İlk yıllar (erken dönem) (13)

Yazar:

Kategori:

Anahtar kavramlar

İlk yıllar (0-3) (earliest years), muazzam zihinsel ve duygusal gelişimin olduğu bir dönemdir.

Büyük ölçüde ilk bakımverenleriyle olan ilişkilerinden etkilenen bu aşamadaki çocuklar genellikle aşağıdaki alanlarda büyük gelişme gösterirler:

  • Diğer insanlara güvenmek
  • Güvenli bağlar oluşturmak
  • Kendileri ve başkaları hakkında istikrarlı bir anlayış oluşturmak ve sürdürmek
  • Düşünmek ve duyguları düzenlemek
  • Değerlerin ve toplum yanlısı davranışların geliştirilmesi

Bu dönemdeki kökenleri düşündüren yetişkinlere yönelik sorunlar ve kalıplar genel olma eğilimindedir ve aşağıdakilerle ilgili zorlukları içerir:

  • Öz-değer/Kendilik değeri (self-esteem) yönetimi ve istikrarlı bir benlik duygusunun/kendilik algısının (sense of self) sürdürülmesi
  • Başkalarına güvenmek ve başkalarıyla istikrarlı ilişkiler sürdürmek
  • Öz-düzenleme/kendilik düzenlemesi (self-regulation)

Her ne kadar bir kişi ilk yıllarında sağlam bir temele sahip olsa da, yaşamı boyunca yaşanan sıkıntılar ve sistemik eşitsizlikler de başkalarına güvenme ve bağ kurma konusunda zorluklara yol açabilir.

Bir kişinin ilk yıllarına ait yaşam öyküsünü öğrenmek aşağıdakileri sormayı içerir:

  • Kişinin doğduğu ortam
  • Birincil bakımverenlerin özellikleri
  • Birincil bakımverenlerle erken dönem ilişkilerinin kalitesi
  • Ayrılık ve travma öyküsü.

Bir ev inşa ettiğinizde yapmanız gereken ilk şey, iyi bir temel oluşturmaktır. Güçlü olması ama aynı zamanda gelecekteki darbelere dayanabilecek kadar da esnek olması gerekiyor. Aynı şey gelişmekte olan bir kişi için de geçerlidir ve doğumdan yaklaşık 3 yaşına kadar olan yıllar bu içsel temelin atıldığı zamandır. Bunlar ilk yıllardır -çocukların güvenmeyi ve güvenli bağlar kurmayı öğrendikleri, kendileri ve başkaları hakkında istikrarlı bir algı oluşturdukları, kendi duygularını ve içsel durumlarını bilme ve düzenleme kapasitesini geliştirdikleri ve temel bilişsel yetenekleri kazandıkları ilk yıllar.

Birincil bakımverenle bağ/ilişki

Tüm bu gelişim çocuğun ilk ilişkileri bağlamında gerçekleşir. Pek çok araştırmacı, bebeklerin hayatta kalmalarının -hem fiziksel hem de duygusal- buna bağlı olması nedeniyle ilişkiler kurmak üzere önceden programlandığını öne sürmüştür (Bowlby, 1958; Harlow ve Zimmerman, 1958). Bebekler için kucakta tutulmak kelimenin tam anlamıyla bir ölüm kalım meselesi olabilir (Ainsworth ve diğerleri, 1978; Bowlby, 1969; Fries ve diğerleri, 2005, 2008; Jones ve Mize, 2008).

Birincil bakımverene erken dokunsal uyarım ve fiziksel yakınlık eksikliğinin, şunlar gibi, birçok soruna neden olduğu bulunmuştur: fiziksel büyüme ve nörodavranışsal gelişimde gecikmeler (Johnson ve diğerleri, 1992; Smyke ve diğerleri, 2007), stres hormonlarının seviyesinde düşüklük (Feng ve diğerleri, 2011; Fox ve Hane, 2008; Fries ve diğerleri, 2005, 2008), bağışıklık fonksiyonunda zayıflık, (Feng ve diğerleri, 2011; Suomi, 1995) ve hatta ölüm (Albers ve diğerleri, 1997; Harmon, 2010). Bebeklik dönemindeki temas/dokunma eksikliği, saldırganlık, şiddet içeren davranışlar, madde kötüye kullanımı ve depresyon dahil olmak üzere yaşamın ilerleyen dönemlerindeki davranış sorunlarıyla da ilişkilendirilmiştir (Bos et al., 2011; Goldfarb, 1947; Pederson, 2004; Prescott, 1979, 1980; Winnicott, 1987).

Yaşamın ilk birkaç yılında bebekler, koşulsuz olarak sevildiklerini ve tamamen önemsendiklerini hissettikleri en az bir güvenilir, tutarlı, besleyici ilişki kurma zorluğuyla karşı karşıya kalırlar. Bu ilişki anneyle olabileceği gibi başka biriyle de olabilir -bu konunun amaçları doğrultusunda, bu kişiye birincil bakımveren (primary caregiver) diyelim. Bu birebir ilişki olduğu için genellikle diyadik/ikili ilişki (dyadic relationship) olarak adlandırılır.

Sağlam bir diyadik/ikili ilişki kuran çocuklar gerçekten de şanslılar -artık hayatlarının geri kalanında onlara iyi hizmet edecek bir içsel temele sahipler. Sevilmeye, önemsenmeye, anlaşılmaya layık olduklarını hissetmeleri ve sevdiklerini kaybedeceklerini hissetmeden onlara kızabilme ihtimalleri yüksektir. Tersine, sağlam bir ikili ilişki kurmayan çocukların bu alanların bir veya daha fazlasında genel zorluklar yaşama olasılığı daha yüksektir.

“Yeterince İyi” ebeveynlik

İkili ilişkinin mükemmel olması gerekmez -bu Winnicott’un (1987) “yeterince iyi (good enough)” dediği şey olmalıdır. Yeterince iyi ebeveynlik, çocukların genel olarak istismar veya ihmal olmadan bakılmasını ve sevilmesini sağlar. Yeterince iyi ebeveynlik ile, çocukların, bu bölümde tartışacağımız her şey için en azından yeni oluşmaya başlayan bir kapasite/potansiyel (a nascent capacity) geliştirme şansı yüksektir (Winnicott, 1987). Tabii ki, yeterince iyi bir birincil bakımverenin mutlaka kadın olması gerekmiyor.

İlk yıllar boyunca neler gelişir?

Başkalarına güvenmek

Bir bağ (connection) kurulduğunda çocuklar güven geliştirmeye (trust) başlayabilirler. Güven, ilişkiler kurmak için hayati öneme sahiptir (bkz. Bölüm 6). Güven olmadığında insanlar genellikle kendilerini yalnız hissederler ve başkalarına dayanamazlar/yaslanamazlar. Bağımlılık (dependency) kapasitesine dayanan karşılıklılık (mutuality) ve yakınlık (intimacy) da güven olmadan çok zordur (bkz. Bölüm 7). Başkalarına güvenme yeteneğinin, ilk yıllardaki temel ikili ilişkilerde önemli kökleri vardır. Bir bebeğin birincil bakımvereni güvenilir bir şekilde ulaşılabilir olduğunda ve bebeğin ihtiyaçlarına uygun şekilde yanıt verdiğinde, büyüyen çocuğun büyük olasılıkla temel güveni (basic trust) geliştirmesi muhtemeldir [temel güven: kişinin fiziksel ve duygusal ihtiyaçlarının karşılanacağına ve rahatlık ve güvenlik sağlama konusunda diğer insanlara güvenilebileceğine dair temel olumlu beklenti] (Erikson, 1950, 1968). Tersine, bir çocuğun erken dönem deneyimi, fiziksel ve duygusal ihtiyaçların tutarsız bir şekilde karşılandığı bir deneyimse veya eğer çocuk sürekli hüsrana uğrarsa (frustrated), dünyanın güvenli bir yer olmadığına ve başkalarına güvenemeyeceğine dair derin bir inanç geliştirmesi daha olasıdır. Sevgi dolu, yetişkin bir ilişkiye girmekte zorluk çektiği için terapiye başvuran ve evlat edinilmeden önce hayatının ilk dört yılını yetimhanede geçiren kişiyi düşünün. Kişi 4 yaşından sonra iyi bir ebeveynliğe sahip olsa bile, ilk yıllarda sağlam bir diyadik ilişki eksikliğinin başkalarına güvenme yeteneğini etkilemiş olması mümkündür. Yetişkinlerin başkalarına güvenme konusunda genel sorunları olduğunda, gelişimin bu aşamasında zorluklar yaşamış olabileceklerini dikkate almak önemlidir.

Güvenli bağlar kurmak

Güvenli bağlar (secure attachment) kurma kapasitesinin kökenleri de birincil ikili ilişkiden gelir. Bağlanma (attachment), bir kişiyi zaman ve mekan ötesinde özel bir başkasına bağlayan derin ve kalıcı duygusal bağdır (bkz. Bölüm 24) (Bowlby, 1969). Psikolog Mary Ainsworth’un yaptığı çalışmaya dayanarak, genel olarak çocukların 1 yaş civarında belirli bir bağlanma stili (attachment style) geliştirdiklerine inanılıyor. Ainsworth, yabancı ortam (strange situation) adı verilen bir deney geliştirdi. Deneyde çocukların, annelerinden kısa bir süreliğine ayrılmalarına ve tekrar bir araya gelmelerine nasıl tepki verdiklerini gözlemledi. Bu deneysel durumda yüzlerce Amerikalı çocuğu gözlemledikten sonra Ainsworth, dört farklı bağlanma stilinin ana hatlarını çizdi (Ainsworth ve diğerleri, 1978):

  1. Güvenli (Secure): Araştırmaya katılan Amerikalı çocukların yaklaşık yüzde 50’sinin gösterdiği bu tarzda, çocuk başlangıçta annesi odadan çıktığında ağlıyor ve durumu protesto ediyor, sonra hızla sakinleşiyor. Annesi geri döndüğünde çocuk onu memnuniyetle karşılıyor, hâlâ üzgünse kolayca teselli ediliyor ve sonra tekrar oyuna dönüyor.
  2. Kaygılı-Kaçıngan (Anxious-Avoidant): Amerikalı çocukların yaklaşık yüzde 25’inin gösterdiği bu tarzda, çocuk annenin odadan çıkmasını fark etmiyor ve duruma itiraz etmiyor gibi görünüyor. Anne geri döndüğünde, çocuk onu görmezden gelebilir ve ona hiç yaklaşmayabilir. Her ne kadar annenin ayrılıp geri dönmesine çocuk tepki vermiyor gibi görünse de, çocuğun artan kalp atış hızı ve kortizol düzeyleri, olayın çocuk için biyolojik bir stres etkeni olduğunu göstermektedir.
  3. Kaygılı-İkircikli/Kararsız (Anxious-Ambivalent): Çocuk, annesinin gidişine abartılı ağlama ve itirazlarla tepki verir ve anne yokken sıkıntılanır, ancak anne geri döndüğünde, çocuğu kucağına almak isterse çocuk onu iter, kızgın görünür ve kolayca sakinleştirilemez. Amerikalı çocukların yaklaşık yüzde 10-15’i bu bağlanma modelini gösteriyor.
  4. Düzensiz (Disorganized): Amerikalı bebeklerin yaklaşık yüzde 10-15’i annelerinin uzaklaşmalarını protesto ediyor, ancak anneleri geri döndüklerinde tuhaf davranıyorlar. Örneğin anneye yaklaşırken donup kalabiliyor, geri geri gidebiliyor, oturabiliyor, sallanabiliyor veya boşluğa bakabiliyorlar.

Güvenli bağlanma stiline sahip bebeklerin bakımverenleri, bebeklerinin ağlama ve beslenme sinyallerine tutarlı ve duyarlı bir şekilde yanıt verme eğilimindedirler. (Ainsworth ve diğerleri, 1974; Andrea ve Kirkland, 1996; De Wolff ve van Ijzendoorn, 1997; Schaffer ve Emerson, 1964). Bunun tersine, kaygılı-kaçıngan, kaygılı-kararsız ve düzensiz tarzlara sahip çocukların bakıcıları tutarsız, tepkisiz veya reddedici olma eğilimindedirler ve bebeklerinin zihinsel durumunu kavrama ve buna duyarlı bir şekilde tepki verme konusunda çok daha az yetenekli görünmektedirler. Bu bakıcıların daha fazla sosyal stres altında olma (evde daha az yardım, daha fazla çocuk, mali sorunlar veya rahatsız edici bir partner), daha fazla akıl hastalığına sahip olma ve kendi çocukluklarında daha fazla olumsuz/istenmeyen bağlanma deneyimi tanımlamaları şaşırtıcı değildir (Crockenberg, 1981; De Wolff ve van Ijzendoorn, 1997; Main ve diğerleri, 1985; Murray, 1992).

Güvenli bağlar oluşturmadaki başarısızlığın sonraki gelişim ve yetişkin ilişkileri üzerinde önemli etkileri olabilir. Örneğin, daha önce, 4 yaşındaki kaygılı-kaçıngan olarak sınıflandırılan çocukların güvenli bağlanan çocuklara göre daha az bağımsız olmaları muhtemeldir ve düzensiz olarak sınıflandırılan çocukların daha sonraki çocukluk döneminde saldırgan, dissosiyatif eğilimlere ve yetişkinlikte kaotik, çalkantılı ilişkilere sahip olmaları muhtemeldir (Fonagy et al., 2000; Main et al., 1985; Ooi et al., 2006) (see Chapter 24 for more on attachment).

Yaşamın ilerleyen dönemlerindeki sıkıntı ve eşitsizliğin güvenli bağlanan çocuk üzerindeki etkileri

Bağlanmanın ilk araştırmacılarından biri olan John Bowlby (1979), erken bağlanma deneyimlerinin daha sonraki sosyal işlevselliği etkilediğini iddia etmesiyle ünlüdür. Ancak kişinin bağlanma modelinin erken çocukluk döneminden sonra değişebileceği de doğrudur -hem iyi yönde hem de kötü yönde. Örneğin, ileri çocukluk dönemindeki hastalık, ebeveyn ölümü veya boşanma gibi sosyal stres etkenleri veya olumsuz yaşam olayları, çocukların bağlanma tarzlarının güvenliğini kaybetmelerine neden olabilir (Steele ve diğerleri, 1996). Erken deneyimlerin önemine ve bağlanma güvenliğinin göreceli istikrarına rağmen (Waters ve diğerleri, 2000), daha sonraki yaşam olayları, dış koşullar, eşitsizlikler ve ilişkiler de -terapistler ve hastalar arasındaki ilişkiler dahil- yetişkinlerin bağlanma örüntülerini etkileyebilir (Coutinho ve diğerleri, 2009). Yine de araştırmalar, erken dönem kişilerarası deneyimlerin en azından yetişkinlerin ilişki kalıpları için zemin hazırladığını (Gallo ve diğerleri, 2003; Grossmann ve Grossmann, 2009) ve bebeklik döneminde daha fazla bağlanma güvenliğinin yetişkinlikte daha iyi sosyal işlevselliğe yol açtığını öne sürüyor (Gallo ve diğerleri, 2003: Priel ve Shamai, 1995).

Bağlanmada kültürler arası farklılıklar

Bağlanmaya ilişkin çocuk yetiştirme değerleri kültürümüzün bir yansımasıdır (Mamarosh, 2015; Rothbaum ve diğerleri, 2000; van Ijzendoorn ve Sagi-Schwartz, 2008; Wang ve Mallinckrodt, 2006). Araştırmalar, bebeklerde bağlanma güvenliğine yönelik evrensel ihtiyaca yanıt vermenin farklı yollarını ortaya çıkardı. Örneğin, birçok Afrika topluluğu, bağlanmaya dayalı Batılı ebeveynlik modellerinin savunduğu anne ayrıcalıklılığını reddediyor ve optimal bakımın birden fazla bakıcı tarafından sağlandığına inanıyor (Keller ve diğerleri, 2005; Otto, 2008). Kongo Havzası’ndaki tropik orman yiyecek arama topluluğu Aka’da yaklaşık 20 bakımveren her gün çocuklarla etkileşimde bulunuyor ve onlarla ilgileniyor. (Keller ve diğerleri, 2005; Mechan ve diğerleri, 2017).Bazı topluluklarda anne ölüm oranlarının yüksek olması, çocuklara bakan birçok bakımverenin bulunmasının önemini artırıyor (Carr, 2019; Otto, 2008). Buna karşılık, Kagan ve meslektaşları, yaşamlarının ilk yılının çoğunu karanlık kulübelerde çok az uyarımla geçiren yerli Guatemalalı çocukların olumsuz etkilenmediğini buldu (Kagan ve diğerleri, 1978). Bu konuya Bölüm 24’te döneceğiz.

Bir ötekiler/başkaları algısı geliştirmek

Bebekler ayrıca diğer insanlara ilişkin duygu ve fantezilerini geliştirmek için birincil bakımverenleriyle olan deneyimlerini de kullanırlar. Temel olarak şefkatli ve tutarlı ebeveynlik ile birlikte -prefrontal korteksin olgunlaşmasıyla birlikte- çocuklar, birincil bakımverene dair içsel imajlar yaratmaya başlarlar; bu, bakımverenlerin,çocukların görüş alanı dışında olduklarında bunun ayrı bir kalıcı varoluşa sahip olduklarını fark etmelerine yardımcı olur. Bu kapasiteye nesne kalıcılığı (object permanence) adı verilmektedir (Piaget, 1954).

Ancak çocuklar, birincil bakımverenlerinin ortadan kaybolmayacağını bilseler bile diğer insanlar hakkında henüz olgunlaşmamış fikirlere (rudimentary ideas) sahiptirler. Örneğin, bir kişinin hem iyi hem de kötü niteliklere sahip olabileceğini hâlâ bilmiyorlar. Bu hem kendileri hem de başkaları için geçerlidir. Çocuk kendini iyi hissediyorsa bakımveren de iyidir; çocuk kendini kötü hissediyorsa bakıcı kötüdür. Ancak yaklaşık 2 veya 3 yaşına gelindiğinde, birincil bakımveren imajı istikrarlı ve kalıcı hale gelir ve çocuğun ihtiyaçları karşılanmadığında bile korunabilir. Bu, çocukların, insanların hem iyi hem de kötü niteliklere sahip olabileceğini anlamalarını sağlar (Akhtar 1994). Nesne değişmezliği/sürekliliği (object constancy) olarak adlandırılan bu kapasite (Mahler, 1965), genellikle yalnızca birincil bakımveren deneyiminin ağırlıklı olarak olumlu olması durumunda gelişir. Aksi takdirde, örneğin istismar (abuse) ya da ihmal (neglect) durumunda çocuklar, bakıcılarına karşı olumlu duygularını korumak için bölme (splitting) adı verilen bir süreçle kötüyü iyiden ayırmaya devam edebilirler (Burland 1994). Bu, çocuğun hem kendisi hem de başkaları hakkında daha incelikli ve üç boyutlu bir görüş geliştirme kapasitesini kesintiye uğratabilir.

Bu süre zarfında bebekler aynı zamanda zihinselleştirme (to mentalize) yeteneğini de geliştirirler [zihinselleştirme: başkalarının kendilerinden farklı inançları, duyguları, arzuları ve motivasyonları olabileceğini takdir etmek ve bu düşünce ve hislerin ne olabileceğine dair çıkarımlarda bulunmak] Aschersleben et al., 2008; Fonagy & Target, 1997; Meins, 1997, 1998; Sharp et al., 2006). Duyarlı bakıcılar, çocuklarının içsel durumlarını yakından gözlemleyerek ve çocuğa ayrı bir zihne sahipmiş gibi davranarak bu gelişim sürecine yardımcı olurlar -çocuk bunu kendisi anlamadan önce bile (Sharp ve diğerleri, 2006). Bunu yapmak çocuğun kendi içsel deneyimini anlamasına yardımcı olur ve daha sonraki çocukluk döneminde diğer insanların da kendi düşünce ve duygularına sahip olduğunu anlamalarına yardımcı olur. Dolayısıyla bunu yapmayan bakıcılar, çocuklarının empati (empathy) yeteneğinin gelişmesine engel olabiliyorlar.

Bir kendilik algısı geliştirmek

Başkaları hakkında bilgi edinmenin yanı sıra, çocukluğun bu dönemi aynı zamanda tutarlı bir kendilik algısı (sense of self) geliştirmenin yanı sıra öz-değer (self-esteem) düzenleme kapasitesi açısından da kritik öneme sahiptir. Bebekler ilk bakım verenlerle tutarlı, güven uyandıran deneyimler yaşadıklarında, dünyayı güvenli bir şekilde keşfedebileceklerine ve hayatın zorluklarıyla yüzleşebileceklerine dair güveni geliştirmeleri muhtemeldir. Bununla birlikte, eğer erken çocukluk döneminde bakıcılarla yaşanan deneyimler öngörülemezlik ve tutarsızlıklarla -özellikle travma, ihmal veya duygusal geri çekilmeyle- belirginleşiyorsa, çocukların dünyayla etkileşimlerinde güvenli, etkili ve değerli olduklarına dair temel bir duygudan yoksun olma olasılıkları daha yüksektir.

Bu yıllarda çocuklar aynı zamanda kendi yeteneklerine ve sınırlılıklarına ilişkin yeni bir anlayışa sahip olmaya başlarlar ve bu da onların öz-değerlerini düzenlemeye başlamalarına yardımcı olabilir. Çocuklarını uygun şekilde aynalayabilen (mirror) ebeveynler, aşırı şişirmeden ya da küçümsemeden, çocuklarının yapabileceklerinden heyecan duyarlar. (Stern, 1974, 1985a, 1985b). Bakıcılarının empatik geri bildirim veya duyarlı destek eksikliği nedeniyle sürekli hayal kırıklığına uğrayan çocuklar, genellikle yaşamlarının ilerleyen dönemlerinde öz-değeri düzenleyen daha aşırı sorunlar yaşarlar. Yetişkinler olarak, öz-değerlerini ayakta tutmak için başkalarının görüşlerine aşırı derecede güvenebilirler ve kendi yeteneklerine ilişkin aşırı şişirilmiş görüşler ile derinlere yerleşmiş aşağılık duyguları arasında gidip gelme eğiliminde olabilirler (Kohut, 1972; Ornstein, 2006). Bu konuya 23. Bölümde döneceğiz.

Düşünmek ve duyguları düzenlemek

Düşünmek

Çok sayıda araştırmacı, erken dönemdeki diyadik ilişkinin kalitesinin, büyüyen çocuğun ilk yıllardaki bilişsel gelişiminin çeşitli yönlerini etkilediğini göstermiştir. Genel bilişsel yetenek etkilenmiş gibi görünmese de, dil edinimi ve soyutlama kapasitesi bebeklik döneminde bakıcılara bağlanmanın güvenliğinden etkilenmektedir (Meins, 1997). 20. ayda, güvenli bağlanan çocuklar, güvensiz bağlanan çocuklara göre dili daha hızlı öğreniyorlar ve kelime dağarcıkları daha geniş oluyor (Meins, 1997, 1998).

Duyguları düzenlemeyi öğrenmek

Bebekler doğumdan itibaren çeşitli duygular yaşasalar da bu duyguların ne olduğunu ve onları nasıl düzenleyeceklerini bilmezler (Fonagy ve diğerleri, 2002; Stern, 1985b, 1990). Birincil bakıcılarıyla olan etkileşimleri aracılığıyla her ikisini de öğrenirler. Bebekler sakinleşme, beslenme veya uyku ihtiyaçlarını sözsüz olarak ilettiğinde, bu genellikle birincil bakım verenlerin bilinçsizce koordine edilmiş ve uyumlu bir dizi tepkisine yol açar (Gergely ve diğerleri, 2002; Stern, 1974, 1985b). Buna bakıcının empatik duyarlılığı (empathic responsiveness) veya duygulanımsal uyumlanması (affective attunement) denir. Bebeğin hareketlerinin taklit edilmesi tek başına yeterli değildir. Bakımverenler, bebeklerinin duygu durumlarını davranışlarından “okuyabilmeli” ve ardından buna “eşleşen” bazı koordineli davranışlar gerçekleştirebilmelidirler. Örneğin, bebek ağlarsa bakıcı hafifçe kaşlarını çatabilir. Buna karşılık, bebekler bakıcının tepkisini kendi orijinal duygu deneyimleriyle ilgili olarak “okuyabilmelidir” (Stern, 1985b). Bu sözsüz iletişim (nonverbal communication), çocukların bunalmadan/bunaltılmadan kendi iç durumlarını tanımalarına, organize etmelerine ve düzenlemelerine yardımcı olur ve kaygı ve duygulanım toleransının gelişimi için gereklidir (Beebe ve Sloate, 1982; Beebe ve Stern, 1977; Gergely ve diğerleri, 2002).

Değerlerin gelişimi

Çocuklar fiziksel, duygusal ve bilişsel gelişimin çeşitli aşamalarından geçtikleri gibi, olgunlaştıkça da değerler geliştirirler. Bakıcılarının yardımıyla, 3 yaşına gelindiğinde çoğu çocuk neyin “iyi” olduğu ile neyin “iyi olmadığı” arasındaki farkı takdir etmeye başladı. Örneğin, şunu anlayabilirler: “Başka çocukların oyuncaklarını almıyoruz çünkü onların bizimkini almasını istemeyiz.” Çağdaş araştırmalar, bu yaştaki bazı çocukların, bir çatışmanın iki rakip tarafının farkında oldukları bir durumla bile mücadele edebildiklerini ve başkalarına en çok fayda sağlayacak olan seçeneğe (bazen prososyal (prosocial) çözüm olarak da adlandırılır) ulaşabildiklerini göstermektedir (Oppenheim ve ark. 2012). , 1997). 12. Bölüm’de önerildiği gibi, çevresel etkilerin yanı sıra genetik faktörler de çocuklar arasındaki toplum yanlısı davranışlardaki farklılıkları açıklamaya yardımcı olabilir (Christ ve diğerleri, 2016; Shang ve diğerleri, 2017).

Kökenlerinin ilk yıllarda olduğunu düşündüren yetişkin sorunları ve örüntüleri

Duyarsız ebeveynlik, istismar, ihmal, sosyal stres ve olumsuz yaşam olayları da dahil olmak üzere, doğumdan 3 yaşına kadar olan kritik dönemde gelişimi bozan her şey, birden fazla işlev alanı üzerinde yaygın etkilere sahip olma eğilimindedir ve yetişkinlikte genel sorunlara yol açabilir. Bunlar özellikle şunları içerir:

  • Öz-değer yönetimini ve istikrarlı bir kendilik algısını sürdürme konusundaki zorluklar
  • Başkalarına güvenme ve istikrarlı ilişkiler sürdürmede zorluklar
  • Kendilik düzenlemesi (self-regulation) ile ilgili zorluklar

Aşağıdaki bölümlerde her birinin örnekleri verilmektedir.

Öz-değeri yönetmede ve istikrarlı bir kendilik duygusunu sürdürmede zorluk

Doğu Avrupa’da doğan 32 yaşındaki eşcinsel Yuri, terapiye geliyor ve “Kendimi pek iyi hissetmiyorum” diyor. Bir devlet üniversitesinden işletme diploması alan Yuri, küçük bir otomobil parçası şirketinde muhasebeci olarak çalışıyor. “Her zaman karalama yapıyorum” diyor. “İllüstrasyon yapmayı seviyorum ve keşke bunu iş için yapabilseydim, ama hiçbir zaman sanat eğitimi almadım.” Patronundan gelen her eleştirinin onu günlerce bunalıma soktuğunu dile getiriyor. “Asla hiçbir şeye ulaşamayacağımı hissediyorum” diyor. Ayrıca flört etme konusunda da sorun yaşıyor ve durumu şöyle açıklıyor: “Eğer bir adam bana hemen tamamen ilgi duymuyorsa, onun mesajlarından kaçınmaya başlıyorum. Reddedildiğimde acı çekiyorum.” Hayat hikayesini sorduğunuzda sekiz aylıkken bekar annesi tarafından terk edildiğini, Amerikalı ailesi tarafından evlat edinilmeden önce dört yıl yetimhanede yaşadığını söylüyor. “Elbette hayatımı kurtardılar” diyor, “ama beni anlamıyorlar. Hepsi sayılarla ilgili ve bana her zaman ‘karalamalarımı’ bir kenara bırakmamı söylediler. Ben onlara açık değilim bile.”

Bebekken terk edilen ve bir yetimhaneye gönderilen Yuri, daha güçlü bir kendilik duyumu/algısı oluşturmak için ihtiyaç duyduğu aynalanmayı kaçırmış olabilir. Bu aynalanma eksikliği, evlat edinen ailede de devam etmiş gibi görünüyor. Artık bir yetişkin olarak, başkalarından gelen eleştiriler ve hatta algılanan eleştiriler karşısında kendilik duygusunu korumakta güçlük çekiyor.

Başkalarına güvenmede ve istikrarlı ilişkiler sürdürmede zorluk

Zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Malcolm, hayatı boyunca aile şirketinde çalıştı. Şimdi 50 yaşında, hiç yakın arkadaşı yok, hiç evlenmemiş, çocuğu yok ve genel olarak kısa süreli ilişkileri var. “Çıktığım kadınlar her zaman evlenmek istiyor. Onlara paralı olduğumu söylemiyorum ama muhtemelen evimden ve arabamdan hareketle benimle evlenmek istiyorlar. Eğer işler kötü giderse, boşanma davasında soyulurum.” Her ne kadar Malcolm ebeveynlerinin “en sevgi dolu ebeveynler” olduğu konusunda ısrar etse de çocukluğuna dair çok az mutlu anısı var ve kimse tarafından kucaklandığını hatırlamıyor. Her zaman “yanlış bir şey yapmaktan” ve ebeveynlerini kızdırmaktan korkuyordu. “Her şey ve herkes hakkında güçlü fikirleri vardı” diyor. “Diğer çocuklarla oynamama bile izin verilmedi. Hiç kimse bizim için yeterince iyi olmadı -akrabalarımız bile.”

Malcolm’un ebeveynleri, ilk yıllarından itibaren ona dünyanın çok tehlikeli bir yer olduğu ve insanların göründükleri gibi olmadıkları duygusunu aşıladılar. Her ne kadar sevgi dolu olduklarını iddia etse de, ebeveynleri onun güvenli bağlar kurmasına yardım edememiş olabilir. Bu muhtemelen onun anlamlı yetişkin ilişkileri kurma becerisini etkilemiştir.

Öz düzenlemede (kendilik düzenlemesinde) zorluk

Yasmin yardım istiyor çünkü erkek arkadaşı iş gezisi için şehirden her ayrıldığında “paramparça oluyor”. Kendini tamamen terk edilmiş hissediyor, çılgına dönüyor ve öfkeyle yaşlı babasından, yaşadığı kasabadan onunla birlikte kalmak için iki saat araba sürmesini talep ediyor. Fiziksel olarak sağlıklı olmasına ve maddi olarak kendini geçindirebilecek durumda olmasına rağmen, hiçbir zaman yalnız uyumadı -tek bir gece bile. Yasmin’in annesi doğum sırasında öldü. Daha sonra, bebeklik döneminde, babasının birkaç yıl boyunca yoğun bir keder, mali güvensizlik, depresyon ve aşırı içki tüketimi yaşadığını söylüyor. Yasmin, babasının onun sorumluluğunu, üç çocuğu olan ve dayatmaya öfkelenen üvey kız kardeşine bıraktığını öğrendi.

Yasmin’in erken yaşta annesini kaybetmesi ve yaşadığı ihmal, muhtemelen onun ayrılıklara tahammülsüzlüğüne yol açmış ve onu gerçek veya algılanan terk edilme yaklaştığında kaygıya karşı savunmasız bırakmıştır. Güvenilir, sevgi dolu bir ilk bakıcının/bakımverenin yokluğunda, kendini sakinleştirecek, sakinleştirici bir varlığı çağrıştıracak kapasiteyi hiçbir zaman geliştirmemiş gibi görünüyor ve yalnız kalmaktan kaçınmak için çılgınca çaba gösteriyor (Akhtar, 1994).

İlk yılların yaşam öyküsüyle ilgili bilgi edinmek

İnsanlar hayatlarının ilk üç yılında neler olduğunu bilmiyorlar ve size asla anlatamayacaklar. Bu sadece hafızanın doğasıdır. Beyinde dile ve otobiyografik belleğe aracılık eden alanlar “çevrim içi (online)” değildir ve 18-36 aylık olana kadar tam olarak işlevsel değildir (Wallin, 2007). 3 yaşından sonra insanlar, deneyimledikleri olaylara ilişkin bildirimsel (declarative) veya açık bellek (explicit memory) olarak adlandırılan hafızaya sahip olurlar -muhtemelen anaokulundaki ilk günlerini hatırlayabilir ve hikayelerini anlatabilirler. Ancak yaşamın ilk birkaç “kayıp” yılı sırasındaki olaylar hakkında bilinçli tahminlerde bulunmak için, bize rehberlik edecek yalnızca hastanın işlemsel (procedural) veya örtük belleğine (procedural or implicit memory) sahibiz -sözel olmayan ve bilinçdışı olan duygusal tepkiler, davranış kalıpları ve beceriler bilinçli refleksiyon [düşünme, derinlemesine düşünme] için geri getirilemeyecekleri anlamında bilinçsizdir. Hastalar bize bu olayları anlatmak yerine, dünyayla etkileşimlerinde ve terapistler de dahil olmak üzere diğer insanlarla ilişkilerinde bunları her gün dışavuruyorlar/canlandırıyorlar. “İlişki içinde olma” hakkındaki bu bilinçdışı veya işlemsel belleğe örtük ilişkisel bilme (implicit relational knowing) adı verilmiştir (Lyons-Ruth, 1998).

Klinisyenler olarak hastamızın ilk ilişkileriyle ilgili makul hipotezleri nasıl bir araya getirebiliriz? Bir bebek ile bakımvereni arasında ilk yıllarda gerçekleşen sözsüz etkileşimler ile yetişkinlerin, terapistler de dahil olmak üzere başkalarıyla olan etkileşimlerindeki gözlemlenebilir davranışları arasında büyük bir tutarlılık olduğu ortaya çıktı (Beebe & Lachman, 2005; Stern ve diğerleri, 1998) ; Wallin, 2007). Hastalarımızın, mevcut ilişkilerini nasıl tanımladıklarını dinlemenin yanı sıra, bizimle nasıl etkileşimde bulunduklarına ve bize nasıl hissettirdiklerine yakından bakarak, ilk biçimlendirici/belirleyici ilişkilerinin doğası hakkında değerli ipuçları elde ederiz (Beebe ve Lachman, 2005; Wallin, 2007).

Aşağıdaki bölümler, ilk yılların yaşam öyküsünü öğrenmek için bazı ek yönergeleri kapsamaktadır.​

İlk/erken çevre

Doğduktan sonra nerede yaşadınız? Nasıl bir evde? Kiminle yaşadınız?

Birlikte yaşadığınız insanların maddi durumları nasıldı? Hangi büyük stres etkenleriyle karşılaştılar?

Biyolojik ebeveynlerinizle mi büyüdünüz? Değilse, koşullar nelerdi (örn. evlat edinme, taşıyıcı annelik, yetimhanede yaşama veya geniş ailede yaşama durumu)?

Evlat mı edinildiniz? Eğer öyleyse, hangi yaşta? Evlat edinilmenin koşulları nelerdi?

Anne ve babanızın, siz doğduğunuzda çocuk sahibi olmak istediğini düşünüyor musunuz?

Kaçıncı çocuksunuz? Bunun ilk yıllarınızı nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz? Bana en eski anınızdan bahseder misiniz?

Birincil bakımverenlerin nitelikleri

Çoğu yetişkinin, bakıcıları hakkında başkalarından veya bakıcıların kendilerinden duydukları hikayeleri olacaktır. Bu sorular bu hikayeler için ipucu görevi görebilir:

Birincil bakımverenleriniz kimlerdi?

Birincil bakımverenleriniz nasıldı? İlk yıllarınızda onlarla ilgili anılarınız var mı?

Birincil bakımverenleriniz genel olarak hayatlarından memnun muydular? Siz hayatlarına girmeden önce ve sonra hangi stresörlerle karşılaştılar?

Birincil bakımverenleriniz erken çocukluğunuz sırasında duygusal veya fiziksel olarak hasta mıydı? İçki içip içmediklerini, uyuşturucu kullanıp kullanmadıklarını biliyor musunuz?

Birincil bakımverenlerinizin ebeveynleriyle ilişkilerinin nasıl olduğunu biliyor musunuz?

Birincil bakımverenlerle erken dönem ilişkilerinin kalitesi

Hayatınızın bu döneminde sevildiğinizi ve iyi bakıldığınızı düşünüyor musunuz? Kucağa alındığınızı ve öpüldüğünüzü hatırlıyor musunuz? Evcil hayvan isimleriyle mi çağrıldınız? Karalamalarınız buzdolabına iliştirilir miydi?

İlk ailenizin fotoğrafları/videoları var mı? Ne var/ne görüyorsunuz onlarda?

Birincil bakıcılarınızın çocuk sahibi olmaktan mutlu olduğunu düşünüyor musunuz?

Üzüldüğünüzde sakinleşti(rildi)ğinize dair anılarınız var mı? Sizi genellikle kim sakinleştirirdi?

Bu süre zarfında ayrılık ve/veya travma öyküsü

Bu süre zarfında özellikle zor veya üzücü deneyimleriniz var mı?

Çok küçük bir çocukken fiziksel olarak hasta mıydınız ya da hastaneye kaldırıldınız mı? Eğer öyleyse, birincil bakıcınız yanınızda mıydı?

Yaşamınızın bu döneminde birincil bakıcınız yanınızda değil miydi veya tutarsız bir şekilde mi oradaydı?

Bu süre zarfında herhangi bir fiziksel veya duygusal travma veya cinsel istismara (kendinize ait veya evinizdeki insanlara uygulanan) dair herhangi bir anınız var mı? Failler sizin evinizdeki kişiler miydi?

Özellikle ilk yıllarda istismar hakkında soru sorarken, şu şekilde sorarsanız daha fazla bilgi edinebileceğinizi unutmayın:

Bu süre zarfında sizi rahatsız eden herhangi bir fiziksel veya cinsel deneyiminiz oldu mu?

14. Bölüm’de, yeni yürümeye başlayan çocuklar daha geniş dünyayı keşfetmeye ve sosyal alanlarını genişletmeye başladıkça neler olacağını takip edeceğiz.

Önerilen etkinlik

Bireysel öğrenciler tarafından veya sınıf ortamında yapılabilir.

Aşağıdaki örneğive Ainsley’in ilk yıllarında ne gibi zorluklar yaşamış olabileceğini düşünün:

Ainsley 25 yaşında, terapiye geliyor çünkü geceleri yalnızken kendini kesiyordu. “Çocukken bunu yapardım ama bıraktım” diyor, “ama gece geç saatlerde insanlarla birlikte olmadığımda tekrar geliyor.” Yoksulluk sınırının altında büyüyen Ainsley, bekar annesiyle yaşadığını ve babasını hiç tanımadığını söylüyor. “Annem uyuşturucu rehabilitasyonuna girip çıkıyordu” diyor. “Ve koruyucu aile sistemine girip çıkıyordum. Bazı yerler diğerlerinden daha iyiydi.” Ainsley, son ailesinin oldukça istikrarlı olduğunu söylüyor. “Onlarla birlikteyken iyiydim -kesme yoktu. Ama artık tek başıma olduğum için bu çok zor.” İşten [kendini kesme] sonra “durulmanın” zor olduğunu söylüyor. “Ne hissettiğimi bile bilmiyorum” diyor, “Bu sadece bir karmaşa.”

Yorum

Bir ebeveynin yalnızca aralıklı olarak mevcut olduğu koruyucu aile sisteminde büyüyen Ainsley’in düzensiz bir bağlanma (disorganized attachment pattern) modeli geliştirmiş olması muhtemeldir. Bu muhtemelen onun nesne değişmezliği (object constancy) sağlama ve kendi kaygısını ve duygulanımını düzenleme yeteneğini (regulate her own anxiety and affect) bozmuştur. Bu, onun sürekli insanlarla birlikte olma ihtiyacı duymasında, kendi duygularını anlayamamasında ve duygulanımını düzenlemek için kendine zarar vermesinde açıkça görülmektedir.

Referanslar
  1. Ainsworth, M. D. S., Bell, S. M., & Stayton, D. J. (1974). Infant-mother attachment and social development: Socialization as a product of reciprocal responsiveness to signals. In M. Richards (Ed.), The integration of the child into a social world (pp. 9–135). Cambridge University Press.
  2. Ainsworth, M. D. S., Blehar, M. C., Waters, E., & Wall, S. (1978). Patterns of attachment: A psychological study of the strange situation. Lawrence Erlbaum.
  3. Akhtar, S. (1994). Object constancy and adult psychopathology. International Journal of Psychoanalysis, 75, 441–455.
  4. Albers, L. H., Johnson, D. E., Hostetter, M. K., Iverson, S., & Miller, S. C. (1997). Health of children adopted from the Soviet Union and Eastern Europe: Comparison with pre-adoptive medical records. Journal of the American Medical Association, 278, 922–924.
  5. Andrea, N., & Kirkland, J. (1996). Maternal sensitivity: A review of attachment literature definitions. Early Child Development and Care, 120, 55–65.
  6. Aschersleben, G., Hofer, T., & Jovanovic, B. (2008). The link between infant attention to goal-directed action and later theory of mind abilities. Developmental Science, 11(6), 862–868. https://doi.org/10.1111/j.1467-7687.2008.00736. x
  7. Beebe, B., & Lachman, F. (2005). Infant research and adult treatment: Co-constructing interactions. Analytic Press.
  8. Beebe, B., & Sloate, P. (1982). Assessment and treatment of difficulties in mother-infant attunement in the first three years of life: A case history. Psychoanalytic Inquiry, 1(4), 601–623. https://doi.org/10.1080/07351698209533422
  9. Beebe, B., & Stern, D. N. (1977). Engagement-disengagement and early object experiences. In M. Freedman & S. Grand (Eds.), Communicative structures and psychic structures (pp. 35–55). Plenum Press.
  10. Bos, K., Zeanah, C. H., Fox, N. A., Drury, S. S., McLaughlin, K. A., & Nelson, C. A. (2011). Psychiatric outcomes in young children with a history of institutionalization. Harvard Review of Psychiatry, 19(1), 15–24. https://doi.org/10.3109/10673229.2011.549773
  11. Bowlby, J. (1958). The nature of the child’s tie to his mother. International Journal of Psychoanalysis, 39, 350–371.
  12. Bowlby, J. (1969). Attachment and loss: Volume 1: Attachment. Basic Books.
  13. Bowlby, J. (1979). The making and breaking of affectional bonds. Tavistock.
  14. Burland, J. A. (1994). Splitting as a consequence of severe abuse in childhood. Psychiatric Clinics of North America, 17(4), 731–734.
  15. Carr, S. (2019). Parenting practices around the world are diverse and not all about attachment. The Conversation. Accessed November 13, 2021. Available at https://theconversation.com/ parenting-practices-around-
    the-world-are-diverse-and-not-all-about-attachment-11281
  16. Christ, C., Carlo, G., & Stoltenberg, S. (2016). Oxytocin receptor (OXTR) single nucleotide polymorphisms indirectly predict prosocial behavior through perspective taking and empathic concern. Journal of Personality, 84(2), 204–213. https://doi.org/10.1111/jopy.12152
  17. Coutinho, J., Ribeiro, E., & Safran, J. (2009). Resolution of ruptures in therapeutic alliance: Its role on change processes according to a relational approach. Analise. Psicológica, 4(XXVII), 479–491.
  18. Crockenberg, S. B. (1981). Infant irritability, mother responsiveness, and social support influences on the security of infant-mother attachment. Child Development, 52(3), 857–886.
  19. De Wolff, M., & van Ijzendoorn, M. H. (1997). Sensitivity and attachment: A meta-analysis on parental antecedents of infant attachments. Child Development, 68, 571–591. https://doi. org/10.2307/1132107
  20. Erikson, E. H. (1950). Childhood and society. W.W. Norton & Co.
  21. Erikson, E. H. (1968). Identity: Youth and crisis. W.W. Norton & Co.
  22. Feng, X., Wang, L., Yang, S., Qin, D., Wang, J., Li, C., Lv, L., Ma, Y., & Hu, X. (2011). Maternal separation produces lasting changes in cortisol and behavior in rhesus monkeys. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 108(34), 14312–14317. https://doi.org/10.1073/pnas.1010943108
  23. Fonagy, P., & Target, M. (1997). Attachment and reflective function. Development and Psychopathology, 9, 679–700. https://discovery.ucl.ac.uk/id/eprint/168571/1/download8.pdf
  24. Fonagy, P., Target, M., & Gergely, G. (2000). Attachment and borderline personality disorder. A theory and some evidence. Psychiatric Clinics of North America, 23(1), 103–122. vii– viii. https://doi.org/10.1016/S0193-953X(
    05)70146-5
  25. Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E., & Target, M. (2002). Affect regulation, nentalization, and the development of the self. Other Press.
  26. Fox, N. A., & Hane, A. A. (2008). Studying the biology of human attachment. In J. Cassidy & P. R. Shaver (Eds.), Handbook of attachment: Theory, research, and clinical applications (2nd ed., pp. 217–240). Guilford Press.
  27. Fries, A. B. W., Ziegler, T. E., Kurian, J. R., Jacoris, S., & Pollak, S. D. (2005). Early experience in humans is associated with changes in neuropeptides critical for regulating social behavior. Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, 102(47), 17237–17240. https://doi.org/10.1073/pnas.0504767102
  28. Fries, A. B. W., Shirtcliff, E. A., & Pollak, S. D. (2008). Neuroendocrine dysregulation following early social deprivation in children. Developmental Psychobiology, 50(6), 588–599. https://doi.org/10.1002/dev.20319
  29. Gallo, L. C., Smith, T. W., & Ruiz, J. M. (2003). An interpersonal analysis of adult attachment style: Circumplex descriptions, recalled developmental experiences, self-representations, and interpersonal functioning in adulthood. Journal of Personality, 71(2), 141–181. ttps://doi.org/10.1111/1467-6494.7102003
  30. Gergely, G., Fonagy, P., & Target, M. (2002). Attachment, mentalization, and the etiology of borderline personality disorder. Self Psychology, 7(1), 61–72.
  31. Gillath, O., Shaver, P. R., Baek, J. M., & Chun, D. S. (2008). Genetic correlates of adult attachment style. Personality and Social Psychology Bulletin, 34(10), 1396–1405. https://doi.org/10.1177/0146167208321484
  32. Goldfarb, W. (1947). Variations in adolescent adjustment of institutionally reared children. American Journal of Orthopsychiatry, 17, 449–457.
  33. Grossmann, K., & Grossmann, K. E. (2009). The impact of attachment to mother and father at an early age on children’s psychosocial development through young adulthood. In R. E. Tremblay, R. G. Barr, R. D. V. Peters, et al. (Eds.), Encyclopedia on early child development (pp. 1–8). Centre of Excellence for Early Child Development. https://citeseerx.ist.psu.edu/
    viewdoc/download?doi=10.1.1.485.4485&rep=rep1&type=pdf
  34. Harlow, H. F., & Zimmerman, R. R. (1958). The development of affective responsiveness in infant monkeys. Proceedings of the American Philosophical Society, 102, 501–509. https://www.jstor.org/stable/985597
  35. Harmon, K. (2010). How important is physical contact with your infant? Scientific American. Accessed September 11, 2011, http://www.scientificamerican.com/article.cfm?id=infant-touch
  36. Johnson, D. E., Miller, L. C., Iverson, S., Thomas, W., Franchino, B., Dole, K., Kiernan, M. T., Georgieff, M. K., & Hostetter, M. K. (1992). The health of children adopted from Romania. Journal of the American Medical Association, 268(24), 3446–3451. https://doi.org/10.1001/jama.1992.03490240054036
  37. Jones, N. A., & Mize, K. D. (2008). Touch interventions positively affect development. In L. L’Abate (Ed.), Low-cost approaches to promote physical and mental health: Theory, research and practice (pp. 353–370). Springer Verlag.
  38. Kagan, J., Kearsley, R. B., & Zelazo, P. R. (1978). Infancy: Its place in human development. Harvard University Press.
  39. Keller, H., Voelker, S., & Yovsi, R. D. (2005). Conceptions of parenting in different cultural communities: The case of West African Nso and Northern German women. Social Development, 14(1), 158–180. https://doi.org/10.1111/j.1467-9507.2005.00295.x
  40. Kohut, H. (1972). Thoughts on narcissism and narcissistic rage. In P. H. Ornstein (Ed.), The search for the self (Vol. II, pp. 615–658). International Universities Press, Inc.
  41. Lyons-Ruth, K. (1998). Implicit relational knowing: Its role in development and psychoanalytic treatment. Infant Mental Health Journal, 19(3), 282–289.
  42. Mahler, M. S. (1965). On the significance of the normal separation-individuation phase: With reference to research in symbiotic child psychosis. In M. Schur (Ed.), Drives, affects and behavior (Vol. II, pp. 161–169). International Universities Press, Inc.
  43. Main, M., Kaplan, N., & Cassidy, J. (1985). Security in infancy, childhood, and adulthood: A move to the level of representation. Monographs of the Society for Research in Child Development, 50(1–2), 66–104. https://doi.org/10.2307/3333827
  44. Mamarosh, C. (2015). Emphasizing the complexity of the relationship: The next decade of attachment-based psychotherapy research. Psychotherapy, 52(1), 12–18.
  45. Mechan, C. L., Hagen, E. H., & Hewlett, B. S. (2017). Persistence in infant care patterns among Aka foragers. In V. R. Garcia & P. Aili (Eds.), Hunter-gatherers in a changing world (pp. 213–232). Springer International Publishing.
  46. Meins, E. (1997). Security of attachment and the social development of cognition. Psychology Press/Erlbaum.
  47. Meins, E. (1998). The effects of security of attachment and maternal attribution of meaning on children’s linguistic acquisitional style. Infant Behavior & Development, 21(2), 237–252. https://doi.org/10.1016/S0163-6383 (98)90004-2
  48. Murray, L. (1992). The impact of postnatal depression on infant development. Journal of Child Psychology, Psychiatry and Allied Disciplines, 33, 543–561. https://doi.org/10.1111/j.1469-7610.1992. tb00890.x
  49. Ooi, Y. P., Ang, R. P., Fung, D. S. S., Wang, G., & Cai, Y. (2006). The impact of parent-child attachment on aggression, social stress and self-esteem.
    School Psychology International, 27(5), 552–566. https://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download oi=10.1.1.925.672&rep=rep1&type=pdf
  50. Oppenheim, D., Emde, R. N., Hasson, M., & Warren, S. (1997). Preschoolers face moral dilemmas: A longitudinal study of acknowledging and resolving internal conflict. The International Journal of Psychoanalysis, 78(5), 943–957.
  51. Ornstein, P. H. (2006). Chronic rage from underground: Reflections on its structure and treatment. In A. M. Cooper (Ed.), Contemporary psychoanalysis in America: Leading analysts
    present their work (pp. 449–463). American Psychiatric Publishing, Inc.
  52. Otto, H. (2008). Culture-specific attachment strategies in the Cameroonian Nso: Cultural solutions to a universal developmental task. Ph.D. Dissertation, Osnabruck: Faculty of Human Sciences, Department of Culture & Psychology, University of Osnabruck, Germany. Available at https://repositorium.ub.uni-osnabrueck. de/bitstream/urn:nbn:de:gbv:700-2009050119/2/E-Diss881_thesis.pdf
  53. Pederson, C. A. (2004). Biological aspects of social bonding and the roots of human violence. Annals of the New York Academy of Sciences, 1036, 106–127. https://doi.org/10.1196/annals.1330.006
  54. Piaget, J. (1954). The construction of reality in the child. Basic Books.
  55. Prescott, J. W. (1979). Deprivation of physical affection as a primary process in the development of physical violence. In D. G. Gil (Ed.), Child abuse and violence (pp. 66–137). AMS Press.
  56. Prescott, J. W. (1980). Somatosensory affectional deprivation (SAD) theory of drug and alcohol use. In D. J. Lettieri, M. Sayers, & H. W. Pearson (Eds.), Theories on drug abuse: Selected contemporary perspectives (pp. 286–296). National Institute on Drug Abuse, Department of Health and Human Services.
  57. Priel, B., & Shamai, D. (1995). Attachment style and perceived social support: Effects on affect regulation. Personality and Individual Differences, 19(2), 235–241. https://doi. org/10.1016/0191-8869(95)91936-T
  58. Rothbaum, F., Weisz, J., Pott, M., Miyake, K., & Morelli, G. (2000). Attachment and culture: Security in the United States and Japan. American Psychologist, 55, 1093–1104. https://doi.org/10.1037/0003-066X.
    55.10.1093
  59. Schaffer, H. R., & Emerson, P. E. (1964). The development of social attachments in infancy. Monographs of the Society for Research in Child Development, 29(3), 5–75. https://doi.org/10.2307/1165727
  60. Shang, S., Wu, N., & Su, Y. (2017). How oxytocin receptor (OXTR) single nucleotide polymorphisms act on prosociality: The mediation role of moral evaluation. Frontiers in Psychology, 8, 396. https://doi.org/10.3389/fpsyg.2017.00396
  61. Sharp, C., Fonagy, P., & Goodyear, I. M. (2006). Imagining your child’s mind: Psychosocial adjustment and mothers’ ability to predict their children’s attributional response styles. British Journal of Developmental Psychology, 26, 197–214. http://m2s-conf. uh.edu/class/psychology/clinical-psych/_
    docs/SharpFonagyGoodyer.pdf
  62. Sherry, A., Adelman, A., Farwell, L., & Linton, B. (2013). The impact of social class on parenting and attachment. In W. Ming Liu (Ed.), The Oxford handbook of social class in counseling (pp. 275–291). Oxford University Press. https://doi.org/10.1093/oxfordhb/9780195398250.013.0017
  63. Smyke, A. T., Koga, S. F., Johnson, D. E., Fox, N. A., Marshall, P. J., Nelson, C. A., Zeanah, C. H., & BEIP Core Group. (2007). The caregiving context in institution-reared and family-reared infants and toddlers in Romania. Journal of Child Psychology and Psychiatry, and Allied Disciplines, 48(2), 210–218. https://doi.org/10.1111/j.1469-7610.2006.01694.x
  64. Steele, H., Steele, M., & Fonagy, P. (1996). Associations among attachment classifications of mothers, fathers, and their infants. Child Development, 67(2), 541–555. https://doi. org/10.2307/1131831
  65. Stern, D. N. (1974). Mother and infant at play: The dyadic interaction involving facial, vocal and gaze behaviors. In M. Lewis & L. A. Rosenblum (Eds.), The effect of the infant on its caregiver. John Wiley & Sons. http://psycnet.apa.org/record/1974-22730-010
  66. Stern, D. N. (1985a). The interpersonal world of the infant: A view from psychoanalysis and developmental psychology. Basic Books.
  67. Stern, D. N. (1985b). Affect attunement. In J. D. Call, E. Galenson, & R. L. Tyson (Eds.), Frontiers of infant psychiatry (Vol. II, pp. 3–14). Basic Books.
  68. Stern, D. N. (1990). Diary of a baby: What your child sees, feels, and experiences. Basic Books.
  69. Stern, D. N., Sander, L. W., Nahum, J. P., Harrison, A. M., Lyons-Ruth,
    K., Morgan, A. C., Bruschweiler-Stern, N., & Tronick, E. Z. (1998). Non-interpretive mechanisms in psychoanalytic psychotherapy: The “something more” than interpretation. International Journal of Psychoanalysis, 79, 903–921.
  70. Suomi, S. (1995). Touch and the immune system in rhesus monkeys. In T. Field (Ed.), Touch in early development (pp. 53–65). Lawrence Erlbaum.
  71. van Ijzendoorn, M. H., & Sagi-Schwartz, A. (2008). Cross-cultural
    patterns of attachment: Universal and contextual dimensions. In J. Cassidy & P. R. Shaver (Eds.), Handbook of attachment: Theory, research, and clinical applications (pp. 880–905). Guilford Publications, Inc.
  72. Wallin, D. J. (2007). Attachment in psychotherapy. Guilford Press.
  73. Wang, C. D., & Mallinckrodt, B. (2006). Differences between Taiwanese and U.S. cultural beliefs about ideal adult attachment. Journal of Consulting Psychology, 53(2), 192–204.
  74. Waters, E., Weinfeld, N., & Hamilton, C. (2000). The stability of attachment security from infancy to adolescence and early adulthood: General discussion. Child Development, 7(3), 703–706.
  75. Winnicott, D. W. (1987). The child, the family, and the outside world. Perseus Publishing.

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir