terapötik Tarafsızlık

    11 Bir Psikoterapi Seansını Yürütme: Süre ve Sıklıkla İlgili Kararlar

    12 Hastalarımızın Bize Karşı Duyguları ve Bizim Onlara Karşı Duygularımız

    13 Empatik Dinleme

    14 Anlam Arama

    15 Medikasyon ve Terapi

    DÖRDÜNCÜ KISIM: Dinle/Düşün/Müdahale Et

    16 Dinlemeyi Öğrenme

    17 Düşünmeyi Öğrenme

    18 Müdahale Etmeyi Öğrenme

    BEŞİNCİ KISIM: Bir Psikodinamik Psikoterapiyi Yürütme: Teknik

    19 Duygulanım

    20 Serbest Çağrışım ve Direnç

    21 Aktarım

    22 Karşıaktarım

    23 Bilinçdışı Çatışma ve Savunma

    24 Rüyalar

    Beşinci Kısım için aktiviteyi gözden geçirin -terapide bir anın anlaşılması

    ALTINCI KISIM: Terapötik Hedeflere Ulaşma

    25 Benlik Algılarını ve Benlik Saygısını Düzenleme Yeteneğini Geliştirme

    26 Başkalarıyla İlişkileri Geliştirme

    27 Karakteristik Adaptasyon Yöntemlerini Geliştirme

    28 Diğer Ego İşlevlerini Geliştirme

    YEDİNCİ KISIM: Çalışma ve Sonlandırma

    29 Derinlemesine Çalışma

    30 Sonlandırma

    31 Öğrenmeye Devam Etme

    Önerilen Kaynaklar

    Dizin

    Giriş

    “Neden iyi bir ilişkim yok?”
    “Neden etrafımdakilerle sürekli kavga ediyorum?”
    “Neden çocuklarıma daha fazla sabredemiyorum?”
    “Neden kendimi iyi hissedemiyorum?”

    Kendimizi iyi hissetmek, başkalarıyla sevgi dolu ilişkiler kurmak ve tatmin edici işler yapmak… Bunlar çoğumuzun hedefleridir. Hepimizin, söz konusu hedeflere ulaşmak için bize rehberlik eden belirli örüntüleri [pattern] vardır. Yetişkinliğimizde, örüntülerimiz oldukça sabitleşmiş olur ve onları değiştirmek o kadar da kolay olmayabilir. Bu örüntülerin alışılmış doğası, suyun bir tepeden aşağı akmasına benzer -bir süre sonra belirli bir kanal (su yolu) oluşur ve su her zaman o kanaldan aşağı akar. Suyun yolunu değiştirmek, başka bir kanaldan akmasını sağlamak için çok çalışmanız gerekir. İnsan için de durum aynıdır: Belli bir yaştan sonra düşünce ve davranış şeklimiz konusunda oldukça tutarlı oluyoruz. Ancak birçok insanın, kendileri hakkında düşünme ve başkalarıyla ilişki kurma yöntemleri, tutarlı olsa da uyumsuzdur [maladaptive]; onları değiştirmek için de bir yönteme [way] ihtiyaçları vardır.

    İnsanlar çoğunlukla, değişmek istemelerine [want] rağmen, neyi [what] değiştirmek istediklerini bilmiyorlar. Çünkü alışılagelmiş örüntüler çoğu zaman, farkında olunmayan arzular, düşünceler, korkular ve çatışmalar tarafından motive edilir. Örneğin, asla kendini savunmayan ve nedenini bilmeyen -ama içten içe cezalandırılmayı hak ettiğini düşünen- ya da, yalnız olan ve başkalarından kaçmasına neden olan şeyin aslında reddedilme korkusu olduğunu düşünemeyen birini ele alalım. Bu insanlar için, derinlere yerleşmiş düşünceleri ve korkuları hakkında bilgi edinmek çok güçlü bir etki yaratabilir. Kendine güvenmeyen bir kadın, kendi kendini sabote etmenin yaşam boyu süren bir kendini cezalandırma biçimi olduğunu anlayabilir; yalnız bir erkek, başkalarına olan ihtiyacını inkar ederek kendini yalnızlaştırdığını anlamaya başlayabilir. Bu şekilde insanlar, yeni davranış kalıpları [patterns of behavior] geliştirmeye ve hayatlarını değiştirmeye başlayabilirler.

    Buraya kadar söylediklerim, psikodinamik psikoterapinin ne ile ilgili olduğunu gösteriyor. O, insanlara, yaşam kalitelerini yükseltmek için, yeni düşünme ve davranma yöntemleri yaratma şansı sunar. Psikoterapiyi, gelişimi yeniden etkinleştirme süreci olarak düşünebiliriz. Psikodinamik psikoterapinin bu yaklaşımıyla ilgili heyecan verici olan şeylerden biri, nöral bilimdeki gelişmelerle uyumlu olmasıdır.1-4 Örneğin, bütün öğrenmelerin nöral devrelerdeki değişimlerle ilişkili olduğunu varsayıyoruz -bu nedenle yetişkin beyinleri her zaman değişebilir. Eric Kandel’in sözleriyle şunu diyebiliriz: Psikoterapi işe yaradığında, sadece sinapslarda değil ama gene de sinapslarda, beyin fonksiyonlarını etkileyerek çalışır.5 Yeni gelişim – yeni bağlantılar – yeni örüntüler [new growth – new connections – new patterns].

    Söz konusu yaklaşıma göre, her ortam bu yeni büyüme için uygun değildir. Bunun için, kişinin kendini yeterince güvende hissedeceği, belirli koşullara ihtiyacımız vardır. Alışkanlık haline gelen herhangi bir şeyi değiştirmek için çalışacaksanız, bir koç, öğretmen veya ebeveyne ihtiyacınız olabilir. Psikodinamik psikoterapide o kişi terapisttir. Değişim, yalnızca, insanlar kendileri hakkında yeni şeyler öğrendikleri için değil bu yeni ilişki bağlamında yeni düşünme ve davranma yollarını deneyecek kadar güvende hissettikleri için de gerçekleşir.

    Bu kılavuz/manuel size psikodinamik psikoterapi yapmayı öğretecektir. İlk olarak psikiyatri asistanlarına eğitim vermek için bir müfredat olarak geliştirildiğinden, birkaç yıldır sınıflarda test edilmektedir. Basit bir dil ve özenle açıklamalı örnekler kullanarak sizi, değerlendirmeden sonlandırmaya sistematik olarak götürecektir. Psikodinamik psikoterapi, terapistin dikkatli ve incelikli bir şekilde kapsamlı bir değerlendirme yapmasını, terapötik bir çerçeve oluşturmasını, hastayla belirli şekillerde etkileşim kurmasını ve terapötik stratejiler hakkında seçimler yapmasını gerektiren spesifik bir terapi türüdür. Bu kitapta yolculuk ederken, tüm bu temel becerileri öğreneceksiniz. İşte temel yol haritası:

    Birinci Kısım (Psikodinamik Psikoterapi Nedir?) size psikodinamik psikoterapiyi ve onun işe yaradığını varsaydığımız yollarından bazılarını tanıtacaktır.

    İkinci Kısım (Değerlendirme), ego işlevi ve savunmalarının değerlendirilmesi de dahil olmak üzere hastaları psikodinamik psikoterapi için nasıl değerlendireceğinizi öğretecektir.

    Üçüncü Kısımda (Tedaviye Başlamak), terapötik ittifakı güçlendirmek, çerçeveyi belirlemek ve hedefler belirlemek dahil olmak üzere tedaviye başlamak için temel bilgileri öğreneceksiniz.

    Dördüncü Kısım (Dinleme/Refleksiyon/Müdahale) size hastaları dinlemenin, duyduklarınız üzerinde düşünmenin ve nasıl ve ne söyleyeceğiniz konusunda seçimler yapmanın sistematik bir yolunu öğretecektir.

    Beşinci Kısım (Bir Psikodinamik Psikoterapi Yürütmek: Teknik), dinleme/refleksiyon/müdahale etme yöntemini psikodinamik tekniğin temel öğelerine –duygulanım, direnç, aktarım, karşıaktarım, bilinçdışı fantezi, çatışma ve rüyalar– uygulamayı öğretecektir. O zamana kadar terapötik hedeflere ulaşmak için bu yöntemleri kullanmaya hazır olacaksınız.

    Altıncı Kısımda (Terapötik Hedeflere Ulaşmak) bu tekniklerin benlik saygısı, başkalarıyla ilişkiler, karakteristik uyum sağlama yolları ve diğer ego işlevleriyle ilgili sorunları ele almak için nasıl kullanıldığını göreceksiniz.

    Son olarak, Yedinci Kısım (Derinlemesine Çalışma ve Sonlandırma), tekniğimizin zaman içinde nasıl değiştiğini ele alarak sizi tedavinin sonuna götürecektir.

    Öğrenme aktif olduğunda en iyisidir –ve böylece birçok bölümün sonuna önerilen etkinlikleri ekledik. Bunlar, bu kitapta öğreneceğiniz beceri ve teknikleri denemenizi sağlamak için tasarlanmıştır. Tek başına, bir partnerle veya bir sınıf etkinliğinin parçası olarak yapılabilirler. “Yorumlar”, refleksiyona ve tartışmaya rehberlik etmesi için dahil edilmiştir; kesin veya “doğru” cevaplar olmaları amaçlanmamıştır.

    Jargon kullanımıyla ilgili birçok kasıtlı seçim yaptık. Örneğin, “aktarım” ve “direnç” gibi terimleri Beşinci Kısımda resmen tanıtana kadar kapsamlı bir şekilde kullanmıyoruz, çünkü terimlerimizi dikkatli bir şekilde tanımlamak istiyoruz ve bu tedavi hakkında bilgi edinmeye başlarken, mümkün olduğunca açık düşünmenizi istiyoruz. Hepimizin bu kavramlar hakkında yerleşmiş fikirleri var ve mümkün olduğu kadar önceden sahip olunan kavramların etkisini azaltmaya çalışıyoruz. Ayrıca nesne ilişkileri kuramı ve kendilik psikolojisi gibi belirli psikodinamik psikoterapi kuramsal ekollerini tartışmaktan bilinçli olarak kaçınmaya karar verdik. Yine bu karar, psikodinamik psikoterapi tekniğini mümkün olan en ekümenik/evrensel [ecumenical] şekilde öğretme niyetimizi yansıtmaktadır.

    O halde en baştan başlayalım -Birinci Kısım ve “Psikodinamik Psikoterapi Nedir?”

    Birinci Kısım: Psikodinamik Psikoterapi Nedir?

    İkinci Kısım: Değerlendirme

    Giriş

    Temel kavramlar

    Psikodinamik psikoterapinin dört temel aşaması vardır:

    • değerlendirme (evaluation)
    • indüksiyon (başlangıç) [[induction [beginning]]
    • orta aşama (tedavinin ana çalışma süresi) [midphase [main work time of the therapy]]
    • sonlandırma (bitiş) [termination [ending]]

    Psikodinamik psikoterapinin değerlendirme aşamasının iki ana hedefi vardır:

    • Vakayı formüle etmek ve öneride bulunmak için hasta hakkında bilgi toplamak
    • Hastayla bağlantı kurmak ve tedavinin gidişatını ayarlamak

    Psikodinamik psikoterapinin dört temel aşaması vardır:

    AşamaAmaçlar
    DeğerlendirmeDeğerlendirme yapmayı içerir.
    Tedaviye başlamaTedaviyi oluşturmayı, hastayla ittifak kurmayı, hedefler belirlemeyi ve hastanın terapiyi kullanmayı öğrenmesine yardım etmeyi içerir.
    Orta aşamaTedavinin ana çalışma süresi: hasta ve terapist, terapötik hedeflere ulaşmak için birlikte iyi çalışıyor.
    SonlandırmaTedaviyi sonlandırma: hedefleri pekiştirmeyi, tedaviyi gözden geçirmeyi, değişimin gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesini ve gelecekteki değişim olasılığını, gerekirse gelecekteki tedaviyi planlamayı ve vedalaşmayı içerir.

    Bu kılavuzda, tedavinin tüm aşamalarını gözden geçireceğiz. Bu kısımda değerlendirme aşaması [evaluation phase] ile başlayacağız.

    Hastalarımıza en iyi şekilde yardımcı olabilmek için, onları yardıma götüren sorunları ve zihinlerinin karakteristik olarak çalışma şeklini olabildiğince çok anlamamız gerekir. Bu, değerlendirme aşamasının görevidir.

    3. Bölüm, hastalarınızı özgürce ve açık bir şekilde konuşmaya teşvik etmek için tasarlanmış rahatlık ve duygusal güvenlik koşulları yaratırken tam bir öykü almayı öğretecektir.

    4. Bölüm, özellikle savunma mekanizmaları da dahil olmak üzere ego işlevlerinin değerlendirilmesine odaklanmaktadır.

    5. Bölüm‘de, psikodinamik psikoterapi için belirli hedefleri formüle etmenize yardımcı olacak, klinik veriler hakkında düşünmenin ve düzenlemenin özel bir yolunu –Problem → Kişi → Hedefler → Kaynaklar modeli– açıklayacağız.

    Son olarak, Bölüm 6, bu tür bir tedaviden en çok kimin yararlanacağı konusunda net bir fikir edinebilmeniz için psikodinamik psikoterapinin genel endikasyonlarını açıklamaktadır.

    Üçüncü Kısım: Tedaviye Başlama

    Temel kavramlar

    Psikodinamik psikoterapinin başlangıcına indüksiyon aşaması [induction phase] da denir. Bu aşamanın önemli hedefleri şunlardır:

    • bilgilendirilmiş onam [informed consent] almak için tedavi önerilerini ve alternatiflerini tartışmak
    • tedavi için hedefler [goal] belirlemek
    • çerçeveyi [frame] düzenleme
    • sınırların [boundary] belirlenmesi
    • terapötik bir ittifak [therapeutic alliance] geliştirmek

    Bu aşamada ve tedavi boyunca hastanın terapist hakkındaki duygularına ve terapistin hasta hakkındaki duygularına empatik bir şekilde bakmak ve onları aynı şekilde dinlemek, hastayı anlamak için önemli araçlardır.

    Psikodinamik psikoterapinin başlangıcı aynı zamanda farmakoterapiyi de içerebilir.

    Tedavinin başlangıcında ve tedavi boyunca iki tedavinin birlikte nasıl çalıştığını anlamak önemlidir.

    İşleri baştan net bir şekilde ayarlamak

    Hayattaki pek çok şeyde iyi bir başlangıç, projenin geri kalanı için kritik öneme sahiptir. Şunlar hakkında düşünün:

    • bir makale için taslak yazmak
    • bir tarif için en iyi malzemeleri toplamak
    • bir gezi için güzergah planlamak
    • bir binanın temelini kazmak

    Tüm bu durumlarda sağlam bir başlangıç ve iyi bir planlama genellikle başarının anahtarıdır.

    Aynı şey psikodinamik psikoterapiye başlamak için de geçerlidir.

    Terapi için bir çerçeve oluşturmak, hastayla etkileşim kurmak ve hedefler belirlemek tedavinin potansiyel başarısı açısından çok önemlidir. Sonraki bölümlerde psikodinamik psikoterapiye başlamak için gerekli olan faktörleri tartışacağız.

    Dördüncü Kısım: Dinle/Derinlemesine Düşün/Müdahale Et

    Giriş

    Temel kavramlar

    Psikodinamik psikoterapinin temel teknikleri üç kategori altında ele alınabilir:

    • Dinleme (listening)

    • Refleksiyon (reflecting)

    • Müdahale etme (intervening)

    Genelde bunun hakkında düşünmesek de, başka biriyle konuşmak üç aşamalı bir süreci içerir. Karşımızdaki kişinin söylediklerini dinleriz, duyduklarımızı işlemden geçiririz ve kişiye karşılık veririz.

    İdeal olarak, bir sosyal ilişkide insanlar birbirlerini oldukça dengeli bir şekilde dinler ve yanıtlar. Ancak terapötik ilişki, çoğu sosyal ilişkiden farklı olarak orantısızdır. Sonuç olarak, bir psikodinamik psikoterapideki düzen, odak noktasının yalnızca hastanın getirdiği problemler üzerinde olmasıdır. Hasta terapisti dinlese de, terapistin söylemesi gereken genellikle kendisi hakkında değil, hasta hakkındadır. Bu nedenle, psikoterapistler kendilerini yeni bir şekilde dinlemek ve yanıt vermek için eğitmelidirler.

    Bu kılavuzda size üç temel adımı kullanarak psikodinamik psikoterapinin temel tekniklerini öğreteceğiz: Dinleme, refleksiyon ve müdahale.

    Dinleme, verileri topladığımız adımdır; refleksiyon, bu verileri işlediğimiz ve ne zaman ve nasıl müdahale edeceğimize karar verdiğimiz adımdır; müdahale ise, bilinçdışı materyali ortaya çıkarmak veya zayıflamış ego işlevini desteklemek için hastayla sözlü olarak etkileşime girdiğimiz adımdır.

    Beşinci Kısım: Bir Psikodinamik Psikoterapiyi Yürütme: Teknik

    Giriş: Genel terapötik stratejiler

    Temel kavramlar

    Hastalarımız psikodinamik psikoterapide konuşurken birçok şey duyarız.
    Bazı önemli unsurları dinlemek hastalarımızı anlamamıza şu amaçlarla yardımcı olur:

    • bilinçdışı materyali açığa çıkarmak
    • zayıflamış ego işlevlerini desteklemek

    Bu önemli unsurlar şunları içerir:

    • duygulanım [affect]
    • direnç [resistance]
    • aktarım [transference]
    • karşıaktarım [countertransference]
    • bilinçdışı fantezi, çatışma, savunma [unconscious fantasy, conflict, defense]
    • rüyalar [dreams]

    Tüm psikodinamik psikoterapiler hem açığa çıkarma [uncovering] hem de destekleme [supporting] tekniklerini kullanır. Baskın olan mod ne olursa olsun, terapist hastanın ihtiyacına göre bir moddan diğerine esnek bir şekilde geçmeye hazırlıklı olmalıdır.

    Terapide kendini güvende hissetmek ve anlaşılabilmek için tüm hastaların biraz desteğe ihtiyacı vardır.

    Önemli unsurları dinlemek

    Herhangi bir psikoterapi seansında ortaya çıkan birçok tema vardır. 16. Bölüm‘de tartıştığımız gibi, seansın başında ambiyant dinlemeyi [ambient listening] kullanırız ve hastanın çağrışım akışıyla dikkatimizin konudan konuya çekilmesini sağlarız. Ancak filtrelemeye ve odaklanmaya başladıkça odaklandığımız bazı unsurlar var. Bunlar, hastaların duygulanımlarını, tedaviye karşı çalışma şekillerini (direnç), bizimle ilgili duygularını (aktarım), fantezilerini, çatışmalarını ve rüyalarını içerir. Ayrıca hastayla ilgili kendi duygularımızı da dikkatle dinleriz (karşı aktarım). Bu unsurlar özellikle hastayı bilinçdışı materyale doğru yönlendirmede ve bizi egonun zayıf olduğu alanlara yönlendirmede faydalıdır. Kitabın bu kısmındaki her bölümde bu temel unsurlardan biri tartışılacaktır. Bir psikoterapi seansı yürüttüğünüzde, o seanstaki baskın duygulanımı, direnci, aktarımı, karşı aktarımı, bilinçdışı fantezileri, çatışmaları ve savunmaları adlandırabilmelisiniz. Bu kısmın sonundaki gözden geçirme etkinliği bunu uygulamanıza olanak sağlayacaktır.

    İlk değerlendirme sırasında hastanın güçlü yönleri, sorunları ve ihtiyaçları hakkında edindiğiniz bilgilere dayanarak, artık hastanıza en iyi şekilde yardımcı olacak temel yaklaşımın hangisi olduğuna karar verebilirsiniz:

    • bilinçdışı materyalin açığa çıkarılması ve/veya
    • destek sağlama

    Tekniğin bir karışımını kullanmak

    Bu da tedavinin başlangıcında kullanacağınız baskın [predominant] teknikleri (açığa çıkarma veya destekleme) tanımlar. Ancak günlük klinik pratiğin gerçeği, psikodinamik terapistlerin tipik olarak hastanın o andaki özel ihtiyaçları ve yeteneklerine uygun destekleyici ve açığa çıkarıcı tekniklerin bir karışımını kullanmasıdır. Belirli bir “karışım [mix]” hastadan hastaya ve bazen aynı hastada andan ana değişir. Bununla ilgili seçimleriniz, hastanın duygusal ve zihinsel işleyişinin hangi yönlerinin “desteğe” ihtiyaç duyduğu ve hastanın bilinçdışı materyal hakkında öğrenmeye ne kadar tahammül edebildiği konusundaki anlayışınız tarafından yönlendirilir. Eğer ağırlıklı olarak açığa çıkarıcı bir yaklaşım seçtiyseniz yine destekleyici müdahaleleri kullanabilirsiniz, eğer ağırlıklı olarak destekleyici bir yaklaşım seçtiyseniz yine açığa çıkarıcı müdahalelerde bulunabilirsiniz.

    Tüm hastaların biraz desteğe ihtiyacı var

    Ancak tüm [all] hastaların biraz desteğe ihtiyacı olduğunu unutmayın. Daha sağlıklı hastalar genellikle tüm psikodinamik psikoterapide örtülü olarak mevcut olan destekten (yargılayıcı olmayan bir atmosferde duyulma ve anlaşılma hissi) başka bir şeye ihtiyaç duymazlar. Bazı hastalar, terapötik ilişkide kendilerini güvende hissetmelerine yardımcı olmak için tedavinin başlangıcında daha fazla desteğe ihtiyaç duyabilirler. Bazıları ise terapinin ilerleyen dönemlerinde bir kriz ortaya çıktığında daha fazla desteğe ihtiyaç duyabilirler. Son olarak, bazı hastaların tedavi boyunca sürekli desteğe ihtiyacı olabilir.

    Bu çerçeveyle psikodinamik bir psikoterapi seansındaki ana temaları dinlemeye, derinlemesine düşünmeye ve bunlara müdahale etmeye geçelim.

    Beşinci Kısım için gözden geçirme etkinliği – terapideki bir anı anlama

    Bu noktaya geldiğinizde çok şey öğrenmiş oldunuz -bir hastayı nasıl değerlendireceğinizi; nasıl dinleyeceğinizi, düşüneceğinizi ve müdahalede bulunacağınızı; ve terapide ortaya çıkan farklı hatlarla nasıl çalışacağınızı. Bu süreçte, bu kitapta öğretilen yeni becerileri uygulamanıza yardımcı olacak bazı alıştırmalar yaptınız. Pek çok açıdan, tümü hastalarınızla olan anbean etkileşimleri analiz edebilme becerisinde birleşmektedir. O anda olup biten her şeyin farkında olmak, psikodinamik psikoterapiyi başarılı bir şekilde yürütebilmek için kritik önemdedir. Hasta(ları)nız ile geçirdiğiniz herhangi bir anda şunları tanımlayabilmelisiniz:

    • ne duyduğunuz
    • duyduklarınız üzerine nasıl düşündüğünüz
    • nasıl ve neden o şekilde müdahale etmeye karar verdiğiniz

    Şunları da belirleyebilmelisiniz:

    1. baskın duygulanım
    2. baskın direnç
    3. baskın aktarım
    4. baskın karşıaktarım
    5. baskın bilinçdışı fantezi
    6. baskın teknik modunuz

    Bunu yapabiliyorsanız, psikodinamik bir psikoterapist olma yolunda ilerliyorsunuz demektir. Aşağıdaki bir psikoterapiden alıntıda yer alan yukarıdaki unsurları (#1–6) belirleyip belirleyemeyeceğinize bakın:

    Bay B, 35 yaşında, evli, Afrika kökenli Amerikalı bir avukattır ve üç yıldır beyaz, kadın bir terapistle haftada iki kez psikoterapiye devam etmektedir. Geçen Çarşamba günü saat 17.45’teki seansına, aslında gelmek istemediğini ama nedenini bilmediğini söyleyerek gelmiştir. Genellikle seanslara gelmeyi dört gözle beklediğini, fakat bugün neredeyse arayıp iptal edeceğini belirtmiştir. Ardından konuyu değiştirerek son davasını büyük bir ayrıntıyla anlatmaya başlamıştır.

    Hasta konuşurken, terapist davanın ayrıntılarından çok sıkıldığını ve zihninin dağılmaya başladığını fark etti. Bu hasta genellikle oldukça ilgi çekici olduğundan, terapist bunun nedenini merak etti ve muhtemelen hastanın tedaviye ilişkin duygularından daha fazla söz etmeye direndiğini düşündü. Bu dirençle yüzleştirmeye karar verdi ve şöyle dedi: “Seansa gelmek istemediğinizi söylediniz, sonra da davadan söz etmeye geçtiniz.” Hasta ise şu yanıtı verdi: “Dava aklımda. Çalıştığım ortak bana çok fazla yükleniyor. Geceleri ve hafta sonları da oradayım. Hatta bu akşam seans bittikten sonra bile geri dönmek zorundayım.” Terapist, hemen hastaya daha geç bir seans sunabilmiş olması gerektiğini düşünür gibi oldu, kendini kötü hissetti; oysa hastanın girdiği seans onun için günün son seansıydı. Neden kendini bu kadar kötü hissettiğini merak etti. Hastanın seansa gelmek istememesiyle çalıştığı ortak arasında bir aktarım bağlantısı olabileceğini düşündü -ancak bunun tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Bunun üzerine, hastanın bir sonraki söyleyeceklerini beklemeye karar verdi.

    Hasta kısa bir duraksamadan sonra şöyle dedi: “Bu davada beni deli eden şey, dava üzerinde çalışan iki kişi -iki ortak- olmamız. Ben araştırma için canımı dişime takıyorum ama diğer adamın duruşmada ikinci sandalyeyi alacağını [duruşmada baş avukata yardımcı olacak, ikinci en önemli pozisyona atanacağını] düşünüyorum. Bu adil değil. Sanırım bu, onun beyaz olmasından kaynaklanıyor olabilir.” Bunu söyler söylemez, terapist yeniden kendini kötü hissetti -bu, onun beyaz olmasından mıydı, diye merak etti. Hastanın söylediklerinin doğru olup olmadığını düşündü ve doğrudan empati kurma dürtüsü hissetti. Bunun tam olarak anlayamadığı bir karşıaktarımın sonucu olduğunu fark etti. Kendi beyazlığını yeniden düşündü ve hastanın ortaklara yönelik öfkesinin kendisiyle de ilgili olabileceğini düşündü, her ne kadar nasıl olduğunu bilemese de.

    Terapist, seansın başına geri dönmeye ve hastayı olası bir dirençle yeniden yüzleştirmeye karar verdi; şöyle dedi: “Seans sonrası işe geri dönmeniz gerektiğini söylediniz, ama acaba seansa gelmek istememenizle ilgili aklınıza başka bir şey geliyor mu?” Hasta, “Hayır, sanmıyorum” dedi, “Ama sizin de bu kadar geç çalışmaktan hoşlanmadığınızı düşünüyorum. Uzun saatler çalışıyorsunuz -Pazartesi günleri buraya sabahın erken saatlerinde geliyorum- ve hastaları arka arkaya, ara vermeden görüyorsunuz. Muhtemelen gecenin bu saatinde eve gitmek istiyorsunuzdur.” Terapist bunun ilginç bir dönüş olduğunu düşündü -hasta neden aniden onunla ilgilenmeye başlamıştı? Ve bunun kendi suçluluğuyla ne ilgisi vardı?

    Hasta terapide olup bitenlerle ilgili daha somut şeyler söylemeye başladığından, terapist daha fazla çağrışım istemeyi tercih etti. “Hastaları arka arkaya görmem hakkında ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. Hasta, “Şey,” dedi, “Üniversitedeyken terapistime gidiyordum, onun iki kapısı vardı -birinden girer, diğerinden çıkardınız. Böylece önümde ya da arkamda kimin olduğunu hiç bilmezdim. Onu daha çok seviyordum. Burada ise, içeri girmeden önce ofisten kimin çıktığını her zaman görebiliyorum. Eğer hastaları bu kadar yakın saatlerde almasaydınız, asla bilmezdim.” Ardından terapist, son iki haftadır Bay B.’den önceki seansta yeni bir hastanın başladığını fark etti -Bay B. ile yaşıt, uzun boylu, sarışın, beyaz bir erkekti. İşte hukuk bürosundaki ikinci adama ve terapistin suçluluk uyandıran karşıaktarım duygusuna bağlantı buradaydı. Hasta, terapistin kendisine yakışıklı bir beyaz erkeğe terapi yaptığını göstermesinden öfke duyuyordu.

    Peki bu öfke yüzeye yakın mıydı? Hasta, beyaz adamı tercih eden ortağa duyduğu öfkeyi belli ölçüde kabul edebiliyordu, ancak terapistin çok çalıştığına dair kaygı göstererek ona yönelik öfkesini hafifletmesi gerekiyordu. Terapist, ona yönelik öfkenin hâlâ ele alınamayacak kadar derinde olduğuna karar verdi. Ancak aynı zamanda aktarım hakkında bir şeyler ele alması gerektiğini de biliyordu, çünkü bu neredeyse hastanın seansı atlamasıyla sonuçlanmıştı. Acaba bir yoruma hazır mıydı? Seansın bitmesine sadece 15 dakika kalmıştı -ve hasta bu konu hakkında konuşmaya istekli görünüyordu- bu yüzden denemeye karar verdi. Acaba doğrudan tüm yoruma mı gitmeliydi -yani, hastanın yeni hastayı görmek istemediği için seansa gelmek istemediği yorumuna? Daha yavaş başlamaya karar verdi ve yeni hasta hakkında konuşmaya direnç göstermesiyle yüzleştirdi onu. “Belki ofisten çıkarken gördüğünüz biri hakkında bazı düşünceleriniz vardır,” diye girişimde bulundu. Hasta kısa bir duraksamanın ardından şöyle dedi: “Bekleme odasında nadiren başımı kaldırırım. Kafamı dergiye gömerim. Ama geçen sefer buradayken, bu adam çıkmadan önce tuvalete gitmek için neredeyse üzerime düştü. Başımı kaldırmak zorunda kaldım. Baştan aşağı Brooks Brothers kıyafetli. O tipi bilirim -üniversitede maçlardan sonra bizi bekleyen o kardeşlik kulübü çocukları. Ve senin ofisinde -bu koltukta!” Çok yaklaştığını düşündü terapist ve yorumu yapmaya karar verdi: “Belki bugün gelmek istememenizin nedeni, o hastayı görmek istememeniz olabilir.” Hasta tavana bakarak şöyle dedi: “Benden önce gelen tombul kızı seviyordum. O iyiydi. Ama bu adam. Ve şimdi muhtemelen onu her hafta görmek zorunda kalacağım.” Terapist, hastanın kıskandığını ve kendisinin beyaz kardeşlik kulübü çocuğunu ona tercih ettiğini düşündüğünü anladı; tıpkı ortağın diğer avukatı ona tercih etmesi gibi. Ayrıca, suçluluk duygularının, bu hastaları arka arkaya koyarak duyarsız davranmış olabileceği fikriyle ilgili olduğunu fark etti ve eğer bunu anlarsa, hastanın kendi ırkıyla, kadınlarla, beyaz erkeklerle ve kendisiyle olan ilişkisi hakkında daha fazla şey öğrenebileceğini düşündü. Ancak seans bitmişti -bu, bir sonraki haftaya kalacaktı.

    Yorum

    • Baskın duygulanım – öfke
    • Baskın direnç – seansları aksatma
    • Baskın aktarım – kıskançlık, annesel, erotik
    • Baskın karşıaktarım – suçluluk
    • Baskın bilinçdışı fantezi – “Siyah bir erkek olarak, beyaz erkekler karşısında her zaman geri plana atılacağım.”
    • Baskın teknik mod – açığa çıkarıcı

    Bunu, yürütmekte olduğunuz bir terapiden bir an ile yapıp yapamayacağınıza bakın. Kendi duygularınızı anlamanıza ne kadar izin verirseniz, bunda o kadar iyi olursunuz. Yardıma ihtiyacınız olursa, bunu bir meslektaşınızla, bir süpervizörünüzle ya da hatta kendi terapistinizle tartışın. Bir anı anlayabilirseniz, bunları bir araya getirerek tüm tedaviyi anlamanız mümkündür. Bu konuda ustalaştığınızda, siz ve hastanız onun bilinçdışı düşüncelerini ve duygularını öğrendikçe, bu neredeyse kendiliğinden gerçekleşecektir.

    Altıncı Kısım: Terapötik Hedeflere Ulaşma

    Giriş

    Temel kavramlar

    Psikodinamik psikoterapinin ana hedefleri şunlardır:

    • kendilik algılarının [self-perception] ve öz saygı [self-esteem] düzenlemesinin iyileştirilmesi
    • başkalarıyla ilişkileri geliştirmek
    • dış ve iç uyaranlara uyum sağlama yollarını geliştirmek
    • diğer ego işlevlerinin iyileştirilmesi

    Bu hedeflere ulaşmada hem destekleme hem de açığa çıkarma stratejileri kullanılır.

    Bu kılavuzun önceki bölümlerinde aşağıdakileri nasıl yapacağınızı öğrendiniz:

    • hastaları psikodinamik psikoterapi açısından değerlendirmek
    • tedaviyi oluşturmak
    • hastaları dinlemek, duyduklarınız üzerinde düşünmek ve hem desteklemek hem de açığa çıkarmak için müdahale etmek
    • duygulanım, direnç, aktarım, karşı aktarım, çatışma, fantezi ve rüyalara yanıt vermek için dinlemeyi, refleksiyonu ve müdahale etmeyi kullanmak

    Artık hastaların terapötik hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için bu teknikleri kullanmaya hazırsınız. Bu, terapinin orta aşamasının ana çalışmasıdır. Sonraki dört bölümde ana hatlarını çizdiğimiz teknikleri hastalarla yaptığımız çalışmanın dört ana hedefine uygulayacağız:

    • kendilik algılarının ve öz saygı düzenlemesinin iyileştirilmesi
    • başkalarıyla ilişkileri geliştirmek
    • iç ve dış uyaranlara uyum sağlamanın karakteristik yollarını geliştirmek
    • diğer ego işlevlerinin iyileştirilmesi.

    Yedinci Kısım: Derinlemesine Çalışma ve Sonlandırma

    Giriş

    Temel kavramlar

    Psikodinamik psikoterapinin sonraki aşamaları orta aşama ve sonlandırma aşamasıdır.

    Orta aşamada hasta ve terapist, tedavide tekrar tekrar ortaya çıkan temel sorunları ele alarak kalıcı değişimi kademeli olarak gerçekleştirmek için birlikte çalışırlar. Buna derinlemesine çalışma [working through] denir.

    Psikodinamik psikoterapinin son aşaması olan sonlandırma [termination], tedavinin sonunu işaret eder ve terapistin bu aşamaya uygun özel teknikleri kullanmasını gerektirir.

    Tedavinin başlangıcı nasıl özel teknikler gerektiriyorsa, orta ve son aşamalar da öyle. Orta aşama genellikle en uzun aşamadır ve hasta ile terapistin güçlü bir ittifak içinde olduğu ve birlikte iyi çalıştığı zamandır. Altıncı Bölümde tartıştığımız tüm terapötik hedefleri ele almanın zamanı geldi. Terminasyon, güçlü duyguların, regresyonun, yasın ve pekiştirmenin [consolidation] zamanıdır. Sonraki bölümlerde tekniğinizi nasıl ve ne zaman değiştireceğinize özellikle dikkat ederek bu aşamaları gözden geçireceğiz.

  • Sonlandırma (30.Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 30. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Sonlandırma (termination), psikodinamik psikoterapinin son aşamasıdır.

    Sonlandırma sürecinin temel çalışmaları şunları içerir:

    • tedavinin bitirilmesi
    • hedeflerin pekiştirilmesi
    • tedavi sürecinin gözden geçirilmesi
    • değişimin ve gelecekteki değişim olasılığının gerçekçi biçimde değerlendirilmesi
    • gerekirse gelecekteki tedavi için plan yapılması
    • vedalaşma

    Sonlandırma aşamasının süresi genellikle tedavinin uzunluğu ile orantılıdır.

    Teknik, sonlandırma evresinde değişir; bu değişim, birbirine yaklaşmaya (close up) ve “bitirme”ye (finish) yönelik arzuyu yansıtır.

    Sonlandırma, yoğun aktarım ve karşıaktarım yaşantılarının ortaya çıktığı bir dönem olabilir.

    Yoğun bir deneyimi sonlandırmak her zaman zordur. Üniversiteden mezun olmayı düşünün: Dört yıl süren yoğun bir çalışmanın ardından öğrenciler ve öğretim üyeleri, hem kutlama hem de hüzün, hem ileriye bakma hem de geriye dönüp hatırlama, hem ilerleme hem de gerileme içeren bir tören için bir araya gelirler. Bu gelenek, sürecin kendisinin vazgeçilmez bir parçasıdır ve önemli bir geçiş anını simgelemek üzere tasarlanmıştır. Aynı şey, psikodinamik psikoterapinin sonlanma süreci için de geçerlidir. Aylarca, hatta yıllarca, hafta hafta birlikte çalışan iki kişi -hasta ve terapist- artık sonlandırma aşamasına gelir. Göreceğimiz üzere, bu dönem mezuniyetle birçok ortak özellik taşır ve en az onun kadar belirginleştirilmesi, yani anlamlandırılması gereken bir dönemdir.

    Sonlandırma sürecinin çeşitli yönlerinden söz edeceğiz; bunlar şunları kapsar:

    • Bir psikodinamik psikoterapinin ne zaman sonlandırılacağına ya da sonlandırılıp sonlandırılmayacağına nasıl karar veririz?
    • Sonlandırma evresinde neler olur?
    • Sonlandırma evresinde terapötik teknik nasıl değişir?
    • Bu dönemde görülen tipik aktarım ve karşıaktarım tepkileri nelerdir?

    Psikodinamik psikoterapiyi ne zaman sonlandıracağımıza nasıl karar veririz?

    Psikodinamik psikoterapinin amaçları üzerine düşünmek, tedavinin ne zaman sonlandırılacağına karar vermenin en iyi yoludur [6, 7]. Amaçlar her hasta için farklılık gösterse de, genellikle bazı ortak hedeflerden söz edebiliriz:

    • Daha güçlü ve daha gerçekçi bir benlik ve başkaları algısının geliştirilmesi:
      Bu, özellikle güvenme ve sağlıklı, olgun ilişkiler kurma konusunda önemli sorunları olan hastalarda sıklıkla temel bir terapötik amaçtır. Bu tür hastalarla, süreç boyunca kaçınılmaz olarak yaşanacak hayal kırıklıklarına, empati hatalarına, ayrılıklara ve kopmalara rağmen istikrarlı bir terapötik ittifak kurmak, psikodinamik psikoterapinin merkezi başarısı olabilir.
      Artan özgüven ve benlik duygusu bu sürecin kilit öğeleridir; tıpkı kişinin kendi yeteneklerini ve sınırlılıklarını tutarlı biçimde gerçekçi değerlendirebilmesi gibi.
    • Başkalarıyla ilişkilerde iyileşme: Bu, hem terapi içindeki hem de terapi dışındaki daha sağlıklı ilişkilerde, ayrıca hastanın ilişkilere dair bilinçdışı beklentilerindeki değişimlerde kendini gösterebilir.
    • Daha sağlıklı ve uyumlu savunmalara geçiş: Bu, psikodinamik psikoterapinin en temel hedeflerinden biridir. Örneğin, bir hasta terapiye yüksek bedelli savunma mekanizmalarını kullanarak başlayabilir ve süreç içinde bunları daha olgun, esnek savunmalarla değiştirebilir.
    • İşlevsellikte iyileşme: En önemlisi, hastanın yaşam kalitesinin artması beklenir. Buna belirtilerin azalması kadar, işte ve günlük yaşamda daha iyi işlev gösterme de dahildir. Yaşamın çeşitli yönlerinde -cinsel işlevsellikte iyileşme, yaratıcılığın artması, rahatlama kapasitesinin yükselmesi gibi- gelişmeler görülebilir.
    • Kendi kendini analiz etme ve özdüşünüm kapasitesi: Bu, bir zamanlar sonlandırmaya hazır olmanın olmazsa olmaz koşulu olarak kabul edilirdi. -yani hasta, kendini yorumlayabilir hale geldiğinde ayrılığa hazır sayılırdı. Her ne kadar artık psikodinamik psikoterapide değişimi yalnızca yorum ve içgörü ile sınırlı görmesek de, kendini gözlemleme kapasitesi hâlâ sonlandırmanın yaklaştığına dair bir işaret olabilir.
    • Bağımsız işlevsellik: Özellikle daha kırılgan ve bağımlı hastalar, terapi süresince kazandıkları her şeyin terapistin varlığı olmadan kaybolacağına dair bir fanteziye sahip olabilirler. Bu hastalar, kazançlarını kendi iç kaynaklarına ait olarak kabul etmeye başladıklarında ve bunların terapiye bağlı olmadığını fark ettiklerinde, sonlandırmaya yaklaşmış sayılabilirler.

    Sonlandırma konusunu hem terapist hem de hasta gündeme getirebilir. Hasta bu konuyu açtığında, bu isteğin ardındaki motivasyonu anlamak önemlidir. Tedavinin erken dönemlerinde bu istek bir direnç olabilir -örneğin, çok fazla bağımlılık gelişmeden önce ayrılma arzusu ya da acı veren duyguların açığa çıkmasından kaçınma isteği gibi. Sonlandırma talebinin bir dirençten mi kaynaklandığını, yoksa gerçekten uygun bir zamanda mı gündeme geldiğini anlamak zaman ve deneyim gerektirir; yine de, bu konuda birkaç genel kural yardımcı olabilir:

    • Tedavinin ne kadar ilerlediği: Eğer bu, psikodinamik psikoterapinin yalnızca birkaç haftası ya da ayı içindeyse, bu isteğin bir direnç olma olasılığını göz önünde bulundurun. Bu tür bir terapi genellikle zaman alan bir süreçtir; dolayısıyla, daha yeni başlanmışsa ve hasta şimdiden sonlandırmadan söz ediyorsa, bu isteğin hangi bağlamda ortaya çıktığını anlamaya çalışmak faydalıdır. Bazı hastalar, tedavinin başlangıcında “sağlığa kaçış (flight into health)” denilen bir durumu yaşayabilirler -bu, kısa süreli bir iyilik haliyle tüm sorunlarını çözdüklerini düşünmeleridir. Bu durumda, hastanın iyi hislerini kabul ederken, aynı zamanda bunun keşif ve değişim sürecinin başlangıcı olabileceğini de hatırlatabiliriz. “Uzun süreli tedavi” düşüncesi başta heyecan verici olsa da, bir süre sonra “uzun” kısmı baskın hale gelir ve hasta için bunaltıcı bir hâl alabilir. Bunu, uzun bir yürüyüşün başlangıcındaki heyecanla, altıncı ya da yedinci saatteki yorgunluk arasındaki fark gibi düşünebilirsiniz -bu hayal kırıklığıyla empati kurabilir ve hastaya kalıcı değişimin zaman aldığını hatırlatabilirsiniz. Genellikle amacımız yaşam boyu süregelen davranış örüntülerini değiştirmektir; bu noktada işe yarayabilecek bir yorum şöyle olabilir: “Biliyorsunuz, bu örüntüleri geliştirmek sana 34 yıl aldı -onları bu kadar çabuk değiştirebilmemiz bizi şaşırtırdı.” Yine de unutmamak gerekir ki, bazı hastalar yalnızca birkaç seans içinde aradıkları yardımı alabilirler.
    • Sonlandırma konuşmasının bağlamı nedir? Eğer hasta, acı verici bir konuyu keşfetmeye başladıktan hemen sonra sonlandırmadan söz etmeye başlıyorsa ya da terapi süreci içinde yeni ilişkiler kurup ardından terapiden ayrılmak istiyorsa, bu durumda direnç olasılığını düşünmek gerekir.
    • Hasta terapiden ayrılma isteğinden nasıl bahsediyor? Hastalara sonlandırma hakkındaki düşüncelerini ya da neden bitirmek istediklerini sormak, bu durumda tekniğinizin merkezi bir parçasıdır. Zaman ya da para ile ilgili kaygılar genellikle en azından kısmen gerçektir; ancak bunlar aynı zamanda başka korkuları ve endişeleri gizliyor da olabilir.
    • Hastanın duygulanımı nasıldır? Hasta size kızgın mı? Sizi önemsizleştiriyor mu? Psikodinamik psikoterapi sürecinde sizinle iyi çalışmış hastalar, genellikle sonlandırma konusunda ambivalans yaşarlar -çoğu zaman minnettar, kendi başına denemeye istekli, ama aynı zamanda sizi özleyeceğinden emin olurlar. Eğer bu tür bir duygusal derinlik sezilmiyorsa, o zaman bu dönemin henüz sonlandırma için uygun olmayabileceğini düşünmek gerekir.

    Sizin karşıaktarımınız nedir? Hastaya karşı kızgınlık mı hissediyorsunuz? Onun devam etmek istememesinden dolayı rahatlama mı duyuyorsunuz? İncinmiş hissediyor ya da sürecin yarıda kesildiği izlenimine mi kapılıyorsunuz? Eğer öyleyse, burada yalnızca terapiden ayrılma isteğinden daha fazlası olabilir. Genellikle hasta ile iyi çalışmış bir terapistin duyguları, hastanınkilerle tamamlayıcı bir ilişki içindedir -işler iyi gittiği ve hasta ilerleme kaydettiği için duyulan bir gurur, bununla birlikte yaklaşan bir kayıp duygusunun beklentisi. Bu, ilerleme kaydeden çocuğuyla gurur duyan ama o dönemin keyfini özleyeceğini de bilen bir ebeveyne benzer; ya da eylül ayında üniversiteye gidecek çocuğuyla tatilde olan bir ebeveyne. Eğer hisleriniz bu türden değilse, o zaman hastanın gerçekten sonlandırmaya hazır olup olmadığıyla ilgili başka bir şeylerin devrede olabileceğini düşünmek yerinde olur.

    Bu ayrımları fark etme tekniği, tedavi süreci boyunca zaten kullanmakta olduğunuz teknikle yakından ilişkilidir:

    • Dinleme: Duygulanımı dikkatle dinleyin ve sonlandırma fikriyle ilişkili düşünceler, hisler ve fanteziler hakkında daha fazla bilgi almak için sorular sorun. Hastalar sıklıkla sonlandırmayla ilgili rüyalar görürler ve bu rüyalar oldukça faydalı olabilir. Örneğin, bir şeyden kaçma rüyası ile sevilen akrabalardan gözyaşları içinde vedalaşma rüyası, sonlandırmaya hazır olma konusunda farklı anlamlar taşıyabilir.
    • Refleksiyon: Duyduklarınızı işleyerek yüzeye en yakın olanı ve baskın duygulanımı belirleyin. Duyduklarınızın savunmacı olup olmadığını ve dolayısıyla çalışmayı derinleştirmeye karşı bir dirençle ilişkili bulunup bulunmadığını düşünün.
    • Müdahale etme: Burada dikkatli davranın -hastanın sonlandırma isteğini her zaman ciddiye almak, yalnızca “yorumlamakla” yetinmemek gerekir. Eğer hasta sonunda henüz bitirme zamanının gelmediği konusunda size katılacaksa, ona savunmaya geçmek zorunda kalmadan fikrini değiştirebileceği bir alan bırakın. Eğer sonlandırma isteğinin bir direnç olduğunu düşünüyorsanız, bunu nihayetinde yorumlayacaksınız.

    Bazen hasta, siz onun henüz hazır olmadığını düşündüğünüzden daha erken bir zamanda terapiden ayrılmak isteyebilir. Belki hâlâ etkin bir direnç olduğunu ya da hastanın üzerinde çalışması gereken daha fazla şey bulunduğunu düşünüyorsunuzdur. Bu durumda en uygun yaklaşım, öncelikle sonlandırma isteğini keşfetmek, ardından bu isteğin ardındaki dirençle nazikçe yüzleştirmek ve onu yorumlamaktır.

    Hasta: “Daha ne kadar süre boyunca haftada iki kez buraya gelmem gerekecek? Kendimi çok daha iyi hissediyorum ve sabahları buraya gelmek gerçekten zor.

    Terapist: “Sizin için birçok şeyin değiştiği açık -ama sanırım Maya’yla çıkmaya başladığınızdan beri terapiyi bırakma isteğinizden daha çok bahsetmeye başladınız.” (empatik ifade, yüzleştirme)

    Hasta: “Belki… sanırım onun sizi gördüğümü bilmesini istemiyorum.”

    Burada terapist, hastanın iyi hislerini kabul eder, ancak hastanın terapiyi sonlandırma isteğini, yeni kız arkadaşına terapiye gittiğini söylemenin getirdiği olası utanç duygusuyla ilişkilendirir.

    Bazı durumlarda, tedaviyi bırakma isteği, aslında kişinin insanlara ve ilişkilere dair kökleşmiş beklentilerinin bir ifadesidir. Örneğin, başkalarının kendisini kısıtlayacağını ya da özgür bırakmayacağını düşünen bir hasta, aktarım derinleştikçe terapiden ayrılma isteği duymaya başlayabilir. Bu tür bir hastada bu durum, tedavinin özünü oluşturabilir; dolayısıyla bu dinamiği anlamak ve gerekirse yorumlamak büyük önem taşır. Aşağıdaki örneği ele alalım:

    Hasta: “Burada sıkışıp kalmış gibi hissediyorum -sanki ayrılmak istesem bile siz izin vermeyeceksiniz.”

    Terapist: “İzin vermeyecek miyim?” (yüzleştirme)

    Hasta: “Evet -bu durumda hiçbir kontrolüm yokmuş gibi hissediyorum.”

    Terapist: “Elbette, istediğiniz zaman terapiden ayrılabileceğini biliyorsunuz – ama dikkatimi çeken şey, sevgilinizle de benzer bir his yaşadığınızı söylüyor olmanız.” (empatik ifade ve netleştirme)

    Hasta: “Her şey onun istediği gibi oluyor -birlikte ciddileştiğimizden beri tüm hafta sonunu o planlıyor; peki ya ben bir akşam sadece arkadaşlarımla dışarı çıkmak istersem?”

    Terapist: “Belki benimle de benzer bir his yaşıyorsunuz.” (aktarım yorumu)

    Bu durumda, sonlandırma isteğinin, birine yakın olmanın özerklik kaybı anlamına geleceğine dair karakteristik beklentiyle benzerlik taşıdığı açıktır.

    Hastaya devam etmesi yönünde biraz cesaret vermek kurallara aykırı değildir.
    Eğer hastanın terapiyi bırakmak üzere olduğunu gerçekten düşünüyorsanız ve bunun iyi bir fikir olmadığını hissediyorsanız, ona kalmasının daha doğru olacağını düşündüğünüzü söyleyebilirsiniz. Buradaki amaç, bu tür şeyleri katı bir biçimde söylemekten kaçınmak değil; aksine, bunların aktarımın, karşıaktarımın ya da her ikisinin bir yansıması olabileceğinin bilincinde kalmaktır. Örneğin, terapistler bazen hastalarını terapiden ayrılmamaya ikna etmeye çalışabilirler; çünkü onlara karşı sevgi dolu duygular besliyor olabilirler ya da terapide yeterince iyi bir iş yapamadıkları için suçluluk duyuyor olabilirler. Ayrıca gelir kaybı ya da akademik kredi kaybı gibi gerçek yaşam faktörleri de terapistin karşıaktarımını bu durumda etkileyebilir. Karşıaktarım duygularının, sonlandırmayla ilgili düşüncelerinizi etkileyip etkilemediğine dikkat etmek, durumu en sağlıklı biçimde yönetmenin anahtarıdır.
    Bu konuda aşırı güçlü duygular yaşamak ya da hasta ile bir güç mücadelesine girmek, vakanın bir süpervizör ya da meslektaş ile tartışılması gerektiğine işaret eder.

    Ayrıca, hastaların terapistlerinin terapiden ayrılmak yerine devam etmeleri gerektiğini söylemeleri karşısında hem olumlu hem de olumsuz yönde güçlü tepkiler verebileceklerini hatırlamak da önemlidir. Bu duyguların keşfedilmesi, hastanın aktarımı daha derinlemesine anlamasını sağlayabilir.

    Örnek

    Bay A., hiçbir zaman ebeveynlerinin onun bir şeyleri tamamlayıp tamamlamadığıyla ilgilendiğini hissetmemiş, 42 yaşında bir adamdır. Terapinin ikinci yılında, seanslarda terapiyi sonlandırmak için bastırmaktadır. Aşağıda o dönemden bir kesit yer almaktadır:

    Bay A.: “Bu iş bitti -yeterince değiştim ve hayatımın geri kalanında yapmam gereken çok şey var.”

    Terapist: “Bunun şimdi gündeme gelmesine şaşırdım, çünkü bana öyle geliyor ki sizi buraya getiren meselelerin bazılarına ancak yeni yeni dokunmaya başladık. Bence terapi sizin için şu anda önemli bir noktada ve devam etmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?”

    Bay A.: “Ne fark eder ki? Siz yerime başkasını alırsınız -hatta belki benden daha fazla bile öder.”

    Terapist: “Sanırım, siz de tıpkı ebeveynlerinizde olduğu gibi, benim de sizin devam edip etmemenizle ilgilenmediğimi hissediyorsunuz.”

    Bay A.: “Haklısınız -onlar hiç umursamazdı. Pek çok şeyi yarım bıraktım ve umursamadılar, golf saatlerini bozmadığım sürece.”

    Bay A. tedavide kalmaya karar verir. Altı ay sonraki bir seanstan bir kesit:

    Bay A.: “Dün gece bir rüya gördüm; seansı bitiriyorduk ve siz bana 5 dakika daha kalmamı söylediniz.”

    Terapist: “Bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?”

    Bay A.: “Bu sabah düşündüm ve sizin bana terapide kalmamın önemli olduğunu söylediğiniz o seansı hatırladım. O zaman neredeyse bırakacaktım -tam da yanlış zamanda. Bunu söylediğinize çok şaşırmıştım.”

    Terapist: “Bu size yeni bir durum gibi gelmişti -çünkü ebeveynlerinizin sizin bir şeyleri yarım bırakıp bırakmamanızla ilgisiz olduklarını hep hissetmiştiniz.”

    Bay A.: “Evet -sizin için önemli olduğunu anlamakta bile zorlandım.”

    Bu vakada, Bay A. ile terapistinin onun terapide kalma önerisine verdiği tepkiyi birlikte keşfetme ve anlamlandırma biçimi, aktarımda ve Bay A.’nın başkalarına yönelik beklentilerinde önemli bir değişime yol açmıştır.

    Eğer bu teknikler işe yaramaz ve hasta terapiyi bırakmak isterse, o hâlde -bunun güvenli bir karar olduğunu düşünüyorsanız- bırakmasına izin verin. İki tür sonlanma vardır:

    • İki taraflı sonlandırmalar: Terapist ve hasta, hedeflere ulaşıldığına ve tedavinin bitmeye hazır olduğuna birlikte karar verirler. Süre sınırlı tedavilerde bu karar, tedavinin başlangıcında belirlenir; açık uçlu tedavilerde ise süreç içinde verilerek şekillenir.
    • Tek taraflı sonlandırmalar: Terapist ya da hasta, bir nedenle tedaviyi tek başına sonlandırır. Bu durum, örneğin terapistin eğitim programını tamamlaması ya da hastanın başka bir yere taşınması gibi nedenlerle ortaya çıkabilir [8].

    Hayat da terapi de uzun bir yolculuktur -bazen hastalar, geri dönmek istediklerini anlayabilmek için ayrılmak zorunda kalırlar. Eğer onların isteklerine saygılı davranır, aynı zamanda ilgi ve özen gösterirseniz, geri dönme olasılıkları daha yüksek olur. Sonlandırma tek taraflı bile olsa, hastaya kapınızın her zaman açık olduğunu mutlaka hissettirin.

    Sonlandırma evresi ne kadar sürmelidir?

    Sonlandırma evresinin süresi, genellikle tedavinin süresiyle orantılı olmalıdır. Örneğin, yedi yıl süren bir tedavinin sonlandırma süreci yaklaşık bir yıl, bir yıllık bir tedavinin sonlandırma süreci ise yaklaşık iki ay olabilir. Sonlandırma evresinin önceden planlanması, hastaya gözden geçirme, yas tutma ve vedalaşma için yeterli zaman tanır [8]. Terapist ve hastanın birlikte kesin bir bitiş tarihi belirlemesi, sonun somut bir gerçeklik kazanmasını sağlar ve bu evrenin sağlıklı biçimde ilerlemesine yardımcı olur.

    Teknik

    Sonlandırma aşamasında dinleme

    Sonlandırma evresi, sizin ve hastanızın tedaviyi sonlandırmak için uygun bir zaman olduğuna karar vermenizle başlar. Tek taraflı sonlandırmalarda, bu süreç bir zorunlu son tarih (örneğin, asistanlar için akademik yılın bitimi ya da hastanın okuldan mezuniyeti gibi) nedeniyle tedavinin sona ermesiyle başlar. Bu durumlar farklı görünse de, yeterince ortak yönleri olduğundan birlikte ele alınabilir. Sonlandırma evresinin neyle başlatıldığı fark etmeksizin, bu dönem kapanış zamanıdır. Bu, tüm teknik yaklaşımımızın açık uçlu olmaya tasarlandığı tedavinin geri kalanından oldukça farklıdır. Bu aşamada hâlâ bir ölçüde açık uçlu kalmak isteriz, ancak sonlandırma evresinde ele almak için yeterli zamanın kalmayacağı bazı konular gündeme gelir ve bunlar farklı biçimde ele alınır. Sonlandırma evresi bir kapanış zamanı olsa da, önemli terapötik çalışmalar bu süreçte de gerçekleşebilir. Bu evrede ortaya çıkan bazı tipik durumlar vardır; bunları bilmek, duygulanımla yüklü bu dönemde dinleme biçiminizi daha duyarlı ve etkili hâle getirecektir.

    • Regresyon: Sonlandırma evresinde, istisnasız olarak hastalar aylarca hatta yıllarca görülmeyen semptomlara ve aktarım biçimlerine geri dönerler. Bu durum, deneyimsiz bir terapisti kolayca şaşırtabilir; terapist, bunun hastanın sonlandırmaya hazır olmadığını gösterebileceğinden endişe edebilir. Oysa tam tersine, bu durum sonlandırma evresine özgü tipik bir özelliktir. Başlangıç döneminde seanslara geç gelen hastalar yeniden geç kalmaya başlayabilir; uzun süredir ödeme ya da iptal politikalarınızı sorgulamayan hastalar, bunlar üzerine yeniden tartışmaya girişebilir. Regresyonu ve onun başka duyguları nasıl örttüğünü önceden öngörmek, terapiste bu dönemde ortaya çıkan tepkileri “duyabilme” becerisi kazandırır.

    Örnek

    Bayan B., tedavinin ilk yılında terapistinin kendisine olan ilgisine karşı oldukça kuşkulu davranmıştı; ancak zamanla ona güvenmeyi öğrenmiş ve sonlandırma evresinde, terapistinin gerçekten kendisiyle ilgilenen ilk kişilerden biri olduğunu sık sık dile getirmişti. Sonlandırma evresinde, terapistinin kendisine gerçekten değer veren ilk insanlardan biri olduğunu sıkça dile getiriyordu. Ancak sonlandırmadan üç ay önce, terapist bir seans sırasında alışılmadık biçimde telefonuna cevap verdi. Bunun üzerine Bayan B. öfkeyle tepki gösterdi, terapistinin ilgisinin “tamamen bir oyun” olduğunu söyleyerek tedaviyi hemen bitirmeyi düşündüğünü belirtti. Bu durumun keşfi sırasında, Bayan B.’nin terapistinin artık başka hastalarla daha fazla ilgilendiği yönündeki fantezisi ve “kendisinin zamanını başkasına kaptırdığı” için duyduğu kıskançlık açığa çıktı.

    • Yas: Hastalar, sonlandırma sırasında genellikle derin bir üzüntü yaşarlar. Terapistlerin, hastaları için ne kadar önemli olduklarını hatırlamaları gerekir -bu durum çoğu zaman en belirgin biçimde sonlandırma evresinde görülür. Gözyaşları ve kayıp duyguları bu dönemin doğal bir parçasıdır. Bazen bir hasta bu süreçte depresif bir hale gelebilir; bu durumda ilaç gereksinimi açısından dikkatli olunmalıdır, ancak bu duygular kimi zaman kendiliğinden de yatışabilir. Aslında düşünüldüğünde, sonlandırma oldukça tuhaf bir süreçtir: iki insan arasında yoğun ve anlamlı bir ilişki gelişir, ardından bir daha birbirlerini görmezler. Eskiden, bir hastanın sonlandırmadan sonra terapistini görmek istemesi, tedavinin henüz tamamlanmadığı şeklinde yorumlanırdı; oysa günümüzde hastaların, yaşamlarındaki stresli ya da önemli dönemlerde terapistlerine “kontrol seansları” için geri dönmeleri oldukça yaygındır. Eğer hasta ilaç kullanıyorsa ve terapist aynı zamanda ilacı reçete eden kişi ise, aylık ilaç kontrolleri, terapi sürecinin biçimsel olarak sona ermesinden sonra bile sürdürülebilir. Ancak gelecekte arada bir görüşme olasılığı bulunsa bile, terapinin gerçek anlamda sona ermesi, hasta için bir kayıp anlamına gelir. Belki de daha önce hiç kimse hastayı terapisti kadar dikkatle dinlememiştir ya da kimse onun yaşamına bu kadar düzenli biçimde ilgi göstermemiştir. Tedavi sayesinde yeni ilişkiler kurulmuş olsa bile, terapist gerçek bir kayıp olarak deneyimlenir; bu nedenle yas süreci doğaldır ve beklenen bir tepkidir. Hatta, hasta kayıp ve yas duygularından hiç söz etmiyorsa, terapist bu duygulara yönelik bir direncin varlığından kuşkulanmalıdır.

    Sonlandırma evresinde yas tutulan diğer bir şey, bazı şeylerin değişmiş olmasına karşın bazılarının hâlâ değişmemiş olmasıdır [8]. Sonsuz olasılıklar fantezisinin kaybı, çoğu zaman oldukça zorlayıcıdır. Terapi sürecinin sonu, genellikle kişinin kendi kapasitesi ve sınırlılıklarıyla yüzleştiği bir dönemdir. Hâlâ zorlayıcı ebeveynlere sahip olmak ya da terapi sürecinde evlenilen kişinin hayal edildiği kadar empatik olmadığını fark etmek, kabullenme ve boyun eğme duygularını tetikleyebilir. Bu durum, bilinçdışı fanteziler için de geçerlidir -kişi, terapinin utangaçlığını tamamen ortadan kaldırmamış olmasından ya da stresli zamanlarda bir semptomun yeniden ortaya çıkmasından dolayı hayal kırıklığı yaşayabilir. Bu durum terapistler için de oldukça zorlayıcı olabilir -özellikle de hastaya nasıl “en iyi şekilde” yardımcı olmak istedikleri yönünde kendi fantezilerine sahiplerse. Bu noktada yapılabilecek en iyi şey, hem hastadaki hem de kendimizdeki bu fantezileri keşfetmek, eşlik eden duygulanımı ve hayal kırıklığını fark etmek ve kabul etmektir. Unutulmamalıdır ki terapi, tıpkı annelik gibi, yalnızca “yeterince iyi” olmak zorundadır; dolayısıyla hayal kırıklıkları kaçınılmazdır. Nasıl ki çocuğun “yeterince iyi” annenin yol açtığı hayal kırıklıklarıyla baş etmesi gelişimini desteklerse, aynı şekilde hastanın terapiste ve terapiye yönelik hayal kırıklıkları da terapisti daha gerçekçi görebilmesini ve sonlandırma sürecinde ayrılmayı başarabilmesini sağlar.

    • Bir ikame ilişki bulma: Bir kaybı önceden sezen birinin, bu boşluğu dolduracak bir ikame ilişki arayışına girmesi doğaldır -ve terapistin bunu fark edebilmek için dikkatle dinlemesi önemlidir. Tıpkı tedavinin başlangıcında olduğu gibi, sonlandırma evresinde de hastaların yeni arkadaşlıklar ya da romantik ilişkiler kurmaları sık rastlanan bir durumdur. Terapist, bu eğilimi dikkatle dinleyip öngörerek, yeni ilişkiler ile terapist kaybı arasındaki bağlantıyı hastaya gösterebilir. Bu bağlantıyı fark etmek, yeni ilişkilerin değerini ortadan kaldırmaz; ancak hasta açısından bu ilişkilerin derinliğini daha nesnel biçimde değerlendirmesine yardımcı olur.

    Sonlandırma aşamasında refleksiyon

    Dinlemede olduğu gibi, sonlandırma evresinde refleksiyon da bu dönemin kendine özgü özelliklerinin farkında olunmasıyla kolaylaşır. Bu aşamada da seçim ilkeleri ve hazır oluş ilkeleri doğrultusunda dikkatimizi nereye yönelteceğimizi düşünürüz; ancak artık özellikle tedavinin bu son evresine odaklanırız. Nasıl ki tedavinin başında duyduklarımızı “başlangıç merceği”nden süzerek dinliyorsak, şimdi de duyduklarımızı “sona erme merceği”nden geçiririz -ve her şeyi, sonlandırmayla ilişkili olabilecekmiş gibi düşünürüz. Bu duygu tedavinin bitişiyle nasıl ilişkili olabilir? Bu rüya sonlandırmaya dair hangi hisleri yansıtıyor olabilir? Bu yeni ilişki, terapistin kaybını telafi etmenin bir yolu olabilir mi? Bu semptom, sonlandırma sürecindeki regresyon bağlamında eski bir semptomun yeniden canlanışı (recapitulation) olabilir mi? Bu tür durumlarda her seferinde bunu açıkça dile getirmesek de, sonlandırmayla ilişkili temalara öncelik veririz. Bunun nedeni, bu temaların genellikle dönemin baskın içeriğini oluşturması ve hastanın, terapinin sona ermesiyle bağlantılı duygularını ve fantezilerini anlamlandırmasına yardımcı olmasıdır.

    Örnek

    Sonlandırma sürecinde Bay C., Mars’a yapılacak ilk insanlı göreve katılan bir astronot olduğunu gördüğü bir rüya anlatır. Rüya çağrışımları, yolculuğa dair heyecan duygusu üzerinedir; ancak roketin içine bağlandığı anda, birdenbire yalnız olduğunu fark eder. Terapistin bu rüya üzerine yaptığı refleksiyon, rüyanın sonlandırmaya ilişkin ikircikliliği temsil ettiği yönündedir -yani yeni olasılıkların verdiği heyecan ile artık “tek başına gitme” kaygısının yan yana var oluşu.

    Sonlandırma aşamasında müdahale

    Terapinin diğer evrelerinde olduğu gibi, sonlandırma aşamasında da temel, destekleyici ve açığa çıkarıcı müdahaleleri kullanırız. Ancak, sonlandırmanın amaçlarından biri tedaviyi kapatmak olduğundan, bu dönemde yorumlarımızı sonlandırma temalarıyla ilişkili konularla sınırlamamız yerinde olur. Hasta bu süreçte yeni alanlar açmaya başladığında, bu alanlardaki keşfi sınırlayabilir ve bunları her zaman daha önce çalışılmış temalarla ya da sonlandırma süreciyle bağlantı kurarak ele almaya özen gösterebiliriz.

    Örnek

    Tedavinin orta evresindeki bir hasta şöyle der: “Garip bir his var içimde -sanki bir uçurumdan düşüyormuşum gibi.”Terapist bunun yeni bir tema olduğunu fark eder ve şöyle der: “Bundan biraz daha bahsedebilir misiniz?”

    Sonlandırmasına iki hafta kalmış bir hasta aynı şeyi söyler: “Garip bir his var içimde -sanki bir uçurumdan düşüyormuşum gibi.” Bu durumda terapist, bunun terapinin sona ermesiyle ilişkili olabileceğini fark eder ve şöyle yanıtlar: “Acaba bu his, gelecek haftadan sonra artık görüşmeyecek olmamızla ilgili olabilir mi?

    Terapist, duygulanımın ya da fantezinin gerçekten sonlandırmayla ilişkili olup olmadığını anlamak için yine de çağrışımları istemekte fayda görür; ancak bu bağlantı yeterince açık hale geldiğinde, artık yeni çağrışımlar açmak yerine, bu içeriği doğrudan sonlandırmayla ilişkilendirmek daha anlamlı olur.

    Psikodinamik psikoterapide genellikle nötr bir duruş benimseriz; bu, hastanın serbest çağrışım ve fantezilerini özgürce ifade edebilmesini kolaylaştırmak için övgü ya da yargılardan kaçınmayı gerektirir. Ancak, bu tutum sonlandırma evresinde artık o kadar da zorunlu değildir; dolayısıyla bu dönemde terapistin nötr duruşunu biraz gevşetmesi mümkündür. Unutulmamalıdır ki nötr duruşun belirli bir amacı vardır -bu amaç daha az gerekli hale geldiğinde, terapist de bir ölçüde daha az nötr davranmakta özgürleşir. Örneğin, genellikle hastanın serbest çağrışımlarını yönlendirmek istemeyiz; çünkü amaç, hastanın çağrışımlarının onu nereye götürdüğünü özgürce takip etmesidir. Bu, psikodinamik açığa çıkarma tekniğinin özüdür ve bilinçdışına ulaşmayı sağlar. Ancak, sonlandırma evresinin amaçlarından biri kazanımların pekiştirilmesi (consolidation of gains) olduğundan, terapistin hastayı tedavinin genelini ve elde edilen kazanımları gözden geçirmeye yönlendirmesi bu aşamada önemli bir teknik araç haline gelir. Bu nedenle, terapist bu dönemde hastayı kendini, tedaviyi ve değişim sürecini anlamasına yardımcı olmak için tedaviyi gözden geçirmeye teşvik eder.

    Örnek

    Hasta: Dün akşam barda çok komikti -daha on metre uzaktan o adamın sadece bir gecelik ilişki peşinde olduğunu anlayabiliyordum. O yüzden bakışlarımı kaçırdım ve arkadaşımla konuşmaya devam ettim.

    Terapist: Bu, bir yıl önce olaylara bakış biçiminizden oldukça farklı.

    Hasta: Haklısınız -bunu o şekilde düşünmemiştim. Sanırım gerçekten bir değişim olmuş.

    Terapist: Bu büyük bir değişim. İçinde olduğunuzda bunu fark etmek zor, ama önümüzdeki haftalarda biraz zaman ayırıp olaylara bakışınızı nasıl farklılaştırdığınızı birlikte düşünebiliriz.

    Bu teknik manevra, tedavinin orta evresinde kullanılan teknikten belirgin biçimde farklıdır ve sonlandırma sürecindeki hasta için hem destekleyici hem de pekiştirici (consolidating) bir işlev görebilir.

    Nötrlüğün bazı yönlerinin gevşetilmesi, sonlandırma evresindeki tekniğin biraz daha mizah ve karşılıklılık içerebileceği anlamına da gelir. Tedavinin bu aşamasına gelindiğinde, siz ve hastanız uzun süredir birlikte çalışıyor olursunuz -aranızda yoğun bir güven oluşmuştur ve terapötik ittifak güçlüdür. Bu aşamada terapist ve hasta genellikle artık kendi aralarında bazı “kestirme yollar” geliştirmiş olurlar -yani, daha önce defalarca ele alınmış konuları kısaca ifade etmenin yollarını bulmuşlardır. Örneğin, “Yine o bağlanma korkusu ortaya çıktı” gibi bir yorum, tedavinin erken evresinde söylenmiş olsaydı zamansız olurdu; ancak bu tema yüzlerce kez konuşulmuşsa, hem siz hem de hastanız artık tam olarak neyden söz edildiğini bilirsiniz. Benzer biçimde, siz ve hastanız belirli örüntüleri artık tanıdığınızda, rüya ve fantezileri daha az çağrışımla, daha hızlı biçimde yorumlayabilirsiniz. Tedavinin tam sonuna gelindiğinde, hastalar sıklıkla terapistlerine kişisel sorular yöneltirler -ve terapist, bu noktada, tedavinin erken evresine kıyasla bu tür sorulara biraz daha yanıt verme eğiliminde olabilir. Tedavinin büyük bölümünde kişisel sorulara yanıt vermeme kararımız keyfî değildir -bu tutumun, kullandığımız teknik kuramına dayanan bir gerekçesi vardır. Tedavinin erken evrelerinde amaç, aktarımın gelişimini desteklemek için hastanın terapist hakkında mümkün olduğunca geniş bir yelpazede fanteziler kurabilmesine alan tanımaktır. Ancak, terapi sona yaklaşırken, hastanın “Eğitiminiz bittikten sonra nereye gideceksiniz?” gibi bir sorusuna yanıt vermemek için artık bir neden yoktur. Yine de bu, ince bir denge yürüyüşü gibidir -ne söylediğinizi neden söylediğinizi dikkatle düşünmelisiniz. Artık bu noktada “boş levha” olmanız gerekmez; fakat aynı zamanda sınırlarınızı korumaya da özen göstermelisiniz. Bu tutum, hem hasta hem terapist açısından yararlıdır: Hasta, sizin hakkınızda fazlasıyla bilgi edinmenin yükünü taşımak zorunda kalmaz; terapist ise özel yaşamını koruma hakkını sürdürür. Dolayısıyla, hasta size “Sonrasında ne yapacaksınız?” diye sorduğunda, örneğin şöyle diyebilirsiniz: “Bir yataklı serviste çalışacağım.” ya da “Bir toplum kliniğinde terapist olarak çalışmaya başlayacağım.” Bu kadar bilgi vermek, hastaya sizin de yaşamı süren bir insan olduğunuzu gösterir ve aynı zamanda ilişkiye değer vererek bu küçük bilgiyi paylaştığınızı hissettirir. Ancak unutulmamalıdır ki, sonlandırılmış hastalar aylar ya da hatta yıllar sonra yeniden terapiye dönebilirler. Bu nedenle, genel anlamda anonimliğin korunması, gelecekte olası bir terapi çalışması için kapının açık kalmasına yardımcı olur [9].

    Bitiş ve destekleme

    Farklı nedenlerle, bazı hastaların tedavinin sona ermesiyle ilgili kayıp duygularını konuşamayacakları ya da konuşmalarının zorlanmaması gerektiği kabul edilmelidir. Bağlanma kurmakta zorlanan hastalar için, terapistin kendileri için önemli hale geldiğini kabul etmek katlanılmaz olabilir; bazı hastalar ise iyileşmelerinin tamamen kendi çabalarıyla gerçekleştiğine inanmak isterler. Acılı duygulanımları düzenlemekte zorlanan hastalarda, terapist bu duyguların doğrudan üzerine gitmek yerine, destekleyici bir biçimde dolaylı yoldan yaklaşmayı tercih edebilir; örneğin, elde edilen kazanımları, terapistin süregelen ilgisini ve ulaşılabilirliğini vurgulayarak. Bazı durumlarda, seansları kademeli biçimde seyrekleştirmek ve hasta tamamen hazır olduğunu belirtinceye kadar ara sıra görüşmelere devam etmeyi planlamak faydalı olabilir. Tıpkı kronik tıbbi rahatsızlıkları olan kişilerde olduğu gibi, dengeyi korumak için terapistin sürekli desteğine ihtiyaç duyan hastalarda da sonlandırma önerilmemelidir [10].

    Son seansların koreografisini oluşturmak

    Son seanslara yaklaşırken hastaya, bu son görüşmelerle ilgili herhangi bir düşüncesi ya da fantezisi olup olmadığını sormak genellikle yararlıdır. Bazı hastalar terapistin onları kucaklamasını umut ederken, bazıları terapistin bunu yapmasından korkabilir. Bu noktada da, tıpkı tedavinin önceki dönemlerinde olduğu gibi, sağlıklı sınırların korunması esastır -terapist, kapıdaki bir el sıkışmasının ötesinde fiziksel teması başlatmamalıdır. Ancak, bu basit el sıkışmasının bile bir hasta için ne kadar anlamlı olabileceğini küçümsememek gerekir. Hastanın sarılma arzusunu dile getirmesine izin vermek, çoğu zaman bu arzunun yerine getirilmesini değil, onun ve taşıdığı anlamın konuşulmasını sağlar. Bazı hastalar ayrıca terapiste bir hediye verebilir. Eğer hediye son seansın başında verilirse, hediyeyi onunla birlikte açın ve size bu hediyeyi anlatmasına izin verin. Artık yorumlama zamanı değildir -basit bir “Teşekkür ederim.” yeterlidir. Unutulmamalıdır ki, açığa çıkarma (uncovering) dönemi artık sona ermiştir. Hastanın minnettarlığı, hâlâ tam olarak keşfedilmemiş bir fantezi ya da beklentiyle iç içe geçmiş olabilir; ancak aynı zamanda gerçektir ve bu nedenle tanınmalı ve kabul edilmelidir.

    Tedavi hakkındaki düşüncelerinizi paylaşmak

    Birçok terapist, son seansı ya da son birkaç seansı, hastaya terapiye dair gözlemlerini ve izlenimlerini paylaşmak için kullanır. Bu paylaşım genellikle hastanın duygusal yaşamında ve dünyayla işlevsel etkileşiminde meydana gelen değişimlere dair düşünceleri içerir. Bunun yanında, gelecekte hastayı zorlayabilecek potansiyel güçlükler üzerine yorumlar ve terapistin kendi terapi deneyimine ilişkin birkaç düşünce de yer alabilir. İşte bir örnek:

    Son birkaç haftadır, bu terapi sürecinde nelerin değiştiğinden ve bunun sizin için ne ifade ettiğinden çokça söz ettiniz. Ancak bitirmeden önce ben de bu konuda bir şey söylemek istiyorum. İlk geldiğinizde işinizi ve ilişkinizi kaybetmenin eşiğindeydiniz -ve bunun nedenlerini anlamak konusunda çok şey öğrendiniz. Kendinizi daha iyi tanımanızın, ilişkilerinizi ve hayatınızın birçok yönünü nasıl geliştirdiğini görmek hem dikkat çekiciydi hem de benim için anlamlı bir deneyimdi. Konuştuklarımızdan da hatırlarsınız, gelecekte sizi zorlayabilecek durumlar ortaya çıkabilir ve bazı “eski kalıplar” yeniden kendini gösterebilir; ancak birlikte yaptığımız çalışmanın, bunun farkına varmanıza yardımcı olacağına inanıyorum. Böyle zamanlarda birkaç seans için yeniden gelmek isterseniz, bu her zaman mümkündür. Son olarak, sizi tanımaktan ve terapistiniz olmaktan gerçekten memnuniyet duydum; birlikte yürüttüğümüz bu çalışmadan ben de çok şey öğrendim.

    Elbette, inanmadığınız hiçbir şeyi söylemeyin; ancak söyleyebilecekleriniz içinde olumlu yönleri vurgulamaya çalışın. Terapi boyunca muhtemelen hastaya, sizinle kurduğu ilişkinin gerçek bir ilişki olduğunu göstermeye gayret ettiniz -şimdi, bunu eylemle somutlaştırma zamanıdır. Gerçek insanlar, gerçek ilişkilerde birbirlerinden vedalaşarak ayrılırlar; dolayısıyla terapistin de bu vedalaşma sürecine dair bir yorumda bulunması doğaldır. Yine de, bunu yaparken sınırları koruyacak biçimde, yalnızca yeterince şey söylemek önemlidir -yani, duygusal gerçeği ifade edecek kadar, ama profesyonel çerçeveyi aşmadan.

    Özetle, sonlandırma evresi şu özelliklerle belirgindir:

    • yeni şeyleri dinlemek – regresyon ve yas gibi
    • hastanın sözlerinin sonlandırma çalışmasıyla nasıl ilişkilendirilebileceğini düşünmek
    • kazanımların pekişmesini, kapanışı ve vedalaşmayı kolaylaştıran biçimlerde müdahale etmek
    • güçlü aktarım ve karşıaktarım süreçleri, bu dönemde süpervizyonun terapistin duygularını sindirmesine ve hastayla sınırları da koruyarak anlamlı bir biçimde vedalaşmasına yardımcı olabileceği için çok yararlı olabilir.
  • Derinlemesine Çalışma (29. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 29. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Derinlemesine çalışma (working through), kişinin zihinsel işleyişinin belirli bir yönünü aşamalı olarak değiştirdiği üç evreli bir süreç olarak düşünülebilir. Bu evreler şu şekilde ilerler:

    • 1. Evre: bir sorunun ya da bir sorunun nedeninin farkında olunmaması,
    • 2. Evre: bir sorunun farkındalığının artması ve/veya yeni işleyiş biçimlerini deneme,
    • 3. Evre: düşünce kalıplarında ya da davranışta kalıcı bir değişim.

    Bu değişimler, ego işlevi, benlik duygusu, başkalarıyla ilişkiler konusundaki beklentiler ve süperego işlevi dâhil olmak üzere kişinin zihinsel işleyişinin birçok yönünde ortaya çıkabilir.

    Psikodinamik psikoterapide, bu değişimlerin zaman içinde yavaş yavaş, aynı konuların tekrarlı biçimde ele alınması ve yeniden işlenme süreci aracılığıyla gerçekleşmesi beklenir; ta ki kalıcı bir değişim sağlanana kadar.

    Derinlemesine çalışma nedir?

    Tutumunuzun yalnızca tek bir yönünü bile değiştirmeye çalıştığınız oldu mu? Yıllar boyunca kendinize koyduğunuz bütün o yeni yıl kararlarını düşünün -sadece sağlıklı yiyecekler yemek, düzenli egzersiz yapmak… çoğu, 1 Ocak’taki kahvaltıya oturana kadar çoktan bozulur. Şimdi, kendisiyle ilgili düşünme biçimini, başkalarıyla ilişki kurma tarzını ve strese verdiği tepkilerini değiştirmeye çalışan birini hayal edin -bu son derece zordur. Yetişkinler olarak, düşünce ve davranışlarımızın kendimize özgü kalıplarını yaşam boyu mükemmelleştiririz; bu nedenle onları değiştirmeye çalışmak en iyi ihtimalle göz korkutucudur. Psikoterapinin sinirsel devrelerimizi tam olarak nasıl değiştirdiğini hâlâ bilmiyor olsak da, bunu açıkça yaptığı kesindir ve bu değişimler zaman alır [1]. Bu yavaş ilerleyen sürece derinlemesine çalışma denir ve bu psikodinamik psikoterapinin temel bir özelliğidir [2, 3].

    İster ağırlıklı olarak açığa çıkarıcı ister destekleyici bir biçimde çalışıyor olalım, derinlemesine çalışmayı psikodinamik psikoterapide değişimin gerçekleşme biçimi olarak düşünebiliriz. Spellbound gibi filmlerde dramatize edilen mucizevi psikoterapötik aydınlanmalar -bir kişinin, neden böyle davrandığını tek bir olağanüstü anda fark edip sonsuza dek değişmesi- yalnızca sinemanın ürünüdür. İnsanlar zaman zaman içgörü anları yaşasalar da, bunlar genellikle düşünce kalıplarında, kişinin kendisiyle ve başkalarıyla ilişki kurma biçimlerinde ya da strese tepki verme alışkanlıklarında kalıcı değişim yaratmaz.

    Dirençte olduğu gibi, bu sürecin yavaş ilerlemesi bir engel olarak görülmemelidir; tersine, bu yavaş ilerleyişin anlaşılması ve kabul edilmesi sürecin başarısı için zorunlu ve temeldir. Aşağıdaki diyalogu bir terapist ile süpervizörü arasında geçen bir konuşma olarak düşünelim:

    Terapist: Bay A.’nın iş yerinde kendini yine sabote etmesine inanamıyorum! Bunu tedavisi boyunca defalarca konuştuk. En sinir bozucu yanı da şu: Şu anda ne yaptığının farkında, ama yine de kaygılandığında patronunu kışkırtıyor. Bu gerçekten işe yarayacak mı?

    Süpervizör: Kesinlikle. Psikodinamik psikoterapide işler ve değişim tam da böyle ilerler. Birkaç ay önce Bay A., ne yaptığının farkına bile varamıyordu -bu örüntü kendini tekrarlamaya devam ettikçe sen de onunla çalışmayı sürdürebileceksin ve zamanla o da davranışını değiştirmeye başlayacak.

    Bu durum bir başarısızlık göstergesi değil, sürecin işleyiş biçimidir. Bunu fark etmek, psikodinamik psikoterapiyi nasıl yürüteceğimizi öğrenmenin temelidir. Ayrıca, bu tür yavaş değişimlerin kaçınılmaz olarak yol açtığı karşıaktarım kaynaklı hayal kırıklığı duygularıyla başa çıkmamıza da yardımcı olur. Bunu düşünmenin iyi bir yolu, bir tür alıştırma olarak görmektir -hiç kimse yürümeyi, okumayı ya da bir sporu hemen mükemmel biçimde öğrenmez; doğru yapabilmek için sürekli tekrar gerekir. Psikodinamik psikoterapi için de durum aynıdır. Aynı meseleler üzerinde tekrar tekrar çalışmak, hastanın yeni düşünme ve davranma biçimlerini pratik etmesine yardımcı olur; zamanla bu yeni örüntüler otomatik hâle gelir.

    Derinlemesine çalışma (working through) üç evreden oluşan bir süreç olarak düşünülebilir:

    • 1. Evre – sorunun ya da sorunun nedeninin sınırlı düzeyde farkında olma.
    • 2. Evre – sorunun ya da nedeninin farkındalığının artması ve/veya yeni işleyiş biçimlerini deneme.
    • 3. Evre – düşünce kalıbında ya da davranışta değişim.

    Farkındalığın artması bazen içgörü (insight) olarak adlandırılır ve psikodinamik psikoterapi de kimi zaman içgörü yönelimli psikoterapi (insight-oriented psychotherapy) olarak tanımlanır [4]. Ancak derinlemesine çalışmayı bu şekilde ele almak, içgörünün yararlı olmakla birlikte kalıcı değişime giden yolda yalnızca bir ara durak olduğunu fark etmemizi sağlar. Dahası, bazı değişimler açık bir içgörü olmaksızın da gerçekleşir. Psikodinamik psikoterapiye daha çağdaş bir bakış açısından bakıldığında, içgörü değişimi teşvik eden bir unsur olabilir; ancak terapistle kurulan ilişki ya da terapinin tutma (holding) işlevi gibi tedavinin diğer yönlerini deneyimlemek de değişimi sağlayabilir [5]. Tıpkı düşünce ve davranış biçimlerimizin otomatik bir parçası hâline gelmesini istediğimiz diğer her şeyde olduğu gibi, bunun gerçekleşmesi için yalnızca içgörü yeterli değildir.

    Derinlemesine çalışma, psikodinamik psikoterapi süreci boyunca -ilk karşılaşmadan terapi sonrasına kadar- kesintisiz biçimde gerçekleşen bir öğrenme süreci olarak düşünülebilir. Farklı meselelerin derinlemesine çalışılması farklı hızlarda ilerler; örneğin, bir kişi kendini algılama biçiminde kalıcı ve derin bir değişim yaşayabilir, ancak başkalarının ilişkilerde nasıl davranacağına dair beklentilerini değiştirmekte geride kalabilir. Derinlemesine çalışma sürecinin evrelerine ilişkin farkındalığımız, hastalarımızın bugüne dek kim olduklarının temelini oluşturan düşünce ve davranış örüntülerini değiştirmeye çalışırken onlarla uyum içinde olmamıza yardımcı olur.

    Teknik

    Dinleme

    Derinlemesine çalışmanın farklı evrelerinde ne duyarız? Ne dinliyoruzdur?

    1. Evre – Sınırlı farkındalık

    Bu ilk evrede kişi, ya bir sorunun var olduğunun farkında değildir ya da sorunun içsel nedenlerine ilişkin farkındalığı oldukça sınırlıdır. Bu iki durum şu şekilde ifade edilebilir:

    Sorunun farkındalığının sınırlı olduğu durum

    Bay B.: Ücreti gelecek aya kadar ödemem mümkün mü? Bunu gerçekten çok isterim çünkü bu ay yeni bir araba almak istiyorum ve peşinat için tüm nakdime ihtiyacım olacak.

    Terapist: Bu isteğiniz iki açıdan ilginç: (i) bu, tedavinin başında yaptığımız anlaşmaya uymuyor ve (ii) faturaları geç ödemeniz konusundaki zorluğunuz, önceki terapinin sona ermesine neden olmuştu.

    Bay B.: O sadece eski terapistimin esnek olmamasındandı -sanırım siz de pek esnek değilsiniz.

    Burada hastanın, yaşamının diğer alanlarında da yaşadığı bir sorunu, açıkça yineleyen bir biçimde tedavinin çerçevesini tehdit etmektedir. Terapist hastayı bu davranışla yüzleştirir; ancak hasta, bunun sorunlu bir tutum olduğunun tamamen farkında değildir.

    Sorunun nedenine ilişkin farkındalığın sınırlı olduğu durum

    Bayan C.: Neden bir ilişkim olamıyor? Bütün arkadaşlarım evleniyor ama ben üçüncü bir buluşma bile ayarlayamıyorum. Üstelik ikinci buluşmanın gayet iyi geçtiğini düşünmüştüm. Çok hayal kırıklığı içindeyim!

    Terapist: Son buluşmada işlerin ne kadar iyi gittiğini yanlış değerlendirmiş olabilir misiniz?

    Bayan C.: Belki -ama bunu neden yapayım ki, gerçekten aklım ermiyor. Bir şeylerin yolunda gitmediği açık ama ne olduğuyle ilgili en ufak bir fikrim yok.

    Bay B.’den farklı olarak, Bayan C. bir sorunu olduğunu -bu durumda ilişkilerinde- bilmektedir; ancak nedenini bilmemektedir. Terapist yine sorunla yüzleştirir, ancak Bayan C., nedenine ilişkin farkındalığını derinleştirme kapasitesine pek sahip değildir.

    Bu evrede olduğumuzu anlamak için neye kulak veririz? Yukarıdaki örneklerde de görüldüğü gibi:

    • Duygulanım: Bu aşamaya özgü duygulanımlar arasında hayal kırıklığı, öfke, umutsuzluk ve inanmazlık yer alır. Hastalar, zorluklarının farkına varmayı reddediyormuş gibi görünerek inatçı ya da dik başlı bir tonda da konuşabilirler.
    • Çağrışım kurma kapasitesinin sınırlı olması: Bu evrede hastaları çağrışımlarını derinleştirmeye davet ettiğimizde, çoğu zaman yüzeysel tepkilerle karşılaşırız. Örneğin: “‘Bu konuda biraz daha konuşabilir misiniz?’ derken ne demek istiyorsunuz? Ne söylenebilir ki? Erkek arkadaşım tam bir aptal.”
    • Direnç: Bu evrede belirgin direnç neredeyse kuraldır. Direnç, terapide zihnin bazı şeyleri farkındalıktan uzak tutma biçimidir; dolayısıyla kişinin 1. Evre’de kalma yolu olarak da görülebilir. Sessizlikten geç kalmaya kadar her tür direnç biçimine kulak verilmelidir.
    • Dışsallaştırma: Farkındalık eksikliğinin iyi bir göstergesi, hastanın sorunların dışsal kaynaklardan kaynaklandığında ısrar etmesidir. “Her zaman geç kalıyorum çünkü bu ülkedeki toplu taşıma sistemi berbat,” “Kadınlar kararsız -bu yüzden bütün ilişkilerim bitti,” ya da “Evliliğimdeki tüm sorunlar kayınvalidemden kaynaklanıyor,” gibi ifadeler buna örnektir.
    • Karşıaktarım: Hastaya yardım etme konusundaki kendi hayal kırıklığımız, öfkemiz ya da umutsuzluğumuz da bu evrenin olası göstergelerindendir.
    • Örüntüler: Derinlemesine çalışma sürecinin bu evresinde örüntülere (patterns) kulak vermek son derece önemlidir.

    Örnek

    Bayan D., tez danışmanının kendisine haksız davrandığından şikâyet etti. Terapist, bir hafta önce onun ev sahibinin öncelikli olarak komşusunun dairesindeki su sızıntılarını tamir ettiğinden yakındığını hatırladı.

    Bu şekilde dinlemek, hastanın farkında olmadığı bir şeyin sürmekte olduğunu anlamamıza yardımcı olur.

    2. Evre – Farkındalığın artması ve pratik yapma

    Bu evrede, hastaların sorunlarına dair farkındalıklarının arttığına ve yeni işleyiş biçimlerini denemeye başladıklarına dair ipuçlarını dinleriz:

    • İçgörü: İçgörü, kişinin sorunlarına ve/veya nedenlerine dair artan öz-farkındalığıyla kendini gösterir. “Fark ettim ki…”, “Şunu anlamaya başlıyorum…”, “Artık bana mantıklı gelmeye başladı ki…” gibi ifadeler içgörünün geliştiğini gösteren iyi işaretlerdir.
    • Süregelen hayal kırıklığı: Artan içgörüye rağmen bu evre genellikle “eski” düşünce ya da davranış örüntülerinin devam etmesiyle karakterizedir. Aslında artan içgörüyle eski davranışların sürmesi arasındaki uyumsuzluk bu evrenin tam da ayırt edici özelliğidir.

    Örnekler

    Dün gece annemle konuşurken beni sinirlendirmeye çalıştığını biliyordum ama yine de kendimi tutup ona kızmamayı başaramadım.

    Dün gece barda o kızla flört ederken bu kez durumun farklı olduğunu hissettim -onun ilişki kurmak için uygun biri olmadığını biliyordum ama yine de sürdürdüm.

    Seans için yarım saat geç uyandığımda, bunun dün konuştuğumuz şeyler yüzünden canımın sıkılmasından kaynaklandığını biliyordum.

    Bu hastalar davranışlarının farkındadır, yani içgörü kazanmışlardır; ancak henüz davranışlarını değiştirmemişlerdir.

    • Utanç ve depresyon: Artan içgörü, hastalar sorunlu düşünce ve davranışlarla yüzleştikçe sıklıkla utancı tetikleyebilir. Bu tür acı verici duygulanımlar, gerilemenin değil ilerlemenin göstergesidir; genellikle hastaların bilinçdışı, uyumsuz örüntülerin daha fazla farkına varmalarına izin verdiklerini gösterir. Örneğin:

    Bay E., erkek kardeşiyle olan uzak ilişkisinin kendi kışkırtıcı davranışlarının sonucu olduğunu fark ettiğinde depresif bir ruh haline girdi.

    • Anksiyete ve korku: Yeni bir şeyi denemeye başlamak her zaman bir tür ikirciklilik (ambivalans) içerir -anksiyete de bunun doğal bir parçasıdır.
    • Heyecan: Artan içgörü, hastaların tünelin ucundaki ışığı görmeye başlamalarıyla birlikte heyecan ve başarma duygusu da yaratabilir. Örneğin:

    Bayan F., terapistine hedef belirleme üzerine yaptıkları çalışmanın, bunun hayatının diğer alanlarında ne kadar yardımcı olabileceğini fark etmesini sağladığını anlatırken memnun ve gururlu görünüyordu.

    • Yeni davranışlar ve düşünce örüntüleri: Bu evre, eski ve yeni örüntülerin iç içe geçtiği bir mozaikle karakterizedir. Gelişimin doğrusal olmadığını unutmamak gerekir -hastalar yeni düşünme ve davranma biçimlerini denedikten sonra sıklıkla eski, tanıdık örüntülerine geri dönerler. Bu durumu bir gerileme olarak görmek gerekmez; ileri ve geri gidişler bu evrenin doğal bir parçasıdır.

    3. Evre – Düşünce ve davranış örüntülerinde kalıcı değişim

    Değişimin gerçekleştiğini anlamak için neye kulak verebiliriz?

    Gösterişsiz değişim: Değişim gerçekleştiğinde, genellikle sessizce olur. Uyumsuz düşünce ve davranış örüntülerine eşlik eden yoğun duygulanım ya da anksiyete hâllerinin aksine, hastalar çoğu zaman değişimi sonradan fark eder. Çoğu zaman yeni bir şekilde davrandıklarını fark ettiklerinde şaşırırlar; bu yüzden dikkatle dinlemek gerekir. Örneğin:

    Bayan G., tedavi sürecinin büyük bölümünde oğlunu bakıcıya bırakma konusunda takıntılı biçimde endişelenirken, bir hafta sonunu eşiyle birlikte harika bir tatilde geçirdiğini anlattı. Terapisti, oğlunu bırakmakla ilgili endişelenip endişelenmediğini sorduğunda, bakım düzenlemelerini dikkatle yapmış olsa da bu konuda hiç kaygılanmadığını fark etti.

    Daha önce yoğun duygulanım yaratan konularla ilgili anksiyete ve duygulanımın azalması: Yukarıdaki örnekte olduğu gibi, daha önce yoğun duygusal tepki uyandıran konular karşısında artık duygulanımın yokluğu, dikkatle fark edilmesi gereken bir değişim işaretidir.

    Karşıaktarım: Hastalarımızın değiştiğini fark ettiğimizde, genellikle gurur hissederiz. Ancak değişim süreci terapinin sonlanmasına yaklaşmak anlamına gelebileceği için, uzun süredir birlikte çalıştığımız birinden ayrılma beklentisi bizde kayıp duygularını da tetikleyebilir.

    Düşünme

    Derinlemesine çalışma süreci üzerine düşündüğümüzde, içinde bulunduğumuz aşamayı anlamaya çalışırız. Duyduğumuz anksiyete, içgörü eksikliğinin bir göstergesi mi yoksa yeni bir şeyi denemenin beraberinde getirdiği korkunun ifadesi mi? Hasta değişim sürecine dayanabiliyor mu, yoksa ego işlevini desteklememiz gerekiyor mu? Hastanın ilerlemesine dair gözlemlerimizi paylaşmak sürece yardımcı olur mu yoksa engel teşkil eder mi?
    Her zamanki gibi, seçme ilkeleri karar vermemize yardımcı olabilir — duygulanıma, yüzeysel malzemeye ve karşıaktarıma yakın kalmak, hastanın nasıl hissettiğini anlamamızı sağlar. Ancak burada, hazır oluş ilkeleri ve hasta ile kurduğunuz terapötik geçmiş, en iyi yol göstericiniz olacaktır. Tedavinin neresindesiniz? Bu konuyu bir süredir mi çalışıyorsunuz? Hastanın bunu anlatma biçimi yeni mi duyuluyor? İçgörü düzeyi artmış gibi mi geliyor?
    Her zamanki gibi, hastanın ego işlevine dair anbean oluşan anlayışınızı kullanarak destekleyici mi yoksa açığa çıkarıcı mı olacağınıza karar verin. Aşağıda bu duruma ilişkin iki karşıt örnek verilmiştir.

    Bayan H. üçüncü psikoterapi seansına yüksek düzeyde anksiyete içinde gelir. “Geçen hafta konuştuklarımızdan sonra, ebeveynlerimin beni gerçekten mahvettiklerini fark ettim ve onlarla yüzleşmeye karar verdim. Bana bağırdılar, telefonu kapattılar ve şimdi tamamen dağılmış durumdayım.”

    Bu örnekte, hasta ve terapistin bu -ya da başka herhangi bir- konuda çok az bir geçmişi vardır. İçgörü de eylem de erken görünmektedir ve bu durum hastada dayanılmaz bir anksiyete yaratmıştır. Terapist duydukları üzerine düşündüğünde, hastanın hâlâ sınırlı farkındalık aşamasında olma olasılığının yüksek olduğuna karar verir.

    Üç yıldır psikoterapi görmekte olan Bay I., seansa gelir ve şöyle der: “Bugün kendimi gergin hissediyorum çünkü geçen seansın ardından size kızgın olduğumu fark ettim. Eve gidince anladım ve bunun üzerine endişelendim, ama bunca zamandan sonra, beni gergin hissettirse de bunu sizinle konuşmam gerektiğini düşündüm.”

    Burada terapötik ittifak güçlü görünmektedir ve aralarındaki geçmiş oldukça kapsamlıdır. Terapist yeni bir şeyin gerçekleştiğini fark eder -genellikle terapiste yönelik olumsuz duygularını konuşmaktan kaçınan hasta, bu duygularını beraberinde getirdiği anksiyeteye rağmen ifade etmeye çalışmaktadır. Terapist, hastanın artmış farkındalık aşamasında olduğuna karar verir.

    Müdahale

    Derinlemesine çalışmayı kolaylaştırmak için tasarlanmış belirli müdahaleleri özetleyecek olsak da, terapistin bu süreci desteklemek için yapabileceği en önemli şeylerden biri sabırlı olmaktır. Bu kitapta tanımlanan müdahaleleri -ister destekleyici ister açığa çıkarıcı olsun- insanların alışılmış düşünme ve davranma biçimlerini değiştirmekte yaşadıkları büyük zorluklara saygı duyarak tekrar tekrar uygulamak, nihayetinde hastaların zihinsel işlevlerinde kalıcı değişim elde etmelerine yardımcı olacaktır. Terapist, sabırlı bir ebeveyn ya da koç gibi, en baştan itibaren bu tekrarlamaların sürecin bir parçası olduğunu varsaymalıdır. Böylece bunlar, hastanın inadı ya da terapistin yetersizliği sonucu değil, terapinin beklenen bir yönü olarak görülür. Bu tutum, yalnızca psikodinamik psikoterapinin etki mekanizmasını anlamayı değil, aynı zamanda karşıaktarım kaynaklı hayal kırıklığını ve aktarımsal utancı azaltmayı da sağlar. Aşağıdaki örnekleri okurken, terapistlerin hastalarına bu tekrar gereksinimini farklı şekillerde nasıl ilettiklerini düşünün:

    Bay J: Yine aynı şey oldu, bir iş görüşmesini berbat ettim. Neler olduğunu biliyordum ama adam o kadar sinir bozucuydu ki kendimi tutamadım.

    Terapist: Bu, terapiye başladığınızdan beri üçüncü kez oluyor -böyle devam ederseniz iş bulamayacaksınız. Üzerinde çalışmamız gerekecek.

    Bu terapist örüntüyü fark eder, ancak müdahalesi hayal kırıklığından kaynaklanır. Söylemi sabırsız ve kızgındır; hastayı, muhtemelen kontrolü dışında olan bir şeyden dolayı suçlar. Aşağıda, olası başka bir müdahale örneği yer almaktadır:

    Terapist: “Bu gerçekten çok sinir bozucu olmuş gibi görünüyor. Ama önceki seferle aynı değil, çünkü bu kez neler olduğunu fark etmişsiniz. Görüşme hakkında biraz daha konuşmak ister misiniz, böylece bir dahaki sefere size yardımcı olabilecek şeyleri birlikte anlayabiliriz?”

    Bu müdahale, yargılayıcı olmayan bir biçimde, temel, destekleyici ve açığa çıkarıcı müdahaleleri bir araya getirerek derinlemesine çalışmayı teşvik eder. Hastanın duygulanımsal yaşantısını geçerli kılar, hastanın yeni bir şey yaptığını vurgular, daha fazla çağrışım talep eder ve işbirlikçi bir sürece davet eder.

    Derinlemesine çalışma sürecindeki müdahalelerimizin amacı, ya ego işlevini desteklemek -ve bu desteğin zamanla hasta tarafından içselleştirilmesini sağlamak- ya da bilinçdışı süreçleri giderek daha bilinçli hale getirerek yeni uyum biçimlerinin alışkanlık haline gelmesini sağlamaktır. Aşağıda, derinlemesine çalışma sürecini kolaylaştırmak için kullandığımız bazı özel müdahaleler yer almaktadır:

    Destekleyici müdahaleler

    Hastanın yeni düşünme ve davranma biçimlerini deneme çabalarını cesaretlendirmek ve onaylamak, bu süreçte son derece faydalıdır. Bu tür müdahaleler oldukça çeşitli olabilir. Örneğin:

    “Bu kez sınavdan sonra kendinizi tıkınmaktan alıkoyabilmeniz harika.”

    “Bugün anneniz hakkında konuşma biçiminiz oldukça yeni ve düşüncelerinizdeki gerçek bir değişimi yansıtıyor.”

    Zihinsel işlevselliğin nasıl değiştiğini vurgulamak, ister destekleyici ister açığa çıkarıcı bir terapötik mod baskın olsun, her durumda faydalıdır. Bu amaca hizmet eden her türlü sağlayıcı/tedarik edici (supplying) müdahale kullanılabilir. Yardımcı (assisting) müdahaleler de sürece katkı sağlar:

    “Bu projeyi ele alış biçiminizde gerçek bir değişim görüyorum. Gelin birlikte nasıl yaptığınızı adım adım gözden geçirelim ki yaklaşımınızın ne kadar yeni olduğunu daha iyi anlayabilesiniz.”

    Bu, hastanın kendi ilerlemesini anlamasına ve bunu bileşenlerine ayırmasına yardımcı olmayı amaçlayan işbirlikçi bir müdahaledir.

    Açığa çıkarıcı müdahaleler

    Yeni düşünme ve davranma biçimlerini yüzleştirmek ve netleştirmek, hastanın, zihninde gerçekleşen değişimlerle ilgilenmesini sağlar. Örneğin:

    Hasta: “Ona tekrar tekrar telefon etmek istedim, ta ki açana kadar, ama etmedim.”

    Terapist: “Beklediniz -bu sizin için yeni bir şey.”

    Hasta: “Haklısınız -bunun farkında değildim, sadece öyle yaptım. Geçen yıl beklemeye asla dayanamazdım.”

    Terapistin hastayı yeni davranışla yüzleştirmesi, hastanın çağrışımlarını davet eder ve yeni bir şeyin açığa çıkmasını -yani değişimin fark edilmesini– teşvik eder.

    Farklı türdeki yorumlar da bu sürece yardımcı olabilir. Burada özellikle, değişime karşı direncin ve değişimi fark etmeye karşı direncin yorumlanması önemlidir.

    İlk örnek, değişime direnci vurgular:

    “Patronunuzla farklı bir şekilde başa çıktığınızı düşünmek sizin için zor, çünkü annenizle ilişkinizdekinden farklı bir biçimde davranmayı hayal bile edemiyorsunuz.”

    Bir sonraki yorum, değişimi fark etmeye karşı direnci vurgular:

    “Patronunuza karşı yeni biçimlerde davrandığınızı görmek sizin için zor, çünkü onunkinden farklı bir şekilde davranmanızın annenize ihanet etmek olabileceğinden endişe ediyorsunuz.”

    Tüm hastaların ilerlediklerini bilmeye ihtiyaçları vardır. İster açığa çıkarıcı ister destekleyici bir biçimde çalışıyor olun, hastalarınıza değişmekte olduklarını ve bunu sizin fark ettiğinizi hissettirmek önemlidir. Peki, yeterince değişim ne zaman gerçekleşmiş olur ve ne zaman sonlandırmaya hazır hale gelirsiniz? Bu, bir sonraki bölümün konusudur.

  • Karakteristik Adaptasyon Yöntemlerini Geliştirme (27. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 27. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Hepimizin, içsel ve dışsal uyarımlarla başa çıkmanın kendimize özgü yolları vardır; bunların bazıları diğerlerinden daha uyumludur.

    Bu başa çıkma mekanizmaları bilinçdışı olarak işlediğinde, genellikle onlara savunmalar (defenses) deriz.

    Uyarıcılara karakteristik olarak uyum sağlama yollarımızı geliştirmek, psikodinamik psikoterapinin temel bir amacıdır.

    Her sistem stresle başa çıkmanın kendine özgü yollarına sahiptir. Elektrik sistemleri, aşırı ısındığında kapanacak biçimde programlanmıştır; hayvanlar ölü taklidi yapar ve aç bebekler ağlar. Aynı durum zihinlerimiz için de geçerlidir. Herhangi bir sistem gibi, içsel zihinsel sistemimiz de homeostazisine yönelik tehditlerle başa çıkmanın kendine özgü yollarına sahiptir. Stres her şey olabilir -sistemi olağan işleyiş biçiminin ötesine taşıyan herhangi bir şey olarak düşünebiliriz. Ego işlevinin değerlendirilmesine ilişkin 4. Bölümde tartıştığımız gibi, sisteme yönelik stres, aşırı içsel ya da dışsal stimülasyon [uyarım] biçiminde olabilir. İçsel uyarım (internal stimulation), anksiyete, güçlü duygulanımlar, gelişimsel baskılar (örneğin ergenlik) veya tıbbi hastalık olabilir. Dışsal uyarım (external stimulation) ise travma, ilişki sorunları, mesleki zorluklar ve finansal stresleri içerir.

    İçsel uyarımDışsal uyarım
    Anksiyete
    Güçlü duygulanımlar
    Gelişimsel baskılar
    Tıbbi hastalık
    Travma
    İlişki sorunları
    İş stresi/Finansal stres

    İnsanların strese en adaptif biçimde uyum sağlamalarına yardımcı olmak, psikodinamik psikoterapinin temel bir terapötik amacıdır [8–10].

    Bilinçli ve bilinçdışı başa çıkma mekanizmaları

    Strese yönelik uyumlarımız bilinçli ya da bilinçdışı olabilir. Bazen kendimize bilinçli olarak “Bu benim için fazla -şu anda bunu düşünemem” deriz. Ancak çoğu zaman bu uyumlar bilinçdışıdır ve farkında olmadan devreye girer. Bilinçdışı uyumlar genellikle savunma mekanizmaları (defense mechanisms) olarak adlandırılır (bkz. Bölüm 4 ve 23). Savunma mekanizmaları, farkındalık dışında işleyerek bizi, başa çıkma kapasitemizi aşma tehdidi oluşturan dışsal stres etkenlerinin yanı sıra, bizi bunaltma tehdidi taşıyan içsel anksiyetelerden ve duygulardan korumaya yardımcı olur.

    Savunmalar hangi biçimlerde uyumsuz olabilir?

    Çoğu zaman, strese uyum sağlamanın kendimize özgü yolları kendi başlarına da ruhsal sıkıntıya yol açar. Örneğin, halka açık alanlarda anksiyete yaşayan bir kişi, karakteristik olarak insanlardan kaçınabilir ve bu durum kronik yalnızlığa neden olabilir. Ya da ağır bir travma yaşamış bir kişi, sıklıkla dissosiye olarak düşünme, hissetme ve diğerleriyle anlamlı ve sürekli biçimde etkileşim kurma kapasitesini bozabilir. Gözden geçirilecek olursa, savunmaların uyumsuz olabileceği birkaç yol vardır:

    • Çok fazla ego işlevi kullanan savunmalar: Bazen, kendimizi içsel ya da dışsal uyarımlarla bunalmaktan korumak için kullandığımız manevralar o kadar çok zihinsel enerji gerektirir ki, diğer yaşamsal işlevleri kullanma kapasitemiz çok az kalır. Dissosiyasyon ve yansıtma buna örnek olarak verilebilir.
    • Başkalarıyla karşılıklı olarak doyurucu ilişkiler kurma kapasitemizi engelleyen savunmalar: Eğer içsel ve dışsal uyarıcılarla bunalmayı önlemenin tek yolu bölme ise -yani bazı insanları tamamen iyi, diğerlerini ise tamamen kötü olarak görmekse- o zaman içsel stres yükümüzü başkalarıyla bütünlüklü ilişkiler kurma pahasına azaltabiliriz. Bu tür bir savunmaya örnek olarak bölme, idealleştirme, değersizleştirme ve yansıtmalı özdeşim verilebilir.
    • Duyguları deneyimleme kapasitemizi engelleyen savunmalar: Bazı savunmalar bizi duygularımızdan koparır (örneğin duygulanımın yalıtılması ve entelektüelleştirme), bazıları ise diğer duygularla yüzleşmemek için belirli duyguları abartır (aşırı duygusallık). Ne hissettiğimizi bilmek, hem kendimizi tanıma hem de başkalarıyla ilişki kurma kapasitemizin merkezinde yer alır -dolayısıyla bu tür manevralar oldukça uyumsuz olabilir.
    • Çok katı/rijit savunmalar: Tüm sistemlerin, çevredeki değişimlere yanıt olarak uyumlarını anlık değiştirme kapasitesine sahip olması gerekir. Aynı durum savunmalar için de geçerlidir. Her durumda aynı savunmaları kullanmak oldukça uyumsuz olabilir.
    • Kendi kendine zarar veren savunmalar: Bu kulağa bir tezat (oxymoron) gibi gelebilir, ancak birçok savunma kendine zarar vericidir. Aşırı yeme ve kusma, kendine zarar verme ve güvensiz cinsel ilişki gibi eyleme dökme davranışları, bu duruma örnektir. Bu davranışlar anksiyeteyi ya da bunaltıcı duygulanımları geçici olarak azaltabilir, ancak bunu kişiye zarar verme biçiminde veya tehlike oluşturma potansiyeli taşıyan bir biçimde yaparlar.
    • Bedensel sıkıntıya yol açan savunmalar: Somatizasyon ve konversiyon, duygusal stresle bedensel sıkıntıya dönüştürerek başa çıkar ve bu durum çoğu zaman ciddi hastalıklara yol açar.

    Amaç

    Psikodinamik psikoterapinin birincil amacı, insanların içsel ve dışsal stres etkenleriyle daha uyumlu biçimlerde başa çıkmalarına yardımcı olmaktır. Bu amacın kavramsallaştırılmasının farklı yolları vardır. Eğer savunmalar olgunluk derecelerine göre sınıflandırılırsa, en olgun savunmaları kullanmaya çalışmak hedef olur [11–13]. Diğerleri ise sistemdeki esneklik derecesine öncelik verir [14]. Temelde, her bir bireysel hastayı düşündüğümüzde, o kişi için önemli olan biçimlerde acıyı azaltmak ve işlevselliği en üst düzeye çıkarmak isteriz. Örneğin, bir kişi başkalarıyla olan ilişkilerine öncelik verebilirken, bir diğeri vermeyebilir -dolayısıyla, her biri için optimal işlevsellik farklı görünecektir. Bu bölümde, uyumsuz başa çıkma mekanizmalarının tanınmasını ve işlevselliği artırmaya yönelik terapötik stratejileri tartışacağız. Yine, hem bilinçli hem de bilinçdışı manevralara atıfta bulunmak için adaptasyonlar (adaptations) ve başa çıkma mekanizmaları (coping mechanisms) terimlerini kullanırken, farkındalık dışında işleyen mekanizmalar için savunmalar (defenses) terimini ayırıyoruz.

    Sorunu tanımak

    Uyumsuz başa çıkma mekanizmalarının devrede olduğunu nasıl fark ederiz? İşte bunu anlamanıza yardımcı olabilecek bazı ipuçları:

    • Semptomlar: Semptomların varlığı, kişinin uyumsuz başa çıkma mekanizmaları kullandığının kesin bir göstergesidir. Yeme semptomları, anksiyete ve duygudurum semptomları, bedensel semptomlar ve fobik semptomlar bunlara dahildir. Bazen bu semptomlar, ilaç tedavileri gibi diğer tedavi biçimlerinin ölçütlerini de karşılar.

    Örnek

    Bay A., bir ilişki kuramadığından şikâyet ediyordu ancak zamanının tamamını, yıllar süren testler sonucunda bedensel bir temeli olmadığı anlaşılan yorgunluğuna çare bulmak için doktor doktor dolaşarak geçiriyordu.

    • Sıkıntı: Öznel mutsuzluk ve sıkıntı duyguları, genellikle kişinin stresle uyumlu bir biçimde başa çıkmadığı anlamına gelir.

    Örnek:

    Bayan B., erkek arkadaşı gece onu aramadığında her seferinde tıkınırcasına yer ve ardından ağlayarak uyuyakalırdı.

    • Başkalarıyla ilişkilerde sorunlar: Uyumsuz (maladaptive) savunmalar çoğu zaman kişinin başarılı ilişkiler kurma kapasitesini bozar -dolayısıyla, ilişkilerdeki sorunlar, stresle başa çıkmanın karakteristik biçimlerinin uyumsuz olduğuna dair iyi bir ipucu olabilir. Bu durum, kişisel ilişkilerde olduğu kadar iş yaşamına ilişkin zorluklar biçiminde de (örneğin yinelenen iş kayıpları) kendini gösterebilir.

    Örnek

    Bay C., ailesini geçindirebileceği bir işi sürdüremediği için perişandı. “Emre itaatsizlik” nedeniyle üç kez işten çıkarılmıştı, ancak ne olduğunu bir türlü anlayamıyordu.

    • Karşıaktarım: Bir hastaya yönelik belirgin erken duygular (olumlu ya da olumsuz) genellikle uyumsuz savunmaların belirgin olduğunu gösterir. Bu durum, değerlendirme sürecinde bölmeye dayalı belirgin savunmaları fark etmenin oldukça iyi bir yolu olabilir.

    Örnek

    İlk seanslarında Bayan D., Bay Z.’ye şimdiye kadar görüştüğü terapistler arasında en zeki olanın kendisi olduğunu söyledi. Terapist birkaç dakika boyunca kendini iyi hissetti, ancak ardından Bayan D.’nin onu yüceleştirip yüceleştirmediğini merak etti.

    Terapötik stratejiler

    Hem açığa çıkarıcı hem de destekleyici stratejiler, hastalarımızın içsel ve dışsal uyarılara uyumunu geliştirmeye yardımcı olabilir. Her iki yaklaşımda da ilk adım, hastalara kendi uyum sağlama biçimlerinin bir sorun olduğunu fark ettirmektir. Pek çok kişi, başa çıkma mekanizmalarının uyumsuz (maladaptive) olduğunun farkında değildir. İşte bir örnek:

    Bayan E., çocuklarıyla ilgili sorunlar yaşadığını söyleyerek başvurur. Onların “yaramaz” ve “söz dinlemez” olduklarını, kendisine “ülser yaptırdıklarını” ifade eder. Siz daha ilk anda, en ufak bir itaatsizlik belirtisinde bağırıp çağırmaya başvurduğunu ve bunun da çocukların uygunsuz davranışlarını artırdığını fark edersiniz. Bu durumu Bayan E.’ye sorduğunuzda ise öfkelenir ve çocukların yaramazlığını kendisine yüklememenizi söyler -o sadece reaksiyon veriyor.

    Bayan E. gibi hastaların başa çıkma mekanizmalarının sorunlu yönlerinin farkına varmalarına yardımcı olmanın en iyi yolu, yüzleştirme ve işbirlikçi müdahalelerin bir kombinasyonudur. Hastalara sorunları olduğunu söylemenin yararı sınırlıdır; onların bu sonuca sizinle birlikte ulaşmalarına yardımcı olmak çok daha etkilidir. Öncelikle, hastayı bir durumu ya da sorunu farklı bir biçimde görmesini sağlayabilecek bir tutarsızlıkla ya da uyumsuzlukla yüzleştirme fırsatı arayın. Bu tür bir yüzleştirme şu şekilde ifade edilebilir:

    İş yerinde herhangi bir sorun yaşamadığınızı söylediğinizi biliyorum, ancak bu yıl üç kez işten çıkarıldığınızı da söylediniz. Fark etmenin sizin için zor olduğu bir şeyin sizi engelliyor olabileceğini düşünüyor musunuz?

    Burada terapist, “iş yerinde hiçbir sorun yok” ifadesini “bir yıl içinde üç kez işten çıkarılma” ile yan yana getirerek, hastanın işle ilgili bir sorunu olabileceği olasılığına ilgisini çekmeye çalışır. İşte başka bir örnek:

    Yeni işin üstesinden gelmenin kolay olduğunu söylediniz ama işe başladığınızdan beri 18 kilo aldığınızı da söylediniz -bunun hakkında herhangi bir düşünceniz var mı?

    Hastanın bir tutarsızlığa dikkatini çektikten sonra, ortak araştırma, birlikte alternatif düşünme ve davranma biçimlerini keşfetme ve gerçeklik testi gibi işbirlikçi müdahaleleri kullanarak durumu daha yakından inceleyebilirsiniz.

    Görünüşe göre, bir ilişkiyi sürdürmekte yaşadığınız zorluklara katkıda bulunan bazı davranışlarınız olabilir. Bunu birlikte inceleyelim -son ilişkinizle başlayabiliriz. Tartışmalarınızın bir kısmında payı olabilecek herhangi bir şey yaptığınızı düşünüyor musun?

    Bu tür ortak araştırma, terapötik ittifakı güçlendirir; bu, her zaman önemli olmakla birlikte, özellikle hastayı uyumsuz bir savunmayı kabul edecek kadar savunmasız hale getirmeye teşvik ettiğinizde kritik bir rol oynar. Savunmaların bizim koruyucumuz olduğunu unutmayın -uyumsuz olabilirler, ancak onlara ihtiyacımız vardır. Hastalarımızı koruyucu başa çıkma stratejilerinden tamamen yoksun bırakmak istemeyiz; bu çalışmayı olabildiğince nazik bir biçimde yürütmek, sürecin olabildiğince az acı verici olmasını sağlamak isteriz.

    Hasta bir sorun olduğunu anladıktan sonra, stresle başa çıkma konusunda karakteristik mekanizmalarını geliştirmeye doğru ilerleyebiliriz. Amacımız, daha az uyumlu başa çıkma mekanizmalarına olan bağımlılığı azaltmak ve daha uyumlu başa çıkma mekanizmalarının kullanımını artırmaktır. Bazen bu, hastanın hâlihazırda kullandığı savunmaların tartışılmasını içerir; bazen de hastanın ezici uyaranlarla başa çıkmak için tamamen yeni yollar bulmasına ve denemesine yardımcı olmayı gerektirir. Kişinin ego işlevine bağlı olarak, hastalarımızın stresle daha uyumlu biçimlerde başa çıkmalarına yardımcı olmak için destekleyici ya da açığa çıkarıcı stratejiler kullanabiliriz.

    Destekleyici stratejiler

    Hem tedarik edici (supplying) hem de yardım edici (assisting) müdahaleler bu noktada yararlıdır. Tedarik edici olduğumuzda, hastanın yeni uyum yollarını kendi başına -ister kronik olarak ister o anda- geliştiremeyeceğini varsayarız. Uyumsuz örüntülerden caydırmak ve uyumlu örüntüleri pekiştirmek şu şekilde ifade edilebilir:

    Vay -dün akşam yemeğinde olumsuz yorumlarınızı tutabildiğinizde ne kadar büyük bir fark yarattı. Görünüşe göre herkes, siz dahil, daha iyi vakit geçirmiş.

    Bu ifade aynı zamanda hastayı övüyor -ancak bazı hastalar için daha açık bir övgü gerekebilir.

    Gerçekten çok yol katettiniz -bu yılın büyük bir kısmında oğlunuzla konuşuyorsunuz. Bu, gerçekten önemli bir değişim.

    Eğer hasta daha uyumlu yeni bir çözüm üretemiyorsa, öneride bulunmak ya da tavsiye vermek yardımcı olabilir.

    Neden bunu denemiyorsunuz -bir dahaki sefere gelininiz ev işlerinizi eleştirmeye başladığında, sadece odadan çıkın.

    Psikoeğitim (psychoeducation) de genellikle yararlıdır:

    Birçok kişi için stresli bir günün ardından aşırı yemeyi bırakmak gerçekten zordur. Pek çok insan, okumak ya da rahatlatıcı bir banyo yapmak gibi başka tür bir etkinlik bulmanın yararlı olduğunu düşünür.

    Stresle daha uyumlu biçimlerde nasıl başa çıkılacağı üzerine düşünebilme kapasitesine sahip kişiler için yalnızca yardım yeterli olabilir. Ortak araştırma ve sonuçları birlikte değerlendirme gibi işbirlikçi müdahaleler, bu tür hastalarda oldukça etkili olabilir.

    Terapist Şimdi biliyoruz ki, bir iş arkadaşınız siz işlerinizi yapmaya çalışırken kişisel konular hakkında konuşmaya başladığında, bu sizi çileden çıkarıyor ve ona bağırmanın bölümünüzdeki itibarınızı zedelediğini de biliyoruz. Bu tekrar başladığında yapabileceğiniz başka şeyler hakkında birlikte düşünelim. (ortak araştırma)

    Hasta Ona soğuk davranmaya ne dersiniz?

    Terapist Bu kesinlikle daha az patlayıcı olurdu -ama sizce uzun vadede bu nasıl işe yarar? (sonuçları birlikte değerlendirme)

    Genel olarak, hastanın bu süreçte bir payı olduğu için yardım edici müdahaleler daha kalıcı olur -bu nedenle işe oradan başlayabilir ve gerekirse tedarik edici müdahalelere başvurabilirsiniz.

    Açıklayıcı stratejiler

    Açığa çıkarıcı stratejilerin amacı, uyumsuz savunmaları bilinçdışı durumdan bilince çıkarmaktır; böylece hastalar:

    • ne yaptıklarını fark edebilirler ve
    • ezici duygulanım ve anksiyeteyle daha uyumlu biçimlerde başa çıkmaya başlayabilirler.

    Örnek

    Bayan F., ilişkilerinde zorluk yaşadığından yakınarak terapiye başvurmuştur. Öz-düşünüm kapasitesine sahipti ve açığa çıkarıcı bir biçimde çalışabiliyordu. İlişkilerini anlatırken, terapisti onun partnerleri kendisine fazla yakınlaştığında farkında olmadan geri çekildiğini fark etti. İşte bir seanstan bir diyalog:

    Bayan F Birkaç haftadır Sara ile görüşüyorum ve onu gerçekten seviyorum ama bir şeyler değişti -ne olduğunu bilmiyorum. Her gece gelmek istiyor -sürekli birlikte yemek pişirmek- ve ben de bilmiyorum, istemiyorum -onu gerçekten sevsem de. Belki de o fazla yoğun [talepkar] biri…

    Terapist Fazla mı? (yüzleştirme)

    Bayan F Fazla yoğun -şey, tıpkı annemin fazla yoğun olması gibi. Ona bir parmak veririm, kolumu kapar. Onu yemeğe çağırırım, birdenbire “öğleden sonrayı da birlikte geçirelim” olur, “alışverişe seninle gelebilir miyim?” der ve ondan bir türlü kurtulamam -onu seviyor olsam bile.

    Terapist Sara’ya da bir parmak verirseniz kolunuzu kapacağından endişeleniyorsunuz. Belki de bu yüzden biraz geri çekiliyorsunuz. (yorumlama)

    Bayan F Geri çekilmek -sanırım evet- bunu o şekilde düşünmemiştim -ama nefes almam gerekiyor. Ama onun yanında olmayı da seviyorum.

    Terapist O halde, belki de düşündüğünüz kadar anneniz gibi değil. (yorumlama)

    Bayan F (güler) Evet -hiç değil- hem çok daha iyi yemek yapıyor…

    Bu örnekte, Sara fazla yakınlaştığında Bayan F. anksiyete yaşamıştır; bu durum, Sara’nın tıpkı annesi gibi onun bağımsızlığını elinden alacağına dair bilinçdışı bir fanteziyle ilişkilidir. Bayan F. bu anksiyeteyi mutlaka deneyimlememiştir; deneyimlediyse bile, bunu bilinçdışı fanteziyle ilişkili olarak algılamamıştır. Bunun yerine, ilişkilerde yaşadığı zorluklardan rahatsızlık duymakta, ancak bu soruna nasıl katkıda bulunduğunu bilmemektedir. Bayan F.’nin anksiyetesinin ve geri çekilme eğiliminin açığa çıkarılması, anksiyeteyle başa çıkma mekanizmasının ilişkilerini derinleştirmesinin önünde nasıl bir engel oluşturduğunu görmesine yardımcı olur. Bu durum, anksiyeteyi bilinçdışı bir fanteziyle ilişkilendirir. Bağlantı bilinç düzeyine taşındığında, Bayan F. bir duygulanım yaşar (gülmeyle belirginleşen) ve farklı bir seçim yapma olanağı kazanır.

    Savunmalar, psikodinamik psikoterapiyle geliştirmeyi amaçladığımız ego işlevlerinden yalnızca biridir. Bir sonraki bölümde diğer birkaçını ele alalım.

  • Başkalarıyla İlişkileri Geliştirme (26. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 26. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Çoğu insan için başkalarıyla anlamlı ilişkiler kurabilme becerisi, onların dünyada işlev görme biçimleri açısından hayati öneme sahiptir.

    İnsanların ilişkilerde zorluk yaşamasının birçok nedeni vardır -bu nedenler arasında şunlar bulunur:

    • empati kapasitesi ve sosyal ipuçlarını okuyabilme becerisi gibi ego işlevlerindeki bozulmalar
    • ilişki kurma becerilerini bozan, başkalarıyla ilgili bilinçdışı fanteziler ya da beklentiler

    Psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biri, insanların başkalarıyla karşılıklı olarak tatmin edici ilişkiler geliştirmelerine yardımcı olmaktır.

    Destekleyici müdahaleler, ego işlevi daha zayıf olan hastaların empati kapasitelerini ve başkalarıyla anlamlı biçimde etkileşim kurabilme becerilerini artırmalarına yardımcı olabilir.

    Açığa çıkarıcı teknikler ise, ego işlevi daha güçlü olan hastaların başkalarıyla ilgili fantezilerinin ya da beklentilerinin daha fazla farkına vararak ilişkilerini geliştirmelerine yardımcı olabilir.

    Bazı insanlar gerçekten yalnız olmayı tercih etse de, çoğu insan başkalarıyla etkileşim içinde olduklarında yaşamlarının daha zengin olduğunu hissederler. Romantik, mesleki, ailevi gibi pek çok ilişki türü vardır -hepsi birbirinden farklı olsa da hepsi önemlidir. İnsanlar genellikle diğer insanlara bağlanmak ve yaşamlarında önemsedikleri ve kendilerini önemseyen kişilerin olmasını isterler. Bununla birlikte, insanların arzuladıkları karşılıklı tatmin edici ilişkilere sahip olamamalarının birçok nedeni vardır.

    Amaç

    İlişkilerde zorluk yaşamak, insanların psikoterapi aramalarının başlıca nedenlerinden biridir -ve psikodinamik psikoterapi bu konuda iyi bir tedavi yöntemidir. İlişkilerde zorluk yaşamalarına neden olan sorunları olan insanlara yardımcı olmak, psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biridir.

    Sorunu tanıma

    İlişkilerle ilgili sorunlar her biçimde ve boyutta ortaya çıkabilir. İşte ilişkilerde sorunların varlığına işaret eden bazı temel yakınmalar:

    İşyerinde insanlarla iyi geçinemiyor gibiyim.

    Ortada düzgün bir erkek yok.

    Onunla iki yıldır çıkıyorum ama evlenmek isteyip istemediğimden emin değilim.

    Annem beni deli ediyor.

    Yakın arkadaşım yok.

    Kızım artık benimle konuşmuyor.

    Yalnızlık, bağlılık sorunları, sevdiklerinden yakınmalar, sık tartışmalar ve başkalarına yönelik hayal kırıklıkları, kişilerarası güçlüklerin varlığına işaret eder. Herkes zaman zaman bir kişiyle ya da başka biriyle sorun yaşayabilir, ancak bir kişinin ilişkilerinde sürekli güçlükler yaşaması durumunda bu sorunların, kişinin duygusal işlevselliğinde devam eden bir problemden kaynaklanabileceği ihtimaline dikkat etmeliyiz.

    Genel olarak, bir kişinin kişilerarası güçlükler yaşadığını fark etmek zor değildir. Zorluk, bu sorunun türünü tanımlamaktadır. Bazı insanlar ilişki kurabilir, ancak bilinçdışı fanteziler ve beklentiler nedeniyle bunların bir kısmında zorluk yaşarlar. Öte yandan, bazı kişiler herhangi bir başarılı ilişkiye sahip olmak için gerekli becerilerden yoksundur. Şimdi bu iki tür soruna göz atalım.

    Başkalarıyla ilgili bilinçdışı beklentiler ve fanteziler

    İnsanlar büyürken, çevrelerindeki önemli kişilerle erken dönemde yaşadıkları etkileşimler, yaşamları boyunca başkalarıyla kurdukları ilişkiler üzerinde silinmez bir iz bırakır. Sevilen ve iyi bakılan kişiler bunu başkalarından da beklemeyi öğrenir, oysa istismar edilen ya da ihmal edilen kişiler kötü muameleyi beklemeyi öğrenir [5]. Kişi bu beklentilerin farkında olmasa bile, bunlar yaşadığı her etkileşimi etkiler. Şu örnekleri göz önünde bulundurun:

    Bay A., yetiştirme yurtlarında büyümüştür -bir aileye alışır alışmaz başka bir yere taşınmıştır. Yetişkinlikte ise kız arkadaşları kendisinden ayrılmadan önce onları terk etme örüntüsü geliştirmiştir. Romantik ilişkilerinden hoşnutsuzluk hissettiğini dile getirmektedir.

    Bayan B.’nin annesi evde kalmış ve onun her ihtiyacıyla ilgilenmiştir. Yeni evli olan Bayan B., kocasının zaman zaman arkadaşlarıyla yalnız dışarı çıkmak istemesine öfke duymaktadır. Erken evliliği konusunda hayal kırıklığı yaşadığını dile getirmektedir.

    Hem Bay A.’nın hem de Bayan B.’nin yetişkinlikteki ilişkileri, farklı biçimlerde olsa da erken dönem ilişkilerinden etkilenmektedir. Bay A., terk edilmeyi beklediği için ayrılık acısından kaçınmak adına önce kendisi ayrılmayı öğrenmiştir. Bayan B. ise kocasının annesinin yaptığı gibi her ihtiyacıyla ilgilenmesini beklemekte ve bu gerçekleşmediğinde hayal kırıklığı yaşamaktadır. Biz bunu açıkça görebilsek de, temel yakınmaları onların mevcut sorunlarının geçmiş ilişkilerinden nasıl etkilendiğinin tamamen farkında olmadıklarını göstermektedir. Bu beklentilerin farkındalığa çıkarılması, her ikisinin de şimdiki zamanda yaşadıkları sorunları daha iyi anlamalarına yardımcı olabilir.

    Geçmişimizdeki insanlarla yaşadıklarımızdan etkilendiğimiz gibi, yaşanmasını umduklarımızdan da etkileniriz. Erken yaşamımızdaki insanlara ilişkin fanteziler bilinçdışımızda varlığını sürdürebilir ve yetişkinlikteki ilişkilerimizde yaptığımız seçimleri etkileyebilir. İşte birkaç örnek:

    Dr. C.’nin babası son derece eleştireldi ve onu nadiren övdü. Genç bir pediatrist olan Dr. C., haftada 100 saat çalışmakta ve asla yardım istememektedir. Terapisine başvurma nedeni, birlikte yaşadığı partnerinin, Dr. C.’nin sürekli işe dalmış olması ve neredeyse hiç evde bulunmaması nedeniyle taşınmaya karar vermesidir.

    Bayan D.’nin babası, zaman zaman onu heyecan verici kayak ve doğa yürüyüşü gezilerine götüren gösterişli bir sporcuydu. Ancak genel olarak Bayan D., romatoid artrit nedeniyle fiziksel olarak kısıtlı, utangaç annesiyle birlikte bırakılırdı. Bayan D., nişanlısıyla ilgili kafa karışıklığı yaşadığını dile getirmektedir -nişanlısını sevmesine rağmen onun yeterince “erkeksi” olmadından endişe duymaktadır.

    Hem Dr. C. hem de Bayan D., erken dönemlerindeki insanlara ilişkin fantezilere sahiptir. Dr. C., sonunda onu övecek bir baba/otorite figürü fantezisini taşımaktadır. Bayan D. ise, hayal kırıklığı yaratan babasının idealleştirilmiş yönlerine sahip bir erkek fantezisine sahiptir. Bu fantezilerden haberdar olsalar da olmasalar da, bunlar yetişkinlikteki ilişkilerinde yaptıkları seçimleri, duygulanımlarını ve davranışlarını etkilemektedir.

    Tüm bilinçdışı fantezilerde olduğu gibi, bunlar utanç, anksiyete ya da diğer yoğun ve rahatsız edici duygulara neden oldukları için farkındalık dışında kalır. Kişiler bilinçdışı gereksinimlerinin farkında değillerse, kendileriyle karşılıklı olarak tatmin edici ilişkiler kurabilecekleri insanları seçemezler. Örneğin, bir kişi bilinç düzeyinde bağımsız ve özerk olmayı isteyebilir, ancak bilinçdışı düzeyde bakım görmek isteyebilir. Ya da bir başkası bilinçli olarak ilgi ve şefkat görmeyi arzulayabilir, ancak bilinçdışında buna layık olmadığını hissedip başkalarından reddedilmeyi bekleyebilir. Her iki durumda da bu kişiler, sürekli olarak besleyici olmayan ve onları hızla hayal kırıklığına uğratan partnerleri seçebilirler.

    Sosyal işlevle ilgili sorunlar

    Bazı insanlar başkalarıyla nasıl etkileşim kuracaklarını bilseler de, bilinçdışı beklenti ve fanteziler bu becerilerini engelleyebilir; diğerleri ise işlevselliklerindeki eksiklikler nedeniyle ilişki kuramazlar [6]. Başkalarıyla ilişki kurabilme becerisini bir ego işlevi olarak görürüz, ancak sağlıklı ilişkiler için gerekli olan bazı önemli alt işlevler de vardır. İşte birkaç örnek:

    Empati kapasitesi

    Bölüm 13’te tartıştığımız gibi empati, yaşamı bir başkasının gözlerinden görebilme kapasitesi olarak tanımlanabilir. Başkalarıyla sağlıklı ve karşılıklı olarak tatmin edici ilişkiler kurabilmek için bu kapasiteye sahip olmamız gerekir. Bu olmadan, diğer insanların dünyayı nasıl gördüklerini anlayamayız. Empati, sevdiklerimize nasıl bakım göstereceğimizi, arkadaşlarımız sıkıntı içindeyken onları nasıl yatıştıracağımızı ve kişilerarası çatışmaları nasıl çözeceğimizi bilmemize yardımcı olur. Empati yoksunu kişiler genellikle benmerkezci, hak iddia eden ve duygusal olarak mesafelidirler. Bu özelliklerin her biri, başkalarıyla ilişki kurma becerisini zedeler.

    Örnek

    Bay E. her gün işten eve gelir ve eşine gününün nasıl geçtiğini sormadan, ofisteki politik çekişmeler hakkında durmaksızın konuşur. Eşinin kendisine “duyarsız” demesini anlayamaz; yalnızca, işinin “tüm gün çocuklarla ilgilenmekten daha stresli” olduğunu söyler.

    Bay E.’nin empati yoksunluğu, eşinin yaşantılarını anlamasını engeller ve bu durum ilişkilerini tehlikeye atabilir.

    Sosyal ipuçlarını okuma becerisi

    İnsanlar etkileşimde bulunduklarında, birbirlerine ilgi düzeylerini, tercih ettikleri fiziksel ve duygusal mesafeyi, ayrıca etkileşimi ne zaman ve nasıl sonlandırmak istediklerini yansıtan sözel ve sözel olmayan ipuçları verirler. Bir kişi bu ipuçlarını okumakta zorluk çekiyorsa, kaçınılmaz olarak başkalarıyla ilişkilerini yürütmede de güçlük yaşayacaktır.

    Bayan F., neden ofiste daha fazla arkadaşı olmadığını anlayamamaktadır. Kendini “harika bir arkadaş” olarak tanımlar -hoşlandığı biriyle tanışır tanışmaz “her zaman ulaşılabilir” olur, sık sık arar ve mümkün olduğunca çok buluşmak ister. Etrafındaki insanların “yüzeysel” göründüğünü, birkaç hafta sonra da “ortadan kaybolduklarını” söyler.

    Bayan F.’nin, yeni arkadaşlarına fazla yüklenmekte olduğunu fark edememesi, onlarla anlamlı ilişkileri sürdürememesine yol açmaktadır.

    Mizaç kaynaklı utangaçlık

    Her zaman nedenini tam olarak anlayamasak da, bazı insanlar diğerlerinden daha dışadönüktür. Bir kişinin utangaçlığının, ketlenmelerin ya da sosyal anksiyete bozukluğu gibi bir kaygı bozukluğunun sonucu olup olmadığını merak edebiliriz; ancak öykü, utangaçlığın çocukluktan beri sürdüğünü gösteriyorsa, bu durum mizaç kaynaklı utangaçlığın sonucu olabilir [7].

    Dokuzuncu sınıfta okul değiştirdikten sonra Bayan G., diğer öğrencilerle oturma cesaretini toplayabilmeden önce beş ay boyunca öğle yemeğini yalnız yemiştir. Şimdi, yirmili yaşlarında, aynı sorunu çalıştığı şirketteki yemekhane ortamında da yaşamaktadır.

    Utangaçlık, bir kişinin başkalarıyla ilişki kurma becerisini büyük ölçüde engelleyebilir ve derin bir yalnızlığa yol açabilir.

    Terapötik stratejiler

    Başkalarıyla ilişkileri geliştirmeye yardımcı olmak için kullanılabilecek hem destekleyici hem de açığa çıkarıcı stratejilere ilişkin bazı örnekler aşağıda yer almaktadır.

    Bir kişinin ilişki sorunlarının sosyal işlevsellikteki eksikliklerden kaynaklandığını düşünüyorsak, müdahalelerimiz eksik işlevleri sağlamaya ya da zayıflamış işlevleri desteklemeye yönelik olmalıdır.

    İlişkileri geliştirmeye yönelik sağlayıcı müdahaleler övgü, empati kurma, bakım gösterme, yatıştırma, geçerlileştirme ve umut sunma gibi unsurları içerebilir ancak genellikle şu noktalara odaklanır:

    Destekleyici stratejiler

    Bir kişinin ilişki sorunlarının sosyal işlevsellikteki eksikliklerden kaynaklandığını düşünüyorsak, müdahalelerimiz eksik işlevleri sağlamaya veya zayıflamış işlevlere yardımcı olmaya yönelik olmalıdır.

    İlişkileri geliştirmek için müdahaleler sağlamak, övmeyi, empati kurmayı, beslemeyi, yatıştırmayı, onaylamayı ve umut vermeyi içerebilir ancak genellikle şunlara odaklanır:

    • Tavsiye verme (advising): Hastalara, başkalarıyla etkileşim kurmanın temel ilkeleri ve sosyal ipuçlarını anlamaları konusunda tavsiyede bulunabiliriz.

    Üçüncü aramanızdan sonra hâlâ geri dönmediyse, büyük olasılıkla ilgilenmiyordur.

    Hem kendinize hem de ona çok fazla baskı yapıyorsunuz. İlişki hakkında büyük kararlar vermeden önce birbirinizi tanımaya zaman ayırırsanız, işler sizin için daha iyi gidebilir.

    • Yanlış anlamaları düzeltme (correcting misperceptions): Bu, hastaların başkalarının davranışlarını ve niyetlerini yorumlama yollarını yeniden düşünmelerine yardımcı olabilir.

    Patronunuzun sizi kovacağını neden düşündüğünüzü anlamıyorum -size yeni bir zam yapmadı mı?

    Sanırım onun söylediklerini çok ayrıntılı düşünüyorsunuz.

    Olanların bana daha anlamlı gelen başka açıklamaları da var. Örneğin, size kızgın değil de başka bir nedenden dolayı kötü bir ruh hali içinde olması mümkün mü?

    • Adaptif savunmaları ve davranışları güçlendirme (reinforcing): Bazı adaptif davranışlar mevcutsa, bunların altını çizmek çok yararlı olabilir.

    Sinirlenmeye başladığınızda odadan çıkmanız kesinlikle doğru bir yaklaşımdı.

    Öğle arasında egzersiz yapma fikriniz harikaydı -bence bu, işten eve geldiğinizde kocanıza karşı daha az öfkeli hissetmenize yardımcı oluyor.

    • Maladaptif (maladaptive) savunma ve davranışlara alternatifler önerme: Bu yaklaşım, adaptif davranışlar zaten mevcut olduğunda ya da hastanın daha fazla seçenek geliştirmeye ihtiyaç duyduğu durumlarda faydalıdır.

    Sanırım işten sonra içki içmek bazı insanların gevşemesine yardımcı oluyor, ama sizin için bu durum tam tersi yönde etki ediyor gibi görünüyor; sonunda eşinizle ve çocuklarınızla tartışıyorsunuz… Belki eve geldiğinizde sessizce oturup gazete okumanız daha fazla işe yarayabilir.

    Oğluna bağırma dürtüsünü hissettiğinizde, bence birine ulaşmanız gerekiyor -bu, bir arkadaşınızı aramak için iyi bir zaman olabilir.

    İlişkilerle ilgili zayıflamış işlevlere yardımcı olma

    • Hastayla etkileşim içinde sosyal becerileri modelleme (modeling), örneğin:
      • empatik bir şekilde dinlemek ve anlayış göstermek – bu, sağlıklı ilişkilerdeki karşılıklılığın (al-ver dengesinin) temel bir modelleme biçimidir.
      • hastanın terapistin (ya da başkalarının) ne hissedebileceğini ya da ne düşünebileceğini hayal etmesine yardımcı olmak. Aşağıdaki gibi sorular bu beceriyi teşvik eder ve empati gelişimine katkı sağlar:

    Bunu yaptığınızda, sizce ben nasıl hissetmiş olabilirim?

    Size ne söylediğim konusunda temkinli davrandığımı fark ediyorum; sanki kolayca yanlış bir şey söyleyebilecekmişim gibi.

    Şu anda biraz içinize çekildiğinizi hissediyorum.

    • Davranışlarının sorumluluğunu alma ve özür dileme isteğini modelleme (modeling):

    Duygularınızı incittiysem özür dilerim.

    Beni aramış olmanızın başka bir seans istediğinizi gösterdiğini fark etmemişim -bunu atlamışım.

    • Davranışınızın sorumluluğunu kabul etme ve özür dileme istekliliğini modelleme:

    – Bu duygularınızı incittiyse özür dilerim.

    – Beni aramanızın başka bir seans istediğinizi gösterdiğinin farkında değildim; bunu kaçırdım.

    • İş birliği yapma (collaborating): Hastalarla birlikte, başkalarıyla ilişkilerini nasıl geliştirebilecekleri üzerine düşünmek için ortak bir çalışma yürütebiliriz. İşte bazı örnekler:

    – Etkileşimleri düşünme ve algılama konusunda alternatif yolları birlikte keşfetme

    O sizi gerçekten aşağılamak mı istedi, bundan emin misiniz? Olanları açıklayan tek olasılık bu mu?

    Patty’nin ve Susan’ın siz okula bırakırken soğuk davrandıklarını söylüyorsunuz ama geçen hafta kızınızı iki kez oyun buluşmasına davet etmemişler miydi? Bu size ne düşündürüyor?

    – Planlanan bir davranışın olası sonuçlarını birlikte düşünme

    Patronunuz çıkışırsanız, sizce nasıl tepki verir? Ortaya çıkacak sonuçlarla baş etmeye hazır mısınız? Şikâyetlerinizi ona iletmenin daha az riskli bir yolu olabilir mi?

    Açığa çıkarma stratejileri

    Hastalarla yaşamlarındaki insanlarla olan ilişkileri hakkında ya da bizimle olan ilişkileri üzerine konuşarak, başkalarına ilişkin bilinçdışı beklentilerini ya da fantezilerini açığa çıkarabiliriz.

    Hastalarımızın başkalarıyla ilişkilerinin belirli yönlerini yorumlama

    Hastalar, başkalarıyla olan ilişkileri hakkında çok fazla zaman harcarlar. Bir bilinçdışı beklentinin ya da fantezinin hastanın kişilerarası işlevselliğini etkilediğine dair kanıt duyduğumuzu düşündüğümüzde, bu materyali açığa çıkarmaya çalışarak kişinin ilişkilerine yardımcı olabiliriz:

    Bayan H., disleksi tanısı konulduktan sonra ünlü bir akademisyen olan babasının kendisine olan ilgisini kaybettiğini algılayan 35 yaşında bir kadındır. Yıllar boyunca, arkadaşlarının ve sevgililerinin çeşitli “yetersizlikleri” nedeniyle kendisini reddedeceğinden sık sık kaygılanmıştır. Yirmili yaşlarında, büyük bir kist nedeniyle bir yumurtalığı alınmıştır. Romantik ilişkilerini sürdürmekte zorluklar yaşamış, ancak şimdi evlilikle sonuçlanmasını umduğu derinleşen bir ilişki içindedir. Bayan H., erkek arkadaşı Calvin’i dikkatli ve sevgi dolu biri olarak tanımlamaktadır; ancak ona yalnızca bir yumurtalığının olduğunu söylemekten “dehşet” duymaktadır. İşte bu konunun gündeme geldiği bir seanstan bir kesit:

    Bayan H. Bugün bazı arkadaşlarımla birlikte brunch yaptık -hepsinin çocuğu var. Calvin çocukları çok seviyor ve onlarla harika anlaşıyor. Sonrasında özellikle sevgi doluydu ve sevdiği bebek isimlerinden bahsetmeye başladı. Ona sadece bir yumurtalığım olduğunu söylemek zorunda kalacağıma gerçekten inanamıyorum -bunu öğrendiğinde muhtemelen benden ayrılacak.

    Terapist Bunu düşünmene ne neden oluyor? (yüzleştirme)

    Bayan H. Ben kusurluyum (ağlamaya başlar) -o neden kusurlu bir eşle yetinsin ki, normal şekilde doğurgan bir eşi olma ihtimali varken?

    Terapist Ama ilişkinizle ilgili söylediklerinin tümü onun sizi çok sevdiğini gösteriyor -bu yüzden, ondan ayrılacağınız yönündeki korkunuzun, geçmişte diğer insanlarla yaşadığınız kaygılarla ilişkili olup olamayacağını merak ediyorum. (güvence verme, netleştirme)

    Bayan H. Ne demek istediğinizi anlıyorum ve bunu kavrıyorum -ayrıca kim bilir, bu doğurganlığımı gerçekten etkiler mi- ama bu konuda histerik durumdayım ve bunun ilişkimizin sonunu getirecek asıl darbe olacağını hissediyorum.

    Terapist Sanırım endişelisiniz çünkü “kusurlu” olduğunuz için sizi reddedeceği yönünde bir beklentiniz var; tıpkı babanızın öğrenme güçlüğünüz nedeniyle sizi reddetmesi gibi. Ama Calvin’le ilgili olarak böyle bir kanıt görünmüyor. (genetik yorumlama, güvence verme)

    Bayan H. Başka türlü düşünmek benim için zor -ama gerçek şu ki, o babama hiç benzemiyor. Onu kaybetmekten sadece dehşet içinde korkuyorum.

    Terapist, örüntüdeki kırılmayı fark eder -Bayan H., ilişkinin iyi gittiğini söylerken aniden sonlanacağını düşündüğünü belirtmektedir. Terapist, duygulanımın yeterince güçlü olduğunu hisseder ve bu tutarsızlıkla hastayı yüzleştirmeye karar verir. Bu müdahale, hastada daha yoğun bir duygusal tepki oluşturur (örneğin “kusurlu” sözcüğünü kullanmasıyla anlaşılmaktadır). Terapist, bu kusurlu olma duygusunun derinlere yerleşmiş olduğunu ve doğrudan yüzleştirmenin zor olabileceğini sezer. Ayrıca hastanın geçmişte de başkaları tarafından reddedilme kaygısı taşıdığını bilmektedir. Terapist, hem güvence veren hem de gerçeklik testini içeren bir müdahaleyle başlar, ardından Bayan H.’nin erkek arkadaşıyla ilgili kaygılarını geçmişteki korkularıyla ilişkilendiren bir netleştirme yapar. Hasta, yoğun duygulanımına rağmen bu açıklamayı değerlendirebilir ve kendi düşüncelerini sorgulamaya başlar. Sonuçta, genetik yorumlama, Bayan H.’nin erkek arkadaşını kaybetme korkularının mevcut durumun gerçeklerinden ziyade, çocuklukta babasıyla yaşadığı ilişkiye dayalı bilinçdışı bir ilişki beklentisiyle bağlantılı olabileceğini fark etmesini sağlar.

    Hastalarımızın bizimle olan ilişkilerinin (aktarım) belirli yönlerini yorumlama

    Transferansın yorumlanması, insanların başkalarına ilişkin bilinçdışı beklentilerini yeniden yapılandırmalarına yardımcı olmanın en güçlü yollarından biri olabilir. Hastalar, başkalarıyla yaşadıkları güçlükleri size olabildiğince anlatabilirler; ancak bu durum terapi içinde, sizinle yaşandığında, bunu doğrudan gözlerinizin önünde görürsünüz. Böylece durumu yanlış algılama olasılığı çok daha azalır. Şu iki durum arasındaki farkı düşünün:

    Bayan I., erkek arkadaşının kendisine hiç ilgi göstermediğinden sürekli yakınmaktadır. Onu benmerkezci ve küçümseyici biri olarak tanımlamaktadır.

    Seans sırasında, Bayan I., sizin seans sırasında bir kez saate bakmış olmanızın, ona dikkat etmediğinizi ve aklınızın kendi hayatınızdaki başka şeylerle meşgul olduğunu gösterdiğini söyler.

    İlk durumda, Bayan I.’nin yakınmasını nasıl yorumlayacağınız konusunda hiçbir fikriniz yoktur. Erkek arkadaşını tanımadığınız için, onun gerçekten küçümseyici ve benmerkezci biri olma olasılığı vardır. Ancak terapide size yönelik aynı yakınmayı dile getirdiğinde, durumu biliyorsunuzdur. Onun size dair algısının, gerçekte yaşananlarla orantısız olduğunu görebilirsiniz. Belki de Bayan I., birinin kendisini görmezden geldiğini hissetmekle ilgili çok düşük bir eşiğe sahiptir ve bu da geçmiş ilişkilerinde oluşmuş beklentilere dayanmaktadır. Böyle düşük bir eşiğe sahip olmak, kuşkusuz mevcut ilişkilerini de etkilemektedir. Amacımız, hastanın başkalarına yönelik beklentilerindeki çarpıklığı fark etmesine yardımcı olarak, güncel ilişkilerini iyileştirmesini sağlamaktır.

    İşte bunu nasıl yaptığımıza dair bir örnek:

    Bay J., iş arkadaşlarıyla yaşadığı sorunlar nedeniyle terapiye başvuran 44 yaşında bir erkektir. Biraz alaycı bir kişiliğe sahip olan Bay J., iş arkadaşlarının işleri onun üzerine “yıktığını” hissetmekte ve onların destekleyici olmayacaklarını beklemektedir. Aşağıdaki seansta terapist, alışılmadık bir şekilde seansa 5 dakika geç başlamıştır. Bu, 45 dakikalık bir seansın son 15 dakikasından bir kesittir:

    Bay J. Sanırım söyleyeceklerim bu kadar -sanki içimden bir şey çekildi.

    Terapist Bu sizin için oldukça alışılmadık bir durum -acaba ne oldu? (yüzleştirme)

    Bay J. Bilmiyorum -sadece seansın neredeyse bittiğinin farkına vardım ve bugün seansımızın kısa kesileceğini düşündüm.

    Terapist Yani seansa 5 dakika geç başladığım için bugün seansta zaman kaybedeceğinizi bekliyorsunuz. (yorumlama)

    Bay J. Evet, sanırım öyle -normalde böyle davranmadığınızı biliyorum ama burada otururken bunu düşündükçe sinirlenmeye başladım. İşte bu, işte de böyle oluyor.

    Terapist, Bay J.’nin söyleyecek hiçbir şeyi olmaması şeklindeki direncini fark eder. Bu durum bu hasta için alışılmadık olduğundan, hastayı yüzleştirmeye karar verir. Terapist, hastanın seansa geç başlandığı için seansın daha kısa süreceğini beklediğini duyar ve bunun başkalarına yönelik bilinçdışı bir beklentinin ürünü olduğunu yorumlar. Bu yorum, hastanın bilinçdışı fantezisini anlamasını derinleştirir.

    Bu örnekte, hastanın insanların kendisinden yararlanacağı yönündeki bilinçdışı beklentisinin açığa çıkarılması, bunun terapist ile yaşanması sayesinde kolaylaşır. Beş dakika çok uzun bir süre olmasa da, hastanın zihninde bu, terapistin bile onu sömüreceğinin bir simgesi hâline gelir. Bu durumu terapötik ilişki içinde görmek şu açıdan yardımcı olur:

    • terapistin, hastanın bilinçdışı beklentisini anlamasına, ve
    • hastanın, bu örüntüyü fark ederek çevresindeki insanlardan daha gerçekçi biçimde farklı beklentiler geliştirebileceğini anlamaya başlamasına yardımcı olur.

    Umut edilen, hastanın terapistin çevresindeki insanlardan genellikle beklediği biçimde davranmadığını gördükçe, başkalarına ilişkin bilinçdışı beklentilerini yavaş yavaş yeniden yapılandırabilmesidir. Tıpkı benlik algısının değişiminde olduğu gibi, bu süreç de gelişimin yeniden etkinleştirilmesi (reactivating development) olarak kavramsallaştırılabilir.

    Artık tekniklerimizi öz-değer düzenlemesini ve başkalarıyla ilişkileri geliştirmek için nasıl kullanabileceğimizi incelediğimize göre, şimdi bunları karakteristik başa çıkma mekanizmalarını dönüştürmek için nasıl kullandığımıza geçelim.

  • Benlik Algılarını ve Benlik Saygısını Düzenleme Yeteneğini Geliştirme (25. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 25. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Benlik algısı (self-perception), insanların dünyada nasıl işlev gördüğünü belirlemede önemli bir rol oynar.

    Benlik algılarını geliştirme ve benlik saygısını/öz-değeri düzenleme (regulate self-esteem) becerisi, psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biridir.

    Benlik algıları bilinçdışı (unconscious) olabilir.

    Daha gerçekçi (realistic) benlik algıları geliştirmek, insanlara şu konularda yardımcı olabilir:

    • benlik saygısı düzenleme becerisini geliştirme

    • yetenekleri (capability) ve sınırlılıkları (limitations) hakkında daha iyi bir anlayışa sahip olma

    Destekleyici teknikler, daha zayıf ego işlevine sahip hastaların benlik duygularını/algılarını (sense of self) güçlendirmelerine ve benlik saygısı düzenlemesini geliştirmelerine yardımcı olabilir.

    Açığa çıkarıcı teknikler, daha güçlü ego işlevine sahip hastalara, bilinçdışı benlik algılarını bilinçli hale getirerek yardımcı olabilir.

    Süperego işleyişiyle (super-ego functioning) ilgili sorunlar benlik algısını bozabilir ve psikodinamik psikoterapide yeniden ele alınabilir.

    sense of selfe

    bir bireyin kimlik, benzersizlik ve kendini yönlendirme duygusu.

    https://dictionary.apa.org/sense-of-self

    Benlik saygımız (self-esteem) açısından yaşam bir savaş alanıdır. Her gün, benlik duygumuza (sense of self) -küçük ya da büyük- darbeler iner. Bizi görmezden gelen mağaza görevlileri, bizi eleştiren patronlar ve yaşlanan yüzlerimizi ya da şişkin karınlarımızı yansıtan aynalar, kendimizi iyi hissetme yetimizi sürekli zedeler. Benlik saygımızı yeniden yüzdürme -yani yaşam yolculuğumuz boyunca egolarımızı sarsan bu darbelere rağmen kendimizi yeniden toparlayabilme- becerisi, işlev görebilmenin merkezindedir. Bu, başlıca ego işlevlerimizden biridir. Kendimiz hakkında kötü hissedersek, ister kronik ister akut biçimde olsun, iyi işlev göremeyiz. Diğer ego işlevlerimiz zayıflar ve duygulanımları ve anksiyeteyi tolere etme, yeteneklerimiz ve zayıflıklarımız hakkında gerçekçi değerlendirmeler yapma, yargılarda bulunma, dürtülerimizi denetleme, rahatlama gibi becerilerimiz azalır -liste uzar gider. Bazı insanlar için bu kısa süreli bir durumken, diğerleri için kronik bir sorun halini alır. Aşağıdaki örnekleri göz önünde bulundurun:

    Bay A., 30 yaşında, başarılı, sevilen ve genel olarak kendisi hakkında iyi hisseden bir mimardır. Bir toplantıda kendisine planlarının yetersiz olduğu ve yeniden yapılması gerektiği söylendi. Karnı bozulmaya başladı ve tuvalete gitmek için izin istedi. Oradayken aynaya baktı ve yaşlı göründüğünü düşündü. O akşam bir randevuya çıktı, iyi vakit geçirdi ancak kadının kendisiyle ilgilenmeyeceğinden endişelendi. Ertesi gün ise kendisini yeniden toparlamış, planları yeniden çizmiş ve arkadaşlarıyla bisiklet gezisinde iyi bir hafta sonu geçirmişti.

    Bayan B., üç saygın kitap yayımlamış olan 50 yaşında bir yazardır. Editörü tarafından bir el yazması reddedildi. Telefon aramalarına dönmeyi reddetti ve evinde aşırı derecede içki içmeye başladı. Bir daha asla yazmayacağına karar verdi ve altı ay boyunca psikiyatrik yardım aramadığı bir depresyona sürüklendi.

    Hem Bay A. hem de Bayan B., benlik saygılarını mesleklerinden almaktalar ve benlik duygularına darbeler almışlardır. Bu darbeler, kendini düzenleme (self regulate) yetilerini bozmuştur -her ikisinin de benlik algıları değişmiş, anksiyete ve duygulanımı düzenleme kapasiteleri sekteye uğramış ve davranışları düzensizleşmiştir. Ancak Bay A. kendisini hızla toparlamış -çalışmaya ve sosyalleşmeye devam etmiş ve ertesi gün eski hâline dönmüştür. Buna karşılık Bayan B., aylarca süren zayıflatıcı bir depresyonla işlevselliğin kaybetmiştir. Bir kişinin benlik saygısına (self-esteem) yönelik darbeye verdiği tepki iki temel faktöre bağlıdır:

    • darbenin şiddeti
    • kişinin benlik saygısını düzenleme kapasitesinin temeli

    Örneğin, sağlıklı bir benlik duygusuna sahip bir kişi, büyük bir fiziksel hastalık, bir aşk ilişkisinde ihanete uğrama, işsiz kalma ya da göç etme gibi yıkıcı bir darbe karşısında ciddi işlev kaybı yaşayabilir. Öte yandan, kırılgan bir benlik duygusuna sahip bir kişi, incitici bir söz ya da kolayca iyileştirilebilecek bir fiziksel sorun gibi küçük bir darbeye tepki olarak dağılabilir.

    Sağlam bir benlik duygusu (sense of self), yalnızca kişinin kendisi hakkında iyi hissedebilme becerisiyle değil, aynı zamanda kendi yeteneklerini ve sınırlılıklarını gerçekçi biçimde değerlendirebilme ve egoya alınan bir darbenin ardından kendini toparlayabilme becerisiyle de karakterize edilir [1]. İnsanların benlik algılarını ve öz-değer düzenleme kapasitelerini tam olarak nasıl geliştirdiklerini bilmesek de, bunun doğuştan gelen özellikler ile erken dönemdeki önemli bakımverenlerle kurulan etkileşimlerin -yani doğa ve yetiştirme süreçlerinin- bir bileşiminden kaynaklandığı açıktır [2]. Mizacı değiştiremeyiz, ancak insanlara yeni bir ilişki bağlamında -yani terapistle- benlik duygularını yeniden değerlendirme fırsatı sunabiliriz.

    Süperego işlevi ve benlik algısı

    Süperego işlevindeki (super-ego function) sorunlar da benlik algısındaki çarpıklıklara ve öz-değer düzenlemesinde zorluklara katkıda bulunabilir [3]. Bölüm 2 ve 4’te tartıştığımız üzere, süperego genel olarak kişinin vicdanına ve kendisi için belirlediği ideallere karşılık gelen işlevler kümesidir. Süperego işlevselliği, ya çok sert ya da çok gevşek olduğunda sorunlu hâle gelir. İşte iki örnek:

    Bayan C., zamanı olmamasına rağmen Okul Aile Birliği tarafından düzenlenen her bağış kampanyasında gönüllü olmazsa suçluluk hissediyordu. Bunun sonucunda ise bitkin düşüyor ve kızgınlık duyuyordu.

    Bayan C.’nin aşırı sert bir süperegosu vardır. Bu durum, eğer kendini fazlasıyla zorlamazsa tembel olduğu yönünde çarpıtılmış bir benlik algısına yol açmaktadır.

    Bay D., ailesiyle tatillerini finanse etmek için iş hesabını kullandı ve Maliye Bakanlığı’nın “gerçek suçluları” yakalamakla çok meşgul olduğunu, bu yüzden kendi mali durumunu soruşturmaya vakit ayırmayacağını söyledi.

    Bay D.’nin süperego işlevi fazlasıyla gevşektir -yalnızca yakalanma ihtimali olduğunu düşündüğünde “doğru şeyi” yapmakla ilgilenmektedir. Psikodinamik psikoterapi, sert süperegolara sahip kişilerin kendilerine karşı daha az “acımasız” olmalarına ve böylece daha gerçekçi bir benlik algısına sahip olmalarına yardımcı olma konusunda oldukça etkili olabilir. Ancak psikodinamik psikoterapi teknikleri, zayıf süperego işlevini güçlendirme noktasında genellikle daha az etkilidir.

    Amaç

    Bölüm 2’de tartıştığımız üzere, insanların kendileri hakkında düşünmenin ve öz-değerlerini düzenlemenin yeni yollarını geliştirmelerine yardımcı olmak, psikodinamik psikoterapinin temel amaçlarından biridir. Bunu, kişinin ego işlevselliği düzeyine bağlı olarak, ağırlıklı biçimde destekleyici ya da açığa çıkarıcı tekniklerle yaparız. Umudumuz, bunun hastalarımızın öz-değerlerini daha uyumlu bir şekilde düzenlemelerini ve yaşamlarının birçok alanında -iş yaşamları, sosyal yaşamları ve duygusal yaşamları dâhil- işlevselliklerini geliştirmelerini sağlamasıdır. İzleyen bölümlerde şu konulara değineceğiz:

    • benlik algısı ve benlik saygısı/öz-değer (self esteem) düzenlemesiyle ilgili sorunların nasıl tanınacağı
    • bu sorunların iyileştirilmesine yönelik terapötik stratejiler

    Sorunu tanıma

    Tanım gereği, benlik algısı ve benlik saygısı düzenlemesinde zorluk yaşayan kişilerin egoları kırılgandır. Ancak bu sorunu yaşayan bazı kişiler, olumsuz benlik imgelerini abartılı, grandiyöz ve gerçekdışı benlik algılarıyla desteklerken, diğerlerinde benlik saygısı yetersizliği daha açık biçimde görülür. Şu örnekleri göz önünde bulundurun:

    Bayan E., kendisini mağazadaki en iyi satış elemanı -hatta sahiplerinden bile daha iyi- olarak görüyordu. Yıl sonunda ılımlı bir değerlendirme aldığında, iki hafta boyunca işe gelmedi, meslektaşlarına öfkeli e-postalar yazdı ve aralıklı olarak intihar düşüncelerine kapıldı.

    Bay F. ise toplantılarda nadiren söz alıyordu çünkü kendi görüşünü başkalarınınkinden daha az değerli görüyordu. Yıl sonunda ılımlı bir değerlendirme aldığında haftalarca depresif ve sosyal olarak geri çekilmiş bir durumda kaldı, ancak bunu zaten performansı hakkında bildiklerinin bir kanıtı olarak düşündü.

    Her iki kişi de benlik saygısına gelen darbeyi uyumsuz yollarla düzenlemeye çalışmaktadır. Ancak biri grandiyöziteyi kullanırken, diğeri depresyona gömülmektedir. Bu nedenle çarpıtılmış benlik algılarına dair kanıt ararken hem grandiyöziteye hem de açık biçimde düşük öz-değere dikkat etmemiz gerekir. Öfke, depresyon, sosyal geri çekilme, duygusal öz-cezalandırma ve dürtüsel davranışlar, insanların benliklerini korumaya çalışırken kullandıkları yaygın ama uyumsuz yollardır. Başkası üzerinde “üstünlük taslamak” -terapist dâhil- benlik saygısına alınan bir darbe karşısında kişiye geçici olarak biraz daha iyi hissettirebilir; aşağıdaki psikodinamik psikoterapi hastasından alınan örnekte olduğu gibi:

    Patronum tam bir ahmak. Bölümde neredeyse herkesi terfi ettirdi, bir tek beni ettirmedi. Yetenek gözünün önüne gelse bile fark edemezdi. Bu arada, yine peçeteniz bitmiş. Bu gerçekten profesyonellik dışı -ofisinizi şimdikinden daha iyi durumda tutmak için gerçekten çaba göstermelisiniz.

    Bu hasta, terapistini eleştirerek benlik duygusunu geçici olarak yükseltmektedir. Bunun karşıt ucunda ise, terapistin ve başkalarının aşırı idealleştirilmesi de öz-değer düzenlemesinde sorunların göstergesi olabilir.

    Ayrıca hastalarımızın kendi yetenekleri ve sınırlılıklarına ilişkin gerçekçi bir benlik duygusuna sahip olup olmadıklarını da anlamak isteriz. Çarpıtılmış bir benlik duygusuna sahip olmak, ciddi ego zayıflığına yol açabilir ve kişinin olumlu öz-değeri sürdürebilmek için duygusal açıdan maliyetli bir “yapay imaj”ı (false front) devam ettirmesini gerektirebilir. İşte bunun nasıl görünebileceğine dair birkaç örnek:

    Bay G., üniversiteden mezun olmamış ve yönetici olarak sınırlı becerilere sahip olmasına rağmen ailesinin şirketinde üst düzey yönetici olarak çalışıyordu. Babası öldüğünde şirketi kötü yönetti ve ardından ortaya çıkan mali felaketten personelini sorumlu tuttu. Çalışanlarının çoğunun hoşnutsuz hale gelerek işten ayrılmasına rağmen, Bay G. şirketin sorunlarına dair hiçbir sorumluluk kabul edemedi. Giderek daha hırçın, öfkeli ve sosyal olarak yalıtılmış bir hale geldi.

    Bayan H., “iyi sahne teklifleri alamamak” bağlamında depresif bir duygudurum ile başvuran, 60 yaşında bekar bir kadındır. Kendini 40 yıldır bir gospel şarkıcısı olarak tanıttığını ve 20’li yaşlarında bir kez “plak çıkardığını” anlatmıştır. O zamandan beri bir kayıt sözleşmesinin peşinde koşmaktadır. Acı bir ifadeyle, “Birçok kişi ilgileniyordu, ama artık yetenek aramıyorlar -seksapelite arıyorlar” demektedir. Bir okul sonrası programda şan eğitmeni olarak çalışma teklifi almıştır, fakat bunu “Bu eskimişler içindir” diyerek reddetmiştir. Yıllardır halka açık bir yerde şarkı söylememektedir ve mali iflasın eşiğindedir, ancak iflas başvurusunda bulunmayı reddetmektedir.

    Bay I., reklamcılıktaki işinde moralsiz hissetmektedir. Pek çok yaratıcı fikri vardır, ancak bunları paylaşmakla ilgili fazla bir korku yaşadığı için destekleyici, ikincil bir role itilmiştir.

    Bu hastalarda, kendi yeteneklerini ve sınırlılıklarını gerçekçi biçimde değerlendirememe, yaşamlarının her alanını -iş yaşamlarını, sosyal yaşamlarını ve duygusal yaşamlarını- olumsuz etkilemiştir. Buna kulak vermek, benlik algısındaki çarpıklıkları ve öz-değer yönetimindeki güçlükleri fark etmemize yardımcı olur. Bu sorunları taramaya yardımcı olmak için sorulabilecek bazı sorular şunlardır:

    • Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
    • Başkalarının sizi nasıl tanımlayacağını düşünüyorsunuz?
    • Sizce başkaları sizi kendine güvenli olarak mı, yoksa güvensiz olarak mı tanımlar?
    • Güçlü ve zayıf yönlerinizi bir başkasına nasıl tanımlardınız?
    • Benlik saygınızı gerçekten sarsan bir şey en son ne zaman başınıza geldi? Bunu nasıl karşıladınız?
    • Ebeveynlerinizin size destek olduğunu (ya da olduklarını) düşünüyor musunuz? Bunu nasıl gösterdiler? [4]

    Çarpıtılmış benlik algıları, çoğu zaman beden imgesinin, zekânın, sevilirliğin ya da iş performansının çarpıtılmış değerlendirmesini içerebilir. Bu alanlardan herhangi birine ilişkin bir anlatı, kişinin kendisini nasıl gördüğüne dair bilgi edinmek için kullanılabilir.

    Terapötik stratejiler

    İnsanların kendilerine dair algılarını daha gerçekçi hale getirmelerine nasıl yardımcı olabiliriz? Varsayımlarımız şunlardır:

    • Bilinçdışı benlik algıları, insanların kendi yetenekleri ve sınırlılıkları hakkında gerçekçi düşünmek için nesnel verileri kullanmalarını engeller.

    Örnek

    Bayan J., parlak bir öğrencidir; ancak kendisine daima kardeşleri arasında “en düşük zekâya” sahip olduğunu söyleyen babasını idealleştirmektedir. Bunun doğru olduğuna inanmakta ve bu nedenle akademide asla gerçekten başarılı olamayacağını düşünmektedir. Üniversitede en iyi tez ödülünü aldığında bile, bu durumu kendi yeteneklerine dair algısını yeniden değerlendirmesine yardımcı olacak şekilde kullanamamaktadır.

    • Gerçekdışı benlik algıları, insanların benlik saygılarına darbe aldıklarında kendilerini toparlamalarını zorlaştırır.

    Örnek

    Bay K.’ye her zaman olağanüstü bir sporcu olduğu söylenmiştir. Biraz kısa boylu olmasına rağmen lise futbol takımında çok başarılı olmuştur. Üniversite takımına seçilemediğinde bunun diğer öğrencilerin daha nitelikli olmasından kaynaklandığını kabul edememiştir. Bunun yerine antrenöre öfkelenmiş ve ırksal nedenlerle haksız yere dışlandığına emin olmuştur.

    İnsanların çarpıtılmış benlik algılarının farkına varmalarını sağlamak, kendilerini daha doğru değerlendirmelerine ve benlik saygılarını daha kolay düzenlemelerine yardımcı olabilir. Benlik duygumuzun genellikle yaşamın erken dönemlerinde geliştiğini düşündüğümüzden, benlik algılarımızın yeniden ele alınması, gelişimin yeniden etkinleştirilmesinin (reactivating development) bir yolu olarak kabul edilebilir. Bunu hem destekleyici hem de açığa çıkarıcı stratejilerle ele alabiliriz.

    Destekleyici stratejiler

    Benlik saygısı/ö-değer yönetimi (self-esteem management), sıklıkla desteğe ihtiyaç duyan bir ego işlevidir. Hastaların bunu kendi başlarına yapamayacaklarını ya da çarpıtılmış algılarını keşfetme çabalarına tahammül edemeyeceklerini düşündüğümüzde, öz-değeri doğrudan desteklemeyi seçeriz. Hem sağlayıcı hem de yardımcı müdahaleler bu noktada yararlıdır. Örneğin, çok düşük öz-değere sahip hastaların düzenli olarak övgü (praise) ve cesaretlendirme (encouragement) gibi teşvik edici türden müdahalelere ihtiyaçları olabilir. Aşırı sert süperegolara sahip hastalar ise suçluluğu azaltmaya (reduce guilt) ve yanlış algıları düzeltmeye (correct misperceptions) yönelik yorumlardan fayda görebilirler. Hastalar bu çalışmanın bir kısmını kendi başlarına yapabiliyorlarsa, terapist ile hastanın düşünce kalıplarını yeniden değerlendirmesine olanak tanıyan, gerçeklik sınaması (reality testing) gibi işbirlikçi müdahaleler (collaborative interventions) yeni benlik algılarının gelişimini destekler. İşte hem sağlayıcı hem de yardımcı müdahaleleri kullanan bir örnek:

    Bay L., kariyerinden memnun olmadığını söyleyerek psikoterapiye başvuran 28 yaşında bir yazardır. Bay L., bir dergide kadrolu yazar olarak çalışmasını “her zaman umut ettiğim hayal işi” olarak adlandırsa da, kendisini “sahtekâr” gibi hissettiren “korkunç” bir duyguyla boğuşmaktadır. “Aslında, bana bu işi babam buldu,” diye açıklar; “O aramasa, özgeçmişime bakmaları bile mümkün değildi.” Patronu, görevlerini zamanında bitirmesi için sürekli “başının etini yemektedir”; Bay L., “Gerçekten üstüme geliyor,” demektedir. Bay L., derin öz-kuşku ile patronunun kendisine daha fazla denetim için zaman ayırmadığına dair öfke arasında gidip gelmektedir -“Sanki başarısız olmamı istiyor.” Bilgisayarının başında kendini felç olmuş gibi hissetmekte, geceleri ise yalnızca “sakinleşmek ve uyuyabilmek” için esrar içmektedir. Son zamanlarda barlara gitmeye başlamıştır, çünkü “Evde oturup boş bir ekrana bakmaya dayanamıyorum -bu, ‘Eziksin’ diye yanıp sönen neon bir tabela gibi.” diyor.

    İşte bir ön değerlendirme seansından süreç örneği:

    Bay L Ben tam bir beceriksizim -yazamıyorum. Sürekli ekrana bakıyorum ve hiçbir şey çıkmıyor. Asla iyi bir yazar olamayacağım.

    Terapist Hiç kendinizi iyi hissettiğiniz bir şey yazmadığınızı mı söylüyorsunuz? (yüzleştirme)

    Bay L Hayır -bazı iyi şeyler yazdım- ama bu adam gerçekten peşimde.

    Terapist Editörünüzün davranışını düşünmenin başka bir yolu olabileceğini düşünüyor musunuz? (ortak gerçeklik testi)

    Bay L Hayır dedim -yazamıyorum ve o da beni kovacak.

    Terapist Acaba yazmakta zorlanmanıza katkıda bulunabilecek bazı şeyleri düşünmek yardımcı olur mu? (ortak sorgulama)

    Bay L Uyku problemi çok büyük. Bitkinim.

    Terapist Bahse girerim öylesinizdir -aslında depresyonda olup olamayacağınızı merak ediyorum- depresyon uyumayı, çalışmayı ve konsantre olmayı zorlaştırabilir. Depresyonun tedavi edilmesi size çok yardımcı olabilir. Ayrıca esrar kullanımı meselesi de var -bu da konsantre olma becerini zayıflatabilir. (empati, onaylama, psikoeğitim)

    Bay L Bunları hiç birlikte düşünmemiştim. Ne önerirsiniz?

    Terapist Depresyonunu tedavi etmenin ve esrarı bırakmanın yazma becerinizde büyük bir fark yaratacağını düşünüyorum. Birçok yazar ayrıca bir partnerle çalışır ya da teslim tarihleriyle başa çıkmak için bir yazar grubuna katılır. Yeniden yazmaya başlayabilirseniz, işiniz ve kendiniz hakkında daha iyi hissetmeye başlayacağınızı düşünüyorum. (iyimserlik sunma, psikoeğitim, öneride bulunma)

    Bay L Kulağa iyi geliyor -kesinlikle denemeye değer.

    Terapist, benlik saygısı sorununu duymaktadır -hasta kendisini “tam bir beceriksiz” olarak sunmakta ve asla bir şey olamayacağını dile getirmektedir. Ancak terapist, hikâyede bundan fazlası olabileceğinden şüphelenmektedir -Bay L.’nin yalnızca babasının bağlantılarının gücüyle saygın bir dergideki mevcut işini almış olması akla yatkın görünmemektedir. Terapist, bu çarpıtmayla yüzleştirmeye ve hastanın patronunun kendisini sabote etmeye çalıştığı yönündeki iddiasını gerçeklik testine tabi tutmaya karar verir. Bununla birlikte, hasta bu müdahalelerden hiçbirini kullanarak olası bilinçdışı malzeme hakkında düşünmeye başlayamaz. Bunun üzerine terapist yön değiştirir ve bu noktada hastanın yazma becerisini etkileyebilecek bazı zorlukları ele almak için empati ve psikoeğitim kullanır. Bu yaklaşım, hastayı sürece katar ve onun mevcut benlik saygısı sorununu iyileştirmenin yolları üzerine düşünmesine yardımcı olur.

    Açığa çıkarıcı stratejiler

    Hastalarımızın çarpıtılmış benlik algılarının daha fazla farkına varmalarına yardımcı olmak için tüm açığa çıkarıcı tekniklerimizi kullanabiliriz. Bu, onların daha gerçekçi bir benlik duygusu geliştirmelerine yardımcı olabilir. İşte bazı örnekler:

    Savunmaları yorumlama

    Bay M., kariyerinden memnun olmadığını söyleyerek psikoterapiye başvuran 28 yaşında bir yazardır. Bir dergide kadrolu yazar olarak çalışan Bay M., editörüyle birlikte birkaç başarılı makale kaleme almıştır. İş arkadaşları, bu makaleleri neredeyse tamamen kendisinin yazdığının farkındadır ve onu kendi başına bir makale yazması için cesaretlendirmektedirler. Ancak bunu denediğinde yoğun öz-kuşku ve yazar tıkanması yaşamaktadır. Dikkat çekici olan, Bay M.’nin eskiden başarılı bir aktör olan babasının, erken dönem zaferlerine dair bitmek bilmeyen hikâyeler anlatmasına rağmen, oğlunun öykülerini okumaya pek vakit ayırmamış olmasıdır.

    Bay M Ben tam bir beceriksizim -yazamıyorum. Sürekli ekrana bakıyorum ve hiçbir şey çıkmıyor. Asla iyi bir yazar olamayacağım.

    Terapist İlginç, çünkü editörünüzle makaleyi yazdığında hiç böyle bir sorun olmamıştı. (yüzleştirme)

    Bay M Haklısınız -o çok farklı hissettirmişti. Herkes o makaleyi çok sevdi -ama aslında onların düşündüğü kadar iyi olup olmadığından emin değilim. Editörüm beğendi -ama pek coşkulu değildi. Pulitzer kazandı, biliyorsunuz. Yaklaşık 20 yıl önce önemli bir gazeteciydi. Ve diğer herkes beni cesaretlendirmesine rağmen -o cesaretlendirmedi. Ben de düşündüm -belki tepkisinde ölçülü davranıyordur- ama iyi bir mentor öyle yapar, değil mi?

    Terapist Biliyor musunuz, bu yeni yazıyı kendi başınıza yazmakta zorlanmanızın, editörünüzü üzebileceğinden endişelenmenizle ilgili olabileceğini merak ediyorum. (yorumlama)

    Bay M Onun bundan rahatsız olacağını düşünmek neredeyse komik -ama ofisinde otururken onu izlemek acı verici geliyor- mutsuz görünüyor. Onu genç bir yazar olarak gözümde canlandırabiliyorum. Şimdi kadrodaki herkes genç -birlikte vakit geçiriyoruz- o ise sadece görev dağıtıyor ve Pulitzer’lerinden bahsediyor.

    Terapist Bu biraz babanıza benziyor gibi görünüyor. (yorumlamanın genetik bileşeni)

    Bay M Evet, sanırım öyle. Eski günlerden bahsedip durmak. Ama benim de başarılı olmamı istemesini çok isterdim…

    Bay L.’de olduğu gibi, terapist benlik saygısı sorununu duymaktadır -hasta kendisini asla bir şey olamayacak bir “beceriksiz” olarak algılamaktadır. Ancak terapist, hastanın yazma kapasitesine sahip olduğunu bilmektedir ve hastanın kendi yetenek algısı ile nesnel kanıt arasındaki uyumsuzluğu yüzleştirmeye karar verir. Bu durum, dirençte bir kırılmaya yol açar -hasta, duruma alternatif bir bakış açısı getirmeyi düşündüğünü söyler. Ayrıca editörden de söz eder. Terapist, hastanın sorununun editörle ilişkili olup olmadığını merak eder ve bir yorum yapar. Hasta bu alternatif bakış açısı üzerine düşünmekte zorlanmasına rağmen, duygulanımı ve mizah kullanımı bunun yüzeyin hemen altında olduğuna işaret etmektedir. Genetik bağlantı artık erişilebilir hâle gelmiştir ve terapist, genetik bir yorum yapmaya karar verir; bu da hastanın durumu anlamasını daha da derinleştirir.

    Bu vakada Bay M.’nin çarpıtılmış benlik imgesinin (self-image) savunmacı olabileceğinden şüphelenmekteyiz. Kendi başarılarının babasını tehdit edeceğinden kaygılanan Bay M., bilinçdışı düzeyde yeteneklerini gizlemiş ve kendisini gerçekte olduğundan daha az yetkin görmeye başlamış olabilir. Bu savunmanın açığa çıkarılması, Bay M.’nin bunu neden yaptığını anlamasını ve sonrasında yeteneklerini sergilemekten daha az korku duymasını sağlayabilir. Terapist, bu açığa çıkarma sürecinin ileriki seanslarda devam edeceğini bilmektedir. Terapistin umudu, hastanın editör/baba figürünün yalnızca kendi yeteneklerini küçümsediğinde ona rehberlik edeceği/seveceği yönündeki bilinçdışı fantezisini daha iyi anlayabilme kapasitesinin artmasının, kendi yeteneklerine dair daha gerçekçi bir görüş kazanmasına ve benlik algısındaki çarpıklığın azalmasına yardımcı olmasıdır.

    Aktarımın yorumlanması

    Çarpıtılmış benlik algıları kaçınılmaz olarak transferansta ortaya çıkar ve bu nedenle transferansın yorumlanması, hastaların kendileri hakkında düşünme biçimlerini yeniden ele almak için sıklıkla çok iyi bir stratejidir. Örnek olarak Bayan N.’yi ele alalım:

    Bayan N., kendini ortaya koymakta zorlandığı için terapiste başvurmuştur. Terapi sürecinde genellikle oldukça öz-düşünümsel (self-reflective) olmuş ve terapistle ilişkisini tartışabilmiştir. Son zamanlarda, bir iş toplantısı nedeniyle bir seansı iptal etmiş ve yeniden planlama talebinde bulunmamıştır. İşte birkaç hafta sonraki bir seanstan bir bölüm:

    Bayan N Ah -dün gece bir rüya gördüğümü hatırladım- tamamını hatırlayamıyorum -bir seansta idim- burası değildi -sizin ofisinizdi ama burada bir grup insan vardı- siz onları tanıyordunuz. Hepimizin sizin hastanız olup olmadığını anlayamadım -ama sonra bunun benim seansım olmayabileceğini düşündüm- belki de daha çok bir parti gibiydi. Hatırladıklarım bu kadar.

    Terapist Rüyayla ilgili aklınıza başka bir şey geliyor mu? (çağrışım daveti)

    Bayan N Orada bu kadar çok insan olması garipti. Burada nadiren birini görüyorum -belki sadece benden önceki ya da sonraki kişiyi. Siz inanılmaz derecede çok çalışıyorsunuz -hastalar arasında hiç ara bile vermiyorsunuz. Bunu nasıl yaptığınızı bilmiyorum. Çok meşgul birisiniz. Haftada iki seans planlayabildiğim için şanslıyım. Pazartesi günleri benden sonra gelen hastanın yeni olduğunu fark ettim -en azından daha önce o saatte gelmemişti. Acaba her hafta kaç yeni hasta görüyorsunuz diye düşündüm. Sanırım bu yüzden seansımı yeniden planlayamayacağınızı düşündüm.

    Terapist İlginç -o zaman yeniden planlamayı sormamıştınız. Aslında, yeniden planlamayı istediğinizi hiç hatırlamıyorum. Bununla ilgili başka düşünceleriniz var mı? (yüzleştirme/netleştirme)

    Bayan N Hayır, asla yapmam. Yani, gelmemem benim suçum -sizden programınızı benim için değiştirmenizi istemekten suçluluk duyardım.

    Terapist Ama rüyanız ve rüya hakkındaki düşünceleriniz bununla ilgili başka duygularınız olduğunu gösteriyor. Belki de hiç yeniden planlama istememenizin nedeni, benim için diğer insanlar kadar önemli olmadığınızdan kaygılanmanızdır. (yorumlama)

    Bayan N Bu çok adaletsiz geliyor -bana o kadar çok şey veriyorsunuz ki- sorunlarım o kadar da korkunç değil -belki o yeni hastanın gerçekten ciddi bir sorunu vardır. Ve ben hiç kimsenin benim için özel bir çaba göstereceği bir durumda olmadım… ama sanırım siz belki bunu yapabileceğinizi söylüyorsunuz.

    Terapist, rüyayı ve açık transferans göndermelerini duyar. “Sizin ofisinizdi -sizin ofisiniz değildi- benim seansımdı -benim seansım değildi” gibi, anlatıdaki tutarsızlıkları fark eder; bunlar, terapiste yönelik çatışmalı bilinçdışı düşünce ve duygulara işaret etmektedir. Terapist, direncin anlamının (kaçırılan seansın konuşulmaması) terapiste yönelik duygularla bir ilgisi olabileceğini düşünür. Açığa çıkarıcı çalışmanın başlayabileceğini öngörür ve rüyayla ilgili çağrışımları davet etmeye başlar. Hasta ardından kaçırdığı seansı ve terapistin diğer hastalarla fazlasıyla meşgul olacağı, bu nedenle yeniden planlama için zaman ayırmayacağı yönündeki fantezisini gündeme getirir. Terapist, bunun yüzeye yeterince yakın ve duygulanımla yüklü olduğunu fark eder, bu nedenle hastanın yeniden planlama isteğini gündeme getirmemiş olmasıyla onu yüzleştirmeyi seçer. Ayrıca bunun daha önce de yaşandığını hatırlayarak, bunları birbirine bağlayan bir netleştirme yapar. Hasta yüzleştirmeye direnç gösterir ve terapist, bunun hem hastanın terapistten programını değiştirmesini istemeye değer olmadığı duygusunun hem de aşırı sert bir süperego işlevinin dışavurumu olabileceğini düşünür. Ancak rüya ve rüyaya yapılan çağrışımlar, hastanın bu konuda duyguları olduğunu ve terapistin başkalarını kendisine tercih ettiğini hissedebileceğini göstermektedir. Terapist, bunun yüzeye yeterince yakın olduğunu düşünerek bir yorumlama denemeye karar verir. Bu, hastanın terapötik ilişkiye dair yeni fikirler açığa çıkarmasını sağlar.

    Bu kısa klinik örnekte, Bayan N.’nin benlik saygısı sorunları, başkalarının onun için özel bir çaba göstermeyeceği varsayımına yol açmaktadır. Bu durum, terapistten seans zamanını değiştirmesini istemesini engellemiş ve büyük olasılıkla kendini ortaya koymadaki güçlüğüyle bağlantılıdır. Bu, terapist ile hasta arasında gerçek zamanlı olarak gerçekleşmiş bir durumdur. Hasta -hayatındaki çoğu insanda olduğu gibi- terapistin de onun için özel bir çaba göstermeyeceğini varsaymıştır. Ancak terapist bunun mutlaka uygun bir varsayım olmadığını işaret ettiğinde, hasta kendisini görmenin alternatif bir biçimine maruz kalmıştır. Eğer stratejimiz ağırlıklı olarak açığa çıkarıcı ise bunu hastanın dikkatine sunarız; eğer ağırlıklı olarak destekleyici teknikler kullanıyorsak, bunun kendiliğinden gerçekleşmesine izin verebiliriz.

    Bu örnekler, öz-değer düzenlemesini ve benlik algılarını geliştirmeye yardımcı olmak için destekleyici ve açığa çıkarıcı teknikleri nasıl kullandığımızı göstermektedir. Şimdi bu teknikleri başkalarıyla ilişkileri geliştirmek için nasıl kullandığımızı düşünmeye geçelim.

  • Rüyalar (24. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 24. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Klinik deneyim, rüyaların (dream) bilinçdışına açılan bir pencere sunabileceğini göstermektedir.

    Açık rüya (manifest dream), rüyanın öyküsüdür; gizil rüya (latent dream) ise rüyanın ardındaki bilinçdışı malzemedir.

    Bir kişinin rüyayı anlatmadan hemen önce ve sonra söylediklerinin tümü, rüyaya yapılan çağrışımlar olarak düşünülebilir.

    Rüyalar, rüya görenin yakın geçmişine (bir iki gün öncesine) ait gün kalıntısının (day residue) ilişkili anılar ve bilinçdışı fantezilerle birleşmesinden oluşmuş kabul edilebilir.

    Ağırlıklı olarak destekleyici bir tarzda çalışırken, hastalarımızı genellikle rüya anlatmaya teşvik etmeyiz. Onlar kendiliklerinden gündeme getirirlerse, açık rüyayı kullanarak zihinsel yaşamlarının yüzeyindeki sorunları ve kaygıları öğrenmelerine yardımcı olabiliriz.

    Ağırlıklı olarak açığa çıkarıcı bir tarzda çalışırken ise, rüyadaki malzemeyi, hastaların bilinçdışı zihinleri hakkında -duygulanımlar, aktarım süreçleri, fanteziler, ilişkilere dair beklentiler ve kendilik algıları dâhil- daha fazla şey öğrenmelerine yardımcı olmak için kullanırız.

    Psikodinamik psikoterapi tekniğinde “rüya yorumu”ndan (dream interpretation) daha ürkütücü ya da romantik gelen başka bir şey yoktur. Ancak rüyaların psikodinamik psikoterapide kullanılması korkulacak bir şey değildir. Rüyalar ve onlarla ilişkili çağrışımlar, tıpkı diğer tüm ürünler gibi hastanın üretimleridir. İlginç ve eğlencelidirler, ayrıca teknik açıdan çok verimli olabilirler çünkü çoğu zaman hastaların söyledikleri diğer şeylere kıyasla bilinçdışı malzemeye daha yakındırlar. Eğitim sürecindeki terapistler, hastalarla rüyalar üzerine konuşabilmek için rüyaların ne anlama geldiğini “bilmek” zorunda olduklarını hissederler. Oysa bir rüya hakkında konuşmaya başladığımız anda nadiren ne anlama geldiğini “biliriz”. Aslında, bir rüyanın ne anlama geldiğini gerçekten “bildiğimizi” düşünmek bir çarpıtmadır; bildiğimiz tek şey, rüyaların bilinçdışından ortaya çıktıkları ve bu nedenle farkındalık dışında kalan düşünceler ve duygular hakkında bize bilgi edinme imkânı sunduklarıdır.

    Rüyalar, psikodinamik kuramın tarihinde özel bir yere sahiptir. Birçok kişi tarafından Freud’un başyapıtı olarak kabul edilen Rüyaların Yorumu (1900), onun zihnin işleyişini rüyaların incelenmesi yoluyla açıklama girişimiydi. Freud rüyaları “bilinçdışına giden kraliyet yolu” olarak adlandırdığında, rüyaları dinlemenin bilinçdışı malzemeye doğrudan bir erişim sunduğunu kastetmişti. Freud, kaygı rüyaları da dâhil olmak üzere bütün rüyaların, bilinçdışı arzuları doyurmak amacıyla görüldüğüne inanıyordu. Freud’un modelinde, bilinçdışı arzu, rüya görenin güncel yaşamından onunla ilişkili bir şeyi kullanarak bilince “taşınır”. Algı, izlenim, arzu ya da düşünce olabilen bu güncel olaya gün artığı adı verilir. Genellikle son 24–48 saate ait olan gün kalıntısı, bir mıknatıs gibi işlev görerek bilinçdışı arzuyu rüyanın içine çeker. Bilinçdışı malzeme (gizil rüya) bilince kabul edilemez olduğundan, rüyada bilinçdışının özellikleri (birincil süreç – bkz. Bölüm 2) şunlar aracılığıyla dönüştürülür: yoğunlaştırma (condensation), yer değiştirme (displacement) ve simgeleştirme (symbolization). Bunlar, rüyanın içine kabul edilebilir bir öykü üretir ve biz bu öyküye açık rüya deriz. Freud, gizil rüyanın açık rüyaya dönüştürülme sürecini rüya çalışması (dream work) olarak adlandırmıştı; dolayısıyla rüya yorumlamak, bilinçdışı malzemeye geri dönebilmek için rüya çalışmasını anlamayı içerir.

    Örnek

    36 yaşında bir adam, hâlâ maddi olarak ebeveynlerine bağımlıdır ve babasına yönelik öfkeli hislerini bilinçli olarak kabul etmesine izin veremez. Bir film izler; bu filmde genç bir avukat, şirketin kıdemlilerinden biriyle bağırarak tartışmaktadır. O gece, yaşlı adamı oynayan aktörle kavga ettiğini rüyasında görür. Terapide, bu rüyayı daha önce bilince kabul edilemeyen babasına ilişkin hisleriyle bağlantılandırmayı başarır.

    Bu örnekte gün kalıntısını oluşturan film, hastanın babasına yönelik öfkesini ifade etme arzusuna benzer bir durum sunmaktadır. Bu arzu, yer değiştirme yoluyla rüyaya dâhil olur. Terapide, hasta bu yer değiştirmeyi fark eder ve geriye dönerek duyguları babasına bağlar.

    Bugün çoğu psikodinamik psikoterapist, tüm rüyaların dilek gerçekleşimleri olduğuna ya da rüyaların bilinçdışındaki arzular tarafından nedenlendiğine inanmamaktadır. Bazı nörobiyologlar, rüyaların anıların pekiştirilmesine hizmet ettiğine inanmaktadırlar; ancak gerçekte rüyaların etiyolojisi hâlâ belirsizdir [48]. Bununla birlikte, rüyalar zihnimizin daha derin, bilinçdışı bir bölümünden gelen unsurlardan oluşuyor gibi görünmektedir ve klinik deneyimlerimiz bize, rüyalarda temsil edilen simgesel ögeleri anlayarak bilinçdışı hakkında bilgi edinebileceğimizi göstermiştir. Bilinçdışı malzemeye ulaşmaya çalıştığımızı bildiğimiz için, rüyaların bize bilinçdışına açılan benzersiz bir pencere sunduğuna hâlâ inanıyoruz ve bu nedenle rüyaların yorumu, psikodinamik psikoterapi tekniğinin temel taşlarından biri olmaya devam etmektedir.

    Teknik

    Dinleme

    Hastanın bize söylediği her şeyde olduğu gibi, bir rüyayı da hastanın bilinçdışı zihnini anlamamıza nasıl yardımcı olabileceğini görmek için dinleriz. Öncelikle dikkatimizi odaklamadan, ambiyans dinlemesi (ambient listening) yoluyla onun üzerimizden akmasına izin veririz -ardından dinlemeye başladıkça filtreler (filter), sonra dinlememizi odaklarız (focus). Bir rüyayı dinlerken, onun bağımsız bir bütün olması ambiyans dinlemesini kolaylaştırır -ancak hasta “Ah – Dün gece … bir rüya gördüğümü hatırladım.” dediği andan itibaren, söylediklerinin tamamını rüya ile ilişkili olarak düşünmek zorundayız. Ayrıca rüya anlatımından önceki ana da geri dönmeliyiz; çünkü o an, rüyanın hatırlanmasına yol açmış ve dolayısıyla rüya ile ilişkili olmuştur. Benzer biçimde, rüyadan sonra gelen her şey rüyaya çağrışımlar (associations to the dream) olarak kabul edilmelidir -hastanın bir sonraki söyledikleri ilgisiz görünse bile. Şu rüyayı ve çağrışımları düşünün:

    Bugün size çekinizi getirmeyi unuttuğum için üzgünüm -haftaya getireceğim. Ah, unuttum, dün gece bir rüya gördüm. Tamamen rastlantısaldı -hiçbir anlamı olduğunu düşünmüyorum. Bir arabanın içindeydim, sanırım arka koltuktaydım ve kapıların hepsi kapalıydı -biri ön koltuğa gelip arabayı çalıştırdı ama nereye gittiğimiz hakkında hiçbir fikrim yoktu. Her neyse, o neyle ilgiliyse. Neyse, bunun hakkında konuşmak istemiyorum -sizinle iş hakkında konuşmam gerekiyor. Patronum bana büyük bir sıkıntı veriyor… eski patronum bana çok geniş bir hareket alanı tanıyordu ve şimdi hiç bağımsızlığım yokmuş gibi hissediyorum…

    Hastanın itirazlarına rağmen, rüyadan hemen sonra gelen malzeme kontrol edilmekle ilgilidir ve rüya da kontrol sahibi olmamakla ilgilidir -dolayısıyla rüyanın baskın teması ile doğrudan çağrışımlar bağlantılıdır. Benzer biçimde, rüyadan önceki aktarım malzemesi de bu tema ile ilişkili olabilir -acaba çekin unutulması, terapist tarafından kontrol edilme duygusuyla mı bağlantılıdır? Bir rüya hakkında en fazla şeyi, onun etrafındaki tüm malzemeyi bir şekilde rüya ile bağlantılıymış gibi dinlediğimizde öğreniriz.

    Duygudurumu ve duygulanımı dinleyin

    Rüyadaki duygudurum (mood) ya da duygulanımı (affect) daima dinlemek isteriz, çünkü bu bize rüyanın hangi bölümünün yüzeye en yakın olduğu konusunda en iyi bilgiyi verecektir. Bu da ne zaman ve nasıl müdahale edeceğimize dair seçimlerimize rehberlik edecektir.

    Örnek

    Genç bir kadın, rüyasında vahşi hayvanlar tarafından kovalandığı bir ormanda olduğunu görmüştür. Terapist bunun muhtemelen korkutucu bir rüya olduğunu düşünmüş, ancak bunu varsaymak yerine hastaya rüyadaki duygusunu sormuştur. Terapistin beklentisinin aksine, hasta bunun heyecan verici ve özgürleştirici göründüğünü söylemiştir. Bunun üzerine terapist, korkunun farkındalık için daha az erişilebilir olabileceğini düşünürken bu duygu hakkında daha fazla soru sormuştur.

    Bağlantıları ve düğüm noktalarını dinleyin

    Ayrıca, şunlar gibi, başka materyalle bağlantıları dinlemek de bize yardımcı olur:

    • rüyanın aktarımından önce gelenler
    • rüyanın aktarımından sonra gelenler
    • rüyanın seansın hangi noktasında aktarıldığı
    • rüyadaki, rüyayı kuşatan materyalle ilişkili görünen sözcükler
    • rüyadaki, kuşatan materyal ilişkili görünen temalar
    • rüyadaki, kuşatan materyalle ilişkili görünen kavramlar

    Daha önce olduğu gibi, düğüm noktalarını dinleme tekniği, tekrar eden sözcük ve simgeleri dinlemeyi ve ayrıca açıklık noktalarına kulak (points of clarity) vermeyi içerir.

    Düşünme

    Rüyanın üzerimizden akmasına izin verdikten sonra, onu zaten düşünme matrisimizden süzmeye başlarız. Her zaman olduğu gibi, yüzeye en yakın olanın ne olduğunu ve düğüm noktalarının nerede bulunduğunu anlamaya çalışırız. Bu konuda en iyi rehberlerimiz duygulanım ile tekrar eden ve açık ögelerdir. Rüyalar, birincil sürecin (yoğunlaştırma, yer değiştirme ve simgeleştirme) ilkelerine göre oluşur. İşte rüyalarla ilişkili olarak bunların gözden geçirilmesi:

    • Yoğunlaştırma (condensation) – bilinçdışındaki iki ilişkili unsur, tek bir rüya unsurunu oluşturmak üzere birleşir.

    Örnek

    “Bir kadın hakkında bir rüya gördüm. Eski kız arkadaşıma benziyordu, ama aynı zamanda annemin üniversitedeki fotoğrafına da biraz benziyordu.”

    ”Bir kadınla ilgili bir rüya gördüm. Eski kız arkadaşıma benziyordu ama aynı zamanda annemin üniversitedeki bu resmine benziyordu”.

    “Anne/eski kız arkadaş” birleşimi, bu iki kişinin rüya görenin zihninde bağlantılı olduğunu gösteren bir yoğunlaştırmadır.”

    • Yer değiştirme (displacement) – açık rüyadaki bir unsur, gizil rüyadaki başka bir şeyin yerine geçer.

    Örnek

    Biyopsi arifesinde olan 50 yaşında bir adam şu rüyayı aktarır:

    “Dün gece baro sınavına geç kaldığıma dair bir rüya gördüm.”

    Burada, geleceğinde yer alan bir “sınav”a ilişkin kaygı, geçmişindeki bir “sınav” öyküsüyle yer değiştirmiştir.

    • Sembolizasyon (symbolization) – açık rüyadaki bir unsur, gizil rüyadaki bir kişi, arzu, düşünce ya da fikir gibi başka bir şeyi simgeler.

    Örnek

    Psikoterapisinin sona ermesine iki ay kalmış olan bir kadın şu rüyayı aktarmıştır:

    “Rüyamda, bir havaalanında tek başıma bir uçak beklediğimi gördüm… Yolculuk hakkında korku hissettim.”

    Bu rüyada “tek başına yolculuğa çıkmak” simgesi, terapisti olmadan geleceğine dair hislerini simgeliyor olabilir.

    Rüyaların ilahi olarak üretildiği ve gelecekteki olayları öngördüğü düşünüldüğü dönemlerde, rüya ögelerine bire bir açıklamalar getiren rüya kitapları yaygındı. Mısır’daki yedi yıllık kıtlığı bildiren Firavun’un kehanet rüyasının Yusuf tarafından yapılan ünlü yorumunu düşünün. Antik “şifre çözme” yönteminde çağrışımlara gerek yoktu -simgeler anlamı verirdi. Rüyaların Yorumu’nda Freud bu görüşü çürütmüş ve bunun yerine rüyanın anlamının çağrışımlarda bulunabileceğini öne sürmüştü. Rüyalar üzerine düşünürken çağrışımlara dikkatle kulak vermek hâlâ iyi bir teknik öneridir. Aynı öge, iki kişinin rüyalarında tamamen farklı şeyler ifade edebilir -bize anlamları verecek olan yalnızca çağrışımlardır.

    Örnek

    Psikoterapide olan 23 yaşındaki genç bir kadın, 35 yaşındaki kadın terapistine şu rüyayı aktarır:

    “Buradaydık, sizin ofisinizdeydik ama burası sizin ofisiniz değildi -daha çok bir oturma odası gibiydi ve kahve içiyorduk. Hoş bir duyguydu, sanki sohbet ediyorduk, bir seans yapmaktan ziyade.”

    Çağrışımlar – Hasta, bir gün önceki çok duygusal bir seanstan sonra terapistin kendisine toparlanması için birkaç dakika ayırmış olmasından memnun hissettiğini belirtir. Bu, seansı birkaç dakika uzatmıştı ve hasta bunun terapistin ona değer verdiğini gösterdiğini hissetmişti.

    Psikoterapide olan 19 yaşındaki bir erkek, 35 yaşındaki kadın terapistine şu rüyayı aktarır:

    “Ofisinize geldim ama farklıydı -sanırım evinizdi. Siz, ‘Seans hakkında konuşmak zorunda değiliz’ dediniz ve biraz önce izlediğiniz bir filmden bahsetmeye başladınız. Ayrıca orada başka birinin olduğunu da düşündüm ama emin değilim.”

    Çağrışımlar – Hasta, terapistin yakın zamanda hamile olduğunu fark etmişti ve bebeğe duyacağı ilginin terapilerini olumsuz etkileyebileceğinden kaygı duyuyordu.

    Bu örneklerdeki açık rüya benzerdir -her birinde hasta, terapistle daha gündelik bir ortamda bulunmaktadır. Ancak ilkinde simgesel değişim, artan bir yakınlık duygusunu temsil ederken, ikincisinde uzaklık ya da kayıtsızlık duygusunu temsil etmektedir. Bu nedenle, simgesel anlam hakkında düşünmeye başlamadan önce çağrışımları dinlemek, bir rüya üzerine düşünmenin vazgeçilmez bir parçasıdır.

    Her rüya benzersiz olsa da, gizil rüya ögelerine dönüştürülen bilinçdışı temaların türleri açısından üzerinde düşünülmesi gereken ortak unsurlar vardır. Söz konusu temalar şunları içermektedir:

    • Aktarım temaları (transference theme): Psikodinamik psikoterapide hastaların rüyalarında, terapiste dair düşünceler ve hisler sıklıkla temsil edilir. Yeni başlayanlar için, hastanın rüyalarında yer alacak kadar “önemli” olabileceklerini hayal etmek çoğu zaman zordur -ancak hastaların birçok rüyası terapist hakkında olacaktır. Yine, rüyalar üzerine düşündüğümüzde, sıklıkla aktarım ile ilgili göndermeler keşfederiz. Daha sonra, bu göndermelerin yüzeye yeterince yakın olup olmadığını açığa çıkarıcı müdahalelerle sürdürmeye karar vermek için seçme ve hazırlık ilkelerini kullanırız.
    • Bilinçdışı fanteziler (unconscious fantasy): Her rüya bilinçdışı arzularla üretilmez, ancak bilinçdışı fanteziler rüyalarda bolca bulunur. Sevilen birine karşı saldırgan hislerini inkâr eden ama onun ölümünü rüyasında gören kişiyi düşünün -bu bir korkuyu yansıtıyor olabilir, ancak aynı zamanda bilinçdışı saldırgan fantezileri de yansıtıyor olabilir.
    • İlişki temsilleri (representations of relationship): Rüyalar sıklıkla başka insanları içerir ve hastanın önemli ötekilerle olan ilişkileri ya da en azından bu ilişkilere dair algıları hakkında önemli ipuçları barındırır. Bir rüyada ilişkilerin nasıl temsil edildiğini düşünürken, yer değiştirme olasılığına dikkat edin -“patronum” hakkında bir rüya genellikle yalnızca patrondan ibaret değildir, aynı zamanda daha önceki bir ilişki ve bu ilişkinin hastada uyandırdığı duygu ile de ilgili olabilir.
    • Kendilik algıları (self-perception): Rüyalar sıklıkla hastanın kendisi hakkında nasıl düşündüğüyle ilgilidir. Rüya görenin rüyada herhangi bir yerde olabileceğini unutmayın -hasta açık rüyada kendisi olarak görünmüyorsa aldanmayın. Rüya gören rüyada göründüğünde, bunun gerçekten de kendisini temsil ettiğini varsaymak genellikle yerinde olur. İşte rüya görenin yer değiştirmiş bir biçimde temsil edildiği ilginç bir kendilik algısı örneği:

    Babasıyla zor bir ilişkisi olan 35 yaşındaki bir adam, 50 yaşındaki erkek terapistiyle yürüttüğü psikodinamik psikoterapi sürecinde şu rüyayı aktarır: “Rüyamda siz ve ben birlikte bir ev boyuyorduk. Ayrıca genç bir yardımcınız vardı -bir çocuk- onun da bizimle orada olması tamamen doğal görünüyordu.” Hastanın ilk çağrışımları terapistin çocuk sahibi olup olmadığına dair olsa da, ardından terapistin kendisine, babasının asla yapmadığı biçimde, bir erkek olarak kendini iyi hissettirdiğinden söz eder. Bu çağrışım üzerine düşünen terapist, genç yardımcının hastanın kendisinin yer değiştirmiş bir temsili olup olmadığını ve böylece hastanın, terapisti bir baba olarak isteme arzusunu simgeleyip simgelemediğini merak eder.

    Rüya çalışmasının, rüyanın bilinçdışı unsurlarını daha kabul edilebilir bir açık rüyaya dönüştürdüğünü düşünmemiz, açık rüyanın öyküsünü de kullanamayacağımız anlamına gelmez. Çoğu zaman açık rüyanın unsurları yüzeye en yakın olanlardır ve bu nedenle müdahale için en elverişli olanlardır. Hastalar açık rüyanın öyküsü hakkında verimli bir şekilde konuşuyorlarsa, bunu onlarla birlikte keşfedin -onların kendilerini daha derinlemesine anlamalarını sağlayan her şey, tedavi açısından değerlidir.

    Rüya üzerine düşünmek, rüyanın malzemesini ve çağrışımları, hasta ve onun geçmişi hakkında halihazırda bildiklerimizden oluşan matristen geçirmek anlamına da gelir. Ayrıca, rüyaların anlamına ilişkin hipotezleri yönlendirmek için başkalarının rüyalarına dair kendi deneyimimizi de dikkatli bir şekilde kullanabiliriz.

    Çocuk sahibi olmakla ilgilenmediğinde inat eden 38 yaşındaki bekar bir kadın, beklenmedik şekilde şişmanladığını ya da iç organlarında bir sorun olduğunu gördüğü rüyalar görmeye başlar.

    Bu kadının, karşıt yöndeki iddialarına rağmen çocuk sahibi olmaya dair bilinçdışı düşüncelere sahip olduğunu hayal etmek zor değildir. Ancak burada asıl önemli olan temkinli olmaktır -başkalarıyla olan geçmiş deneyimlerimizi hipotezlerimizi yönlendirmek için kullanabilsek de, bu hiçbir şekilde her hastanın kendine özgü çağrışımlarını dinlemenin yerini alamaz.

    Müdahale

    Temel müdahaleler

    Rüyaların yorumlanması hakkında psikoeğitim/öğretim

    Genel olarak rüyalarla ilgili yaptığımız ilk müdahale, hastalarımıza onlarla nasıl çalışacaklarını öğretmektir. Pek çok kişi açık rüyanın rüyanın bütünü olduğunu düşünür ve terapi deneyimi olmayan birçok hasta rüyalarını kafa karıştırıcı ve rastlantısal bulur. Hastalar sık sık rüyalarının ne anlama geldiğine dair “hiçbir fikirleri olmadığını” söylerler ve çoğu kez bir rüyayı aktarmadan önce rüyanın “alakasız” olduğunu düşündüklerini belirtirler. Terapi sürecinin başlarında hastalarımıza şunları açıklarız:

    • Rüyalar, farkındalık dışında olanların açığa kavuşturulmasına yardımcı olabilir; bu nedenle rüyaları hatırlamaya ve terapi sırasında onlar hakkında konuşmaya çalışmak oldukça verimli olabilir.
    • Bir rüya üzerinde çalışabilmek için onun ne anlama geldiğini bilmenize gerek yoktur, bu nedenle hastanın gördüğü herhangi bir rüya hakkında konuşmak faydalıdır.
    • Bir rüyayı anlamaya çalışırken, rüya öyküsünün kendisi çoğu zaman, rüyanın çeşitli unsurlarına yapılan çağrışımlardan daha az önemlidir.

    Örneğin, bir aydır tedavi görmekte olan 32 yaşındaki bir kadının terapisinden alınan aşağıdaki bölümü değerlendirin:

    Hasta Dün gece bir rüya gördüm ama ne anlama geldiğini bilmiyorum. Sanırım bir teknedeydim ya da öyle bir şey -evet, bir tekneydi- bir gölün üzerindeydi -kıyıda bir tür doğal afet oluyordu- onu görebiliyordum ama içinde değildim. Belki bir tsunami dalgasıydı ya da bir depremdi. Sonra tuvaletteydim ve içeride kilitli kalmıştım, yukarıdan tırmanabilir miyim diye anlamaya çalışıyordum. Bu gerçekten garip. Neden bir teknenin tuvaletini rüyamda göreyim ki?

    Terapist Pek çok kez, sabah uyandığınızda hatırladığınız “öykü” garip ve kopuk görünebilir ve rüyanın “ne anlama geldiğini” bilmek zor olur. Psikoterapide rüyalarla çalışırken en iyi yol, sadece rüyanın farklı imgeleri ya da parçaları üzerine düşünmek ve onlar hakkında akla gelen her şeyi söylemektir. Örneğin, bu rüyada göl üzerinde bir teknede olmak ya da bir banyoda kapana kısılmış olmak hakkında aklınıza ne geliyor, merak ediyorum.

    Hasta Hatırladığım tek tekne amcamın körfezdeki teknesiydi -kuzenlerimle o tekneye binmeyi severdim- halam ve amcam çok iyiydiler -anne babama kıyasla çok daha rahatlardı- üstelik anne babam gibi kavga etmezlerdi. Geceleri yatağa yattığımda onların beni evlat edinmelerini dilediğim olurdu.

    Bu örnekte, açık rüyanın fantastik öyküsü hastayı şaşırtmaktadır; ancak terapist onu rüyanın ögelerine çağrışım yapma yönünde yönlendirdiğinde, hasta malzemeyi derinleştirebilmektedir. Belki de ebeveynlerinin evliliğini kıyıdaki felaket olarak simgesel biçimde betimlemiştir. Bir süre sonra, hasta yönlendirilmeden de rüya ögelerine çağrışımlar yapmaya başlayacaktır.

    Çağrışımlar için sorular ve davetler

    Hasta rüya hakkında konuşmaya başladığında, deneyimli bir hasta bile, bazen sizin verimli çağrışımlar doğurabileceğini düşündüğünüz bir unsuru atlayabilir. Bu durumda -sorun! Bir rüyadaki merkezi bir unsur hakkında konuşmayan hasta muhtemelen bunu bir direnç nedeniyle yapıyordur -bu yüzden direnç hakkında düşünmek, çağrışımların kendisi hakkında düşünmek kadar önemlidir. Direnç üzerine mi yoksa içerik üzerine mi yorum yapmayı seçeceğiniz yine seçim ilkelerini içerir. Örneğin, bir hastanın yalnızca elinde bir gitarla çölde terk edildiğine dair bir rüya anlattığını ve ardından sadece gitar hakkında konuştuğunu varsayalım. Gitarla ilgili çağrışımlar yüzeydeki duygulanıma yakın olabilir ya da hasta, terk edilme ya da ıssızlık duyguları hakkında konuşmaktan kaçınmak için gitar hakkında konuşuyor olabilir. Bu konuda düşünmek ve müdahale noktamızı seçmek için seçim ilkelerini kullanırız.

    Destekleyici müdahaleler

    Rüyalarla çalışırken, rüya unsurlarını kullanarak bilinçdışı malzemeyi açığa çıkarmanın anksiyeteyi artırabileceğini ve potansiyel olarak dağınıklığa yol açabileceğini düşündüğümüzde destekleyici müdahaleleri seçeriz.

    Potansiyel olarak dağınıklığa yol açabileceğinden, ego işlevi zayıflamış hastaları genelde rüya aktarmaya teşvik etmeyiz; çünkü bilinçdışı malzemeyi açığa çıkarmanın, onların kendilerini daha iyi anlamalarına yardımcı olmaktan ziyade anksiyetelerini artırabileceğini düşünürüz [49, 50]. Bu hastalar kendiliğinden rüya aktardıklarında ise, o anda karar vermemiz gerekir: hastanın ego güçleri ve zayıflıklarının özgül bileşimi göz önünde bulundurulduğunda, rüyanın incelenmesiyle ortaya çıkabilecek duyguları tolere etmesi muhtemel midir? Örneğin, gerçeklik testinde bozulma yaşayan ve sanrılardan gerçeği ayırmakta zaten zorlanan bir hasta, bir rüyanın işaret ettiği bilinçdışı korkulara ve fantezilere dalmayı dehşet verici bulabilir. Benzer biçimde, öfkeli dürtülerini denetlemeye çabalayan bir kişinin, babasının cenazesinde olduğuna dair bir rüyaya çağrışım yapması ona yardımcı olmayabilir. Böyle bir hasta bir rüya anlattığında ama sonra onun hakkında konuşmaya istekli görünmediğinde, çoğu zaman direnci doğrudan ele almayı değil, hastanın bunaltıcı olabilecek bir konudan kaçınmasına saygı göstermeyi ve rüyayı destekleyici biçimde atlamayı tercih ederiz. Ayrıca rüyayı dinleyebilir ve hastanın bilinçdışıyla olası bağlantıları üzerine düşünebiliriz, ancak ardından açık rüyanın unsurlarını kullanarak bilinçli kaygıları ele alabiliriz.

    Örnek

    Genç bir erkek, önceki gece akut psikotik atak nedeniyle zorla hastaneye yatırılmıştır ve terapistiyle ilk kez buluşmaktadır:

    Terapist Umarım geceniz nispeten rahat geçmiştir. Bazen hastanede ilk gece uyumak kolay olmuyor. (besleme, yatıştırma)

    Hasta Dalga mı geçiyorsunuz? Tüm gece kafasında o filmler oynarken kim uyuyabilir ki?

    Terapist Bu çok sarsıcı olurdu -ve korkutucu. Acaba bu bir rüya olmuş olabilir mi? (empati kurma, duyguları adlandırma, birlikte gerçeklik testi yapma)

    Hasta Onlar benimle oynuyorlar.

    Terapist Anlatmaya çalışın. Gündüz gözüyle bunlardan konuşmak genellikle onları daha az korkutucu kılar. (cesaretlendirme, güvence verme)

    Hasta Bir zindana kilitlenmiştim, ne yemek ne su vardı. Gardiyanlar gelip işkence yapacaktı. Ama bir tabanca buldum. Tam kurtulacağımı düşündüm ama tetiği çektiğimde sadece tık diye ses geldi, hiçbir şey olmadı. (titreme)

    Terapist Korkunç bir şeymiş -biliyorsunuz, birçok insan için hastaneye yatırılmak, hapse konulmak gibi gelebilir -anlaşılır bir durum. Kapılarda kilitler olur, eşyalar alınıp götürülür… (empati, doğrulama, yukarıya doğru yorumlama)

    Hasta Ben de öyle hissediyorum -buradan çıkmayı sabırsızlıkla bekliyorum. En azından siz anlıyorsunuz.

    Hasta hâlâ kendisini korkutmuş bir rüya üzerinde düşünüp durduğundan ve bu rüya zulmedici sanrısının bir parçası hâline geldiğinden, terapist bir ittifak kurmak ve gerçeklik testine yardımcı olmak amacıyla onunla çalışmaya karar verir. Rüyanın ima ettiği genel duygulanımlar ve temalar üzerine düşünerek, terapist açık rüya içeriğini hastanın zorla hastaneye yatırılmaya ilişkin korku ve kaygılarıyla bağlantılandıran alternatif bir açıklama sunmak için rüyaya dair anlayışını kullanabilir. Rüyayı daha fazla incelemeden terapist hastayla etkileşim kurmayı, anksiyetesini azaltmayı ve yaşantısını düzenlemeyi başarır.

    Açığa çıkarıcı müdahaleler

    Hastanın, rüyayı kullanarak bilinçdışı zihni hakkında daha fazla şey öğrenebileceğini düşündüğümüzde açığa çıkarıcı müdahaleleri seçeriz.

    Direnç yüzleştirmeleri

    Aktarılan bir rüyadan bahsetmemek yaygın bir dirençtir. Hasta bir rüya anlattığında ve ona geri dönmediğinde, “Bana anlattığınız rüya hakkında konuşmaya geri dönmediğinizi fark ettim” diyerek direnci kolayca ele alabilirsiniz. Bu, hastayı rüya hakkında konuşmaya teşvik edebilir, ancak direnci unutmayın -bunun kuşkusuz bir nedeni vardır.

    Yüzleştirme/netleştirme/yorumlama

    Tüm yorumlar gibi, rüya yorumu da bir süreçtir -bilince kabul edilebilir olması ve hastanın anlayışı ile duygulanımını derinleştirmesine yardımcı olabilmesi için iyi bir “hazırlık” gerektirir. Bu süreç, tedavinin evrelerine göre değişir. Hastalarla terapötik ittifak geliştirdikçe ve onlarla birçok ortak deneyim biriktirdikçe, kestirme yollar mümkün hâle gelir; örneğin, yolu bu kadar çok yüzleştirme ve açıklama ile döşemek zorunda kalmadan doğrudan bir yoruma geçebiliriz. Bununla birlikte, iyi bir teknik geliştirmek yüzleştirme ve açıklama pratiği gerektirir. Ayrıca, yorum yapabilmek için yeterince şey bilmemiz gerekir -genellikle, yüzleştirmeler ve açıklamalar rüyaya ilişkin bilinçdışı çağrışımları aydınlatana kadar, rüya hakkında bir yoruma girişebilecek kadar yeterli anlayışa sahip olmayız.

    Her zaman olduğu gibi, yüzleştirmeler (confrontations) hastanın kendi zihinsel fenomenlerine ilgi duymasını sağlamak için yapılır. Rüya yorumunda yüzleştirmeler çoğu kez şu şekilde duyulur:

    Rüyada bir kral kelebeği (monarch butterfly) olmasının sizin için anlamı nedir?

    Biz de onun neden orada olduğunu bilmiyoruz -yalnızca hastanın belirli bir unsur hakkında rüya görmüş olması gerçeğine ilgi duymasını sağlamaya çalışıyoruz.

    Netleştirmeler (clarifications) ise rüyanın bir unsurunun daha önce de ortaya çıktığını belirtir ve diğer bilinçdışı malzemeyle olası bir ilişki önerebilir. İşte bir örnek:

    Bir yolculuğa çıkmak üzere olduğunuzda sık sık büyükbabanız hakkında rüya görüyorsunuz.

    Son olarak, yorumlamalar (interpretations) rüyaların bilinçdışı dayanaklarına ilişkin açıklamalar sunar.

    İşte aktarılmış bir rüya örneği ve ardından yüzleştirme, netleştirme ve yorumlama:

    Hasta Tek istediğim Fred’le nişanlanmaktı ama bana yüzüğü verdiğinden beri kendimi darmadağın hissediyorum. Nedenini gerçekten bilmiyorum -onu seviyorum ve başka kimseyle ilgilenmiyorum ama kendimi tatsız hissediyorum- acaba tereddüt mü yaşıyorum? Annem arayıp düğün hazırlıklarına başlamaktan bahsetti ve ben sadece uyumak istedim. Bu konuda çok nazik davranıyor -sanki düğünle benim ilgilendiğimden daha fazla ilgileniyor gibi. Ah -dün gece garip bir rüya gördüm- alakasız görünüyor -doğum günümde bir kedi yavrusu almıştım ve onu okşuyordum, birden devasa oldu- vahşi gibiydi -ama aynı zamanda bir ev kedisi gibiydi de- çok garipti. Sanırım başka kısımlar da vardı ama onları hatırlayamıyorum. Acaba yeniden ilaç kullanmam mı gerekiyor -depresyona mı giriyorum? Arkadaşım düğününden önce ilaç kullanmak zorunda kalmıştı -hatta nikâh günü bile.

    Terapist Rüyadan söz etmekten uzaklaştınız -bununla ilgili aklınıza başka bir şey geliyor mu? (direncin yüzleştirilmesi)

    Hasta Pek değil -sadece garip bir rüya gibi geldi. Hatta kedim bile yok. Ama bir kedim vardı -kedimi çok severdim- onu çok küçükken beslemiştim. O benim kedimdi -çok tatlı bir kediydi- yatağımda uyurdu -ama oturma odasındaki mobilyalarını tırmalıyordu ve ondan kurtulmak zorunda kalmıştık.

    Terapist Bu kararı kim verdi? (sorgulama)

    Hasta Annem. Ağladım da ağladım. Yedi yaşlarında olmalıyım. Bir daha hiç evcil hayvanımız olmadı. Acaba Fred kedi almaya sıcak bakar mı?

    Terapist Rüyadaki duygudurumunuz neydi? (sorgulama)

    Hasta Hmmm -sanırım kafam karışıktı- emin olamadım. Onun tatlı bir kedi olduğunu düşündüm, sonra korkutucuydu. Sanki bana döndü. Neyse, düğün işleriyle ilgilenmem gerekiyor. Annem başımın etini yiyor -sürekli arıyor. Haklı, yapmam gerek -arkadaşlarının düğünlerini yaptıkları yerler hakkında bir sürü fikri var- yani çocuklarının düğünleri -ama ben bunu şehirde yapmak istediğimi düşünüyorum.

    Terapist Bu rüya üzerine konuşurken annenizi birkaç kez andınız -bununla ilgili bir düşünceniz var mı? (netleştirme)

    Hasta Onun iyi niyetli olduğunu biliyorum ve sonuçta masrafları o karşılıyor -ama beni biraz deli ediyor. Yani bu benim düğünüm, değil mi? Ama bunu söylemekten de suçluluk duyuyorum -onlar evlendiklerinde hiç paraları yoktu ve annemin hiçbir şeyi yoktu- ayrıca son zamanlarda kavga ediyorlar…

    Terapist Belki de rüyadaki kedi anneniz gibidir -tatlıdır ama onun size dönebileceğinden korkuyorsunuz. Belki nişanlandıktan sonraki o tatsız his, düğünü planlamaya başlamanızın annenizde tehlikeli hissettiren bir şey ortaya çıkaracağına dair korkunuzla ilgilidir. (yorumlama)

    Hasta O hep benim sahip olduğum şeyi ister -benim sahip olduğum tüm imkânlara sahip değildi biliyorum- ama kıyafetlerimi, takılarımı taklit ediyor ve sanırım bu düğünü de sahiplenmeye çalışmasından korkuyorum. Belki de kaçıp gizlice evlenmeliyiz.

    Bu bölümde hasta rüyayı başlatıyor, anlatıyor ve ardından zorlayıcı içerik nedeniyle ondan uzaklaşıyor. Terapist henüz bunun ne olduğunu bilmemektedir ve yalnızca dinlemektedir. Direnç, terapistin, düşünmeye başladığında, bu zorluğa dair fark ettiği ilk ipucu oluyor. Terapistin çağrışım daveti, çatışmalı duygular içeren ve anneyle bağlantılı erken bir anıyı ortaya çıkarıyor. Terapist bunun üzerine düşünüyor ve bir düğüm noktası duymaya başlıyor -anne. Ardından terapist, bu düğüm noktasıyla ilgili bir netleştirme yapıyor ve hasta, terapistin rüyayı yorumlayabileceği noktaya kadar malzemeyi ve duygulanımı derinleştiriyor. Terapist, rüyadaki kedinin hastanın annesini simgelediğini öne sürüyor -görünüşte tatlı ama aynı zamanda vahşi ve korkutucu olabilen. Vahşi ve korkutucu kısım, hastanın sezdiği fakat tam olarak bilince kabul etmediği annenin hasetini temsil ediyor. Annesinin hasetine dair hislerine karşı geliştirdiği savunma ise bir semptoma yol açmıştır -“tatsız” his ve düğüne olan ilgisizlik. Sembol “çalıştı” çünkü anneyle çok bağlantılıydı -evcil bir hayvan, tıpkı evin içindeki anne gibi, ve anneyle bağlantılıydı çünkü onu elden çıkaran da oydu. Yorum başarılı oldu çünkü bilinçdışı hakkında daha derin bir anlayış ve daha yoğun bir duygulanım üretti. Rüya süreci ilerletti. “Tatsız” his ve düğüne yönelik ilgisizliğin bu yorumlayıcı çalışmadan sonra hafifleyebileceğini öne sürebiliriz, ancak anlayışın pekişmesi için bunun derinlemesine çalışmada (working through) tekrarlanması gerekebilir.

    Artık duygulanım, direnç, aktarım, karşıaktarım, bilinçdışı fantezi ve çatışma ile rüyalara ilişkin destekleyici ve açığa çıkarıcı teknikleri tartıştığımıza göre, şimdi bir seansı bütünüyle ele alalım ve bir terapistin nasıl dinlediğini, düşündüğünü ve müdahalede bulunduğunu inceleyelim.

  • Bilinçdışı Çatışma ve Savunma (23. Bölüm)

    Okuyacağınız metin Psychodynamic Psychotherapy: A Clinical Manual [Psikodinamik Psikoterapi: Klinik Bir Manuel]’in 23. bölümünün çevirisidir. Tüm bölümler için şuraya bakınız.

    Temel kavramlar

    Bilinçdışı bir fantazi (unconscious fantasy), kişinin bilinçdışını kuşatan, davranışını yönlendiren ve karakteristik savunmalarını biçimlendiren bir istek (wish) ya da korkudur (fear).

    Birbiriyle bağlantılı bilinçdışı fantezi kümeleri, kompleksler (complex) olarak adlandırılır.

    Bilinçdışı çatışma (unconscious conflict), karşıt bilinçdışı fanteziler çarpıştığında ortaya çıkar.

    Bilinçdışı çatışma anksiyete (anxiety) üretir, bu da egonun anksiyeteyi azaltmak için savunmalar (defense) geliştirmesini tetikler.

    Birincil kazanç (primary gain), bir savunma bilinçdışı çatışmayı başarıyla azalttığında ortaya çıkan anksiyetededeki azalmadır.

    İkincil kazanç (secondary gain), savunmanın ya da semptomun kişiye yaşamında sağladığı avantajdır.

    Anksiyetenin, diğer duygulanımların, sürçmelerin, uyumsuzlukların ve düğüm noktalarının dinlenmesi, bilinçdışı çatışmanın varlığını saptamanın en iyi yoludur.

    Destekleyici bir modda, sağlıklı savunmaları tanımlamaya ve pekiştirmeye, ayrıca hastaların anksiyeteyle başa çıkmak için yeni, daha uyumlu yollar benimsemelerine yardımcı olmaya çalışırız.

    Açığa çıkarıcı bir modda ise, hastaların çatışmalarının ve kullandıkları savunmaların farkına varmalarına yardımcı oluruz; böylece daha uyumlu savunma seçimleri yapabilmeleri mümkün hale gelir.

    Hayal et ki sen, uçsuz bucaksız, kuzeydeki bir ormanda yangın sorumlususun. Görevin, binlerce dönümlük sessiz ağaçlık alanda yangınları aramak. Elinde bir gözetleme kulesi ve bir helikopter var. Nereden başlarsın? Sorunun nerede olduğunu nasıl anlarsın? Dumanı görmek ve koklamak için bakarsın. Külü ararsın. Kuşların ve diğer hayvanların davranışlarını gözlersin. Neden? Çünkü bilirsin ki dumanın olduğu yerde ateş vardır. Bu senin tek ipucun.

    Aynı şey, bilinçdışı çatışmayı arayan psikodinamik psikoterapist için de geçerlidir. Zihin uçsuz bucaksızdır ve çatışma gizlidir (bilinçdışı). Bir harita yoktur. Nerede aramalı? Dumanın olduğu yerde ateş vardır. Burada duman, anksiyetedir. İki çubuğu birbirine sürttüğünüzde ısı (sürtünme) ortaya çıkar; karşıt iki bilinçdışı fantaziyi birbirine sürttüğünüzde ise anksiyete ortaya çıkar. Anksiyeteyi, sürtünmenin ısısının intrapsişik (intra-psychic) karşılığı olarak düşünebilirsiniz. Elbette, bazı insanlar anksiyeteye biyolojik olarak diğerlerinden daha fazla yatkındırlar ve her anksiyete intrapsişik çatışmadan kaynaklanmaz; ancak karşılaşacağınız anksiyetelerin çoğunun ardında bir tür intrapsişik çatışmanın bulunması kuvvetle muhtemeldir.

    İntrapsişik çatışma nedir?

    İntrapsişik çatışma, iki karşıt bilinçdışı fantezi çarpıştığında ortaya çıkan şeydir [41]. Bilinçdışı fantezi, kişinin zihninde var olan bilinçdışı bir istek ya da korkudur. Bazı insanlar fantezilerin her zaman arzulanan şeyler olduğunu düşünür; biz ise hastalarımızın, fantezilerin arzuladığımız şeyler de olabileceğini, korktuğumuz şeyler de olabileceğini öğrenmelerine olabiliriz. Bilinçdışı fantezileri düşünmenin bir yolu da, onların bilinçdışı zihnimizi dolduran cümleler ya da hikâyeler olduğunu varsaymaktır. “Baba” yalnızca bir sözcüktür -kendi başına bilinçdışı bir fantezi değildir. “Babamın beni sevmesini istiyorum” ise, eğer farkındalık dışında kalıyorsa, bilinçdışı bir fantezidir. İşte bazı diğer yaygın bilinçdışı fantezi örnekleri; ancak bilinçdışı fanteziler, zihinler kadar çoktur:

    • Bakılmak istiyorum.
    • Terk edilmek istemiyorum.
    • Hayran olunmak istiyorum.
    • Güçlü olmak istiyorum.
    • Başka bir kişi olmadan kendimi bütün hissetmiyorum.
    • Kontrol altında olmaktan korkuyorum.
    • Bakılmak bana sevilmiş olduğumu hissettiriyor.
    • Kendime bakmak zorunda kalmak bana yalnız hissettiriyor.

    Kompleksler

    Birbiriyle ilişkili bilinçdışı fantezi kümelerine kompleksler denir. En ünlü komplekslerden biri, sözde Oidipus kompleksidir [42]. Bundan fazlası değildir; yalnızca ilişkili bilinçdışı fantazilerin bir kümesidir. Heteroseksüel küçük bir kız için bu aşağı yukarı şöyle işler:

    Babamı seviyorum ve onu yalnızca kendim için istiyorum. Annem babama sahip. Annemden kurtulabilmeyi diliyorum ki babama sahip olabileyim. Ama eğer anneme saldırmaya kalkışırsam, o da karşı saldırıya geçer ve ben tehlikeye girebilirim. Ayrıca, annemi de seviyor ve ona ihtiyaç duyuyorum (heteroseksüel erkek çocuk için bunun tersi geçerlidir; homoseksüel çocuklar için ise aynı cinsiyete yönelik özlemler söz konusudur).

    Freud, tüm insanların Oidipus kompleksine sahip olduğunu düşünüyordu. Bu bilinçdışı çatışmalar, çoğu insan için gerçekten de güçlü görünmektedir. Oldukça yaygın görünen bazı bilinçdışı fanteziler vardır. Ancak her insanın aynı zamanda kendine özgü bilinçdışı fantezileri ve kompleksleri de vardır. Çoğu insan yetişkin olduğunda, fantezileri ve kompleksleri büyük ölçüde sabitlenmiştir -yenilerini geliştirebilirler, eskilerini bırakabilirler ama insanların zaman içinde görece istikrarlı kalan bazı çekirdek bilinçdışı kompleksleri vardır. Bunu sezgisel olarak biliriz; bir kişi için “terk edilme meseleleriyle yönlendiriliyor” ya da başka biri için “güç tarafından tüketiliyor” dediğimizde, aslında sabit, çekirdek fantezilerden söz ediyoruzdur. Bu fantezileri anlamak, kişinin savunmalar, başkalarıyla ilişkiler ve benlik algıları açısından nasıl işlediğini anlamamızın merkezinde yer alır.

    Fantezilerle ilgili önemli bir nokta şudur: onlar çarpışır ve sonra sorun çıkar.

    Fantezi < > FanteziVEYAArzu < > Korku
    ANKSİYETEANKSİYETE
    SAVUNMASAVUNMA

    Örneğin, bir kişi şu iki fanteziye sahip olabilir: “Bakım gördüğümde kendimi sevilmiş hissediyorum” ve “Kimseye ihtiyaç duymadığımda kendimi güçlü bir erkek gibi hissediyorum.” Bunlar, olabilecek en uzak noktalarda duran -isterseniz 180 derece zıt diyelim- iki güçlü fantezidir. İnsanlar tek boyutlu değildir; her zaman birbiriyle zorunlu olarak bağdaşmayan birçok şey isterler. Bu kişi hem güçlü hem de sevilmiş hissetmek istemektedir ve bu dileklere dair fantezileri görünüşte bütünüyle bağdaşmaz. Eğer her iki fantezi de uykuda ise ya da aynı anda etkin değillerse, işler bir süreliğine yolunda gidebilir. Ancak ikisi aynı anda etkin hale geldiğinde sorunlar ortaya çıkar. Örneğin, bu iki fantezinin Bay A.’ya ait olduğunu varsayalım:

    Bay A., babası ailesini terk ettiğinde küçük bir çocuk olan, 28 yaşında eşcinsel bir erkektir. Tatilde, âşık olduğu ve ilişki yaşadığı 32 yaşındaki eşcinsel bir erkek olan B. ile tanışır. Sevgilisi ilgili ve özenlidir, Bay A. kendini harika ve sevilmiş hisseder. 1 numaralı bilinçdışı fantezi (“Bakım gördüğümde kendimi sevilmiş hissediyorum”) tam anlamıyla etkin durumdadır. Ancak Bay A. ve erkek arkadaşı farklı şehirlerde yaşamaktadırlar ve tatilden sonra evlerine dönerler. Sık sık e-posta üzerinden ve telefon görüşmeleri yoluyla iletişime geçmelerine rağmen, Bay A., B.’nin kendisine kendisinin gösterdiğinden daha az ilgi gösterdiğini hisseder ve B. birgün kendisiyle iletişim kurmadığında öfkelenmeye başlar. Anksiyete hisseder, uykusu bozulmaya başlar. B. aradığında ise Bay A. ona karşı sinirli davranır, mesafeli olur, bir ilişki için fazla meşgul olduğuna karar verir ve sonunda B.’den ayrılır. İşe döndüğünde ise artık bir ilişkiyle uğraşmak zorunda kalmadığı için memnundur.

    Ne oldu? B.’ye artan bağımlılığı karşısında, 2 numaralı bilinçdışı fantazi (“Kimseye ihtiyaç duymadığımda kendimi güçlü bir erkek gibi hissediyorum”) devreye girdi ve Bay A., B.’nin ilgisine ve bakımına ihtiyaç duyarken kendini zayıf hissetti. Bu durum Bay A.’nın farkındalığında olmadığı için çatışma bilinçdışı idi ve ortaya çıkan sonuç anksiyete oldu.

    Dikkat ederseniz, anksiyeteden sonra başka bir şey oldu -Bay A. uzaklaştı ve bir ilişki için fazla meşgul olduğuna karar verdi. Bu, Bay A.’nın bir savunma ya da bir savunma dizisi (zıt tepki kurma (reaction formation) ile rasyonalizasyonun (rationalization) bir kombinasyonu) geliştirdiği anlamına gelir. Bilinçdışı çatışma anksiyete ürettiğinde, ego savunmalar geliştirmek üzere harekete geçer. Bilinçdışı fantezilerde olduğu gibi, egonun geliştirdiği savunmalar da karakteristik hale gelir. Başka bir deyişle, insanlar aynı savunma dizilerini zaman içinde tekrar tekrar kullanma eğilimindedirler. Bay A.’nın durumunda, ona kendini sevilmiş hissettiren bakım tehdit altında göründüğünde (hatta yalnızca tehdit altında olduğunu hissettiğinde bile) bağımlılık hisleri onu zayıf hissettirdi ve anksiyete ortaya çıktı. Bu konuda herkes bir çatışma yaşamazdı -belki de Bay A.’nın erken dönem terk edilme deneyimi, bakım ihtiyacı olduğunu fark ettiğinde kendini zayıf hissetmeye onu özellikle yatkın kılmaktadır. Çatışma anksiyeteye, anksiyete ise savunmalara yol açar.

    Bay A’nın kullandığı belirli savunmalar ona hem birincil hem de ikincil kazançlar sağlar [43]. Birincil kazanç, bir savunma bilinçdışı çatışmayı başarıyla azalttığında ortaya çıkan anksiyetedeki azalmadır. Birincil kazanç, bağımlılık hislerini bastırarak (bilinçdışı hale getirerek) güçlülük duygusunu yeniden kazanmak amacıyla anksiyetesinin azalmasıdır. Böylece çatışma gücünü kaybeder ve o kadar yoğun anksiyete üretilmez. İkincil kazanç ise savunmanın ya da semptomun kişiye yaşamında sağladığı avantajdır -bu durumda ikincil kazanç, Bay A.’nın ilişki yükümlülüğü olmadığı için işini daha verimli yürütebildiğini hissetmesidir. Ancak şunu belirtmek gerekir ki, bilinçdışı fantaziler Bay A.’da varlığını sürdürmektedir; fakat ilişki ortadan kalktığında bunlar etkinleşmez ve çatışma uykuda kalır.

    Yani -bilinçdışı fantaziler çarpışır, bilinçdışı çatışmaya yol açar, anksiyete üretir ve egonun savunmalar geliştirmesine neden olur. Savunmalar anksiyeteyi azaltır, ancak yüksek bir maliyetle. Bay A., sevgilisinin bakımının %100 güvencesini almadıkça ilişkilerde zorluk yaşar -ki gerçek insanlarla birlikte olmayı istiyorsanız bu ağır bir bedeldir. Onlara “daha az bir bedel ödemeleri” konusunda iki yoldan biriyle yardımcı olabiliriz. Ego işlevi güçlü, kendi üzerine düşünebilecek kapasitede ve psikolojik kavrayışa sahip kişilerde, bilinçdışı fantazilerin, çatışmaların ve savunmaların açığa çıkarılması, onların daha esnek savunma düzenekleri geliştirmelerine, başkalarıyla ilişkilerini iyileştirmelerine ve öz-değer yönetimlerini güçlendirmelerine yardımcı olabilir. Ego işlevi zayıflamış ve psikolojik kavrayışı daha sınırlı olan kişilerde ise, onların bilinçdışı düşünce süreçlerine dair anlayışımızı, sağlıklı savunmaları belirlemek ve güçlendirmek ve anksiyeteleriyle başa çıkmak için yeni, daha uyumlu yollar önermek amacıyla kullanabiliriz. Psikodinamik psikoterapide, insanlara anksiyetelerinin, sorunlarının ve semptomlarının ardında ne olduğunu fark ettirmek için anksiyeteden savunmalara, oradan da nihayetinde bilinçdışı çatışma ve fantezilere doğru geriye dönük çalışırız.

    Teknik

    Dinleme

    Burada dinlenmesi gereken birçok şey var: bilinçdışı fantezi, bilinçdışı çatışma ve savunmalar.

    Bilinçdışı fanteziyi dinleme

    Tıpkı baskın duygulanımı, baskın aktarımı ve baskın karşıaktarımı dinlediğimiz gibi, bir seansta baskın bilinçdışı fanteziyi de dinleriz. Bunu, hastaların bize korkuları, dilekleri ve başkalarıyla ilişkileri hakkında anlattıkları hikâyeleri dinleyerek yaparız ve benzer gelen hikâyeleri fark etmeye başlarız. Duygulanımı dinlediğimizde, “Bu hasta şu anda ne hissediyor?” diye düşünürüz. Bilinçdışı fanteziyi dinlediğimizde ise, “Bu hasta şu anda ne istiyor ya da neden korkuyor?” diye düşünürüz. Bilinçdışını duymak için gizli hikâyelere kulak vermek gerekir -yani gizli hikayelere (hidden stories). Bu bir optik illüzyon gibidir -bir açıdan baktığınızda bir resim görürsünüz, ama farklı bir biçimde odaklandığınızda başka, gizli bir sahne görürsünüz. Hastalarımız pek çok hikâye anlatır, ancak bilinçdışı fantaziler olan hikâyeler kısa ve çocuksudur. Ego işlevi daha zayıf olan hastalarda bu hikâyeler genellikle yüzeyde bulunur, ancak ego işlevi daha güçlü olan hastalarda daha gizlidir. Daha yüksek işlevselliğe sahip bu hastalar, çocukça istek ve korkularından utanır ve mahcubiyet duyarlar, fakat fanteziler yine de oradadır. Bir yetişkinden çocukça gelen bir şey duyduğunuzda, büyük olasılıkla bir bilinçdışı fantezi duymaktasınız.

    Örnek

    28 yaşında bir kadın terapistine şöyle der:

    Annem öldükten sonra babamın bu kadar çabuk yeniden evlenmesine neden bu kadar öfkelendiğimi bilmiyorum. O harika bir adam ve anneme bu kadar uzun süre baktıktan sonra hak edebileceği bütün mutlulukları hak ediyor. Hem Marsha da oldukça iyi biri. Ama düğünü bebeğin doğumundan sonraya planlamalarını ummuştum -bunun neden benim için bu kadar fark yarattığını bilmiyorum ama öyle. Aptalca -sonuçta bebeğe bakmama yardım edecek değiller ya da öyle bir şey.

    Burada, bilinçli hikâye 28 yaşındaki bir kadının babasının mutlu olmasını istediği ve ona duyduğu öfke karşısında kafasının karıştığıdır. Ancak gizli hikâye, babasının ilk (ya da tek) önceliği olmak istediğidir. Hasta, bu hikâyeyi bastırmıştır (farkındalığın dışına itmiştir -bilinçdışı hale getirmiştir); çünkü bu, utanç duyduğu çocukça bir arzudur. Kendi bebeğini doğurmak üzere olan yetişkin bir kadın neden babasını yalnızca kendisi için istemek istesin? Neden babasının kendisi yerine kendiyle ilgilenmesini istesin? Gerçekten neden -çünkü hepimizin çocukluktan kalan dilekleri vardır. Eğer bu dilekler çocukken yeterince doyurulmadıysa, daha ısrarcı ve daha az çözümlenmiş (resolved) olabilirler. Çocuklukta tamamen uygun olan fakat yetişkinliğe taşındığında utanca yol açan bir dilek, çözümlenmemiş (unresolved) olarak nitelendirilir ve yetişkinin yetişkin ilişkiler dünyasında yol almasını ciddi biçimde zorlaştırabilir. Psikodinamik psikoterapi, tam da bununla başa çıkmaya yardımcı olmak için tasarlanmıştır.

    Bilinçdışı çatışmayı dinleme

    Nasıl ki bir gözetmen yangın arıyorsa, biz de bilinçli malzemeyi savunmalara ve onların altında yatan bilinçdışı çatışmalara dair kanıtlar için dinleriz. Bu çoğunlukla anksiyeteye, yeni duygulanımlara ve uyumsuzluklara kulak vermeyi içerir -yani yüzeyin altında çatışma olduğuna dair ipuçlarına.

    • Anksiyeteyi dinleme: Anksiyeteyi dinlerken şunlara dikkat ettiğimizi hatırlayın
      • anksiyeteye dair açık ifadeler
      • odadaki anksiyete davranışları -kıpırdanma, sinirlilik, saate bakma gibi
      • terapi dışında görülen anksiyete davranışları -yeme güçlükleri, uyku sorunları, başkalarına karşı sinirlilik, erteleme, dikkat toplamada zorluk, artan dürtüsellik, yargılama güçlüğü gibi
      • anksiyete rüyaları
    • Duygulanımları dinleme: Duygulanımdaki herhangi bir değişiklik, anksiyete olduğuna dair bir ipucu olabilir. Sinirlilik, depresif duygudurum ya da ani biçimde yükselmiş bir duygudurum bile anksiyete ve çatışmanın varlığına işaret edebilir.
    • Tutarsızlıklara kulak verin: Çatışmaların tutarsızlık üretmesi doğaldır. Birbirine karşıt iki şey etkin olduğunda, her türden tutarsızlık ortaya çıkar. Örneklere, deneyimlerle örtüşmeyen duygulanımlar (örneğin doğum gününde ağlamak), düşüncelerle örtüşmeyen duygulanımlar (örneğin sevilen biri hakkında düşünürken depresif hissetmek) ve birbiriyle örtüşmeyen düşünceler (örneğin, her zaman kavga ettiklerini bildiğiniz halde her iki dünürü de Şükran Günü’ne davet etmenin iyi bir fikir olduğundan emin olmak) dahildir.
    • Parapraksilere kulak verin: Parapraksiler (dil sürçmeleri), bastırılmış düşünce ya da hislerin konuşmada istemsizce “ağızdan kaçması” ile ortaya çıkar (bkz. Bölüm 16). Bunlar, bilinçdışı çatışmanın varlığına sıklıkla mükemmel bir ipucu sağlar. Örneğin: Patronuyla sorun yaşayan bir adam şöyle der:

    Dün, babamla telefondaydım -şey, yani patronumla.

    Bu sürçme, patronla ilişkideki zorluğun, adamın babasını içeren bilinçdışı fantezilerle ve çatışmalarla ilişkili olduğuna işaret eder.

    • Rüyaları dinleyin: Anksiyete rüyaları, sıklıkla anksiyetenin ve bilinçdışı çatışmanın varlığına işaret eder. Bu rüyaların yorumu, baskın fantezileri ve onlara eşlik eden çatışmaları anlamamıza yardımcı olabilir.

    Savunmaları dinleme

    Direnç, tedavi sürecinde savunma olduğuna göre, direncin varlığı bir savunmayı dinlediğimiz anlamına gelir. Engelleme, sessizlik, geç kalma -bunların hepsi iyi ipuçlarıdır. Başlangıç aşamasında hangi düşünce ve davranışların savunma olduğunu bilmek zor olabilir, fakat hastaları tanıdıkça onların karakteristik savunmalarına aşina oluruz. Örneğin, bir hasta tedavide ilk kez tatile gideceğinizde sinirliyse, bunun neye işaret ettiğini o anda bilemeyebilirsiniz; ancak bu her seferinde tekrarlandığında, sinirliliğin savunma niteliğine kulak vermeye başlarsınız.

    Düşünme

    Hastanın bilinçdışı frekansına ayarlandığımızda, baskın bilinçdışı fantezileri, bilinçdışı çatışmanın bileşenlerini ve baskın savunmaları tanımlamaya başlayabiliriz. Bunu, en sık duyduklarımızı ve baskın duygulanımla en çok bağlantılı olanları düşünerek yaparız. Baskın bilinçdışı fantezileri bir ya da iki cümleyle ifade edebilmemiz gerekir. Hangi tür fantezinin en baskın olduğunu düşünmeliyiz; örneğin bu bir dilek, bir korku ya da kişinin kendisi hakkında düşünme biçimi olabilir. Karşıt fantezileri tanımladıkça bilinçdışı çatışmaları çözümlemeye başlarız. Ve son olarak, baskın savunmaları belirleriz.

    Yakın zamanda bu ülkeye göç etmiş bir adam, uyku güçlükleri ve belirsiz mide şikâyetleriyle başvuruyor. Size şunları söylüyor:

    Tek istediğim çocuklarımın başarılı olması. Hepsi bu. Buraya bu yüzden geldim. Kızım çok zeki -harika bir üniversiteye girmesini umuyorum. Bu yüzden taksicilik yapıyorum- bilirsiniz, kendi ülkemde mühendis olarak eğitim aldım ama sorun değil. Burada bunu yapmayı, ülkemde mühendis olmayı sürdürmeye tercih ederim. Kendi kariyerim umurumda değil. Ama eğer hasta olursam, hiç çalışamayacağım ve o zaman bütün bu taşınma boşa gitmiş olacak.

    Yüzeydeki hikâye, çocuklarının iyiliği için kendi kariyerinden vazgeçmiş bir adam hakkındadır. Ancak, kendi kariyerini umursamadığını tekrar tekrar vurgulaması, bilinçdışı bir çatışmanın varlığına işaret eder. Onun fantezileri, çatışmaları ve savunmaları şu şekilde dile getirilebilir:

    • Bilinçdışı fantaziler: Başarılı olmak istiyorum. Zekâmla tanınmak ve takdir edilmek istiyorum.
    • Bilinçdışı çatışma: Bunları kendim için istiyorum, ancak hem kendim için istediklerime hem de çocuklarım için istediklerime aynı anda sahip olamam.
    • Savunmalar: Zıt tepki kurma, somatizasyon.

    Peki, bütün bunlarla ne yapmalı? Çoğu zaman pek çok bilinçdışı malzeme duyarız ama bunlar oldukça uzaktadır -yüzeyin çok derinlerinde. 17. Bölümdeki seçim ve hazır oluş ilkelerini hatırlayın. Şunu hatırlamak önemlidir: Bilinçdışı malzemeyi duymamız, onu kullanabileceğimiz anlamına gelmez. Onu akılda tutabilir ve yüzeye yaklaşmasını bekleyebiliriz; ancak eğer çok derindeyse müdahalelerimiz ona ulaşmaz. Daha da kötüsü, direnci artırabilir ve bilinçdışı malzemenin bilince erişimini daha da zorlaştırabilir. Önceki gibi, baskın duygulanımın bizi yüzeye yönlendirmesine izin veririz. Hedefimiz, yüzeyin hemen altında duran bilinçdışı ögeyi seçmektir -yani nazikçe bilince doğru itebileceğimiz öğeyi. İşte bilinçdışı malzemenin bu katmanlı yapısını örnekleyen bir vaka:

    Babası çok sayıda ilişki yaşamış olan 38 yaşındaki bir kadın, çocuk sahibi olmak istediği ve doğurganlığı konusunda paniklemeye başladığı için başvurur. Bunun bir süredir kaygılandığı bir şey olup olmadığını sorduğunuzda, arkadaşının erken menopozda olduğunun ortaya çıkmasından sonra korkusunun arttığını fark eder. Sizin ofisinizde hıçkıra hıçkıra ağlar, doktora gidip muayene olmaktan korktuğunu, çünkü her zaman düzensiz adetleri olduğu için kesinlikle aynı soruna sahip olacağından emin olduğunu söyler. Doktora gitme konusunda sık sık fobik olduğunu da kabul eder. İlişkileri hakkında sorduğunuzda, 50 yaşında, evli, zengin bir adama çok âşık olduğunu, adamın eşinin başka bir eyalette yaşadığını anlatır. Adamın eşinden ayrılmasının neredeyse kesin olduğunu söyler. Önceki ilişkileri hakkında soru sorduğunuzda sinirlenir, ama yine de son erkek arkadaşının da evli olduğunu anlatır.

    Refleksiyon – Burada birçok bilinçdışı fantazi, bilinçdışı çatışma ve savunma iş başındadır.

    • Yüzeyde, doktora gitme korkusu şeklinde bir semptomu vardır. Buna eşlik eden anksiyete baskın duygulanımdır. Erken bir müdahale -yani bir soru- bilinçdışı bir bağlantıyı (arkadaşının erken menopozu) farkındalığa getirir. Bu, söz konusu malzemenin yüzeye yakın olduğuna ve ele alınmaya hazır bulunduğuna dair bir ipucudur.
    • Daha derin bir düzeyde, çocuk sahibi olamama korkusu, 50 yaşındaki evli erkek arkadaşının karısından ayrılıp onunla bir aile kurma olasılığını inkâr etmesiyle ilişkili olabilir. Arkadaşının kısırlığına dair panik, aslında erkek arkadaşının eşinden ayrılmayacağı korkusuna karşı bir savunma mı diye merak edilebilir. Bilinçdışı çatışma, erkek arkadaşının onu seçme dileği ile onun çocuk doğuramayacak kadar yaşlanmadan ayrılmamasına duyduğu öfke arasında olabilir. Bu, anksiyete üretiyor olabilir ve savunması, anksiyeteyi arkadaşıyla özdeşim kurarak kaydırmak olabilir. Eğer sorun kendisinin kısır olmasıysa, o zaman çocuk sahibi olamamak erkek arkadaşının değil, kendi hatası (bedeninin hatası) olur. Bu savunma, erkek arkadaşına yönelik öfkesini farkındalığın dışında tutmasını sağlar. Bu formülasyon doğru olabilir, fakat hastanın savunmacı tavrı, bunun yüzeyde olmadığını açıkça göstermektedir.
    • En derin düzeyde ise, babasının çapkınlığına ilişkin çatışmalar ve bunların farkındalığına karşı geliştirdiği savunmalar, onun tıpkı babası gibi erkek arkadaşlar seçmesine yol açıyor olabilir -bunu hemen düşünebilirsiniz, fakat bu konu şu an için ele alınamayacak kadar derindedir.

    Bu şekilde, duyduğumuz bilinçdışı unsurları gözden geçirir ve yüzeye en yakın olanları seçeriz. Daha önce olduğu gibi, geçmiş deneyimlerimizi, kuramlarımızı ve terapötik ittifak ile hastanın tedavi aşamasına dair anlayışımızı dikkatle kullanarak yön bulabiliriz. Örneğin, hasta ile terapist arasında yüksek düzeyde güven sağlandığında, terapist hastanın biraz savunmacı olmasından geri durmak zorunda değildir ve başlangıçta hastanın rahatlık düzeyinin izin verdiğinden biraz daha derine inebilir.

    Müdahale

    Temel müdahaleler

    Daha önce söylediğimiz gibi, savunmalar bir nedenle vardır -genellikle çok derinlerde bulunan korkutucu ya da utanç yüklü duygulara karşı koruma sağlarlar. Bu da müdahalelere başlarken son derece saygılı olmamız gerektiği anlamına gelir. Yavaş başlamak işin kuralıdır ve temel müdahaleler bu konuda size yardımcı olur. Sorular (questions), çağrışım davetleri (calls for associations) ve empatik ifadeler (empathic remarks), hastaların yaşamlarının ayrıntıları hakkında konuşmalarını sağlayarak, bilinçdışı fantezilerine, çatışmalarına ve savunmalarına dair ipuçlarını ortaya çıkarmanıza yardımcı olur. İşte bazı örnekler:

    Hasta 1 Bilmiyorum, bu yeni işi mi kabul etmeliyim yoksa bulunduğum yerde mi kalmalıyım.

    Terapist Bana yeni tekliften biraz daha bahseder misiniz? Size çekici gelen şey ne gibi görünüyor?

    Hasta 2 Clara’yı gerçekten beğeniyorum ama onu aramaya bir türlü kendimi ikna edemiyorum.

    Terapist Onu en son ne zaman aramayı düşündünüz?

    Hasta 2 Dün gece.

    Terapist O ana zihninizde geri dönebilir misiniz? Aklınızdan neler geçiyordu?

    Bu iki durumda da terapist, bilinçdışı bir fantaziyle ya da çatışmayla bağlantılı olabilecek bir şey duymaktadır. İlk müdahaleler, hastanın daha fazla konuşmasını sağlamak amacıyla tasarlanmış açık uçlu sorular olmalıdır.

    Destekleyici teknikler

    Adaptif savunmaları güçlendirmek ve adaptif olmayan savunmalara alternatifler önermek istediğimizde destekleyici teknikleri seçeriz. Ego işlevinin kronik ya da geçici olarak zayıfladığından şüphelendiğimizde ise, genellikle bilinçdışı fantezi ya da çatışmaların keşfini teşvik etmeyiz; çünkü bu, büyük olasılıkla anksiyeteyi artıracak ve hastayı altüst edecektir.

    Tüm savunmalar insanları rahatsız edici duygulanımlardan ve onlarla ilişkili çatışmalardan korumaya hizmet eder, ancak dış dünyanın gerçekliklerini görmezden gelme, duyguları bastırma ya da ilişkileri bozma derecelerine göre birbirlerinden farklılık gösterirler [44]. Savunmalar, dilek ve gereksinimlerin bir ölçüde ifade edilmesine ve doyurulmasına olanak tanırken, çevrenin gerçekçi sınırlılıklarını dikkate alıp olumsuz toplumsal sonuçları en aza indirdiklerinde en uyumlu hallerindedirler. Şu örneği ele alalım:

    Bay C., sevilmeyi ve bakım görmeyi arzulamaktadır ancak insanların onu görmezden gelmesinden korkmaktadır. Bu çatışmayla ilişkili incinmişlik, öfke ve değersizlik gibi rahatsız edici duygulardan kendini korumak için kullanabileceği çeşitli savunmalar vardır.

    • Başkalarını değersizleştirebilir (devalue) (“Kimin onlara ihtiyacı var ki? Ben kendi başıma idare edebilirim!”) -ancak bu durumda diğer insanlar onu “öfkesi burnunda” biri olarak görür ve ondan uzak dururlar.
    • Öfkesini sevgi özlemleriyle birlikte gömebilir (duygulanımın yalıtılması (isolation of affect), ancak bu durumda bakılma dilekleri doyumsuz kalır.
    • İncinmişliğini daha küçük bir rahatsızlığa yönlendirebilir; örneğin, ihtiyaç duyduğu bir numarayı bulamayan telefon operatörünü azarlayarak (yer değiştirme (displacement)).
    • Öfkesini futbola yönlendirebilir, futbol takımının yıldız oyun kurucusu olup akranlarının hayranlığının odağı haline gelebilir (yüceltme (sublimation)) -yine de kızı elde edemese bile.
    • Tıp fakültesine gitmeye ve kendini başkalarına bakmaya adayabilir (özgecilik (altruism)); bu da ona -yalnızca dolaylı da olsa- bu deneyimi yaşama olanağı verir ve öz-değerini artırır.

    Bu çözümlerin her birinin farklı bir “adaptif” değeri vardır. Bu adamla destekleyici bir biçimde çalışırken, iş başındaki bilinçdışı fanteziler ve çatışmalara dair ipuçlarını dinler, rahatsız edici duygulanımları yönetmek için kullandığı savunmalar üzerine düşünür ve gerekirse ona kendini savunmanın daha uyumlu yollarını bulmasında yardımcı olmak üzere müdahalede bulunursunuz.

    Savunmalara destekleyici bir şekilde müdahale etmek üç aşamalı bir süreçtir:

    • Savunmayı tespit edin: Hastanın dikkatini, ele alınması gereken sorunlu davranışa nazik ve incelikli bir şekilde yönlendirin.
    • “Maliyet”i tespit edin: Davranışın hasta için olumsuz sonuçlarını gösterin.
    • Alternatifleri tespit edin: Daha sağlıklı, daha az “maliyetli” davranışları teşvik edin.

    Hastanın o andaki ihtiyaçlarına bağlı olarak, yukarıda belirtilen üç adımın her birinde destekleyici (supplying) ya/ya da sağlayıcı (assisting) müdahaleleri kullanabiliriz. Bunu örneklemek için, başkaları tarafından önemsenmeyeceğinden korkmasına rağmen bakım görmeyi arzulayan Bay C.’yi ele alalım:

    Bay C., sıklıkla kişilerarası hayal kırıklıklarını algıladığı durumlarda kendisini küçümsenmiş, incinmiş ve öfkelenmiş hisseder; ancak bu duyguları kabul etmekte ya da tolere etmekte zorlanır; altında yatan özlemi kabul etmek ise daha da güçtür. Öfkesine karşı, onu başkalarına yansıtarak (projeksiyon) savunma yapar ve bunun sonucu olarak, sizin de aralarında bulunduğunuz diğer insanlar tarafından sıklıkla haksız yere saldırıya uğradığını hisseder. Onun huysuz, suçlayıcı davranışları iş arkadaşlarını kızdırır ve aslında onları kendisini alaya almaya kışkırtır; bu da Bay C.’nin kendisini daha da dışlanmış ve hınçlı hissetmesine yol açar. İşte terapinin erken dönemlerinden bir oturumdan alınmış bir kesit:

    Bay C. Bu sabah çalışanların dinlenme odasına kahve almak için girdim, Jim ve Karen orada konuşuyorlardı. Bana öyle bir bakış attılar ki gerçekten sinirlendim. Yani, söylemediler ama benden defolup gitmemi istedikleri çok açıktı. Herkes onların birbirinden hoşlandığını biliyor.

    Terapist Sanırım, sevgili olan iki kişinin yalnız kalmak istemesi doğru olabilir; ama birinin ne düşündüğünü kesin olarak bilmek zor, özellikle de doğrudan bir şey söylemedilerse. Sizce o anda kafalarını kaldırıp bakmalarının başka nedenleri olabilir mi? (onaylama (validation), psikoeğitim (psychoeducation), gerçeklik testi (reality testing))

    Bay Ci (omuz silker) Bilmiyorum.

    Terapist Belki sadece kimin içeri girdiğini görmek istemişlerdir. Bu size makul görünüyor mu? (gerçeklik testi)

    Bay C. Evet, sanırım mümkün.

    Terapist Peki sonra ne oldu? (soru (question))

    Bay C. Onların gitmemi istediklerini düşündüm, bu yüzden biraz yüksek sesle “Bir şey mi bölüyorum?” dedim. Ama bunu biraz alaycı söyledim ve “Dinlenme odası herkes için, biliyorsunuz,” diye ekledim. Üstüme gelmelerine izin vermeyecektim. Bunun üzerine Jim, “Rahatla biraz, olur mu? Sadece bir kahve içiyoruz,” dedi. Karen ise kafasını sallayıp bana küçümseyerek güldü, sanki deliymişim gibi.

    Terapist Görünüşe göre ilk tepkinizde iyi bir yön vardı -gerçekten bölüp bölmediğinizi sormanız- ama alaycılığı bırakmış olsaydın işler daha sorunsuz ilerleyebilirdi. Bunlar üzerinde birlikte çalışabiliriz; böylece kendinizi bu kadar incinmiş ve öfkeli hissetmezsiniz. Belki de bu kadar acı çekmek zorunda değilsiniz. (övgü (praising), öğüt verme (advising), açıkça katılma (explicitly joining), empatiyle yaklaşma (empathizing))

    Bay C. Tam olarak haklı olup olmadığınızdan emin değilim, ama denemeye değer.

    Bu örnekte, Bay C.’nin sözlerinin ardında, terapist onun inkâr ettiği kabul edilme ve bakım görme özlemini duyar. Aynı zamanda, diğerlerinin onu önemsemeyeceğine ya da daha da kötüsü, onların sevgisine layık olmadığına dair bilinçdışı inancı da duyar. Bu bilinçdışı dilekler ve korkular, Bay C.’nin katlanılamaz bulduğu öfke, kıskançlık, değersizlik ve umutsuzluk duygularını üretir. Terapist bunu, Bay C.’nin bu duygulanımlara karşı kullandığı savunmalardan -öncelikle uyumsuz projeksiyondan- çıkarır. Bu savunmaları kullanarak Bay C., kendisini başkalarının reddetmesi ve ihanete uğramasından korur; ancak bunun bedeli, yalnız ve dışlanmış bir şekilde kalmasıdır. Terapistin, Bay C.’nin farkında olmadığı bu duygular, fanteziler ve çatışmalarla onu yüzleştirmemeye özellikle dikkat ettiğini not ediniz. Tedavi henüz başlangıç aşamasındadır, terapötik ittifak kırılgandır ve Bay C. henüz kendisini gözlemleme kapasitesi geliştirmemiştir ya da savunmaları yorumlandığında ortaya çıkabilecek yoğun duygulara tahammül edebilecek durumda değildir. Terapist, akıllıca bir şekilde, ilk olarak, Bay C’nin ilişkilerini en çok bozuyor gibi görünen “maladaptif” savunmalarından biri olan öfkeyi yansıtma (projeksiyon) eğilimini ele almayı seçiyor. Ardından, tedarik edici (supplying) ve yardım edici (assisting) müdahalelerin bir karışımını kullanarak, Bay C.’nin dikkatini nazikçe bu davranışa yöneltir, yanlış algılarını gerçeklikle sınar ve daha uyumlu alternatifler önerir; tüm bunları yaparken de empati ve övgü biçiminde doğrudan destek sunar. Daha sonra terapist, Bay C.’nin öğle aralarında yalnız başına koşuya başladığını (yüceltme) ve Gandhi tarafından yazılmış olan her şeyi okumaya kendini adadığını (zıt tepki kurma, entelektüelleştirme) öğrenir. Terapist, bu savunmaların hem hasta hem de çevresindekiler için büyük bir acıya yol açmadığı ve yeterince uyumlu oldukları kanaatine vararak, Bay C.’nin sevgi dolu ve onaylayıcı bir ilişki arzusu şimdilik gerçekleşmemiş olsa da bunların kendi haline bırakılabileceğine karar verir.

    Açığa çıkarma teknikleri

    Kişinin daha uyumlu seçimler yapabilmesini sağlamak için bilinçdışı fantezilerinin, çatışmalarının ve savunmalarının farkına varmasını istediğimizde açığa çıkarıcı teknikleri seçeriz.

    Bu malzemeyi açığa çıkarmaya yönelik müdahalelerde bulunduğumuzda birkaç amacımız vardır:

    • Bilinçdışı fanteziler davranışı etkiler, ancak bunu kişinin farkındalığının dışında yapar -bunların güvenli bir ortamda açığa çıkarılması, hastanın onlara dair daha az utanç duymasına, onları anlamasına ve onlara esir olmadan seçim yapabilmesine yardımcı olabilir.
    • Bilinçdışı çatışmalar insanları felce uğratır. Çözümlenmediklerinde, durağanlık ve anksiyetenin yol açtığı ciddi ölçüde bir hastalığa (morbidite) neden olurlar. Bu çatışmalar, anksiyeteyi azaltan fakat bunun ağır bedeli olarak sorunlu davranış kalıpları ve tatmin edici olmayan ilişkiler ortaya çıkaran daha “maliyetli” savunma mekanizmalarını harekete geçirir. Bilinçdışı çatışmaların yorumlanması (kişinin bunların farkına varmasının sağlanması), çatışmaların çözülmesine yardımcı olabilir ve böylelikle insanların daha esnek, uyumlu savunma mekanizmaları kullanmalarına ve/veya savunma işleyişlerine daha az ihtiyaç duymalarına olanak tanır.
    • Bilinçdışı savunmalar katı ve sorunlu olma eğilimindedir. Bunlar açığa çıkarıldığında, kişiler ikincil süreç düşüncesini (secondary process thinking) kullanarak kendilerine özgü savunma kalıplarını değiştirebilir; bu da daha sağlıklı bir işleyişe ve karşılıklı olarak tatmin edici kişilerarası ilişkilere yol açar.

    Daha uyumlu savunma işleyişini desteklemek amacıyla bilinçdışı fantezileri ve savunmaları açığa çıkarmak, psikodinamik psikoterapinin temel bir parçasıdır; ancak bunu çok yavaş ve dikkatli bir şekilde yapmak gerektiğini unutmamak önemlidir. Bu çatışmaların ve fantezilerin bilinçdışı olmasının bir nedeni vardır -onlar anksiyeteye ve rahatsız edici duygulanımlara yol açarlar. Savunmalar kötü değildir; aksine, gereklidirler. Anksiyeteyi düzenlemeye ve egoyu çeşitli yollarla korumaya yardımcı olurlar. Savunmaları ortadan kaldırmak için yorum yapmayız; aksine, hastaların kendilerini daha az bedel ödeyerek koruyabilecekleri yollarla bunu yapabileceklerini düşündüğümüz için yaparız.

    Savunmalara ve bilinçdışı fantezilerin yarattığı utanca saygı duymamız gerektiğini bilerek ilerleriz. Yüzeye yeterince yakın olan malzemeyi seçtiğimizde (seçim ilkeleri) ve hastanın bilinçdışı malzeme hakkında bilgi edinmenin kaçınılmaz anksiyetesini tolere edebileceğini düşündüğümüzde (hazır oluş ilkeleri), yorumlama sürecine (yüzleştirme, netleştirme, yorumlama) başlarız. Tedavinin erken dönemlerinde yaptığımız şeylerin büyük bölümü, bilinçdışını gerçekten bilince çevirecek bir şey elde edene kadar soru sormak, yüzleştirmek ve netleştirmektir. Yorumlamayı çabuk yapmamaktan kaygılanmayın -bu muhtemelen dikkatli, saygılı olduğunuz ve hastanızın kendine özgü bilinçdışı malzemesini gerçekten öğrenmeye çalıştığınız anlamına gelir. Ayrıca, her yorumlama dizisi kendi başına bir son değildir -gerçek bir değişimin gerçekleşmesi için derinlemesine çalışma (working through) içinde (bkz. Bölüm 29) tekrar tekrar yinelenmesi gerekir.

    İşte bazı örnekler. Açıklık sağlamak amacıyla bu örneklerin sade tutulduğunu not ediniz -gerçek dünyada, yorumlama süreci, bilinçdışı malzemenin daha net bir biçimde odaklanmasıyla birlikte birçok seansa yayılabilir.

    Bilinçdışı fantezinin yorumlanması

    Hasta Hasta 32 yaşında bir kadındır, üç yıldır 33 yaşındaki erkek arkadaşıyla birlikte yaşamaktadır.

    Hasta Marcus dün akşam doğum günüm için beni harika bir restorana götürdü. Aylarca oraya gitmeyi istemiştim. Çok güzeldi -çok romantikti. Güzel görünüyordum -yeni aldığım elbiseyi giymiştim- her şey mükemmeldi -ama o gece yatakta ağlamaya başladım. Kendimi çok aptal hissettim -bütün akşam çok güzeldi, o çok nazikti ve beni sevdiğini biliyorum.

    Terapist Bana akşam yemeği hakkında ya da yemekten sonra neler olduğundan biraz daha söz edebilir misiniz? (soru)

    Hasta (bıkkın) Hiçbir şey olmadı! İşte bu çok garipti. Eve yürüdük -mahallemizde yeni açılan o güzel kafede kahve içmek için durduk. Eve geldiğimizde kahve masasının üzerinde paketlenmiş bir kutu vardı -oraya nasıl koyduğunu bile bilmiyorum- içinden kaşmir bir kazak çıktı -ve bu çok düşünülmüş bir hareketti- alışveriş yapan biri değildir, benim bayıldığım o süslü dükkânlara girmekten nefret ettiğini biliyorum -ama yaptı ve çok düşünceliydi. O harika bir adam -gerçekten şanslıyım- peki neden bu kadar üzgünüm?

    Terapist Hediyenin üzerine düşünülmüş olduğunu söylediniz -ama beğendiğinizi söylemediniz. (yüzleştirme)

    Hasta Onu nasıl beğenmem? Benim için aldı ve seçmek için zaman harcadığını biliyorum -beğenip beğenmediğimi düşünmek bile bencillik olur (gözyaşları içinde). Ama biliyor musunuz, iki hafta önce alışveriş merkezindeydik ve bir mağazanın önünden geçerken başka bir kazak görmüştüm, çok beğenmiştim -sebepsiz yere gidip alınamayacak kadar pahalıydı ve ona hayranlıkla bakmıştım- ve bilmiyorum, sadece onun bana o kazağı almasını umuyordum -ama almadı. Aldığı kazak fena değil ama rengi bana pek uymuyor. Alışveriş, stil söz konusu olduğunda pek anlamıyor -çok çabalıyor ama bu onun işi değil. Cliff (eski erkek arkadaşı) bu konuda çok iyiydi -hep tam istediğim şeyi tahmin ederdi- adeta sihir gibiydi -bir bakmışım almış. Doğum günleri konusunda hiç kaygım olmazdı -ne alacağını hep bilirdi. Ama diğer birçok konuda tam bir aptaldı.

    Terapist Gerçekten diğer kazağı istiyor idiysein, onu isteyebilirdiniz. (yüzleştirme)

    Hasta Ama o şekilde olmaz. O zaman hediye sayılmaz. Tıpkı ondan el yazmamı okuması için sürekli yalvarmak zorunda kalmam gibi -okudu ve yardımcı da oldu ama kendiliğinden yapmak istemeliydi.

    Terapist Yani her iki durumda da -kazakla ve el yazmasıyla ilgili- kendiliğinden anlamadığında üzülüyorsunuz. (netleştirme)

    Hasta Evet -işte bu- ama bu çok haksızlık -el yazmamı okudu, bana güzel bir doğum günü yaşattı, o harika biri- ama bu beni huzursuz ediyor -gerçekten beni Cliff’in anladığı gibi anlıyor mu acaba? (daha da gözyaşlı)

    Terapist Onun aklınızı okuyabilmesi kendinizi seviliyor hissetmenizi sağlıyor -eğer istemek zorunda kalırsanız, kendinizi yeterince sevilmiş hissetmiyorsunuz. (yorumlama)

    Hasta Doğru ama kulağa çok saçma geliyor. Hiç kimse akıl okuyamaz. Annem de asla yapamazdı -her zaman kendi istediği şeyleri alırdı bize.

    Bu örnekte, hastanın bilinçdışı fantezisi kabaca şu şekildedir: “Eğer biri seni seviyorsa, ne istediğini bilir ve senin istemene gerek kalmadan sana verir.” Hasta yetişkin bir kadındır ve insanların zihin okuyamayacağını, birinin zihin okuyamasa da onu sevebileceğini bilmektedir; ancak bu, onun için temel bir fantezidir (core fantasy). Marcus ile görünüşte iyi bir ilişkisi olmasına rağmen bu fantezi devreye girer ve mükemmel olabilecek bir akşamı bozar. Hediyeyle ilgili “hata” kendisini “yanlış anlaşılmış” hissetmesine yol açar ve bilinçdışı fantezi, kendisini daha az sevilmiş hissetmesine neden olur. Terapistin tekniği açısından bakıldığında, bilinçdışı bir fantezinin iş başında olduğuna dair ilk ipuçları hastanın anksiyetesi ve uyumsuz duygulanımıdır (güzel bir doğum gününde üzülmek). Terapist daha fazla şey öğrenmek ister ve soru sorar -bu, yüzeye en yakın olanın ne olduğunu göstermeye de yardımcı olur- ayrıntıları elde etmek kritik önemdedir. Terapist, uyumsuzluklarla iki kez yüzleştirir -ardından hasta benzer bir durumu hatırladığında, terapist netleştirme yoluyla meseleyi odak noktasına yerleştirir.

    Hastanın duygulanımı, bilinçdışı fantezinin yüzeye yakın olduğunu gösterdiğinde, terapist onu yorumlamaya çalışır. Bunun bir yorumlama olduğunu biliriz çünkü bunu bir “çünkü şeması” şeklinde yazabiliriz:

    İstediğini dile getirmedin ve bu yüzden hayal kırıklığına uğradın.-çünkü-Kendini ancak, kişi senin zihnini okuyabiliyorsa gerçekten sevilmiş hissediyorsun.

    Hasta daha yoğun bir duygulanım sergiler ve yorumun doğru zamanda ve doğru düzeye yönelik olduğunu gösteren derin, kökensel bir çağrışım ekler. Umut edilen, bu fantezinin terapötik ilişkinin güvenli ortamında açığa çıkarılmasının, hastanın buna dair daha az utanç duymasına, onu sahiplenmesine, anlamasına, gelecekte üzerinde daha fazla denetim kurmasına ve hatta onu çözümleyebilmesine yardımcı olmasıdır.

    Bilinçdışı çatışmanın yorumlanması

    Hasta, 35 yaşında bir erkek olup iki yıldır 50 yaşındaki bir erkek terapistten tedavi görmektedir. Hastaya kısa süre önce büyük bir terfi teklif edilmiştir.

    Hasta Yani 40 yaşıma gelmeden genel müdür yardımcısı olacağım. Ha! Babam asla genel müdür yardımcısı olamamıştı -o köşe ofisini (corner office) öylesine çok istemişti ki adeta tadına varıyordu. Bunun için çok hırslanmıştı. Diğerlerinin bunu nasıl karşılayacağını bilmiyorum -beni pek seviyor gibi görünmüyorlar. İşteki başarımın büyük bir kısmı buradaki çalışmalarımızla ilgili. Bu aynı zamanda çok daha fazla para anlamına geliyor. Paradan size bahsederken her zaman garip hissediyorum -siz ne kadar kazanıyorsunuz bilmiyorum, benden fazla mı yoksa az mı.

    Terapist Bu konuda ne düşünüyorsunuz? (soru, çağrışıma davet)

    Hasta Bilmiyorum -sanırım benim alanımdaki insanlar sizin alanınızdakilerden daha çok kazanıyor- siz profesyonelsiniz, bunu biliyorsunuz, o halde bunda büyütülecek ne var?

    Terapist Ama bana daha çok para kazanacağınızı söylerken biraz kaygı hissetmiş gibisiniz. (yüzleştirme)

    Hasta Tabii -insanlar sıradan sohbetlerde bundan söz etmezler. Biliyorum, biliyorum, bu sıradan bir sohbet değil -ama yine de, biz iki erkeğiz ve siz daha yaşlısınız- belki kendinizi kötü hissedersiniz ya da başka bir şey.

    Terapist Benim duygularımın ne olabileceği hakkında biraz daha konuşabilir misiniz? (soru)

    Hasta (sinirli) Ne söylemem gerekiyor? Evet, tamam, sanırım size daha çok para kazandığımı söylediğimde ücretimi artıracağınızdan biraz kaygılanıyorum. Bunu söylediğim için kendimi kötü hissediyorum çünkü bana çok yardımcı oldunuz ama bu fazladan parayı terapi dışında harcamak istediğim birçok şey var.

    Terapist Bir yanınız bana iyi şansınızdan söz etmek istiyor ama bir yanınız da bunu benden gizlemek istiyor. (bilinçdışı çatışmanın yüzleştirilmesi)

    Hasta Sanırım öyle -babama da para hakkında bir şey söyleyemem- miktarını asla. Tamamen çılgına dönerdi -ayrıca şu anda mali sorunları var- onları desteklemek zorunda kalmaktan kaygılanıyorum ve o zaman bütün bu emek -boşa gitmiş olacak.

    Terapist Yani benden sizin için mutlu olmamı umsanız da, benim paranızı alarak size zarar vereceğimden korkuyorsunuz; tıpkı babanızın yapacağından korktuğunuz gibi -belki de başarınıza imrendiğimi düşündüğünüz için. (yorumlama)

    Hasta Yapmayacağınızı biliyorum -bana her zaman çok adil davrandınız- ama bu korku yine de var. Bu da sizinle temkinli ve biraz da ürkek olmama yol açıyor.

    Bu örnekte, hastanın diğer erkeklerle -terapist de dâhil olmak üzere- iyi çalışmasını ve onlara güvenmesini zorlaştıran bir bilinçdışı çatışması vardır. Bir yandan terapistin başarısı için mutlu olacağına dair bir fantezisi, öte yandan terapistin kıskançlığının onu saldırıya uğratacağı ve inciteceğine (parasını alacağına) dair karşıt bir fantezisi vardır. Hasta terapistin tepkisi konusunda kaygılanır, sonra bundan geri adım atar -bu uyumsuzluk, terapistin yüzleştirdiği çatışmayı işaret eder. Yüzleştirme, terapistin çatışmaya odaklanmasına olanak sağlar. Sonunda terapist bilinçdışı çatışmayı yorumlar. Terapistin, çağrışımların içinde yer alan kökensel bağlantıyı da eklediğini not ediniz. Yine, bu yorum “çünkü şeması” şeklinde yazılabilir:

    Size zarar vermemden ve paranızı almamdan kaygılanıyorsunuz.-çünkü-Ben hasutum [hasetlenen].Babanız gibi.

    Bu yorum hem bir aktarım yorumudur hem de genetik bir yorumdur; çünkü çatışmada erken dönem bir ilişkinin nasıl etiyolojik bir rol oynadığına dair bir hipotez içermektedir.

    Savunmanın yorumlanması (savunma analizi)

    Hasta, 68 yaşında bir erkek olup üç yıldır 39 yaşındaki bir kadın terapistten tedavi görmektedir. Bu oturum, dört haftalık yaz tatilinin ardından yapılan ilk görüşmedir.

    Hasta Ağustos boyunca yine iyiydim. Terapiye ara vermek güzeldi ve muhasebecim de masraflara ara verilmesini onaylıyor. Neden hep zor olacağını düşündüğümü bilmiyorum. İlacı almaya devam ettim ve düşündüğüm kadar da kaygılı olmadım.

    Terapist Elbette iyiydiniz -gitmeden önce bunun hakkında konuşmuştuk- kriz günleri geride kaldı. (onaylama, yüzleştirme)

    Hasta Peki neden hâlâ haftada iki kez buraya geliyorum? Tatil sırasında düşündüm de belki haftada bir gelmeliyim. Bana çok yardımcı oldunuz. Konuşabileceğimiz pek çok şey olduğunu biliyorum -bu yaz büyük patlamalar olmadı ama Janet (eşi) ve ben mükemmel değildik- ameliyatından beri hâlâ seks yok -bu sonsuza kadar mı böyle olacak? Ama bu konuda duygularımı konuşmanın ne faydası var ki?

    Terapist Eşinizle neler olduğunu biraz daha anlatabilir misiniz? (soru)

    Hasta Konuyu değiştirmeye çalışmayın -ben terapi ve randevularımdan bahsediyorum. Geçen yıl da aynı şekilde hissettiğimi hatırlıyorum -biraz yorgun- yeniden mi başlayacağım? Biz yaşlandık -janet ve ben- bunun ne faydası var?

    Terapist Geçen yıl da tatilden sonra aynı şekilde hissettiğiniz doğru -bununla ilgili başka duygularınız var mı? (netleştirme)

    Hasta Ayrı kalmak zor geliyor ve sonra sizinle bütün o haftaları yeniden kat etmek, size yeniden güvenmek gerekiyor -bazen bunun için çok yaşlı olduğumu hissediyorum, ara versem diyorum- çok zor geliyor.

    Terapist Tatilden sonra benimle ilişkiye yeniden girmek acı verici geldiği için, eğiliminiz geri çekilmek, aramıza mesafe koymak oluyor; böylece aralar daha az acı verici hale geliyor. (yorumlama)

    Hasta Eğer sadece diyelim ki, reçeteleri yazıyor olsaydınız, evet, daha kolay olurdu. Gittiğinizde benim için zor oluyor. Elbette tatil yapmalısınız, ama bu odaya gerçekten çok alıştım …

    Terapist Ve bana da. (yorumlama)

    Hasta Bunu söylemek daha zor.

    Bu örnekte, hastanın bir bilinçdışı çatışması vardır. Terapiste güvenir ve ona karşı güçlü duygular besler ancak bu bağımlılığın tolere edilemeyecek kadar acı verici olabileceğini hisseder. Bu, anksiyeteye yol açar ve bir savunma harekete geçirilir. Savunma, duygulanımın inkârı, rasyonalizasyon ve eyleme dökmenin bir kombinasyonudur: “Ona ihtiyacım yok, bu daha az masraflı olur ve haftada bire düşerek ondan uzaklaşmalıyım.” Savunma ilk kez, hasta aslında dağılmamak için terapiste ihtiyaç duymadığını söylediğinde ortaya çıkar -terapist hastayı, daha önce kendisinin de buna katıldığını hatırlatarak, bu uyumsuzlukla yüzleştirir. Hasta geçen yıl da aynı şekilde hissettiğini hatırladığında, terapist savunmayı netleştirebilir. Hastanın duygulanımı ön plana çıktığında, terapist onun savunmanın yorumunu duyabileceğini hisseder. Hasta savunmayı kabul eder, ancak “siz” yerine “bu oda” diyerek terapistten uzaklaşmaya devam eder. Terapistin bir sonraki müdahalesi olan “ve bana da” ifadesi kısa olsa da bir savunma yorumudur -birbirini iyi tanıyan iki kişi arasında kısa bir kestirme gibidir. Bu yorumları “çünkü şeması”na yerleştirmeyi deneyin.

    Savunmalarla çalışmada destekleyici ve açığa çıkarıcı çalışmanın karşılaştırılması

    Savunmaları ele alırken destekleyici ve açığa çıkarıcı amaçlar arasındaki temel farkların özeti:

    • Destekleyici çalışmada, hangi savunmaları ele alacağımız konusunda daha seçici davranırız. Uyumlu işleyişe yol açan savunmaları belirlemek ve teşvik etmek, sorunlu savunmalara ise alternatifler önermek isteriz. Ayrıca, o anda ideal ölçüde uyumlu olmasa bile büyük bir zarar vermeyen “yeterince sağlıklı” savunmalara saygı göstermeyi -ya da yorum yapmadan “destekleyici biçimde görmezden gelmeyi”- de seçebiliriz.
    • Açığa çıkarıcı çalışmada, hastaların savunmaları aşamalı olarak bilinçli hale getirmelerine yardımcı oluruz; böylece altta yatan fanteziler ve çatışmalar açığa çıkarılır ve sonrasında daha uyumlu seçimler yapılabilir.

    Bilinçdışı fantezilerin ve çatışmaların peşine düşmenin diğer bir yolu da rüyaların incelenmesidir; bu da bir sonraki bölümümüzün konusudur.